• "avrupa uygarlığı için dönem noktası ve kilit isim kimdir?" diye soru sorsalar, sanırım cevabı muhterem pierre * olacaktır. kitap okumanın önemini, karşısındaki uygarlığı anlamanın ehemmiyetini anlatan bir hayat hikayesine sahiptir. belki de dolaylı olarak avrupamerkeziyetçiliğin * kurucusu olabilir.

    10. yy'ın sonunda, 11. yy'ın başında avrupa karanlık çağ'dan çıkmaya çalışıyordu. yaşadıkları karanlık çağ o denli derindi ki; karolenj dönemindeki en ufak ilerici hareketler bile rönesans olarak adlandırılıyordu.

    biraz geriden başlayalım, karolenj rönesansı(?)'nı ele alalım;

    charlemagne, avrupa'da siyasi istikrarı sağladıktan sonra papa'nın elinden tacını giydi ve karolenj hanedanlığının doruk noktasını belirlendi. 801 yılında, bu olay vuku bulduktan sonra da eğitim, ekonomi alanında ıslahatlar yapmayı hedef belledi. 9. yüzyılın başlarında başlayan bu hareket bir nevi "rönesans" olarak adlandırıldı ancak bu bir rönesans değil, barbarların değişime attıkları ilk adımdı. karanlık devam ediyordu.

    evet, karolenj rönesansı'nda kitaplara değer verilmeye başlanıldı; ama masada duran şamdanlar gibi yani bir süs eşyası gibi... 15. yüzyıl avrupa insanı için kitap ne içindir? okumak için, aynı bugün olduğu gibi. kitap; öğrenmek, bilgiyi edinmek ve bilgiyi aktarmak için vardır. dolayısyla entellektüelitenin olmazsa olmazıdır. peki karalenj döneminde kitap ne içindi? yukarıda da söylediğim gibi basit bir süs eşyası görevini görmekteydi. konuyu biraz daha açalım;

    karolenj döneminin en karakteristik özelliği yazı biçimidir. okuma yazma bilmeyen charlemagne, latince'yi standart hale getirdi ve yazı karakteristiğini belirledi. bu yüzden kitapların da değerini belirleyen parametre içeriğinden çok, sayfanın içerisine yazılan "güzel yazı"ydı. harfler ne kadar güzelse, kitabın değeri o denli yüksekti. gözlerini kapat ve hayal et: karolenj dönemi'nde bir zenginsin, misafirler evine ziyarete geliyorlar. küllük, şamdan takımı, kadeh gösterir gibi kitabını gösteriyorsun: "benim bey de bu kitabı beş taksitle aldı, şu yazıya bakar mısınız?!" diyor.

    mesela manastırlarda öğrenim görüp kitap yazan keşişlerin en büyük motivasyonu "güzel yazı" yazmaktır. baş rahip daha önce yazılmış bir kitabı keşişlere veriyor ve "bu yazıları en güzel şekilde yazanlar ve hatasız yazanlar cennete gidecek" diyor. keşiş de bu motivasyonla yazabildiği en güzel harfleri yazmaya başlıyor. hatta öyle ki; keşiş yanlış yazdığı zaman, yaptığı yanlış kadar arafta bekleyeceğine inanıyordu.

    kitaplara verilen değer ortadayken, bir de olmayan eğitim ve öğretim sistemini belirli bir zümreye atfedilmesi, charlemagne'ın ölümü sonrasındaki karanlığı iyiden iyiye arttırdı. * *

    işte tüm bu sebepler dahilinde 11. yy avrupa insanı şehirleşmekten oldukça uzak, sahip olduğu en önemli kurumun kilise olduğu, onlarca feodal beyliğe ayrrılmak üzere olan; güney'de islam tehlikesini yaşayan ve kuzey'den gelen barbarların tehdidini hisseden bir ortamdaydı. zaten 11. yy'ın sonunda bu barbarlık, köşeye sıkışmışlık hissi ve derin eğitimsizlik haçlı seferi ilanına sebebiyet verecekti. *

    işte başkahramanımız muhterem pierre bu ortamda dünyaya gözlerini açtı. * annesi tarafından dönemin en etkili cemiyeti olan cluny tarikatına emanet edildi. çok başarılı oldu ve daha 28 yaşındayken, 1122 yılında tarikatın lideri seçildi. islam ve hıristiyanlık çatışmasının en had safhada olduğu dönemde bu göreve gelmesi kendisi ve avrupa için ayrı bir şanstır.

    avrupa'da hıristiyanlar, müslümanları hemen hemen hiç tanımıyorlardı. mesela islam, o dönemki avrupa için bir putperestlik diniydi. bir ilahı yoktu. müslümanlar, hz. muhammed'e tapıyorlardı. hz. muhammed'e de kötülükler prensi mahound ismi verilmişti. islamla ilgili korku hikayeleri, mitler ve efsaneler had safhadaydı. zaten bu bağnazlık ile 100 yıl içerisinde 4 büyük haçlı seferi düzenlenmiştir. avrupa'da, islam'ı yenebilmek için tek çare savaştı.

    işte muhterem pierre'i çağdaşlarından ayıran en önemli özellik savaşa inanmamasıydı. o'na göre önce islam'ı anlamalı, kitaplarına ve öğretilerine ulaşılması gerekmekteydi. ancak bu şekilde "düşman"ın alt edilebieceğini düşünüyordu. bu anlayışı güden muhterem pierre, dönemin kültür başkenti ve medeniyet beşiği olan endülüs'e gitmeye karar verdi.

    özellikle 11. yy'da müslümanlar astronomi, tıp, matematik gibi bilim dallarında çok güçlüydüler. 11. yy'ın başında aurillaclı gerbert* kurtuba'ya gitmek yasak olmasına rağmen müslümanlar'dan eğitim almış ve hıristiyanlığın ne kadar geride olduğunu görüp, durumun vehametini anlamıştı. karolenj rönesansından farklı olarak, kitaplara olan değeri içerik açısından vermiş ve arapça eserleri tercüme etmiş, kütüphanesine eklemişti. yunan ve roma felsefesine hakim bir islam kültürü, kendisini pozitif bilimlerde de oldukça geliştirmişti.

    muhterem pierre'in de endülüs projesi tam olarak bu bilgileri anlamayı hedefliyordu. bu minvalde, arapça'dan türkçe'ye çeviriyi sistematik hale getirebilmek için var olan bir okulu kurumsal hale getirmek için öncü oldu. 1083 yılında toledo'yu alfonso viile fetheden ispanyollar, müslümanlarla karşılaştılar. bu karşılaşma tam anlamıyla bir kültür şokuydu. hıristiyanların kültür şokunu yenebilmeleri için alfonso vi bir çeviri okulu kurdu ve müslümanları anlamaya çalıştı. okulun kuruluşuyla beraber bünyesine aldığı tercümanlar dönemin önemli eserlerini, antik çağın felsefesini ve bilim insanlarının fikirlerini arapça'dan, latince'ye çevirmeye başladılar ama sistematik ilerlemiyordu. muhterem pierre, bu okulu bir proje haline çevirdi vealfonso vıınin de desteğiyle toledo okulu eserlerini vermeye başladı. başkahramanımız muhterem pierre'in bu çeviriler içerisinde bizi en çok ilgilendiren kısmı tarihte bilinen ilk latince kuran-ı kerim çevirisini yapmasıdır. titizlikle yapmaya çalıştığı çeviri için müslümanlardan da destek almış ve olabildiğince tarafsız çevirmeye çalışmıştır. böylece aslında islam dininin bir putperest dini olmadığını avrupa'ya göstermiş ve hıristiyanlık'tan sapmış bir din olduğu sonucunu çıkartmıştır. topladığı eserini corpus toletanumadıyla kaydetti. bu eserin içerisinde ketton'lu robertin de çevirileri yer almaktaydı. (her ne kadar tarafsızca dediysek de yorumu tarafsızca değildir. metin çevrilir ve yanına düşülen dipnotlar gayet düşmancadır.)

    unutulmamalıdır ki muhterem pierre, kendisini misyonerliğe adamış ve çağdaş meslektaşları gibi "islam'ı düşman olarak benimseyen" ancak onlardan farklı olarak savaşmak yerine, müslümanları anlayıp onların seviyesine gelmeyi hedefleyen ve 'islam sapkınlığı'ndan * caymalarını sağlamak amacıyla kuran çevirilerine yorumlar katmıştır. ancak ketton'lu robert'in amacıysa haçlı ruhunu yaymak ve islam düşmanlığını körüklemekti. bu tartışmaya girmeden, yolumuza devam edelim.

    kuran parantezini bir kenara bırakırsak, muhterem pierre'in kurmuş olduğu sistem, tüm avrupa'nın tarihini değiştirecek çevirilere ön ayak oldu. özellikle kral *alfonso x. bu okula gereken desteği verdi. okul, muhterem pierre ve çağdaşlarının açtığı yolda ilerledi.

    12. yy'ın ortasından, 13. yy'ın ortasına kadar 87'den fazla arapça bilimsel eser, önce latince'ye sonra ispanyolca'ya çevrildi. felsefe, optik, matematik, tıp, simya, coğrafya gibi bilimlerde altın çağını yaşayan islam'ın tüm eserleri birer birer latince'ye çevriliyordu. antik yunan, antik roma ve dönemin islam buluşları, fikirleri avrupa'ya kitap olarak gönderiliyordu. kiliselerde, manastırlarda öğreti haline getiriliyordu.

    batlamyus'un almagest'i, aristo'nun çözümlemeleri ve canlılar üzerine yazdığı fikirleri, arşimed'in geometri hesapları, harizmi'nin cebir hesapları, öklid'in geometrisi, kındi'nin optiği, fergani'nin asronomik hesaplamaları, farabi'nin bilimsel sınıflandırmalar eseri, razi'nin modern kimyanın da temeli olan yapıtları, ibn-i sina'nın ve roma dönemi düşünürü galen'in 16. yy'ı etkisi altında bırakacak tıbbı gibi kült eserleri 12. yy'ın sonunda, 13 yy'ın başında çevrilmiş ve okunmaya hazırdı. avrupalılar bu eserlerin üzerine fikirlerini kurmaya başladılar. aristo'yu rehber edindiler, modern skolastik düşüncenin temeli oluşturulmuş oldu ve böylece karanlık çağ'dan çıkan avrupa, ortaçağ'a adım attı. ortaçağ'da 12. yüzyıl rönesansı deyim yerindeyse tüm avrupa'yı salladı. 300 yıl önce kitapları okumadan, yazısına bakarak bir kültablası gibi değer biçen barbar bir toplum; doğu'dan aldığı birikimle kitapları okumayı öğrendi ve rönesans ile tanıştı. entellektüeller doğmaya başladı. çok değil, 300 yıl önce manastıra kapanıp hatasız yazı yazmaya çalışan keşişler, şehirleşmenin de etkisiyle üniversite fikriyle tanıştılar. 14. yy'ın başına gelindiğinde paris bir eğitim ve kültür merkezi olmuştu. prag'daki üniversite siyasi hayata da yön verecek güce erişmişti. oxford ve cambridge gibi üniversiteler sadece ingiltere değil; avrupa'da da bahsi sıkça geçen bir eğitim kuruluşu haline gelmişlerdi. bologna, vicenza, palencia, padua, napoli gibi üniversitelerse çevirileri alır almaz gerek düştükleri fikir ayrılıkları gerekse de yeni oluşumlarla beraber kurdukları kadrolarla 13 yy. sonundan itibaren avrupa'nın değişen fikirlerine öncülük ediyorlardı.

    13. yüzyılda şehirleşmeye başlayan ve karşıt fikirler üreten avrupa, girdiği düşünce krizinden yine bir islam adamının çevirilerini örnek alarak çıkacaktı. * çıkartacağı düşünürler * * 15. yy rönesans düşüncesine ön ayak olacak ve uygarlığın seyrini değiştirecek olan aydınlanma çağı'nın temellerini atacaklardı.

    sonuç olarak kahramanımız muhterem pierre'in örnek olması ve üstün çabalarıyla avrupa'ya kazandırılan yapıtlar düşünce tarihini temelinden sarstı. doğu'dan aldığı bilgilere kucak açan avrupalılar bariz bir şekilde modern düyanın kazananı oldular. kendi bilgilerine sırtını çeviren islam toplumu ise maalesef kaybetti ve altın çağ'ının bir hayli gerisinde kaldı.

    honore de balzac'ın da dediği gibi " okumak, çoğu zaman bize bilinmeyen bir dostluk getirir."
  • cluny tarikatının meşhur başrahibi. “muhterem pierre” adı ile türkçe çeviri ve kaynaklarda görülebilir. muhterem pierre kuran çevirisi için bir ekip kurmuştur. cluny tarikatının reconquistanın ilerleme süreci içinde ortaya çıkan manastırlarını denetlemek üzere ispanya’da bir teftiş gezisine çıkan muhterem pierre, müslümanları askeri alanda değil de entelektüel alanda yenmek gerektiği düşüncesini ortaya atan ilk kişi olmuştur. “onların öğretilerini çürütmek için, bu öğretiyi bilmek gerekir” demiştir.
hesabın var mı? giriş yap