• gücün ve iktidarın duvarına çarpa çarpa dağılan değerin yitirilişine ağıt.

    şiddet ve sevgisizlik naif bir sübyandan nasıl cani yaratır, karşılığını bencillikle alan her güzel duygu nasıl zıttına evrilir, bir karanlık nasıl büyür; izleyin, görün. uzun zamandır perdeye yansıyan en gerçek tahlil, müthiş bir anlatım.
  • bazı anlarıyla sinirleri epey bozuyor ama daha şiddetli, daha rahatsız edici filmler de çekildi. dolayısıyla bu filmdeki şiddetten o denli etkilenmedim. güney kore filmleri olsun, gaspar noe olsun, lars von trier olsun; bunlardan çıkan filmler beni plemya'dan daha fazla rahatsız etmişti (mesela antichrist, irrevirseble, oldboy vs). plemya'nın da rahatsız eden yönleri var. bunlara spoiler'da değindim. film epey başarılı ve kaliteli. lakin tüm kalitesine ve bazı özgün taraflarına rağmen bazı soruları cevaplamıyor.

    spoiler

    film bolca seks ve şiddet içeriyor. şiddetten başlayayım. masum olan başkarakter yatılı okula-yurda yerleşir yerleşmez şiddetle karşılaşıyor. yurdun çetesi, ondaki paraları alıyor, onu kendi amaçları için kullanmaya başlıyorlar. film boyunca bu karakterin ezilmesini izliyoruz. en sonunda karakterde bir patlama yaşanıyor. finalde çetenin üyelerini öldürüyor. finalin çarpıcı tarafı aynı odada uyuyan iki kişiden birisi öldürülürken diğerinin (engelli oluşundan ötürü) bunu duyamaması. yandaki yatakta uyuyan arkadaşın gürültülü bir şekilde öldürülüyor ve senin ruhun bile duymuyor. etkileyici idi. bir diğer etkileyici ve iyi düşünülmüş sahneyse pezevengin kızları seks için şoförlere verdikten sonra ölmesi. pezevenk de sağır ve dilsiz, bir kamyonun arkasında sigara içerken kamyonun hareket ettiğini duyamaz ve ezilerek ölür. yönetmen aslında sağırlıkla ilgili bu sahneleri çoğaltabilseydi daha iyi olurdu.

    film -rakel dink'in söylemiyle- iyi bir çocuktan bir katilin oluşma sürecini anlatıyor. bunu da başarıyla yapıyor. karakterin yaşadıklarından sonra daha da kirlenip en sonunda katil olması gayet normal. yeri geliyor dışarıdaki insanları gasp ediyor, yeri geliyor pezevenklik yapıyor, çalıyor, çırpıyor... en sonunda katil oluyor. filmin sevdiğim diğer sahnesi ise karakterimizin filmdeki kızla sevişmek istediği ilk sahne. tabii kız parasız yapmıyor. para çıkarıp veriyor ve çırılçıplak soyunuyorlar. sonra kıza dokunmaya, onu öpmeye çalışıyor ama kız o denli kirlenmiş, hor görülmeye o denli alışmış ki öpülmeye, misyoner pozisyonuna, yani şefkate karşı çıkıyor. kendisine âşık olan bu kişiyle, diğerleriyle nasıl yatıyorsa öyle yatıyor.

    kürtaj sahnesinden ve tecavüzden bahsetmemek olmaz. bence filmdeki kürtaj sahnesi prometheus, araf, 4 months 3 weeks 2 days'deki sahneler kadar rahatsız edici (en çok rahatsız edeninin araf'taki olduğunu belirtmeliyim). kızın korkusu, sonra çektiği acı fazlasıyla etkiledi. kürtajdan sonra -bu acıyı tekrar çekmemek için sevişmekten vazgeçen- kızın ezik karakter tarafından tecavüz edilmesi de çarpıcı idi. keza bu karakterin kızı sevindirmek ve onunla sevişmek maksadıyla gasp yapması ve kıza çıkarılan pasaportu yemesi de filmin çarpıcı taraflarından. öyle bir sevmek/âşık olmak ki sevdiğinin daha iyi bir hayata sahip olmasına engel olmak...

    aslında şiddet filmin her yerine sinmiş. sekste de şiddet var... yönetmen bu çok ve artık normalleşmiş şiddetli dünyayı yaratırken bazı soruları da yanıtsız bırakıyor. mesela yurtta kalanlar nasıl bu denli rahat olabiliyorlar, hiç mi güvenlik görevlisi yok, nasıl bu denli fevri kavga edip cinayet işleyebiliyorlar? ya da dışarıda işlenen gasplardan sonra neden polis bu çeteyi aramıyor, bulmuyor? nasıl bir yer ki burası karakterler istedikleri gibi hareket edebiliyorlar? ya da nasıl bu hale gelmişler? neden hepsi suçlu? tabii filmin bir yerinde öğretmenlerin de bu çarpık sisteme dahil oldukları gösteriliyor. herkes tarafından sömürülen, en sonunda sevgiyi, aşkı, mutluluğu unutan kızlara ve yurda geldikten sonra giderek kötüleşen, en sonunda katil olan gence üzülüyoruz. yönetmen bütünüyle çökmüş bir ülke yaratıyor. mekân kullanımı da bunu da destekliyor. insanların ruhuna sinen kir-pislik, mekânlarda da göze çarpıyor.

    filmin altyazı, konuşma, ses içermemesi özgün tarafı... yönetmenin de dediği gibi modern bir sessiz film çıkmış oluyor ortaya. bu açıdan the artist'ten daha değerli ve kıymetli. evet, filmde çevrenin sesleri dışında bir ses olmadığından bu filmi "sessiz film"lere dahil edebiliriz. konuşma engeli olmayan kişiler de konuşturulmuyor filmde (filmin başında çocuğa yurdu tarif eden kadının, kız satın alan şoförlerin seslerini/konuşmalarını duyamayız). sözün özü; senenin en kaliteli filmlerinden kanımca. kimilerine filmin başından sonuna kadar ki şiddetin ve mutsuzluğun fazla gelebileceğini belirtmek gerek.

    spoiler
  • vizyona sadece kısıtlı bir gösterimle gireceğini tamin ediyordum zaten, sadece istanbul avrupa yakasında vizyondaymış. bize yine malum ortamlar.... sinemada böylesi bir filmi izlemek, bizim gibi istanbul dışında yaşayan insanlar için artık bir hayal.

    not:malum ortamlara düşmüş film.
  • bizi işitme engelli insanlardan oluşan bir dünyaya gözlemci olarak sokan film.

    film boyunca hiç bir konuşma duymayacaksınız. bu filmin dili hiç birimizin anlamadığı, hatta anlamamamız gereken işaret dili. bu filmin gerçek etkisini alabilmek için bu dili bilmiyor olmanız ve duyabiliyor olmanız gerekli. yönetmen, film boyunca insanlar arasında geçen bizim yarı anlayıp yarı anlamadığımız olaylar silsilesini zekice yazılmış bir senaryoyla tam da ihtiyacımız olduğu anlarda bize anlatıp egolarımızla oynuyor. bu sayede film boyunca küçük mutluluklar yaşıyorsunuz. ama şunu unutmayın bu filmin mutlulukla uzaktan yakından hiç bir alakası yok.

    öngördüğünüz türde bir duygu sömürüsü bulamayacaksınız. yani bir grup işitme engellinin dramı falan yok bu filmde. aksine onları kendi dünyalarında, bu durumları çok normal bir şeymiş gibi gözlemleyeceksiniz.

    gözlemlemek diyorum zira teknik açıdan olağanüstü özelliklere sahip bu filmde yönetmen, tüm sahnelerde yer yer hareket eden, yer yer durağan tek bir kamerayla bizi olayların içine doğrudan bağlıyor. bir binanın dışından içerdeki olayları izlerken birden kendinizi dışarıdaki insanları takip ederken buluyorsunuz. o an "aa ben dışardaydım zaten" diyiveriyorsunuz.

    işitme engelli insanlara ait bu dünyada sadece bizim duyabildiğimiz sesler o kadar iyi kullanılmış ki yer yer geriyor, yer yer sessiz bir dünyanın nasıl bir şey olduğunu anlıyorsunuz.

    bu film duygusal açıdan çok rahatsız edici bir film. sevişme sahneleri bile şiddet içeriyor. her şey olduğu gibi, gerçek olabilecek haliyle bize yansıtılmış ve yönetmen insanları rahatsız edecek diye hiç bir ayrıntıyı gizlememiş. örneğin oldukça uzun süren bir kürtaj sahnesi var. bir erkek olarak o sahne boyunca resmen ben kürtaj oldum. ama bir çok dayak ve sevişme sahnesinde olayların gerçek olmadığına dair ufak ipuçları yerleştirmiş. ayrıntıcı izleyicinin rahatlıkla fark edeceği şeyler bunlar. bunu sanki bir imza gibi yapmış. "bakın bu kadar gerçekçi ama aslında film bu, bu da benim ustalığım dercesine"

    spoiler vermeden daha çok yorum yapamam. özellikle sinemayla ilgiliyseniz daha önce hiç yaşamadığınız deneyimlere hazır olun. ders niteliğinde sahneler inanılmaz ufuk açıcı geçişler ve bir takım sahnelerde "nası ya" dedirtecek ışık kullanımları mevcut.

    bu bir sanat filmi arkadaşlar. bu tip bir deneyim umarak bu filme gidin. yoksa aslında şiddetten başka bir şey olmayan sahnelere porno der, hiç bir şey anlamadan sadece rahatsız olur, yarısında sıklır çıkarsınız.

    aldığı bütün ödülleri hak ediyor

    edit: sanırım insanların daha çok soyunup giyindiği başka bir film izlemedim.
  • sessizlikten gürültü koparan film. öyle bir gürültü ki, kulaklarınızı sağır ediyor.

    dilin zarını şöyle bir çekiyor film ve altından varoluşumuzun kadim düşmanı olan çaresizliğimiz, bir başınalığımız çıkıyor. film, adı gibi bir kabileye muhtaç, başat kuralların egemenliği altında kafamızı aidiyet kaskının korunaklı ama "hiçleştiren" dünyasına sokabilmek için çırpınan zavallı canlılar olduğumuzu hatırlatıyor. adapte olamazsak elenip gideceğimiz zavallı bir türün mensupları olduğumuzu vurguluyor. tüm bunlar olurken, film neredeyse hiç yakın plana başvurmayan çekimleri, aslında bizden olmayan "eksik", sağır - dilsiz bir grup insanı temel alan anlatısıyla bize avunabileceğimiz bir alan açıyor. siz diyor, siz sadece seyircisiniz korkmayın. sinemanın koltuklarına daha sıkı abanın ve o yumuşak koltukların tadını çıkarın, perdede olan biten "onların" hikayesi. eğer yerseniz ne mutlu size. oysa filmin gerçeklikle arasına koyduğu mesafe, aslında kendi hayatlarımızın gündelik illüzyonuyla aramıza koyduğumuz mesafe kadar.

    filmde konuşmayan, "garip" hareketlerle iletişim kuran ama biyolojik olarak bize bu kadar benzeyen insanlar da neyin nesi? bu soru, filmin antropolojik omurgasının temelini oluşturuyor. avcı-toplayıcı insanlar gibi, başkalarının malını gasp eden, şempanzelere özgü hiyerarşileri ve iletişim biçimleriyle sistemin dişlilerine çomak sokan - ya da dişlilere takılan- ötelenmiş bu alt grubun tasviri muazzam. bisikletli çocuğun gelip parktaki arkadaşlarını sırayla vakti gelmiş bir ritüelden haberdar eden halleri çok hoştu. aynı şekilde ana karakterin kenosis'i ince ince işlenmiş. kenosisin tüm evrelerinden geçen karakterimiz en nihayetinde yepyeni bir insan formunda kendini takdim ediyor. akılla lanetlenmiş ve sosyal bir bataklıkta çırpınan insanoğlunun nihai finalini mi haber veriyor acaba bu durum? bu anlamda epey karamsar bir film var karşımızda.

    güzel, vahşi bir film plemya. özellikle sinemada örneği az bulunur biçimsel yapısıyla kendine hayran bırakıyor.
    son olarak (bkz: homo homini lupus)
  • yatılı bir işitme engelli okuluna kaydolan sergey'in güçlü ve uyumlu olmasıyla öğrencilerin kurduğu sert hiyerarşik düzende kendine yer bulabilmesi, fakat bir kıza aşık olmasıyla kabiledeki bütün düzeni sarsmasını konu alan film. filmdeki bütün oyuncular işitme engellidir ve yönetmen işaret dilini bilmediği için çevirmenlerle çalışmıştır. işitme engellilerle daha fazla empati kurmabilmenize yardımcı olabilecek bir filmdir.

    filmin beni en çok etkileyen ve rahatsız eden kısmı, bir kürtaj sahnesini sonuna kadar tek planda göstermesiydi. normalde filmlerdeki şiddet sahnelerinden kolay etkilenmem ama çoğu kadının gerçek hayata da böyle merdiven altı yerlerde anestezi bile yapılmadan bu acıya maruz kaldığını düşününce....
  • filmi az önce bitirdim. bitirdim derken, evet itiraf ediyorum 4 parça şeklinde izledim. ağır ağır, yavaş yavaş, sessiz sessiz. başıma ağrılar girdi şu an. izlediğim en rahatsız edici filmlerden. izlemeseydim çok şey mi kaybederdim. hayır ama izledim. izlemeyin demeyeceğim. zaten filmin adını duyup, buralara kadar zahmet edip bu girdileri okuduysanız ya izlediniz demektir ya da yakın zamanda izleyemeyeceksiniz. iyisi mi yalnız izleyin.

    --- spoiler ---

    kürtaj, fuhuş ve son sahneler.. evet insanı tokatlıyor ama duymayanların yanında görmeyenlerin varlığı insanı daha da derinden sarsıyor. umut yok dedirtiyor bir daha..
    --- spoiler ---
  • masum bir insandan nasıl canavar yaratılır çok güzel anlatan filmdir. sabredin izleyin pişman olmazsınız.
  • aynı gün içerisinde bu filmi, ondskan'ı ve daha da önemlisi klass'ı izlerseniz sanırım kafayı yememeniz mümkün değil.
  • bu yıl 24-29 mayıs arasında gerçekleşecek aeff programında gösterilecek. filmin kadın başrol oyuncusu yana novikova da festival'in konuğu olacakmış.*
hesabın var mı? giriş yap