• yillar once bir oyku yazmistim. birine okuttugumda direkt "purgatory'i yazmissin" demisti kiskanarak. evet onu yazmistim. ona hic okutmadim ama. gecenlerde aklima geldi. binbir telasla o oykuyu aramaya koyuldum. benim boyle tuhaf tuhaf cantalarim vardir, icinde tuhaf kagitlar olan. beyaz kagitlarin zamanla sararip gitmesi sizi de paramparca eder mi? onca sararmis, katlanma yerlerinden yirtilmaya baslamis kagit parcalari beni oyle karanlik kuyulara atti ki yeniden, bir ara bu ise giristigime pisman bile oldum. purgatory icin yazilmis olani bulamadim ne yazik ki. zaten biraz once okumaya basladiginiz ve ne kadar daha yazmaya devam edecegimi, dahasi sizin ne kadar daha okuyacaginizi kestiremedigim bu yazinin temelinde o kagidin bulunamayisi yatar. kagit bulunsaydi su an belki de o satirlari okuyor olacaktiniz.

    o oykude iki kisi vardi. biri elbette purgatory... digerinin hep kendim olmasini istedim yillarca, oyle hareket ettim. o ikinci kisi gibi ictim sarabimi, o ikinci gibi bacaklarimi pencereden sarkitip oylece karanliga dogru konustum... lakin ne ben onun kadar cesurdum, ne de o benim kadar hayata ayak uydurabilecek biriydi. purgatory tam ortamizda gercekle yalanin kesistigi yerde, benim bir oyku kahramanina en cok yakinsadigim yerde varliginin en gercek haliyle oylece duruyordu. bir oyku kahramani olmak bu kadar zorken, o en gercek haliyle bile bir oykunun harf harf islenmis satirlarini solutuyordu. kiskaniyordum...

    bir tek kez, sadece bir tek kez kizabilmis olsaydim ona; bir tek kez, sadece bir tek kez agiz dolusu bir kufur edebilmis olsaydim su an bu satirlari yaziyor olmazdim. benim nefret denen duyguyu cok iyi besleyen bir kalbim vardir. niceleri en sevilenden, en nefret edilene evrilmistir su kalbimde. hem de nefreti, bu kadar gercek ve keskin nefreti haketmemislerken!

    hayaletlerle savastan hemen once tanidim onu. o upuzun boyuyla kapidan basini egerek gectiginde etrafimdaki onlarca insandan biri sanmistim. yillar gectikce unutulup gidecek olanlardan... iyi yazilmis bir oykunun karakterleri de boyledir. her satirda biraz daha islerler icinize. oykunun sonunda, okumaya basladiginizdaki haliniz ile bitirdiginizdeki haliniz arasindaki yedi temel farki sayamazsiniz belki ama bilirsiniz ki degismissinizdir, gelismissinizdir.

    purgatory masalsi bir kahramandir. hayaletlerle savastigim onca zaman icinde eksikligini en cok hissettigim kahraman... yine de o savastan cikmayi basarmissam, bugun buralarda sacma da olsa bir seyler yazabiliyorsam; bu, onun masalsi dunyasinda kisa sureli de olsa bulunusumun beni daha kalifiye bir insana donusturmesinin sayesindedir. kimbilir belki bir gun, yollarimiz yeniden kesisir bir yerlerde. o don't cry calar yeniden, ben pencereden bacaklarimi sarkitip karanliga dogru konusurum. kimbilir belki o gun, ben de gercek bir oyku kahramani olmayi basaririm.

    sevgi ve hasretle...
  • bakire kanı ve bir yaratık kanı ile yapılacak mürekkep ile çizilecek sembolden sonra aşağıdaki sözlerin söylenmesinden sonucunda kapıları açılır, sonrası için (bkz: supernatural)

    sembol

    ianna magna purgatorii
    clausa est. ub nos.
    lumint. euius ab oculis
    nustris retento.
    sed nunc stamus ad limen huius
    iannae mannae et demisse
    fideliter, perhonorifile, paramus aperire
    eam.
    creaturae terrificae,quarum umguia
    et dentes, nunguam tetrigerunt
    carnem humanam aperit fauces
    eius ad mundum nostrum.nunc.
    ianua magna
    aperta tandem!
  • (bkz: suburgatory)
  • citadel'deki gece kulübünün adı.

    (bkz: mass effect 3)
  • içinde korku öğelerinin de olduğu bir oyuna giderim, paşa paşa bulmacaları çözerim diyorsanız bu oyundan uzak durun. zira korku ön planda, bulmaca, zeka arka planda kalıyor. hatta oyun oynamıyorsunuz, bizzat bir korku hikayesine dahil oluyorsunuz. kapısında açık bir şekilde uyarmış zaten. korkmadım diyebilecek misin? diye. ne korkması hacı, altımıza sıçtık. ilk defa 60 dakikanın bittiğine bu kadar sevindim. çıktığımızda üstüm ellerim, ayakkabılarım kıpkırmızıydı. kanla pentagram çizmekten. varın gerisini siz düşünün.
  • 1999 yapımı fantastik-western tarzı bir film. konusu itibariyle biraz alacakaranlık kuşağı tarzında bir film diyebiliriz. cennet-cehennem ve ölümden sonraki hayat konularını western teması altında işlemiş yönetmen uli edel. eric roberts ve randy quaid gibi bazı efsane isimleri de barındıran bu film pek bilinmeyen, tv için çekilmiş müthiş bir yapım. günümüz western filmlerinin farklı bir uyarlaması. izlemenizi tavsiye ederim.
  • dante'nin araf'ı
    dördüncü manzumesi çok güzel başlar:

    "duygularımızdan birine bir zevk veya acı arz oldu mu, ruhumuz bütün varlığı ile duygularımızda toplanır ve adeta öteki duygularımızı hatırlamaz olur. bu ise birden fazla duygu vardır diyenlerin böyle düşünmekle hata ettiklerini gösterir.
    insan, ruhu kuvvetle kendine bağlayan bir şey duydu veya gördü mü, vakit geçer de farkında bile olmaz, çünkü dinleyen hassa başka, ruhu kendine bağlayan hassa yine başkadır. ruh sanki kenetlenmiş gibidir, öteki ise tamamen serbesttir.
    ben o ruhun söylediklerini dinler ve yüzünr takdirle bakarken böyle olduğunu şüphe götürmeyecek şekilde sandım. çünkü bütün o ruhlar hep bir ağızdan bize "işte aradığın şey!" diye haykırdıkları yere geldiğimiz zaman güneş, ben ben farkında olmadan elli derecelik açı boyu yükselmişti. "
hesabın var mı? giriş yap