• konusu yüzlerce filme ilham kaynağı olmuştur. bir prenses, sıkıcı hayatından bunalarak pencereden gıptayla izlediği o eğlenceli dış dünyaya kaçar ve olaylar gelişir.

    audrey hepburn bu filmde çok genç ve çok güzeldir. anneme gösterdim, bana öyle güzel bir kız bulacak.
  • başta nothing hill olmak üzere pek çok romantik komediye ilham veren harika film. istediğiniz kadar sinefil olun bu filmi hala izlememiş olabilirsiniz. bunu anlayışla karşılarım çünkü ben de öyleyim!

    gregory peck abimiz çekimler için italya'ya geldiğinde büyük bir bunalım yaşamaktadır. çünkü finlandiyalı karısıyla daha yeni boşanmıştır. rolünü cary grant'e devretmek ister ama en az peck kadar jön olan ve zaten ilk teklifin kendisine gittiği grant (47), henüz hiçbir filmi olmayan 24 yaşındaki bir kızla aşk filmi çekmek istemediğini söyler. peck çekimler sırasında fransız bir kızla tanışır, birbirlerine aşık olurlar. 37 yaşındaki peck, 87 yaşında ölene kadar o kadınla yani veronique peck'le evli kalır. audrey hepburn'ün hayatının dönüm noktası olan o yaz, yakışıklı aktör de hayatının aşkını bulmuştur.

    hepburn demişken... yapım şirketi senaryoyu çok beğenir ama filmin hollywood'da çekilmesini ister. yönetmen william wyler'a italya'da çekip masraf çıkarma denir. wyler roma'da ısrar edince filmin bütçesi dörtte bir oranında azalır. o yüzden film renksiz çekilmiş. dönemin süper starlarına verecek para kalmayınca da audrey hepburn gibi isimsiz bir güzelliğe yönelmek zorunda kalırlar.

    bu arada, cary grant bu filmden 10 yıl sonra yani 1963'te charade filminde hepburn'le kamera karşısına geçecektir. dönemin filmlerine, yönetmenlerine ve yıldızlarına bayıldığım gibi bu tip detayların da hastasıyım. iyi seyirler.
  • masalla başlayıp gerçek hayatla bitiveren film...
    insan audrey hepburn'ün göründüğü her sahneye hayran kalıyor...nasıl bir ışıltıdır,nasıl bakışlardır ölee...
    özellikle de sonu bir romantik filmde az rastlanan cinsten...jeneriğin yanlış zamanda çıktığını düşündürtenlerden....
  • melek gibi bir audrey hepburnün oynadığı filmdir bu. her thank you dediğinde insanın içini eritir.
    the end yazdığında ekranın karşısında bekletir. çünkü hem hevesi kursakta bırakır, hem de böyle biter miydi yaa dedirtir.
  • bu filmde adını koyamadığım* bir naiflik var. ne varsa eskilerde var gibi ama tam da değil; audrey hepburn* de olabilir, belki de filmin kendisinin naiflik üzerine olmasından olabilir, belki de hepsi...
  • roma ziyaretinde hayatinin tekduzeliginden bikip kacan bir prensesle amerikali bir gazetecinin bir gunlugune kesisen hayatlarini anlatan 1953 tarihli film. ikisi de birbirlerinden kimliklerini saklarlar, yani "iki yalanci"nin hikayesidir. prenses ann rolunde audrey hepburn, gazeteci joe bradley rolunde de gregory peck vardir. yani bana gore gelmis gecmis en guzel iki insani bir araya getirmistir bu film. zaten ikili arasinda omur boyu surecek bir dostlugun baslangici olur.

    ilk ve tek oscar'ini kazandirmasi bir yana, audrey hepburn'un ilk ciddi filmidir. oncesinde en uzun rolu iki cumle olmus. ayrica audrey hepburn'u dunyaya tanitan, yildiz yapan da bu filmdir. bu yonden cok minnettarim ben bu filmi yapanlara.
    konusunu gercek bir hikayeden; prenses margareth'in yasadigi kisa bir maceradan alir.
    roma'ya gidip de "roman holiday" espirisi yapmamak ayiptir, yaziktir.
  • bu filmde audrey hepburn ve gregory peck'in arabanın içindeki ayrılık sahnesi çekiminden önce; audrey hepburn'e yönetmen tarafından baskı uygulandığı söylenir.söylentiye göre o gece uzun süre boyunca o ağlama sahnesi üzerinde durulmuş ve yönetmen audrey hepburn'den istediğini alamamış bir türlü ve bir kenara çekip böyle giderse kariyerinde ilerleyemeyeceği hakkında baya konuşmuş.ve derler ki hepburn'un orada ağlamasının nedeni de budur; yani yönetmen tarafından bir nevi tartaklanması onu üzmüştür ve aslında gerekeni de yapmış ve onu ağlatmış, moralini sıfıra indirmiştir ve bu sayede hepburn sahnenin hakkını vermiştir.

    bilinmez.
  • yaklaşık iki saat önce can sıkıntısından bir şeyler ararken açtığım, kapatamadığım 1953 yapımı film.

    oyunculuklar mükemmel, konu da sürükleyici. sıkıntıdan patlarken, öylesine sevdirdi ki kendini bir daha izleyebilirim. eğer bu entry'i okuyorsanız ve izlemediyseniz muhakkak izleyin. öyle ki filmden sonra ilk işim oyuncularını araştırmak oldu. bir de üç akademi ödülü aldığını da belirtmeliyim. haketmiş mi ? kesinlikle.

    unutmadan filmden sonra audrey hepburn'le de ilk defa tanışmış gibi hissediyorum. bir kadın bu kadar tatlı* olur mu ? her sahnesinde garip bir gülümseme yayıldı yüzüme.
  • nedense aklıma prenses diana'nın ölümünü düşüren filmdir. masallardaki paparazziler gregory peck gibiyken, gerçek hayattakiler insanı ölüme sürükleyebiliyor. neyse.

    24'ünde daha çıtır bir audrey hepburn. insan bir filmden daha ne isteyebilir. onun o "charmed" deyişi ne de charmed'dır.
  • türk filmi versiyonunda filiz akın ile kartaltibetin oynadığı film. yanlış hatırlamıyorsam ismi de istanbul tatili idi.
hesabın var mı? giriş yap