• isveç coğrafyasının donukluğu ve soluk renklerinin arasında, bambaşka dünyalar yaratan bir deha.

    daha önce iki filmini izledim; sånger från andra våningen (ikinci kattan şarkılar) ve du levande (siz, yaşayanlar). şu isimlerin güzelliğine bakın. hatta sadece isimleriyle yetinmeyip, filmlerin kendilerine de bakın.

    kendisinin "yaşayanlar üçlemesi" dediği bu serinin son filmi; en duva satt på en gren och funderade på tillvaron (insanları seyreden güvercin), 71. venedik film festivali'nde altın aslan ödülü aldı. filmin adına esin kaynağı olan ise; bir tablo ... ki aynı tablo tarkovski'nin solaris filminde de yer etmiş bir eser. andersson, tablodaki kuşların aşağıdaki insanları izlediğini ve onların ne yaptıklarını merak ettiklerini hayal etmiş. bu sebeple de, filmin adını şöyle açıklamış; " 'gerçekten, biz ne yapıyoruz?' demenin farklı bir yolu. işte film de bununla ilgili." bu da yetmemiş; filmin kendisine ilham verenin de, en iyi klasiklerden biri olan ladri di biciclette olduğu söylemiş. şimdi elimizde, daha önceki "yaşayanlar" serisinin iki nadide parçası ve son filmle ilgili böyle bilgiler olunca; filmekimi 2014 bir an önce gelsin istiyor insan. ben gibi merak edenlere de duyurulur buradan.

    izleyici notu: daha önce du levande başlığına da yazmışım, burada da bulunsun; roy andersson filmlerini kendi stüdyosunda kurduğu setlerde çekiyormuş. bambaşka dünyalar yaratıyor demiştim değil mi?
  • "ölmeden önce aklınızdaki son düşüncenin 'birazdan o mantarı çıkarıp şarap içeceğim' gibi bir şey olmasından daha güzel ne olabilir?"
  • 2019 venedik film festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü alarak beni çok mutlu etmiş olan yönetmendir. zira bana kalırsa yaşarken değeri anlaşılmayan insanlar kategorisinde en başlara oynar. şimdi denilebilir ki "ulan adam en önemli film festivallerinden birinde ödül aldı, daha ne değer görecek?". ancak benim bahsettiğim şey, kemik bir kitle tarafından değil, insanların çoğunluğu tarafından tekrar tekrar izlenmesi, takip edilmesi gereken bir sanatçı olduğu. hatta bir tık ileriye giderek, saf bir filozof olduğunu düşündüğüm tarkovski'den sonra, sanatıyla filozof sıfatını hakkıyla taşıyabileceğini düşündüğüm (bela tarr da dahil) ikinci yönetmen diyebilirim.

    yalnız bu seneki venedik film festivali ne harika oldu. en iyi yönetmen roy andersson, en iyi film joker. rüya gibi resmen.
  • 71. venedik film festivali'nde en iyi filme verilen altin aslan ödulunu kazanmistir. filmin adi "en duva satt på en gren och funderade på tillvaron". ingilizceye "a pigeon sat on a branch reflecting on existence" diye cevrilmis. ben de turkceye "bir guvercin dala konmus ve varolusu dusunmeye koyulmus" diye cevirdim.
  • öyle güzel kurgulanmış sahneleri vardır ki filmlerinin, onları birer postmodern rönesans tablosu olarak da yorumlayabiliriz.
  • imdb'ye göre şu an about endlessness (orijinali: om det oändliga) adlı yeni filmini çekmekte olan, en sevdiğim yönetmenlerden... sinema filmlerine bayılırım, reklam filmleri de muazzamdır. kendisine uzun, mümkün mertebe az hüzünlü bir hayat diliyorum ve su bardağımı sağlığına kaldırıyorum.
  • "i'm trying to show what it’s like to be human." demiş yönetmen. yaşadığı ülke (isveç) ve avrupa'yı sarkastik bir yolla eleştirdiği için filmlerindeki çoğunluğu yaşlı kesim oluşturuyor. insanlar, bulundukları yere ait değilmiş gibi göründüklerinden, iletişim kuramıyorlar (veya kurmak istemiyorlar), sesler birbirine karışıyor, kimse kimseyi dinlemiyor. buna rağmen, sürekli bir keşmekeş hakim; insan hayatı her zaman göz önünde. insanlar, birbirlerinin yaşantılarına şahit olabiiyorlar. kısır döngünün baş gösterdiği yer tam olarak bu; soru/nlara şahit olan insan-ların çözüm bulmak için en ufak çaba göstermemeleri.

    edward hopper tablolarının sinemaya uyarlanmış hali gibi: mutsuz insanlar, buhran, iletişimsizlik, toplumsal depresyon... özellikle yakın çekimden kaçınır roy andersson, genel planlarla sorunu izah etmeye çalışır. her hikayeyi, tek cut halinde izletir.

    insanların eylemsizliği, geberikliği bir noktadan sonra izleyicinin de sinirini bozmaya başlıyor. örneğin doktor, asansöre koştuğu sırada kimse asansörü durdurmaya yeltenmiyor.

    roy andersson, 70'lerini geçmiş bir yönetmen. en çok da yaşlıları gömmesini seviyorum. ulusal marşlar söyleyerek kendinden geçen yaşlıların antikalarının arasından svastikalar çıkıyor mesela. meşhur, elektrikli sandalye sahnesi vardır. 1800'lere dek avrupa'da gündelik bir aktiviteymişçesine idam izlenirdi. andersson'a göre, bu anlayış devam ediyor. kimin, neden idam edildiği önemli değil (ki adamcağız, antikaları kırdı diye idama mahkum edildi), seyir zevki her şeyin önüne geçiyor. insanlar (yaşlılar), film izlermiş gibi idam izliyorlar.

    yaşlılar, eskiden kalma geleneklerini devam ettirmekte beis görmüyor, gençlerse işe gidip gelmekten beyni yakmışlar. tüm bu depresyona rağmen, her bir hikayesiyle güldürüyor.
  • özgün mizah anlayışı, görsel dünyasıyla harika yönetmen. (bkz: siz, yaşayanlar)
  • ikinci kattan şarkılar ve insanları seyreden güvercin filmlerinde absürd ve şiirsel bir refleksif postmodernist ve reformist bir yaklaşım üretmişti, son izlediğim filmi isveççe aşk hikayesi de öyle. sıkışmışlık içinde bir kaybolmuşluğun desteklediği karakterler kaotik bir sürü sorunsal ile boğuşurken aslında herkesleşmeye meyilli bir döngünün temsilini üstleniyordu.

    yönetmenin sinematografisinin zeminini ise ünlü ressam edward hopper'a ait tablolar oluşturuyor.
    bir örnek:
    görsel

    etkilendiği diğer ressamlar otto dix, james ensor, george grosz.
  • son filminin yapım aşamasını ve ekibiyle ilişkisini anlatan 2020 yılı yapımı pek güzel bir belgesel vardır.
    (bkz: being a human person)
hesabın var mı? giriş yap