• zamanı öğrenmek için 10 lira bile vermenize gerek yok. zaten sürekli yanımızda taşıdığımız ve boş olduğumuz her an kurcaladığımız telefonumuzda saat özelliği var.

    saat sadece bir aksesuardır ve pahalı saat takmanın tek amacı da prestijdir. lafı dolandırmaya hiç gerek yok.
  • aynı mantıkla kadınların bim poşeti ile gezmesi gerekiyor. 25 kuruşluk bim poşeti taşısalar 5000 tl'lik chanel marka çantadan fazla şey sığar içine.

    sizin biraz zamana ihtiyacınız var dünyanın nasıl işlediği konusunda bence.
  • saate verebilecek 1450 liram var diyebilme şansını boş çevirmeme üzerine kuruludur.

    buradan da anladığımız gibi her şeyin bir mantığı mevcut.
  • görseli bulamıyorum ama yanılmıyorsam bu konuda bir rolex reklamı vardı.
    "çünkü yatınızı akşam yemeğinde kolunuza takamazsınız."
  • paranın olması der noktalarım.
  • marketing. sizler eşyaya değer vermeyebilirsiniz; ama dışarıda binlerce kişi var sizi sahip olduklarınızla değerlendiren. bu nedenle görünüşünüzle yarattığınız algıyı ne kadar kuvvetli tutabilirseniz; o kadar değer görme ihtimalinizi artırıyorsunuz.

    bu sebeple bazı meslek erbaplarınca saat bir ticari yatırım olarak değerlendirilir ve bunun için ciddi paralar harcanabilir.
  • uzun süre dayanacak bir saate sahip olmayı istemek. 275 eur'a aldığım isviçre malı saat 14 senedir çalışıyor, 14 senedir keyifle kullanıyorum meselâ. pilli bir saat, içindeki makina 14 dolara satılıyor. yani para tutan şey kasa, işçilik, gümrük, perakendeci filan... kasa ve bilezik komple çelik, taş gibi, kolay öldüremem. mekanizması bozulsa 14 dolara eta'dan sipariş eder, kullanmaya devam ederim. bu yüzden mantıklıdır 100 liradan fazla ödemek. bugün 100 lira ve altında meblağlara alınacak saat fazla dayanıklı olmayacaktır, asker casio'su hariç.

    edit: bak hele, telefondan bakılıyomuş saate, saat takmanın tek amacı prestijmiş, 10 lira verilmezmiş filan... akıllı seni... son 10 aydır ana ulaşım aracım bisiklet, şu an kol saati çok daha önemli ve yerini telefon filan tutmaz. olmayacak zamanda pili bitince sıvazlarsın telefonunu, gösterir belki saati.

    saat aksesuarın ötesindedir, ihtiyaçtır. pahalısı bir noktaya kadar kalite ve dayanıklılık, bir noktadan sonra prestij bir noktadan sonra görgüsüzlüktür. saatin işini telefon da görür demek ise osurup osurup ipe dizmektir, bu da benim sikim hüsnü demektir.
  • eskiden saatler mekanik, telefonlar kablolu, sobalar kömürlü, banyolar termosifonlu, ocaklar tüplü, ışık lüks lambalı ve fırınlar odunluydu. bir çoğumuz o kadar alıştık ki, artık fark etmiyoruz bile. ama bugün bir günlüğüne internet ya da elektrik gitse, ortada ne bakacak saat kalır, ne ısıtacak kombi, ne ışık, ne de herhangi bir iletişim aleti... (saatiniz pilli ise, pilinin her an bitebileceğini de düşünmeniz gerek).

    ben o yüzden bazı konularda b planı yapmayı doğru buluyorum. bazı diğer önlemlerin yanısıra, mekanik (otomatik) kol saatimi de en çok bu yüzden seviyorum. ne internet kesildi ne de pil bitti derdi olmadan ölünceye kadar tıkır tıkır çalışıp saati ve tarihi göstermeye devam edecek.

    mekanik saatlerin, yüzlerce parçanın inanılmaz bir uyum içinde sadece kolunuzun hareketi ile güç alıp, saatte en az 21.600 kere tik tak’layıp, ayda bir kaç sn farkla size saati söylemesi, üstelik bunu gece gündüz ömür boyu yapması da, ayrıca teknik bir mucize ve sanat eseri bence.

    herkese kaliteli bir mekanik saat edinmesini tavsiye ederim. güzellikleri ve teknik kusursuzlukları bir yana, bir gün bütün saatler sustuğunda sizinkinin çalışmaya devam edeceğini bilmek bile yeter.
hesabın var mı? giriş yap