• birçok konuda olduğu gibi kitap okuma konusunda da takıntılı biriyim. şu klasikleri bitirmeden çağdaş yazarlara pek bulaşmayayım diyordum fakat klasikler gerçekten de dipsiz bir kuyu gibi; kapı kapıyı aralıyor. sadece klasik rus edebiyatının belli başlı kitaplarını okusanız bile --eğer tek işiniz bu değilse-- ciddi bir süre harcamanız gerekiyor. ben, aşağı yukarı beş buçuk sene içerisinde önemli bi yol aldım klasikler konusunda. neyse, konuyu dağıtmak istemem. geçenlerde cumhuriyet kitap ekini karıştırırken, şu klasik olayına bir süre ara verip güncel bir-iki kitap alayım diye düşündüm. daha evvel ismini duymuş olmama, kitapları kulağıma çalınmış olmasına rağmen hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığım selçuk altun ve kitaplarıyla ilgili tanıtım yazısına ve röportaja denk geldim. sol omzuna güneşi asmadan gelme ve bunun devamı niteliğinde olan buraları rüzgar buraları yağmur dikkatimi çekti. ilk fırsatını bulduğumda almaya karar verdim. bu sabah yolumu biraz uzatarak kadıköy'deki iş bankası kültür yayınları mağazasına uğradım. amacım bu iki kitabı da almaktı fakat ne yazık ki, ilk kitabın baskısı iş bankası yayınlarından henüz yapılmadığından , devamı buraları rüzgar buraları yağmur'u tek başına almak istemedim. başkaca bir kitap alıp kasaya ilerledim. ödemeyi yapmak üzereyken sol tarafımdan kısa boylu, gözlüklü , sık-sinirli adımlarla kasadaki görevliye doğru ilerleyip hal-hatır soran birini fark ettim. gazete tanıtım yazısındaki fotoğrafından hatırladığım kadarıyla bu selçuk altun olmalıydı. kısa bir tereddütten sonra kasadaki görevli durumu teyit etti ve benim durumumdan (ilk kitabı bulamadığım için devamını almaktan imtina ettiğimi) bahsedip, ilk kitabın baskısının ne zaman raflara düşeceğini sordu. selçuk bey kısa bi açıklama yaptıktan sonra cebinden bi kağıt çıkarttı ve adresimi buraya yazmamı ve söz konusu kitapları adresime göndereceğini söyleyip , raftan annemin öğretmediği şarkılar ı aldı bunu okuyup-okumadığımı sordu benden; ''hayır okumadım.'' yanıtını alınca kitabı imzalayıp bana hediye etti. ' kendisine teşekkür edip mağazadan ayrılırken hakkında söylenmiş "yaşadığı topraklarda herkes kitap sevsin diye kat etmeyeceği yol yok.'' cümlesinden habersizdim.

    eve doğru yürürken kendimi bi garip hissettim. sabahın köründe kitabını almak istediğim yazarla kitap evinde karşılaşmıştım, kitaplarını imzalayıp bana armağan etmişti fakat düşündüm de hayatımda, yaşadığım bu olayı anlatabileceğim, anlatsam da bunu gerçekten ilgi çekici bulup dinleyecek, üstüne bir şeyler söyleyebilecek kimsenin olmadığını fark ettim. hayat gerçekten tuhaf.

    biraz geç gelen edit: olay yaşandıktan dört gün sonra selçuk altun kitapların, gönderici ödemeli olarak, bana teslim edilmesini sağladı . buradan kendisine bir kere daha teşekkür ediyorum.
  • büyülü gerçekçilikin başarılı uygulayıcısı; okuyucusunun bu üslubun tadına varabilmesi için, eserlerinde ele aldığı konuları özet geçmese, anlatımında ve ayrıntıda örn. uzun soluklu çağdaşı mo yan tarzını benimseyebilse..
    ve bir de, görsel medyada şimdilerde yeni moda, olur olmaz yerde kendi adını yerleştirmese..
    romanlarının ruhu peşinde, vaktine, saatine sadık kitlesi memnun kalacak (bkz: bizans sultanı)'tır. xı;xv
  • su an bizans sultanı kitabına başladım ilginç sürükleyeci bir anlatımı var şimdilik beğendim.
  • son yıllarda okuduğum en akıcı romanlardan biri olan buraları rüzgar, buraları yağmur oldu. sonrasında diğer kitaplarını da edinip okumaya başladım. bilgi dağarcığı, kitap sevgisi, tarih ve geziye göz kırpan türler arası gezinen polisiyeleri, inanılmaz kurgusuyla bence son yıllarda türk edebiyatının en okunası yazarlarından. ancak dikkatimi çeken düzeyde beni rahatsız eden bir iki özelliğinden bahsetmek istiyorum, zira bunlar olmasa selçuk altun türk edebiyatı açısından yazar olarak çok daha önemli bir kazanım olur düşüncesindeyim naçizane.

    öncelikle, birçok okuru tarafından da dile getirildiği üzere, tüm kitaplarında kendisine fazlaca yer vermesi açıkçası beni oldukça bunalttı. tamam, kitabın bir yerinde ismine yer verir, karakter selçuk altun ile bir defa karşılaşır, böylelikle okura kendince bir selam vermiş olur ama bu kadarı aşırı doz olmuş. hatta bu durumun bizans sultanı isimli kitabında kendisi de farkına varmış olacak ki sonlara doğru ana karakter, selçuk altun ile bu kadar çok kez karşılaşmasının garipliğine vurgu yapıyor. buraları rüzgar buraları yağmur'da ise biyografisinde dahi okumadığım, babasının emekli vali olmasına dair gereksiz detaylara inecek kadar çok bahsetmiş kendisinden. bir de ismine yer vermek dışında bazı kelimeleri gereksiz ölçüde çok kullanıyor. varsıl, bibliyofil, selüloz kokusu, varsıl, müteveccihen, varsıl (demiş miydim?) gibi kelimeleri ilk aklıma gelenler.

    birbirinin devamı niteliğinde olmayan kitaplarındaki bazı karakterler arasındaki benzerlik ise şaşırtıcı hatta kafa karıştırıcı boyuta ulaşıyor. öyle ki, annemin öğretmediği şarkılar romanındaki bedirhan'ın hikayesini okurken, kitaplığımdan yanlışlıkla buraları rüzgar buraları yağmur'u mu aldım diye düşünerek kitabın kapağına bakma gereği duydum. zira adı geçen ikinci kitaptaki memduh karakteriyle bedirhan birbirinin kopyası gibi. etnik kökenleri, okuma tutkuları, bu tutku uğruna ingilizce öğrenmeleri, meslekleri (!), saygı duydukları kişiler, hatta "kulunuz" ve "tövbe estağfurullah" gibi çok kullandıkları kelimeler bile aynı. okurken bende, sanki selçuk altun yeni karakter yaratmaya üşenmiş hissi yarattı.

    ayrıca buna benzer şekilde güçlü anne, güçlü anne tarafından amerika'dan yurda dönmeye zorlanan iyi tahsilli, sarışın - mavi gözlü - yakışıklı, üstün zekalı oğul gibi kitaplarında klişeleşmeye başlayan kahramanları var. bir de kahramanlarının bazılarındaki fahişe düşkünlüğüne fazlaca yer vermesini okurken rahatsız edici düzeyde buldum.

    ancak tüm bu benzerlikler içerisinde, her kitabında okuru şaşırtmayı başaran harika kurgusu, hiç kuşkusuz en keyif vericisi olanı. bu sayede sevdiğim başka kitaplarla birlikte sıkça selçuk altun kitapları okuyarak,
    "koca bir yaz geçirdim,
    şimdi yorgunum biraz"*
    .

    * selçuk altun'un kitap isimlerini şiirlerinden alıntılayacak denli sevdiği, oktay rıfat'ın "koca bir yaz" şiirinden.
  • kitap için 1 adlı eserini bulamadığım bibliyofil

    istanbul 'da yaşıyor olsam kendisinden rica ederdim ama maalesef değilim
  • "çünkü godot sahnedeydi. o, god (tanrı) ile (idi)ot (budala*) sözcüklerinin symbiosisiydi. oyunun iki temel karakteri estragon god; vladimir ise (idi)ot'tu. bu teoriyi de, beckett’in oyunuyla* ilgili sarhoşken verdiği tek ipucundan yola çıkarak üretmiştim. yalnız iddiamı romanıma yerleştirmeden önce, onun daha önce gündeme getirilmediğine dair bir araştırma yapmış ve çevremdeki beckett uzmanı akademisyen ve yazarlara söylemimin makuliyetini onaylatmıştım." selçuk altun
  • bu ayki kitap için köşesinde, köşenin sabit ve en dikkat çeken maddelerinden biri olan "küresel kültürazzi"lerin kitaplaşacağını yazmış. büyük ihtimalle kitap içinlerin de çıktığı sel tarafından yayımlanır.
  • kendisinin cumhuriyet kitap ekinden hayranıyım. uzun yıllar dergideki "kitap için" köşesini takip ederken, romanları ile çok daha geç tanıştım ve kendime bu gecikme için çok kızdım (ve evet: ben de o dönem "hele bir dünya ve türk klasiklerini hatmedeyim" derdindeydim .

    selçuk altun bence, yaşadığımız "sığlıkistan" da nadir rastlanan bir cevherdir! evrensel anlamı ile bir "entellektüel", sanat ve vatan severdir. sanatı sevmekle kalmayıp, gayet iyi anlıyor, anlatıyor, hatta adeta okuyucusuna romanlarının satırları arasında "sanat tarihi" dersleri veriyor (benim gibi öğrenme delisi için nimet!)

    evet, romanlarında benzer özelliklere (aşırı "varsıl", "bibliyofil", "estet", çapkın, çok zeki ve iyi eğitimli vb) sahip ve mutlaka sırları olan kahramanlar kullanıyor. bir kaç kitabını okuduktan sonra bir sonraki kitapta da benzer özelliklere sahip kahramanlar olacağını kolayca tahmin edebiliyor ve bu tahminde de yanılmıyorsunuz.

    diğer yandan, benim için onu ve eserlerini "vazgeçilmez" yapan, kırsala, yokluğa, varoşlara, garibanlığa, etrafı ile sürekli çatışma halindeki mutsuz-umutsuz karakterlere odaklı yazın dünyasında, kentsoylu, eğitimli, kendi kendini yetiştirmeye özel önem veren ve duyguları yerine aklını ön planda tutan, "estet" kahramanlar ve onların edebiyat, sanat, tarih ve seyahatlerle dolu zengin dünyalarıdır.

    romanlarını sadece okumakla yetinmeyin, karakterlerin bir kısmı gerçek kişilerdir, kitaplarında isimleri geçen yerli-yabancı romanları, şiirleri, yazarları, şairleri ressamları, akademisyenleri, öğretmenleri, sanat eserlerini de araştırın.

    selçuk altun okuduktan sonra okumadan önceki kişi olmayacaksınız. benim için bu iyi yazarın kriteridir. sadece keyifli bir okuma vaadetmez, sizi algı ve bilgi seviyeniz açısından bir veya bir kaç üst seviyeye taşır.

    bir eleştirim de olacak: o da yazara değil (hoş sosyal medya hesabı olmadığı, okurlarıyla en azından bir e-mail adresi paylaşmadığı için selçuk bey'i de eleştirebilirim) yeni yayın evi iş bankası yayınları'nadır.

    kendilerine yazdığım hiç bir mesaja dönmediler. dönmeyecekseniz, ne diye sayfanızda "bize yazın" başlıklı iletişim köşesi bulunuyor? tek taraflı iletişim olur mu? bari buradan bir daha sorayım: daha önce sel yayıncılık'tan çıkmış ve tüm baskıları tükenmiş "kitap için 1" ve "kitap için 2" nin yeni baskılarını selçuk bey'in yeni yayınevi olarak siz mi basacaksınız? basacaksanız ne zaman?

    bu arada cumhuriyet kitap'taki "kitap için" köşesini okumak bile kişisel bilgilenme, gelişme, keza yerine göre kıh kıh gülmek için yeterli. ama tabii bence yetinmeyin, okumaya devam edin:)
  • selçuk altun romanları , yaşamı büyük oranda güvenlikli site-avm-plaza stili işyeri arasına sıkışmış, istese de bu sıkışmışlıktan çıkamayan, yıllık 15 günlük izin hakkında da yine bu alıştığı yalıtılmış hayat pratiklerini arayan, ultra her şey dahil, maximum dahil gibi seçenekleri değerlendirip tatil köyü-otel gibi alanlara tıkılan ücretli olarak çalışan, şehirli orta sınıfların kendi hayatındaki monotonluğa, bir türlü kıramadığı yeknesaklığa karşılık geliyor. daha doğrusu yaşayabileceği en büyük heyecan, iş servisinin yolda arıza yaptığı için her zamanki saatinde gelememesi olan bu metropol insanlarının hayatlarındaki ''macera'' ve ''özgürlük'' , ''doğrudanlık'' eksikliğini, gidermesi bakımından toplumsal olarak karşılık buluyor.

    kahraman aldığı gizemli bi' mektubun izini sürmek için, peşinden okuyucuyu da sürükleyerek, bi' bakmışsınız edremit'in zeytinlikleri arasında kerpiç bi' evin çardağında otururken buluyorsunuz kendinizi bi' bakmışsınız mardin'in taş arastalarında ''hamido''yu ararken. oradan şikago'nun batısında sadece taş plak satan dükkanların bulunduğu pasajda... bana kalırsa en başarılı yaptığı iş de budur; okuyucu kitlesi --okurken fazlaca yorulmadan-- günlük rutinini kahramanla kolayca özdeşim kurulabildiği için düşünsel olarak kırabiliyor. ayrıca, altun romanlarında anlattığı yerleri, mekanları kahramanla birlikte sanki siz de geziyormuşsunuz gibi düşünmenizi sağlayacak kadar etkili anlatıyor.

    yukarıda da bahsetmiş olduğum roman kahramanıyla özdeşim kurmanızı başlarda sağlayarak okuyucunun ilgisini kaybetmesini de önlüyor, bunu da genelde kahramana, bugün birçok insanın özgürce yaşamasını engelleyen zincirleri kırdırarak yapıyor, gizemli bi' uzak akrabadan miras yoluyla kalan ya da bir ipucunu kovalaması karşılığı banka hesabına yatırılan yüklüce bi' tutar karşılığı sağlıyor. altun, kahraman yoluyla okuyucu kitlesinin- ki bu kitlenin büyük bölümünü yaşamak için çalışmaya mecbur ücretli beyaz yakalar olduğunu düşündüğümüzde- belki de en büyük arzusunu en başından yerine getirerek çalışmadan ölene kadar rahat yaşayacak düzeyde bi' gelir sahibi yapıyor kahramanı. ve kahraman bu paranın keyfini kaliteli mekanlara giderek, güzel kadınlarla tanışarak, güzel yemekler yiyerek vs.. çok iyi çıkarıyor. bugünden yarına hayatını, alıştığı standartları korumakta bile güçlük çeken kitleyi de bu az bulunur keyife bi' bakıma ortak ediyor.

    iyi romandan ya da iyi edebiyattan fazlaca anladığımı söyleyemem ki bunu isterdim hemen belirteyim. fakat altun'un romanları hayatının öznesi olmaktan uzaklaşan kentli orta sınıfların tatsız tutsuzlaşan hayatına bi' nebze tat katmaya çalışsa da bunu insanları tatsız tutsuzlaştıran, korkutan, diğer insanları rakip olarak gördüren toplumsal düzene ilişmeden yapıyor. dikkat edildiğinde romanlarında mevcut toplumsal ilişkilerin ve düzenin devamına, değişmezliğine yönelik detaylar buluruz; örneğin kürtler ya kahraman için hayatını ortaya atan sadık kahyadır ya karısını kızını döven kapıcı ya da toplumsal ilişki ağı içerisinde alt kademeden üste çıkmaya çabalayan biri olarak görürüz kürtleri. romanlarında alttan alta sistem içi bireysel kurtuluşu öven bunun için de yanındaki benzer kaderi paylaştığı iş arkadaşını dürtükleyip müdürlüğe terfi ederek daha fazla para kazanmak için çabalayan günümüz rekabetçi insanın uyanmasını engelleyen ya da daha kibarca ifade edersem sistemi olumlayan yanlar bulunmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap