• trablusgarb dolaylarından bir şeyh.
    atatürk subay arkadaşları ile gittiği trablusgarb'ta yerel kabileleri örgütleyip italyan işgaline karşı savaştığı sırada tanışmıştır bu şeyhle. biyografi net'ten öğrendiğimize göre atatürk'e şeyh sunusi'nin kendisine hediye ettiği el yazması küçük mushafı sofya ateşemiliterliği görevine gidene kadar sürekli üzerinde taşımış, istanbul'dan ayrılırken annesine emanet etmiş. yine aynı yerde yazdığına göre bu kuran, kurtuluş savaşı boyunca zübeyde hanım'ın sürekli hatim indirdiğini söylediği kuran'mış; zübeyde hanım vefatından önce kızı makbule hanım'a vermiş ve oradan da halil nuri yurdakul'un ailesine intikal etmiş.
  • kurtuluş savaşı’nda istanbul hükümetinin fetvalarına karşı mustafa kemal paşa ve milli mücadelenin yanında duran, bölücü akımların milli mücadeleye zarar vermemesi için güney doğu’da kongreler yapan, mustafa kemal paşa’nın trablusgarp’daki mücadele günlerinde tanıştığı sunusi tarikatının lideri.

    milli mücadelenin maneviyat ordusunun başında gelenlerinden biri olan bu şahıs maalesef günümüzde pek bilinmemektedir. türkler’in sevmesi ve büyük bir saygıyla anması gereken az sayıdaki araplar’dan biridir.

    büyük bir türk dostu olan sunusi şöyle diyor:

    “bugün islam milletleri arasında en kuvvetli ve haşmetlisi ve dini vahdet ve idare yönünden en ümit vericisi türk milleti’dir. binaenaleyh, bütün islamî hareket ve dayanışmanın kuvvet merkezi türkiye olmalıdır. kahraman türk milleti’ni bu yakın alâka ve yardıma, dayanışmaya ve bu çok mühim vazifeye ehil kılan birçok tarihî ve stratejik imtiyazları vardır.”

    kendisinin türk dostluğu osmanlı döneminden beri geliyor. muhammed esed, mekke’ye giden yol adlı kitabında ahmet sunusi ile bir görüşmesini şöyle aktarıyor:

    “dedim ki; şeyhim, sana devlet kurdurmak için ingilizler italyanlara karşı seni destekleyecekti. sana, yeter ki osmanlı'nın yanında olma dediler. sen; osmanlı biraz daha rahat nefes alsın diye hiçbir ümidin yokken en kıymetli evlatların ile ingilizlere saldırdın. bu yanlış olmadı mı? yani senin bir medeniyet ortaya çıkaracak gücün vardı. şeyh sünusi bana şunu söyledi: muhammed, ben gaybı bilmem. benden osman oğlu bir ricada bulundu. ben onu yerine getirmekten şeref duyarım.”

    milli mücadele ve mustafa kemal paşa’ya büyük bir destek veren sunusi şöyle diyor:

    “islamiyetin izmihlali muhakkak görülecek bir halin hudusu sırasında, müslümanların mustafa kemal paşa’nın rehberliği altında kıyam ederek, bir cihad-ı milliye girişmiş bulunmaları, alem-i islam’ın bekasına ve din-i mübin-i islam’ın ebediyetine ait en güzel işarettir.” (kemal kahraman, milli mücadelede islam faktörü, ilim ve sanat dergisi, sayı: 24, s. 48)

    “temenni ederim ki bütün müslümanlar aynı hal ve vaziyette bulunsun. islamiyet’in kahraman evladı olan türklerin özellikle şu son zamanda yaptığı görev, türkiye’nin bağımsızlığından çok bütün islam dünyasının kurtuluşuna yönelik olduğundan, peygamberimizin ruhunu şad ettiğinden eminim. bu hareketi idare eden kişiler, yalnız türkiye’nin değil, islam dünyasının da kahraman çocuklarıdır.” (nurettin gülmez, kurtuluş savaşı’nda anadolu’da yeni gün, ankara: atam yayınları, 1999, s. 644)

    mustafa kemal paşa 26 kasım 1920’de millet meclisinde şeyh ahmed senusi şerefine bir yemek düzenliyor. mustafa kemal paşa bu yemekte şöyle bir konuşma yapıyor:

    “bilhassa afrika’da kendi teşkilatları dairesinde bulunanlar için değil bilcümle afrika islamları için hakikaten taktire şayan bir müessese-i islamiye vücuda getirdiler. kendi gözlerimizle gördüklerimiz gibi senusiler afrika’da insaniyet ve medeniyet hususunda pişdar olmuşlardır. bu itibarla bütün afrika müslümanlarının kalplerinde kendilerinin büyük bir mevki-i ihtiramları vardır. senusiler afrika’nın vicdanına sahip ve hakim olan bir ailedir. binaaleyh hazarlarıyla müşerref olduğumuz zat-ı ali hakikat-ı halde afrika’nın en tabii reisi ve en salahiyettar hükümdarıdır. senusiler başta seyyid ahmet essenusi olduğu halde bize bir sene zarfında gösterdikleri himmetleri fevkalade alidir. biz ancak bu sayede topumuz, tüfeğimiz kalil herşeyimiz sıfır denecek derecede olduğu halde dünyanın bütün vesaiti harbiyesine malik olan italyanları daima mağlup bir vaziyette bulundurduk.” (hakimiyet-i milliye, 27.11.1920, s. 16-20)

    şeyh ahmed senusi bu konuşmaya şöyle yanıt veriyor:

    "islamiyet’in izmihlali muhakkak görüleceği bir halin hudusu üzerine, müslümanların umutları kesildiği bir sırada mustafa kemal paşa, rufekasıyla beraber cihada kıyam buyurdular. birlikte çalıştığımız, cihad ettiğimiz bu hizmet, bütün alem-i islam’ın hülasasına ait olan bir hizmet mesdabesindedir. ben bunu, kemal-i samimiyetle takdir eder ve bu kutsi hizmetin saadet-i hakikıyye ile neticelenmesini umut ve dua ederim. reis paşa hazretleri, hakkımızda ibraz-ı teveccüh buyurdular. ben bu teveccühüne teşekkürler ederim. hayr u şerri takdir ettiğim zamandan bu güne, fikrimi, zikrimi ve dualarımı daima islam’ın i’tilasına hasrettim. sizin bu cemiyyeniz, bu cemiyyet-i meşrua meyanında bulunmakla, aynı gayeye doğru yürüdüğümüze eminim. sizinle beraber, mücahid ve duacıyım. gayemiz tevhid-i islam’dır. onun için, dünya, daima ve her suretle hizmete hazırım.” (hakimiyet-i milliye, 27.11.1920, s. 16-20)

    doğu ve güney doğu bölgesini gezerek milli mücadele karşıtı olan aşiretlerle görüşüp ikna etmeye çalışıyor. urfa’da düzenlenen ve başkanlığını yaptığı kongrede şu kararlar alınıyor:

    1) islam parçalanamaz. mü’minlerin birbirlerine yardım etmesi, her muvahhid için allah’ın bir mesajı olduğundan farzdır.
    2) şimdiye kadar birleşmiş olan heyetler tarafından alınan bütün kararlar, kabul edilmiş ve bu kongreye katılan herkes tarafından uygulamaya konulmuştur.
    3) temel ilke, islam dünyası’nın tek bir ideal ve gaye çevresinde birleşmesidir. islam’ın yıkılması amacını güden hristiyan dünyasına karşı, el ele birleşmek, birlikte çalışma yollarını bulmak; birlik için çalışanların isteklerine itaat etmek, uymak ve böylece amaca en kısa zamanda ulaşabilmek.
    4) anadolu’da dinin korunması ve vatanın savunulması için savaşan ve kanlarını akıtan kardeşlerimize, her zaman ve zeminde, maddi ve manevi yardımda bulunmak. bu, her mü’min ve muvahhid için bir görevdir.
    5) islam’ın birliği konusunda toplanacak kongrelere, nerede olursa olsun delegeler göndermek, bu toplantıya katılanların hepsi için bir şereftir.
    6) bugüne kadar, avrupanın ezmeye ve sömürmeye devam ettiği asyalı halklara görülen revanın son bulması, avrupanın tutum ve eylemlerine son vermek için kabul edilen, "asya asyalılarındır" ilkesine uygun olarak, çalışanlara yardım etmek, sosyal bir görevdir.” (orhan koloğlu, mustafa kemal'in yanında iki libyalı lider - süleyman baruni ve seyyid ahmed eş-şerif, ankara 1981, s. 133)

    mustafa kemal paşa kendisini türkiye’den uğurladıktan sonra fransız işgali altındaki şam’a geçiyor. fransızlara karşı isyan hareketlerinin konuşulduğu bir dönemde arap ileri gelenleriyle görüşüp şunları söylüyor:

    “mutlaka isyan edin ve fransız'ları kovun. ama sakın ayrı devlet kurmayın. devlet kurarsanız, avrupa'nın oyuncağı olursunuz. türkiye'ye iltihak edin.”

    aynı şeyi libya için de düşünür ve şöyle der:

    “bizim iki hedefimiz var. birincisi: libya bağımsız olacak. ikincisi: libya türkiye'ye iltihak edecek. devlet olmayacak.”

    libya 1949’da bağımsız olduğunda oğul sunusi’nin türkiye’den isteği üzerine sadullah koloğlu libya’ya gönderilir. 1949-1952 yılları arasında libya’nın ilk başbakanlığını yapar.

    “türklerin istiklal mücadelesi islam'ın müdafaasıdır ve bu bir cihat davasıdır. aldığım manevi işaret ve beşaretler de, atatürk önderliğinde bu savaştan, zaferle çıkılacağıdır. ben rüyalar gördüm. mutlaka galip geleceğiz.” diyen ahmed sunusi milli mücadelenin başarıyla sonuçlanmasıyla haklı çıkmıştır. ahmed sunusi’nin rüyası şöyledir:

    “memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet başlamıştı. ankara bir kurtuluş burcu ve mustafa kemal’in adı bir bayrak olmuştu. antep, mücadele günlerinin acı bir devresiydi. memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekûn bir vuzuh kazanmıştı.

    o zaman ilkokulun ihtiyari sınıfındaydım. bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. din dersleri muallimi hafız halil efendi’nin konuşacağını söylediler. halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. az sonra hafız halil efendi kürsüye çıktı. titrek fakat heyecanlı bir sesle:

    ‘din kardeşlerim, sizi şeyh sunusî hazretlerinin bir tebşiri için buraya topladım’ dedi ve şu vakayı anlattı:

    ‘şeyh sunusî hazretleri bir gece peygamberimizi rüyasında görmüş ve koşup elini öpmek istemiş. peygamber kendisine sol elini uzatmış, buna şaşıran ve mahzun olan şeyh, peygambere hitaben:

    - ya resulâllah niçin sağ elinizi vermediniz? diye sual edince şu cevabı almış:

    sağ elimi ankara''da mustafa kemal'e uzattım.’

    bu rüyayı anlatan hafız halil efendi’nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. gözleri dolu doluydu; hitabesi kalabalığı etkilemişti. birden gür ve imânlı bir sesle:

    ‘ey ahali, mustafa kemal muzaffer olacak, peygamber efendimizin sağ eli onun elindedir. buna iman edin!’ diye haykırdı ve kürsüden indi. sonradan öğrendiğime göre, merhum hafız halil efendi bu rüyayı camide va'zetmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamıştır.” (avni altıner, her yönüyle atatürk, s.153-155)
  • 1969'da muammer kaddafi'nin yaptığı darbeye kadar libya'ya hakim olan sünusi hadedanının reisiydi. milli mücadele döneminde ise atatürk ve arkadaşlarının yanında saf tutmuştur.
  • 1915-16 yıllarında, trablusgarp'taki nuri paşa komutasındaki türk kuvvetleri yerine ingilizlere yakınlık gösterip direnişin parçalanmasına neden olan arap.

    enver paşa'nın, kardeşi nuri'yi şeyh ahmet'in başına buyruk hareket edip avrupalıların (özellikle almanların) güdümünde bağımsız devlet kurmaması konusunda uyardığını mektuplarında görüyoruz.
  • milli mücadele ve mustafa kemal paşa’ya destek vermiş libyalı.

    mustafa kemal paşa 26 kasım 1920’de millet meclisinde şeyh ahmed senusi şerefine bir yemek düzenliyor. mustafa kemal paşa bu yemekte şöyle bir konuşma yapıyor:

    "muhterem efendiler! 1327’de italyanlar, aksam-ı vatanımızdan pek kıymetdar olan bir parçaya, afrika-i osmanimize cümlenizce ma’lum olduğu vecihle, bir haydut gibi mücaviz ve taarruz etmişdiler. ben, o zaman bi’t-tesadüf istanbul’da bulunuyordum. oradaki bir kaç günlük tahkikatımdan anlamıştım ki, orayı yani afrika’yı müdafaya me’mur olan kuvvetlerimiz, pek kalil idi. yine pek iyi anlamıştım ki, vilayetlerinin bir çok yerlerindeki felaketler, osmanlı afrikasını kurtarmak içün, pek çok kuvvet sevkıne ma’nidi. bu acı hakayıka vukufla beraber, vatanı müdafada, benim de kalbim, diğer bir çok arkadaşlarımın gibi elemle, ye’sle çarpıyordu. bu hissiyatın taht-ı tesirinde, başka bir vasıta ve tarik bulunmadığından, tebdil-i nam ve kıyafet ederek istanbul’dan çıktım. güzergahımda, mısır’da, evvela her zaman bizi imhaya çalışan ve alem-i islam’ı esir etmek isteyen ingilizlerin tahakkümlerine, zulümlerine tesadüf etmiş idim. bi’t-tabii, bu mania karşısında, ümitlerimiz biraz tezelzüle meyyal oldu. yol bulduk mihn u meşakka ile seyahate devam ettik. bu müşkil seyahatimiz anında bizi gören bir takım necib insanların etrafımızı sarmış oldğunu gördük. bu insanlar, bizi bütün samimiyetle istikbal eden senusiler idi. evet, biz vasi sahalarda, namütenahi vahalarda, samimi, ciddi, vatanperver bir kütle-i islam’ın dahil olmuştuk. efendiler! senusiliğin ve senusilerin ne olduğunu bi’t-tabii biliyorsunuz. 1830 tarihinde fransızlar, yine memalik-i islamimiz’den cezayir’i zabt u işgal etmişlerdi. istilasında kalan bu toprakların yetiştirdiği bir vücud-ı mukaddes vardı ki, o da seyyid muhammed b. ali es-senusi idi. bu zat-ı şerif aynı tarihte mekke istikametine teveccüh etmiş, afrika’yı garbdan şarka, baştan nihayetine kadar dolaşarak insanlıkla islamiyetin saadet-i hakikiyyesini tavsiye ve takviye içün, bütün gücünü istila hareketine karşı dünyayı hareket ettirmek içün, teşkilatı vad buyurdular ki, kendi isimlerine izafeten senusi teşkilatı dendi. bu teşkilat, diğer tarikatlar gibi bir tarikat değildir. bu tarikat, beşeriyyet-i islamiyyeyi tarik-ı saadette yürütmeye ma’tuf esaslı bir teşkilattır. arzettiğim tarihten bu güne kadar çok zaman geçmiş sayılmaz. seksen dokuz sene, yani son bir asır içinde bu ali teşkilatın rehber-i mükerremi olmuş, liderlerinin adedi pek çok değildir. ilk müessisden sonra onun mahdumları seyyid muhammed el-mehdi gelir. ondan sonra huzur-ı aliyeleriyle heyetimizin müşerref olduğu seyyid ahmed eş-şerif es-senusi’nin pederleri ve kendileri gelir. binaenaleyh, bu gece huzurlarıyla müşerref olduğumuz zat, islam aleminde büyük bir esasa istinat eden mukaddes bir teşkilatın hamileri ve müessisleri olarak onun re’s-i karında bulunan bir zat-ı alidir. senusiler, başta ahmed eş-şerif es-senusi olduğu halde, bütün alem-i islam’da fevkalade ahraz-ı hürmet ve şeref ettikten başka, bilhassa, afrika’da, kendi teşkilatları dairesinde bulundukları içün değil, cümle afrika islamları içün, hakikaten takdir ve takdise şayan bir müessese-i islamiyye vücuda getirdiler. benim ve arkadaşlarımın kendi gözlerimizle gördüğümüz gibi, senusiler afrika’da insaniyet ve medeniyetin uygarlığın timsali ve çağımızın da önderi olmuşlardır. bu nedenle, bütün afrika müslümanlarının kalplerinde ve vicdanlarında, kendilerinin büyük bir saygıları vardır. dolayısıyla huzurlarıyla şeref duyduğumuz yüce kişi, gerçekte, afrika’nın en tabii reisi ve en yetkili hükümdarıdır. (alkışlar). senusiler başında seyyid ahmed eş-şerif es-senusi hazretleri bulundukları halde, bizzat bize bir sene zarfında gösterdikleri himmetleri, fevkalade alidir. biz ancak bu sayede topumuz, tüfeğimiz kalil, her şeyimiz sıfır denecek derecede olduğu halde, dünyanın en ileri vesait-i harbiyyesine malik olan italyanları, daima mağlub vaziyette bulundurduk. bundan dolayı kendilerine, bu mülakat fırsatından istifade ederek, tekrar teşekkür etmeyi vazife addederim.

    fakat memleket ve milletimizi imha-yı tesaddi eden düşmanların adedi ve düşmanlıklarının amiki o kadar fazla idi ki ve o kadar fazladır ki, bir sene sonra afrika’nın müdafasını kendilerine terk ederek, vatanın diğer bir noktasında çalışmak üzere ayrıldık. hakikaten, kendileri bizzat başta olmak üzere, cihadlarını bugüne kadar devam ettirmiş bulunuyorlar. bunun neticesi olarak italyanlar, ilk ayak bastıkları sahillerde, gemilerinin toplarına istinat ederek barınabiliyor ve asıl vatanın kalbine ayak basamamışlardır ki, o da kendilerinin saye-i himmetlerindedir. bilahare hasbe’l-icab ve bazı tedabir ittihaz zımmında zat-ı fadılaneleri istanbul’a teşrif buyurmuşlardı. işte, bu esnada, harb-i umumi olmuş ve vatanın aksam-ı mahallesinden bazıları ile yolumuz takattu olduğundan, bi’z-zarure istanbul’da kalmışlardı. düşmanlarımız, hayat-ı mevcudiyetimize son büyük darbeyi 16 mart’ta vurmaya tesaddi ettikleri zaman, kendileri bursa’da idiler. o gün memleket ve milletimiz içün fevkalade tarihi bir gündü. milletimizin ekserisi, vurulan darbeye karşı muhafaza-yı mevcudiyyete karar vermişti. şeyh ahmed eş-şerif es-senusi hazretleri o gün, istanbul’daki felaketi tel’in ve tuttuğumuz tarika devam ve sebatımızı takdis ederek, vadıh suretle bizi teşci ettiler. o günden bugüne kadar içimizde bulundular. memleketin ve dinin te’min-ı şerefi için, bizimle bereber çalışmaktadırlar. kendileri, afrika’da bulunsalardı, herhalde düşmana vurulacak darbe pek müessir olurdu. fakat kendilerinin içimizde bulunmak suretiyle yaptıkları hizmet, orada bulunmalarıyla icra etmiş olacakları te’sirden daha ali değildir. şeyh hazretlerinin ve ailelerinin, bugüne kadar yaptıkları hudemaayı takdir etmek güçtür! cümlenizce ma’lumdur ki, arkadaşlar! alem-i islamiyyeti teşkil eden muhtelif kitleler, zaman zaman gafil bir halde bulunmuşlardır. bu sebeple vuku bulan bir çok hizmetler, fedakarlıklar, hal-i gaflette bulunanlara layıkıyla tesirini yapamamıştır. fakat, bugün alem-i islam’da, şüphe yok ki, düşmanların darabat-ı mütyevelliyesine hasıl olan intiha ve kötü kaderimizdir ki, nazarlarımızı küre-i arzın sutuhu üzerinde dolandıracak olursak görürüz ki, hal-i teyakkuzda ve belki intikam vaziyetinde bir çok islam kitleleri vardır. fakat, bu teyakkuz ve intibah halinde bulunan insanlar, başlarında bulunacak ulviyet ve faziletleriyle temayüz etmiş simaların irşadlarına muhtaçtır. işte şeyh senusi hazretleri, o yüksek simaların birincilerindendir. binaenaleyh, bundan sonra, kendilerinin alem-i islam’a yapacakları hizmet, şimdiye kadarki hizmetlerini taç edecektir. bu sayede türkiye devleti’nin, bütün cihan-ı islam’ın merkez istinadı olan türkiye devleti’nin de kuvvetlenmesine yardım etmiş olacaktır. seyyid ahmed eş-şerif es-senusi hazretlerinin hıdemat-ı mustakbelesine, şimdiden, gerek şahsım namına ve gerek türkiye büyük millet meclisi namına arz-ı teşekkür eylerim.” (hakimiyet-i milliye, 27.11.1920, s. 16-20)

    şeyh ahmed senusi bu konuşmaya şöyle yanıt veriyor:

    "islamiyet’in izmihlali muhakkak görüleceği bir halin hudusu üzerine, müslümanların umutları kesildiği bir sırada mustafa kemal paşa, rufekasıyla beraber cihada kıyam buyurdular. birlikte çalıştığımız, cihad ettiğimiz bu hizmet, bütün alem-i islam’ın hülasasına ait olan bir hizmet mesdabesindedir. ben bunu, kemal-i samimiyetle takdir eder ve bu kutsi hizmetin saadet-i hakikıyye ile neticelenmesini umut ve dua ederim. cihada ait birieyi ihya edenlere yüz şehid sevabı vardır. halbuki siz bununla hayat-ıslamiyyeyi ihya ve iane ettiniz. mevcudiyyet-i islam’a hizmet edenler, pek büyüktür. belki, cihad lazım değildir diyenler vardır. halbuki, hadis-i nebevi, öyle diyenlerin, eşedd-i azab ile ta’zib edileceğini beyan buyuruyor. binaenaleyh, cihada kıyamınızı takdir eder ve tekrar islam’ın saadet-i hakikiyyeyesine nail olunması için dua ederim. reis paşa hazretleri, hakkımızda ibraz-ı teveccüh buyurdular. ben bu teveccühüne teşekkürler ederim. hayr u şerri takdir ettiğim zamandan bu güne, fikrimi, zikrimi ve dualarımı daima islam’ın i’tilasına hasrettim. sizin bu cemiyyeniz, bu cemiyyet-i meşrua meyanında bulunmakla, aynı gayeye doğru yürüdüğümüze eminim. sizinle beraber, mücahid ve duacıyım. gayemiz tevhid-i islam’dır. onun için, dünya, daima ve her suretle hizmete hazırım.” (hakimiyet-i milliye, 27.11.1920, s. 16-20)
hesabın var mı? giriş yap