• "bir sarkaç nereden bilsin gidip de gelmemeyi..."
  • cumhuriyet üniversitesi kendisine fahri doktora unvanı vermiştir
  • diyanet işleri başkanlığı'nın hac teklifini geri çevirdiğine dair şöyle bir anlatı paylaşılageliyor:

    diyanet: “üstadım, sizi hacca davet ediyoruz.”
    sezai karakoç: “bana hac henüz farz olmadı. farz olduğu zaman giderim inşallah”
    diyanet: “efendim, diyanet olarak sizi, biz götürmek istiyoruz”
    sezai karakoç: “ben milletin parası ile hacca gitmem.”

    şehir efsanesi sanardım. ancak doğruymuş. çapı çevresi geniş bir arkadaş* sağolsun kaynağından doğrulama fırsatı edindik.

    sezai karakoç'a yakın bir ismin aktardığına göre anlatılan diyalog gerçek.

    dönemin diyanet işleri başkanı mehmet görmez'in "arafat’ta diriliş nesli üzerine bir manifesto okuma" talebini sezai karakoç "arafat vakfe yeridir manifesto mekanı değildir" diyerek geri çevirmiş.

    ilave: yüce diriliş partisi de paylaşmış.

    görsel
  • "1.
    saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
    saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
    tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
    gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
    sen kaç köşeli yıldızsın

    fabrika dumanlarında resmin
    kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
    hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
    aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

    benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
    ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
    bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
    var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
    ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
    sen kaç köşeli yıldızsın

    2.
    evlerinin içi ayna döşeli
    ayna hatıra gözler ve sevmek
    benim aşkım binbir köşeli ah binbir köşeli
    bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek
    ayna hatıra gözler ve sevmek

    evlerinin içi kabartma bahar
    köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar
    halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
    siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar
    köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar

    evlerinin içi yeni güllerden
    görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
    sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
    beni katıl suların ortasına bıraka
    katıl sular güneşi gözlerinden götüren

    evlerinin içi gurur döşeli
    benim aşkım binbir köşeli ah binbir köşeli

    3.
    sen geldin benim deli köşemde durdun
    bulutlar geldi üstünde durdu
    merhametin ta kendisiydi gözlerin
    merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
    bulutlar geldi altında durduk

    konuştun güneşi hatırlıyordum
    gariptin yepyeni bir sesin vardı
    bu ses öyle benim öyle yabancı
    bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

    dişlerin öpülen çocuk yüzleri
    güneşe açılan küçük aynalar
    sert içkiler keskin kokular dişlerin
    içinden geçilen küçük aynalar

    ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı
    insanı ağlatan yağmurlar yağdı
    yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
    yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı

    sen geldin benim deli köşemde durdun
    bulutlar geldi üstünde durdu
    merhametin ta kendisiydi gözlerin

    4.
    taşların ortasında leylanın gözleri
    leyla köşe köşe göz göz şiirin ortasında
    ben leylayı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
    leyla ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında

    ben leyla gibi güneş doğarken uyanamam
    şehir gece gündüz benim içimde uyur
    leylayı götürüp londranın ortasına bıraksam
    bir bülbül gibi yaşayışını değiştirmez çocuktur

    leyla diyorsam kesik yanaklarıyla leyla
    üç köşeli dünyasıyla
    okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla
    leyla diyorsam şu bizim gerçek leyla

    biz seni işte böyle seviyoruz leyla
    o gitti bize ağlamak kaldı kala kala

    5.
    beni yeraltı sularına karşı iyi savun
    tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşı
    bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek
    senin bahtsız ve mesut eyyubun

    atların en güzel biçimini sessizce kalbime indiriyor
    içımde istanbul çalkanırken bozbulanık çeşme
    bir dans için can vermeğe hazır bekliyorum
    sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme

    su akıyor birikiyor kan lekeleri
    kurtulsam diyorum bir eser buna engel
    öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun
    istanbul kalmıyor

    hangi köşesinde huzur o köşesinde sen
    hangi köşesinde yeni çağlara uygun odalar
    ben bölünmez bir şairsem
    sen bölünmez bir anne
    bir çeşme"
  • belki de hayatimin en dokunulmaz yerinde oylece kalacak olan şair. ikimizden biri ölmeden gormek isterdim onu ama mumkun olmayacak gibi duruyor. cunku merak ediyorum benim okuyup ezberlerken gozyaslarimi tutamadigim siirleri o nasil yazabildi de hala yasiyor? anlayabilmek icin pek çok kitabini okudum ama anlayamadim yazik
  • "iyi ki bilmiyor kalabalıklar
    yağmura bakmayı cam arkasından"
  • gıyabında adına sempozyum yapılır, konferans verilir, duruşu, cümleleri, manşet edilip bayrak gibi sallanır, fikirleri anlatılır.
    ancak karakoç toplandığı zaman, ben konuşacağım dediği zaman, kimse gitmez, işiticekleri eleştiriden, sitemden, hayal kırıklığından kaçarlar.
    zira onun siyasi eleştirileri çıkarlarına ters düşer.
    ancak, siyasi olarak kullanışlıdır da, ismi değerlidir, yazdıkları değerlidir, hamaset için elzemdir ama kendisinin bir önemi kalmamıştır.
    hatta ölse de bu iki yüzlü, ikircikli hal bitse diye düşünürler .
    arkasından büyük bir tören yapar, işimize bakarız derler...

    bu kadar büyük bir ismin, sanki ölmüş gibi davranılmasının başka bir açıklaması olamaz.
    yaşar kemal kadar bile destek çıksaydı bugünkü siyasi iradeye, her televizyonda görür, her programda işitirdiniz.
  • "... siyasi olarak kullanışlıdır da, ismi değerlidir, yazdıkları değerlidir, hamaset için elzemdir ama kendisinin bir önemi kalmamıştır." demiş yukardaki yazar arkadaş.kesinlikle katılıyorum ve şunu da eklemek istiyorum ;

    siyasi iradenin bir ara çok kullandığı ve 2014 ve 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde slogan olarak dolaşımda olan "göklerden gelen bir karar vardır" sözü sezai karakoç'un bir şiirinden alıntı dizedir.

    (bkz: sürgün ülkeden başkentler başkentine)

    ve dahası ortada bu şiirin cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında kullanılması için akp yönetimine / erdoğan'a gönül rızasıyla verilen bir izin durumu söz konusu değil.
    sezai karakoç hangi bakanı fırçaladı?

    yani özetle, sayın karakoç hayatta o kadar munis,o kadar silik, o kadar içine dönük bir durum takınmıştır ki, şiirine dahi sahip çıkmayıp onun bir siyasi kampanyanın malzemesi haline gelmesine göz yummuştur.bunu söylemiş olmaktan dolayı çok üzgünüm ama görünen köy bu.kılavuz da istemiyor.
  • cemal süreya'nın (bkz: 99 yüz) isimli kitabında kendisi hakkında kaleme aldığı yazı harikadır. öylesine iyi çizilmiş bir portredir ki aklıma geldikçe döner döner okurum:

    "bulgucu adam. belki de ülkemizde tek bulgucu. çok daha yetenekli bir mehmet akif’in tinsel görüntüsüyle adamakıllı dürüst bir necip fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir sezai karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz.

    türkiye’de, özellikle sağın, özellikle de mukaddesatçı kesimin içinde yalnız. bir başına. hiçbir ortaklığa girmez. dışarıda ve yukarıdadır. düşüncesini de, öfkesini de hemen ortaya koyar. ama yalnız olması yalnız kalma anlamında değil, diyorum. yapısı öyle.

    karakoç ve şevket eygi ankara’dan geldiler. bundan mı acaba? aydınlar ocağı tipiyle aralarında en küçük benzerlik yok ikisinin de. özellikle karakoç, bence, yaşama konumu olarak da tek ve benzersiz bir kişi. tek ama, 1960’tan bu yana mukaddesatçı kesimde boy gösteren sanatçı ve yazarları en çok o etkilemiş. ismet özel bile yeni yöneliminde ilk onu aramıştı. özdenören kardeşler anadolu’ya kafka yaratıkları salarken ondan ışık almışlardı. cahit zarifoğlu’nun büyük inanç içindeki küçük inançsızlıklarını karakoç’tan sapma olarak düşünebiliriz.

    aydınlar ocağı tipi için inanç, kılık kıyafet gibi, rahatlığa ulaşmış tavır gibi, hemşerilik gibi bir şey. marmara kıraathanesi’ndeki şakaları, dedikoduları da içerir. bu tipin en belirgin örneği rahmetli fethi gemuhluoğlu idi. aynı tip mehmet çavuşoğlu’nda sevinçli bir yüzeysellik, mehmet genç’te doğrudan düşünceye açılmak isteyen bir derinlik kazanır.

    karakoç ise bir yerde inancının çılgını. onunla delici bir ideolojiye ulaşmak ister. bunun için her şeyi bilmesi gerektiği kanısındadır. inancı hem silahı, hem çocuğudur. düşüncesini iyice soyut bölgelere götürür. mantığını yitirir, bir başka mantık bulur. sözgelimi, istanbul başkent kalsaydı türkiye’nin durumu daha iyi olurdu diyebilir. ayasofya’nın cami olarak açılmasıyla bir kurtuluş olasılığının belireceğini bile sezdirebilir.

    siyasal bilgiler fakültesi’nde birinci sınıf öğrencisiyken kendisine asistanlık önerilmiş, ama kabul etmemiştir. kendisi için gazetede üst üste başyazı yazan prof. osman turan’ın yüzüne bakmamıştır.

    diriliş yayınevi de sahibine benziyor. yalnız karakoç’un kitapları basılır bu yayınevinde.

    dışarıya karşı bağnaz değil. her şeyi tartışabilirsiniz.

    kimseyi küçük düşürmez. ama bazı kişileri büyük düşürdüğü olmuştur.

    en ilkelle en modern arasında durur.
    1950’li yıllarda bir hilesini yakalamıştım: necip fazıl kendisinden borç ister, o da her seferinde cebindeki parayı son kuruşuna kadar verirdi. sonunda kendisi aç kalırdı. buna bir çare düşündü. marmara kıraathanesi’ne giderken, özellikle de aybaşlarında yanında daha az para taşıyordu. az dedim ya, o kadar da az değil. maaşının yarısı kadar. sanırım, karakoç’un hayatındaki tek oyun budur. başka bir yerde de yazmıştım, üniversite yıllarında burslarını kırdırıp üstada verirdi.

    maliye müfettiş yardımcısı ve gelirler kontrolörü olarak türkiye’yi dolandı. bakarsın arapkir’de, bakarsın karaköse’de.

    zaman zaman kaybeder. ama rövanşı mutlaka alır.

    sultanahmet camii’nin külliyesinde dergi çıkardı.
    öyle bir müslüman ki marx da bilir, nietzsche de bilir, rimbaud da bilir. salvador dali de sever. nâzım da okur.

    sıkışmış, sıkıştırılmış deha. alçakgönülle katı yüksek uçuyor.

    şemsiyesi yok.

    11 aralık 1988"
  • ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
    mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
    aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
    yoktan da vardan da ötede bir var vardır
    hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
    o şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
    sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
    gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
    yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
    yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
    sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
    göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
    senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
    sevgili
    en sevgili
    ey sevgili

    (bkz: sürgün ülkeden başkentler başkentine)
hesabın var mı? giriş yap