• kanunların yapılmasında menfaatler çok önemlidir. menfaatlerin paylaşımında adalet gereklidir. hukuk kuralı konulurken kanun koyucu önce olguları yerleştirmelidir. bilimler değerlerle uğraşmadığı için değerleri olgularla çıkarmak mümkün değildir. yani menfaat paylaşımını bilgi ve bilim göstermez, sosyal realiteyi gösterir.

    menfaat paylaşımı ile etik değer katmanı ilgilenir. burada adalet menfaat dengesini yaratma açısından çok önemlidir. paylaşımın adil şekilde olması gerekir. aksi takdirde toplumda sıkıntı ortaya çıkar. örneğin sanayi toplumunu yaratan teknolojik gelişmeler diğer alt yapıları ve liberalizmi oluşturdu. bu dönemde zenginleşebilmek için sermayeye ihtiyaç vardı. menfaat olarak sanayiciler korundu.
    sanayicinin korunması ekonomik olarak ve geometrik adalet açısından doğal gözükse de diğer sınıfsal toplumların ezilmeye başlamasından dolayı eşitsizlik ortaya çıktı. dolayısıyla ezilen tarafın menfaatlerinin korunması gerekiyordu. bu durumda sermaye oluşumuna büyük destek veren, onu koruyan ulus devletin, ezilen sınıfın menfaatlerine sahip çıkması gerekiyordu. böylece ulus devlet, sosyal devlete dönüştü. adalet anlayışında değişme görüldü. sınıfsal eşitlik sağlayabilmek için vergiler konuldu. böylece sosyal devlet anlayışı ile birlikte sosyal adalet anlayışı da ortaya çıktı.

    sosyal adalet kavramı genel olarak politik bir nitelik taşımaktadır. sosyal devlet politikalarıyla beraber sosyal adalet kavramı da dikkate alınması gereken bir faktör olmuştur. sadece hukukun fonksiyonunun belirlenmesinde değil, devletin görev ve fonksiyonlarında değişiminde ve ödevlerinin niteliğinin artma etkili olmuştur. bu nedenle sosyal devletin ve adaletin kabul edilmesinden beri bu kavramlar türk anayasasında ayrıntılı olarak ele alınmıştır. bu, ekonomik, sosyal ve siyasi yapıya kadar uzanan çok geniş bir alandır. çeşitli yönlerden hukuka da yansımıştır. örneğin mülkiyet liberal ekonomide doğal hukuktan gelen niteliğiyle, dokunulmayan, sadece malike haklar sağlayan, mülkiyete tabii olan eşyayı malikin istediği gibi kullanabileceği, yararlanabileceği ve tasarruf edebileceği bir haktı. malikin eşya üzerinde doğrudan doğruya hakları vardı. yani mülkiyet kavramı haklardan ibaret bir durumdu. sosyal devlette sosyal adaletin gereği
    olarak mülkiyete konu olan eşyada sadece malikin menfaatleri değil, toplumun menfaatleri de göz önünde bulunduruluyordu. sosyal adalette o zamana kadar korunmamış olan bir toplum menfaati devreye girdi.

    toplum menfaati ile malikin menfaati dengelenmeye başladı. bireylerin menfaatlerin çatışması halinde aristo’nun denkleştirici adaleti uygulanır. eğer bireylerin ve toplumun menfaatleri çatışırsa dağıtıcı menfaat ön plana çıkar, yani toplum menfaati öncelik kazanır. anayasamızda da sosyal devletin gereği olarak sosyal adalet açısından mülkiyette böyle bir durum söz konusudur. örneğin mülkiyette bireylerin menfaati çatışabilir. mesela malik malını kiraya vermiş olsun. kira sözleşmesinde mülkiyetten doğan ayni, kiradan doğan şahsi bir hak vardır. ayni hak, şahsi hakkın üzerindedir. bu haklar çatışırsa üstünlük ayni haktadır. çünkü ayni hak, mutlak bir haktır. buradaki adalet geometrik eşitlik çerçevesinde ele alınmıştır. çünkü haklar da bir değerdir. dolayısıyla değerler arası öncelik-altlık- üstlük meselelerini değer yargıları belirler. burada değer yargıları bireyler ve kanun koyucu tarafından verilebilir. kanun koyucu verdiği değer yargısı/adalet anlayışı mülkiyet hakkına daha üst bir değer vermiştir.

    anayasamızdaki haklar da sosyal adalet çerçevesinde değerlendirilmektedir. örneğin eğitim hakkı devletin tüm bireylerine sağlaması gereken bir haktır. ancak anayasada herkesin yararlanacağının belirtilmesi bu haktan herkesin yararlanması için mümkün olmayabilir. bu hakkı sağlamak devletin görevidir. işte sosyal adalet meselesi burada belirmiştir. devlet bunu sadece kağıt üzerinde kalan bir taahhüt olarak görmemelidir. bunu gerçekleştirmeli, o imkanı yaratmalıdır. ayrıca sağlık hakkı ve güvenlik hakkı da sosyal adaletin en önemli alanlarıdır. önce devlet politikalarında daha sonra yasalarda sosyal adaleti gerçekleştirecek
    düzenlemeler yapılmalıdır.
  • adalet olgusu gerçekten o kadar nirvana bir duygu ki bence. şimdi doygun bir adalet duygusuna sahip olmak için terazinin altında kalan kesimden olmanız lazım bunu zaten biliyoruz. ancak benim kastettiğim 2. kesim ki sosyal statüsü ya da maddi durumu ne olursa olsun vicdanı ile düşünüp gerçek adalet için kendini yırtan insanlardır ki saygı duyarım.
  • 1963-1965 yılları arasında türkiye işçi partisi'nin yayın organı olarak yayınlanmış dergi. derginin sayılarına tüstav'ın internet sitesinden ulaşılabilir.
  • kabaca bir toplumda ekonomik bakımdan zayıf ve sosyal statüleri bakımından güçsüz kalan sınıfları, varsıl ve güçlü statü sahibi insanlar karşısında korumak; sınıflar arasındaki gelir dengesizliğini giderecek doğrultuda önlemler almaktır.
  • . . . basit bir örnekle açıklamaya çalışayım. bir ülkede pastırma üretiliyor ve sen çalıştığın ürettiğin halde bunu alıp yiyemiyorsan senin hakkını başkaları yiyordur.
  • sosyal adaletin ideale yakın uygulandığı yerlerde toplumun seçkin, yöneten kesimi ile yönetilen geniş halk sınıfları arasında adalet, merhamet, saygı ve güven duygusu ahenk içindedir. bu ahengin bozuk olduğu veya hiç olmadığı toplumlarda ise cehalet, kargaşa ve az gelişmişlik vardır.
  • sosyal adalet ve eşitlik sık sık birbirine karıştırılır. probleme yaklaşımda iki alışılmış perspektif vardır:

    - dünya adaletsizdir, insanlar eşit değildir. erdemli olan eşitliğin sağlanmasıdır.
    - mühim olan herkese eşit davranmaktır. eşitliği sağlamaya çalışarak bir grubu el üzerinde tutmak asıl ayrımcılıktır.

    günümüzdeki formu ile devletler var olduğu ve tom w. bell'in dikkat çektiği polisentrik hukuk sistemleri gibi insanları kabul etmedikleri yasal tahakkümlerden özgürleştirecek sistemler kurulmadığı sürece mesele bu iki maddeden birini her koşulda tercih etmek değil, iki madde arasında çizgilerin nerelerde çekileceği, neden çekileceği, bunların neticelerinin tam olarak nasıl olacağı üzerinde tarafsızca düşünmek olacaktır.

    birinci madde, ilk bakışta "insani" görünen maddedir. evet, insanlar eşit koşullarda dünyaya gelmez. bazı insanlar diğerlerinden zekidir, bazı insanlar diğerlerinden daha dışa dönük ve networking yapmaya eğilimlidir, bazı insanlar daha güzel/yakışıklıdır, bazı insanlar daha varlıklıdır, bazı insanların bazı sanatsal yetenekleri edinebilmeleri diğerlerinden daha basittir, bazı insanlar sağlık sorunlarıyla mücadele ederler, bazı insanlar ataerkil bir ülkede kadındır/erkektir, bazı insanlar ekseriyeti milliyetçi bir ülkede azınlıktır.

    adaletsizlik üzerine kafa yoran bir insan, bu listenin sonunun olmadığını görebilir. bu çok normaldir zira insanlar biyolojik olarak yüzeyde görünenden çok daha farklıdırlar. tüm bu ideolojik örneklerden bağımsız bir örnek olarak, gece kuşlarını verebiliriz. (bkz: gece kuşu/@highpriestess) bazı insanların kafaları, geceleri daha verimli çalışır. lakin günümüzde rutin iş yaşamı bunu hesaba katmaz. neredeyse herkesin sabahtan akşama kadar çalışması veya uyanık olması gerektiğini varsayar. bunun gibi, bazı bireylerin özgün vasıflarının toplumsal/geleneksel düzene uymadığı pek çok örnekten söz etmek mümkündür. peki leviathan'ın kolları nerelere kadar uzatılmalıdır?

    ikinci madde kolektivist değil bireyci düşünenlerin veya hiç düşünmeyen avantajlı kesimlerin savunacağı türde bir maddedir. ludwig heinrich edler von mises sosyalist planlamaya karşı çıkarken, plancılık ve sosyalizm davasının ruhunda kifayetsizliğin ve aşağılık duygusunun gömülü olduğunu iddia eder. kendi kabiliyetsizliğini gören bir insanın selameti rekabet aleyhinde cephe almakta bulacağını söyler.

    benzer olarak hayek, insanlara eşit davranmakla onları eşit yapmaya çalışmak arasında büyük bir fark olduğunu öne sürer. birincisini özgür bir toplumun zorunluluğu olarak, ikincisini bir kölelik biçimi olarak yorumlar. ne var ki, doğal koşullarda herkesin herkese eşit davranacağını garantileyen bir mekanizma yoktur. kimse kağıt üzerinde diğer insanlar ile eşit haklara sahip olup toplum genelinde kabul görmeyen bir takım niteliklere sahip olan bir insanın sistematik bir dışlama veya baskı mekanizması ile karşı karşıya kalmayacağını garantileyemez.

    bu konu abd'deki ivy league üniversiteleri üzerinden incelenebilir.

    ivy league üniversitelerinin öğrenci profilleri uzun yıllardır cumhuriyetçi ve demokrat kanatlar arasında bir tartışma konusu olagelmiştir. abd'de asyalı öğrenciler zekalarıyla, çalışkanlıkları ile tanınırlar ve ivy league okullarındaki asyalı öğrenci oranlarının yerinde saymasının sebebinin ırkçılık olduğunu iddia ederler. haddikifayeleri kendilerinden alt seviyede kalan öğrencilerin bu okullara kabul aldığının farkına varan asyalılar konuyu abd mahkemelerine taşımaktan da çekinmemişlerdir.

    bu durumda woke akımının talep edeceği hukuki çözüm bellidir. birleşik devletler, bünyesinde bol miktarda hint, siyahi, asyalı ve daha pek çok etnik kökenden minoriteler barındıran bir memlekettir. mezkûr ekalliyetlerin akademideki ve iş yaşamındaki temsillerini basitleştirmek ancak kurumları çeşitliliğe zorlayan diversity programları ile mümkün olacaktır.

    söz konusu farazi ameliyelere müteallik akıl yürüten bir kişi bu faaliyetlerin adaleti sağlama hususunda başarısız olacağını da düşünebilir. öyle ki belirli gruplara mazide yapılmış olan ayrımcılığın ters ayrımcılığı haklı çıkaracağı kanısında olmak kalifiye öğrencilerin hakkının daha fazla yenmesine de vesile olabilecektir. ırkı veya cinsiyeti bir seçim unsuru olarak belirlemek meritokrasiyi baltalama riskine gebedir.

    tüm bunlar tartışılırken, harvard gibi üniversitelerin ırkları ve cinsiyetleri aşan legacy sistemi nedense unutulur. aslında legacy sistemi varlığı kanıt dahi gerektirmeyen, açık bir şekilde pratiğe geçirilen bir sistemdir. lakin nedense legacy öğrencilerin kabul oranlarının ortalama kabul oranını 5'e katlaması dahi çözümlenmemiş, açık bir meritokrasi sorunu iken bu konu harvard'a dava açan bir asyalı kadar gündemde tutulmaz.

    ereğini adaleti sağlamak veya meritokrasiyi sağlamak şeklinde pazarlayan kişiler ve kitlelerin, gözlerinin önündeki daha büyük ve daha açık nepotizmlere karşı sessiz kalmaları az rastlanan bir durum değildir. bu tür problemler kurumsal ve bürokratik problemler değil, ahlak problemleri olarak ele alındıkları sürece önerilen çözüm önerileri meritokrasi yerine kakistokrasiyi besleyebilir.

    iş yaşamındaki emek ve değer çatışmasının kısırlığı ise ahlakçı perspektifin reel piyasa ile uyumsuzluğundan doğar. reel fiyat mekanizmalarının marksizmin ltv'si ile aşılabilecek bir mekanizma olmadığı sarihtir. ltv'ye göre bir mal veya hizmetin ekonomik değeri onu ortaya çıkaran emeğe göre belirlenmelidir. marjinalist kritiklerle bu fikirler çağ dışı kalmış iken bir sosyalistin bu vaziyete "çağ dışı kalmasının sebebi kapitalizmin kendisidir." şeklinde karşılık vermesi yüksek bir olasılıktır. haliyle sosyalistlere, sosyalist rejimlerdeki kuvvetli merkezi kontrolün bir dikta rejimine, bir komiserokrasiye nasıl evrilmeyeceği sorusunun yöneltilmesi gerekecektir.

    eğitim ve sağlık hizmetleri gibi hizmetlerin temel insanı hakkı kapsamında olmaları ise liberteryen kanadın çeşitli fraksiyonlarında makul görülebilir. bir pandemide "herkes kendisini kurtarmalı." şeklinde bir yaklaşım fonksiyonel olmaz. veya serbest piyasa ilişkilerinde rekabet için zaruri olan kişisel yetenekler eğitim ile inşa edilmediğinde suç oranlarının artması, rekabetin ve tüketimin azalması gibi gelişmeler tüm toplumu etkiler. haliyle bu konular eşitlik ve adalet mefhumlarından ötede oyun teorisi bağlamında da ele alınabilir konulardır.

    nihayetinde eşitlik ve adalet gibi kavramlar her ne kadar duygu sömürüsüne ve istismara açık olsalar da politik arenada mücadele edenin nadiren prensipler, ekseriyetle çıkarlar olduğunu unutmamak, problemlere mümkün olduğu kadar bilimsel yaklaşmak, tarihi çarpıtmamak, kolektif karar alma süreçlerinin nasıl olması "gerektiği" ile değil nasıl "olduğu" nu ön planda tutabilmek icap edecektir.
  • ing. (bkz: social justice)

    - bir suçu önlemek için öngörü amaçlı polislik yapma haline verilen isimdir.

    - askeriye ve hükümet mahremine girilerek, içinde devlet sırrı içerikli bilgilerin var olduğu dökümanlara da verilen isimdir.

    (bkz: wikileaks)
  • atatürk’ün sahip olduğu düşünce.

    kendisi vatandaş için medeni bilgiler kitabında çok defa sosyal devleti savunur. hatta refah devleti anlayışını hatırlatan sözleri vardır.

    bunları savunurken de “devlet sosyalizmi” kavramını kullanır. ayrıca liberallere-liberteryenlere de kitapta karşı çıkmıştır.
hesabın var mı? giriş yap