• aynı zamanda survivor altıncı sezon on ikinci bölümünün adı.
  • maynard james keenan'ın, sesini die eier von satan'ı seslendiren görkemli marko fox'a benzetmek için ömründen ömür götürdüğünü düşündüğüm şarkısı. lakin, mjk insanının, die eier von satan'da olduğu gibi bir şarkı tonu-şarkı içeriği uçurumuna gitmemesi ilginç. ha, sour grapes'in isa fetişisti anlatıcısı ne derece tekindir bilemem, fakat "şeytan yumurtası" adı altında kurabiye tarifi veren anlatıcıdan çok daha tekin olduğu aşikar.

    v is for vagina'nın kesinlikle en iyilerinden ayrıca. je!-ho!-vah! yah!-weh!
  • jon elster'in siyaset bilimi, hatta genel olarak sosyal bilimler'de önemli yeri olan kitabı. metis'in bu kitabı türkçe'ye kazandırması önemli bir katkı olsa da kitabın adında yaptıkları büyük hata affedilecek gibi değil. elster bu kitabında rational choice theory'nin kapsamlı bir değerlendirme ve eleştirisini sunmakta, daha özel olarak da insanın kendi tercihlerini ve değerlerini (rasyonel mekanizmalarla) çarpıtmak yoluyla (da) özgürlük ve otonomisine zarar verebileceği görüşünü öne sürmekte. bu anlatılan durum da, kitabın orijinal adı olan "sour grapes" deyişi de bire bir, hiçbir kayıp ya da kayma olmaksızın türkçe'deki "kedi erişemediği ciğere mundar der" deyişiyle örtüşmektedir. dolayısıyla kitaba örneğin "kedi ve ciğer" vb. bir isim konulmalıydı.

    oldukça zorlu bir kitap da olsa özgürlük, otonomi, siyaset bilimi ve felsefesi gibi alanlarla ilgilenenlerin okuması şiddetle önerilir.
  • 2012'de ortaya çıkarılan eski şarap dolandırıcılığını konu alan belgesel.

    dolandıran herif için;

    (bkz: rudy kurniawan)
  • " doğru bir inanca ulaşılması olasılığı toplanan bulguların sayısıyla birlikte arttığına göre, doğruluğu aramanın kendi kendini balıaladığı söylenebilir, çünkü kendini bu amaca adayan bir biliminsanının sonsuza kadar bulgu toplaması ve bir inanç oluşturmayı sürekli ertelemesi gerekir. bu çıkmaz, tüketimi amaç edinmiş bir toplumun durumuyla benzerlik gösterir, zira burada da söz konusu amaç o toplumu devamlı tasarruf ve yatırım yapmaya ve o yatırımın meyvelerini toplamayı hep ertelemeye götürür."
  • " bilim tarihi hatalı olmanın rasyonel olduğu, buna karşın haklı olmanın irrasyonel olmadığı durumların olabileceğini göstermektedir. mersenne'e bir mektubunda descartes, "sapanla atılmış bir taş, tabancadan çıkmış bir kurşun ya da kurmalı yayla fırlatılmış bir ok, uçuşunun ortasında başına oranla daha büyük bir hız ve kuvvetle mi gider?" şeklinde bir soru gündeme getirmekte ve "halk inanışının" gerçekten de bu yönde olduğunu, ama kendisinin farklı düşünmek için nedenleri olduğunu belirtmektedir.36 açıkça görülebileceği gibi 1630'da halk inanışı rasyonel olandı. bir insan ya da bir at arabası ele alındığında, hiç kimse en yüksek hıza hareketin başlamasından bir süre sonra ulaşıldığını inkar edemezdi ve fırlatılmış bir nesnenin hareketinin de aynı olduğunun düşünülmesi için her türlü neden mevcuttu. hareketin bir süreç yerine bir durum olarak algılanması için descartes'ın dehasına ihtiyaç vardı. ancak descartes'ın olağanüstü bir düşünsel hamle ile ulaştığı inancın irrasyonel olduğunu söyleyemeyiz, çünkü kuramı onu destekleyen bulguların fark edilebilmesini sağlamıştı. "

    dc: burada anlatılmak istenen mesele, tarihsel koşulların rasyonaliteyi belirlemesi falan değil tabii. buradaki asıl mesele, descartes'ın dehasının kuramlarla hareket ettikten sonra bulguları anlamlı kıldığı. tam tersi olmadığı için (yani eldeki verileri amaca uygun ve nedensel çizgilerle takip edip, bundan sonra karara varmak anlamında rasyonel olmak) haklı ama rasyonel değil diyoruz. "tözel anlamda rasyonel inançlar eldeki kanıtlara dayanan inançlardır" fakat 1660'ta bir okun yaydan fırlama hızını ölçecek bir alet olmadığı için bir sezgi, bir deha kuram oluşturup bulguları (haklı olarak ama tözel olarak rasyonel olmayarak) anlamlı kılmalı. "bir inanç doğru olmasına rağmen rasyonel olmayabilir, rasyonel olmasına rağmen doğru olmayabilir. inançların (tözel) rasyonalitesi inançla dünya arasındaki ilişkiyle ilgili değil, inançla eldeki bulgular arasındaki ilişkiyle ilgilidir. "

    yani "inanç ile gözlem arasındaki bağ "eldeki bulgular ışığında en rasyonel inanç" tarzında tabirlerin ima ettiği gibi tek yönlü türnevarımsal değil de iki yönlü bir süreçtir. bu, içgörünün muhakemenin bir parçası olmasına izin verir ama onu şart koşmaz. "

    " burada iki farklı inanç kavramı arasındaki ayrımı hatıriatmama izin verin: kendine has bir kategori olarak inanç ile öznel olasılık muhakemesi olarak inanç. eğer ilk tür inancı bir kipsel işlemci olarak kabul edersek, buna göre ara değeri dışlama kuralı önermesel durumlar için değil, yalnızca önermeler için geçerli olduğundan her konu hakkında inanç oluşturmak gibi bir rasyonel ihtiyaç olmadığı ortaya çıkar. eğer "n" ihtiyaca (inanç, bilgi, yükümlülük vb.) benzer herhangi bir kipsel işlemciyi simgeliyorsa, buna göre "p ya dap-olmayan" ve "np veya np-olmayan" doğru olacaktır, ama "np veya n(p-olmayan)" yanlış olabilir. yine de bilinemezciliğin mantıksal olasılığı her zaman net olarak görülmez, çünkü inanç karşısında ateizm çok daha çekici bir altematiftir.

    eğer "n" ihtiyaca (inanç, bilgi, yükümlülük vb.) benzer herhangi bir kipsel işlemciyi simgeliyorsa, buna göre "p ya dap-olmayan" ve "np veya np-olmayan" doğru olacaktır, ama "np veya n(p-olmayan)" yanlış olabilir. yine de bilinemezciliğin mantıksal olasılığı her zaman net olarak görülmez, çünkü inanç karşısında ateizm çok daha çekici bir altematiftir. "

    dc: yani bir ihtiyaca cevap veren bulguların bulunması olgusu bir şeyin hakkında inançlı olmak için yeterli değildir. bulguların nedensel zincirinin kayıp olmasından (din konusu için) herhangi bir yargı vermemek daha rasyoneldir. yani n ihtiyacına (inanç) geri dönüldüğünde mantıksal olarak son raddede inanca gerek duyulmadığından bahsedilecektir. bu yüzden din konusunda ilk 'bulgusal' inanç rasyonel değildir. çünkü bulgu, tek başına hiçbir şey açıklamaz ama rasyonellik çekici de değildir. yine de eğer ockham'ın usturası formülasyonunu kullanırsak, kozmolojik açıklamamız natüralist ve içkinlikçi olmak zorunda kalacaktır. bilim de zaten böyle ilerler.
  • inanç ve arzuların geniş anlamda rasyonelliğinin dürtüler ve bitişsel hatalar tarafından çarpıtıldığı vakaları dört kategoride inceliyor kitap

    1. uyumsal tercih oluşumu, isteklerin imkanlara göre ayarlanmasıdır. bu, kişilik planlamacılarının tercih ettiği bilinçli bir intibak değil, bilinçdışı bir nedensel süreçtir. bu intibakın ardında, kesinlikle tatmin edilemeyecek isteklere sahip olmaktan kaynaklanan gerginliği veya hayal kırıklığını azaltına güdüsü yatmaktadır. başka

    2.başka bir gözle bakma yoluyla tercih değişimi: seçim durumuna yeni bir gözle bakıldığında, rasyonel olarak bir fark olmamasına rağmen seçeneklerin göreli çekiciliği değiştiği zaman meydana gelir. son dönemlerdeki bir çalışmada, amos tversky ve daniel kahneman bu etkinin seçim durumlarında yaygın olduğunu ve birçok açıdan görsel yanı lsamalara benzediğini tespit edip l. j. sav age'dan şu örneği aktarıyorlar: "bir müşteri havalı bir araba radyosu almak için arabanın fiyatının üzerine fazladan bir x sterlin ödemeye razıdır, ama arabayı normal fiyatından satın aldıktan sonra bir radyo için x sterlin ödemeye razı olamayacağını anlar ... birçok okurun da anımsayacağı gibi, büyük bir harcama yaparken, örneğin bir ev ya da araba satın alırken para geçici olarak değer kaybına uğrar ve bu da fazladan harcamalara yol açar."
    eğer 5 sterlin değerinde bir tiyatro bileti almaya giderken yolda 5 sterlinlik bir banknot kaybedersek bu bizi gitmekten alıkoymayacaktır, ama eğer zaten bileti almışsak ve giderken bileti kaybedersekikinci bir bilet almak istemeyebiliriz

    3. hüsnükuruntu inançların istekler tarafından biçimlendirilerek dünyanın aslında olmasını istediğimiz gibi olduğunu düşünmemize yol açmasıdır. örneğin, terfi etme arzusu terfinin her an olabileceği yönünde bir inanca yol açabilir. uyumsal tercih oluşumu gibi bu da "soğuk" değil "sıcak" bir süreçtir, ama o fenomenden farklı olarak sonucu bir arzu değil bir inançtır.

    4.çıkarsama hatası: irrasyonel inançlara giden soğuk yoldur. bu tür hataların çeşitleri yakın zamanda richard nisbett ve lee ross tarafından ele alınmıştır. onlara göre "sezgisel biliminsanları", diğer bir deyişle günlük yaşamda hepimiz, bilişsel donanımımızdaki eksiklikler nedeniyle can sıkacak kadar çok sayıda temelsiz muhakeme ve çıkarımlarda bulunmaya meyilliyiz. böyle hatalar nedensel mekanizmalar açısından tercihlere yeni bir gözle bakmak gibi, etki açısından ise hüsnükuruntu gibidir. buna tipik bir örnek olarak sanki olasılıklar çarpımsal değil de toplamsalmış gibi, "büyük olasılıkla cumhuriyetçi olduğuna ve avukat olma olasılığının düşük olduğuna kanaat getirdiğimiz bir kişinin cumhuriyetçi bir avukat olma olasılığı orta düzeydedir,"ss sözünü gösterebiliriz.

    ...

    taklit etme çabası, sonunda gerçekten arzulanan hali sağlarsa, kendi kendini baltatayan bir çaba durumuna düşebilir. aristo erdemliymiş gibi davranınakla insanın zamanla erdemli olabileceğini ileri sürmüştü. bu savı eskiden olduğu kadar etkileyici bulmuyoruru çünkü kurallara u yınanın bir kimseyi gereğinde o kuralları aşabilecek birine dönüştürdüğünden emin değilim. ancak, bu itirazı bir kenara bırakırsak, bu savın kapsamında kişinin gerçekten erdemli olmak için değil de başkalarını etkilemek için erdemliymiş gibi davrandığı vakalar da vardır.
  • "
    paul veyne'in detaylı biçimde ele aldığı gibi, ekşi üzümler mekanizması rahatlıkla uyrukların yöneticilerini göklere çıkarmalarına yol açabilir, ama esas boyun eğmeden sonra gelen ve onun tarafından tetiklenen bir ideolojidir bu, söz konusu boyun eğmeye yol açan mazoşist bir arzu değildir. n yine burada, tercihierin kısıtlanmış bir olabilirler kümesinin nedeni olması durumuyla sonucu olması durumunu birbirinden ayırt etme ihtiyacı doğuyor. ezilenler kendilerine yapılan baskıları haklı gösteren bir ideoloji icat edebilirler, ama bu, baskının kendisini de onların yarattığı anlamına gelmez. "
  • rudy kurniawan isminde endonezyalı bir gencin, 2000'lerde kaliforniya'da kaliteli şarap dolandırıcılığı hikayesini anlatan 2016 yapımı belgesel, netflix'te izlenebilir. imdb

    --- spoiler ---

    şaraptan çok iyi anlıyor. kaliteli şarap içiyor. tüm zengin koleksiyoncularla arkadaş oluyor.

    boş şişeleri toplayıp, etiketler basıp, ucuz şaraplarla doldurup müzayedelerde şişesini on binlerce dolara satıyor.

    aldatılanlar arasında bill koch de dahil ultra zengin, ünlü şarap koleksiyoncuları var. şişesine yüz bin dolar ödenen sahte şaraplar, çılgın müzayedeler.

    kurniawan sahtekarlıktan hapiste, özel koleksiyoncuların mahzenlerinde hala on bini aşkın sahte kurniawan şarabı olduğu söyleniyor.

    --- spoiler ---
  • size belgeselden bir diyalog;"enayi ve kalpazan arasında bir çeşit iş birliği vardır.insanlar dolandırılmak istiyor...bu çok ender ve belki de artık piyasada olmayan bir şişe şaraba sahip olmak istiyorlar.böyle bir durumda onun sahte olduğuna inanmak istemezsiniz..."

    işinde uzman bir kalpazan (rudy kurniawan) şarap piyasasına giriyor ve müzayede firmaları dahil herkese binlerce dolar değerinde sahte şarapları müzayedeler eşliğinde satıyor ta ki! işler sarpa sarana dek...
hesabın var mı? giriş yap