• (bkz: ödev)

    çalışkandım o zamanlar. hey gidi.

    sonraları tembelleşmemde bu ve buna benzer yaptıklarımın payı büyük sözlük. * * *
  • (bkz: burlington çorap almak) bizim zamanımızda feci pahalı ve çok prestijli bir çoraptı kendisi, öncelikle onu belirteyim.
    üniv. yeni başlamışım aileden uzak bursa'da bir ev tutmuşum, "gelsin kızlar, gitsin partiler" diyorum ama tabi o iş öyle olmuyor. gel zaman git zaman "zümrüt gözlü" devrim diye bir kızla tanışıyorum, gezmeler, dolaşmlar v.s v.s.... neyse bunun doğum günü sanırım, istanbul'dan burlington çorabı alıp kıza hediye ediyorum bir hevesle.
    ben = doğum günün kutlu olsun devrim (bol yılışık bir tonla)
    o = sağol (gülücük gülücük)
    o = aa harika bir çorap bu.. teşekkürler
    ben = (tamam kız kesin tav oldu)
    o = bu arada jupiter ben bu hediyeyi aldım diye aramızda farklı bir şeyler olacağını düşünme, sen çok iyi arkadaşsın.
    ben = (^+^+'&%&%+&+ içimden saydırıyorum) yani tabi ki çok iyi dostuz . tekrar içimden (ulan bursa da o çorap parasıyla 10 gün geçirirdim)

    böyle de boktan bir anısı var ilk hediyenin.
  • yaş altı. ilkokul birinci sınıf. karşı komşunun kızı. oynamaya gelirdi bize. tüm oyuncaklarımı, evdeki bütün meyveleri yığardım önüne kızın. kendinden bir iki yaş küçük bir kız kardeşi vardı, ona söylemiştim ablasını sevdiğimi. sırf o okula başlıyor diye, okula bile yazılmıştım. taşındılar sonra.
  • kendim icin degil de, su an birbirine asik iki ogrencimi ayni siraya oturttum. sessiz, guzel gulumseyen gozlerle birbirlerinin defterlerine bakiyorlar harfleri dogru yapmis miyiz diye. utaniyorlar sonra da~^^
  • hayatımda ilk kez para biriktirmem. ilk kez birine isteyerek hediye almıştım. orta okuldaydım sanırım birinci sınıfta. çok hoşlandığım bir kız vardı hatta ilk aşkım diyebilirim. öğle yemeği paramdan keserek sanırım o günün parasıyla 50 bin lira toplayıp salıncakta sallanan iki küçük bebek olan bir süs eşyasıydı.
    tam 31 aralık günü okulun öğle arasında başka bir çocuk hediye vermek istediğinde reddetmişti.

    sevinmiştim ama beni de bir korku sarmıştı. ya benim hediyemi de reddederse korkusu. zaten içine kapanık bir tip olan, zorla iki kelam ettiğim, görünce dilimin tutulduğu kıza bu hediyeyi nasıl verecektim ki? o gün ilk defa o öğleden sonra girdiğim derslerde hocaların dediklerinden tek kelime anlamayıp derin düşüncelere dalmıştım korkuyla karışık. ilk defa kendimi bu dünyadan soyutlayıp bambaşka diyarda korkularımla yüzleşmek için kendime gaz veriyordum.

    derken okul bitti. sınıflardan çıktık artık ne yapıp edip vermeliydim. okuldan kendi evimin köşesine kadar takip ettim. evi daha uzaktı benim eve göre ama artık bir hamle yapıp hediyeyi vermeliydim. bir an cesaretimi toplayıp adını seslendim arkadan, duymadı, bir daha yüksek sesle seslenince döndü. sana hediye aldım dedikten sonra elimdeki poşedi uzattım. gülümseyerek teşekkür etti. bende işte ergenlik seneye görüşürüz espirisi yaptım. (durun taşlamayın o zamanlar bu espri yeniydi) döndü gitti hediyeyi açmadan. olsun ama o an umrum değildi beğenip beğenmemesi, hediyeyi alıp yüzüme güldü ya. ayaklarım yerden kesildi. gün boyu suratımda manasız bir sırıtışla onun hediyeyi açtığında ki gülümsemesini hayal ettim. o gün ilk kez kendimi dünyanın en mutlu insanı hissetmiştim. sonra yine hissettirenler oldu sağolsunlar.
  • okuma yazmayı bilmeden mektup yazmak, mektubu öğretmenimin yakalaması ve sahibine vermesi. yakalamasaydı hayatta veremezdim.
  • hiç bir şey yapamayıp, bir buçuk sene mecnun gibi gezmek, o mecnunluktan filozof olup çıkmak.
  • platonik aşık olunan kişiye sevdiği kızı ayarlamakla sonuçlanır. he tabi bu sürecin sonunda siz aşık olduğunuz kişi için artık dostsunuz kardeşsinizdir (bkz: friendzone)
  • çok yakın arkadaşı olmuştum..
  • ilk askimin ustunden on yillar gecti lakin son askim ayagimi yerden kesti artik ucabiliyorum.
hesabın var mı? giriş yap