*

  • herkesin ergenliği zor geçer ya, benimkisi bayağı kolay geçti. önceki sene çıkan soruları buldum, hocalar hep sayıları değiştirip soruyolar. ezberledim soru tiplerini, sınavda gelince gerekeni yaptım. oldum olası hiçbir şeyi uzun süre ciddiye alamamışımdır zaten. ergenlikte mesele biraz farklı olsa da onda da doğru yolu buldum. arkadaşlarım hayatın ne kadar boktan olduğunu söylerken ben buluğ çağının ne sikim bir tamlama olduğunu düşündüm. bir de tepkilerim çok uçtaydı o zamanlar, sukunetten uzak. bu arada şapkalı harfler kalkınca yazı yazarken eksik kalıyor gibi hissediyorum amına koyim.

    lisedeyken çok iyi arkadaşım olduğunu sandığım birinden çok büyük bir kazık yedim. insan çocukken kazık yiyemeyeceğini sanıyor ama değil. kazığın dili, dini, yaşı, milliyeti yok. kazık ütopyadan, kimseyi ayırmaz; şimdilerde kahpe olmuş adalet terazisidir ki okka şaşmaz, kimseye iltimas geçmez. herkes yer. kimi daha çok yer ama herkes yer. ben de yedim. büyüğünden yedim hem de. çok ağrıma gitti lan. yemeden içmeden kesildim. taş uzaktan atılmıyormuş filan gibi yaşımı aşan laflar edip kendime eza ettim. sonra birgün farkettim ki hayatta bazı şeyler benim kontrolümde değil. götümü de yırtsam kendimi de paralasam fark etmeyecek. hani kontrol edemiyoruz ya doğayı, atmosferi, hayat da insanlar da öyleler. hiçbir şeyin kontrolü bende değil. dökülmüş yaprak misaliyim aslında, rüzgar nerden eserse. o gün karar verdim ki elinde olmayan hiçbir şey için can sıkmaya değmez. hayatın bana öğrettiği en önemli iki şeyden biridir bu. o yüzden şaşırmam hiçbir şeye.

    bazı şeyler öyledir çünkü. ötesinde açıklama bile yapamazsın.
  • duyguların, düşüncelerin, durumların, dumurların en belirsiz tercümanı.

    hangi bazı şeyler mesela? şeyleri bulduk, ama bazılarını nasıl ayıracağız kenara? hadi ayırdık diyelim, peki anlat deseler; nedir bu bazı şeyler? çok zor işte, o bazı şeyleri anlatmak. benim için “bazı” olan, senin için nedir bilmiyorum ki üstelik.

    bazı şeyleri bulduktan sonra, onların “öyle olması” giriyor devreye bu sefer. öyle, ama nasıl? bu “öyle” nasıl bir öylelik? iyi mi, kötü mü, güzel mi, çirkin mi? yenilir mi, içilir mi? beş duyumuz ile algılanabilir mi? öyleyken böyle, böyleyken öyle olabilir mi? yine, hiçbir ipucu yok elimizde.

    işte bu yüzden seviyorum bu cümleyi; bu kadar belirsiz ve tanımsız olmasına rağmen, içinde bulunduğumuz durumu bu kadar iyi tanımlayabildiği için bazen. “bazı şeyler” hepimiz için farklı farklı iken, “öyle olması” hali sürekli evrilirken bile, anlatması ve anlaması kolay çünkü.

    “bazı şeyler öyle abicim”
    “haklısın, bazı şeyler gerçekten öyle”

    öyle işte.
  • "bazı şeylerin" sebebi sorgulanamayan, sorgulansa bile cevaplanamayan veya cevaplanmak istenmeyen "öyle" olma hali." tamamen bir kahyanın kontrolü altında olan keyfi durum. tıpkı bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir" durumunda olduğu gibi. birilerinin işine öyle gelmiş, öyle demiş ve öyle olmuş, öyle de kalmış, birileri de "hani bana" demiş, diyor, demeye de devam edecek.

    maalesef öyle işte.
  • hayatın anlamı üzerine kafa yoranların esas yoğunlaşması gereken saha. bazen birinden hoşlanırsın, o da sana akıyodur, bi barda eğlenirken yakınlaşırsın öpüşürsün, bir, iki, üçüncüde evine gidersin, yetmez yatağına girersin, ertesi gün film kopuverir. nedenini niçinini bilemezsin. anlaşılmaz bir mesafe girer araya, abuk subuk kelimeler, yazınca yanlış anlaşılan cümleler, blabla... dolu dolu yaşadığın o üç beş gün yalan olur gider. elinde tek geçekle kalakalmışsındır; bazı şeyler öyle olması gerektiği için öyle olur. bunu bilmek rahatlatsa da, yaralanan egonun acısını dindirmez... hay ben o şeylerin, öylelerin, olmalarının..
  • bazı insanların bu "bazı şeylerin öyle olması" durumunu kabul ederse yaşamda mario gibi zıplayıp havalarda süzüm süzüm süzürlerek level atlayacağına, bir sonraki oyuna geçeceğine inanıyorum, hatta biliyorum ama hiç yapamıyorum.
  • gecmistir.
hesabın var mı? giriş yap