• içine şeytan kaçmış şahsiyet..
  • (bkz: aha tozuttu)
  • an itibari ile otomatik baslik aciciyi test eden birinci nesil hayvan.
  • ukte verenin değil dolduranındır felsefesi ile yoğurulmuş kişilerin anlamaya çalıştığı kişidir.
  • memleket hasretiyle yanıp tutuşan hayvandır. (muhtemelen) şimdi ince belli bardakta çay içemediği için, kar yağdı diye işyerinde mahsur kalamadığı için, ortaköy'e gidip boğazı izleyemediği, tophaneye gidip nargile çekemediği için dertlidir. erzincan tulumunu özlemiştir, bir de kayseri pastırmasını. tavada yok olan sucukların lezzeti yoktur ki amerika'da. midye dolmaya limon sıkıp yemek istiyor, yarım kokoreç yedikten sonra bi de çeyrek yesem mi diye düşünmek istiyor. olmuyor olmuyor.

    geliyor sözlüğe. biz çayımızı fürtletirken entry giriyoruz. o arada annemiz izmir tulumunu simitin (gevreğin) ortasına koymuş getirmiş. açıyoruz izmir tulumu başlığını, ağızda emince daha lezzetli olan peynirdir diye entry giriyoruz. okuyor bunu. deliriyor sonra. özledi yahu, kesin çok özledi bu adam.

    türkiye'de trafikte tıkanıp kalmayı, kaosu, kuralsızlığı ama tüm bunların içinde yer alan ve dışına çıkılmadan fark edilemeyen sıcaklığı özlüyor.
  • benden başka var mı bilemem, lakin, mahlasını senelerdir çook garip bir şekilde telaffuz etmekte direttiğim insan evladıymış.

    "sesege", "esesci" tamam da, "sesega" ne demek be adam!? bir de öyle doğal gelmiş ki senelerdir bana...

    ilginç tabii...
  • kuledibi'nde, (100 metre kadar dibinde), safiye sultan börekcisinde oturuyordum. saat 13:10 gibi. birkac haftadır, artan sıklıkla, öglen yemeklerinde buraya gelir olmustum. 2005 yılı sonları.
    safiye sultan börekcisi, genc ve sirin bir ciftin islettigi, sonradan internet kafe sekline evrimlesecek, tabi ki paraya güdümlü ama nispeten insancıl bir mekan idi. simdi degil, cünkü resim galerisi gibi birsey oldu. börekcinin adı neden "safiye sultan" olmus diye düsündügüm günler geride kalmıstı. (artık ciftin adlarını da ögrenmistim ve safiye ismi ile alakaları yok biliyordum, adının sonuna sultan ekleyip börekci acmaya niyet edecek coskuda insanlar olmadıklarından emindim, daha fazla kurcalamıyordum. kısaca bunalımda degildim ve böreklerini cok seviyordum.) gidip seri sekilde karnımı doyuruyor, gazetemi okuyup iki cay ve bol sigara ile 1 saatlik molamdan maksimum keyif cıkarmaya calısıyordum.

    yine böyle bir gün, otomotige baglamıs olarak gidip siparisimi verdim masama oturdum. böregim henuz geldi, börek yerken hic kullanmadıgım bıcagı kenara cekip catalı elime aldım ki, iceriye birisi ve yanında birisi daha girdi. kapıya dogru oturmus oldugumdan ve de henuz yemege baslamadıgımdan, algım gayet acık, cok net gördüm. "o" geldi. oha!

    bundan sonrasını simdi net anlayabiliyorum, fakat o zaman tamamen puslu görünüyordu hersey. birazdan anlatacagım, fakat önce o zaman eksi sozluk ile olan iliskimi anlatayım.
    sozlugu 2004 yılı sonlarında kesfetmisim. caylak olmayı akıl etmem birkac ayı bulmustu yanlıs hatırlamıyorsam. ve 2005 subatında, migferdibi ile yazar oldum. yani o gün yaklasık 10 aylık bir yazardım. sozluk bitmez bir dünya benim icin ne okuması bitiyor ne kurcalaması subethayı. ne gorsem yazasım, sadece yazabilecek seyleri göresim var. kimi tanısam sozlugu anlatıyorum, anlatamayacaklarımı tanıyasım yok. kısaca sozluk kafa olmusum.

    neyse iste, dedigim gibi o geldi ve tam önümdeki masaya oturdu. kendisinin sırtı, yanındaki arkadasının yüzü bana dönük. tabi ben yemegi falan bıraktım, basladım düsünmeye. bir mutlu oldum ki sormayın. kafamdan yol haritamı cıkarıverdim hemen. ya yemegi tamamlayıp bir cay daha soyleyecegim, sigaramı yakıp sırtına dogru duman üfleyecegim sessizce, ya da böyle bir fırsatı kacırmayıp iki kelam edecegim. ben ikinciyi secip ne diyebilirim diye düsünmeye basladım. aklıma soyleyecek hicbir sey gelmiyor, yapabilecegim tek sey tesekkür etmek. bildigim bütün sükran belirtecek kelimeleri yan yana deneyip kendime güvenimin olusmasını bekliyorum.
    bu arada kendisi siparisini verdi. bir porsiyon kıymalı, yarım peynirli ve bir de cay. vay be, ne cok ortak noktamız var deyip keyifleniyorum. kafamdan binbir düsünce ve diyalog akıyor. ---"ahhahha, siparislerimiz bile aynı, büyük bir dostluk baslayacak gibi, sanırım bana moderatorluk teklif etmek istiyorsun sedatcım. inan ben de sana cok ısındım."---
    ben boyle kendi kendime konusurken onlar iki kisi olmanın avantajı ile karsılıklı konusuyorlar. duymaya calısıyorum. studyo diyorlar, bilmem kim aramıs falan diyorlar. fısır fısır geliyor sesleri, bir türlü anlayamıyorum olayı.

    garson kız böreklerini getiriyor, ardından cayları. kızım sen kime servis yaptıgını biliyor musun? bilmiyorsun belli ki. bir saat sonra sozlukte baslıgının acılabilme ihtimali var, ama sen bunu da bilmiyorsun. sadece masayı fazla kirletmesinler diye mi umuyorsun? (sozluk kafayım iste)

    her lokmamı onlara bakarak cigniyorum, yüzü bana dogru oturmus olan arkadası ile arada göz göze geliyoruz. kendileri gibi kafa bir insan oldugumu gösteren bakıslar atıyorum arkadasına. gözlerimle kısa entryler yazıyorum kendisine. masaları birlestirip neseyi katmerlemek mümkün, bitsin bu ayrılık diyorum. o an icin bir cevap bir tepki alamıyorum. yemek saatim bitiyor, umudum tükeniyor ulannn.

    ben yemegimi bitirdim, sigaramı yaktım. henuz monolog asamasında harika diyaloglar hazırlamısım. öyle güzeller ki, her cümle sonunda kahkalar patlıyor, 2 dakikalık bir muhabbetle 10 yıllık dost oluyoruz, telefon numaralarını degis tokus ediyoruz, vesaire vesaire... artık onlar da yemegi bitirdi ve benim hareket vaktim geldi. hesabı kasada ödeyecek oldugumdan ayaga kalktım. montumu giydim, sigarayı cebe attım, arada masalarına tekrar baktım. yine göz göze geldik arkadası ile. son bir entry yolladım gözlerine, cagdas oldugumdan bahsettim ama nafile. moralim gittikce düstü. neyse, artık dönüs yoktu ve masalarına dogru iki adım attım ve yüzüne baktım. masanın basına dikilip durunca ikisi birden bana dogru baktılar. ve start verdim...

    -(gülümsemeye calısarak, daha dogrusu titrememeye calısarak): pardon, seseg.. misiniz? (ulan nasıl hesap etmistim simdi neler oluyor. gür bir sesle *sesege misiniz* diye soracaktım, fakat iki kisi birden soran gözlerle bakınca altüst oldu hersey. agzımda ancak *seseg..* diye belli belirsiz bir kelime cıktı.)
    -hı? der gibi baktı ya da dedi de tam duyamadım. tekrar toparlandım ve hamle yaptım.
    -siz sese.... misiniz? (hersey boka sarmaya basladı. bu sefer daha beter. *sese..* diye bir fısıltı cıkardım. yerin dibine girecegim. vazgectim, istemiyorum dostluk, moderatorluk falan, birisi alsın beni buradan, kurtarın ulann. kacmak istiyorum artık.)
    masaya dikilip *seseg...*, *sese...* diye mızıldayan birisi daha da meraklandırdı galiba onları. kobra gibi tıs tıs tıslıyorum resmen. gözümün önünde eridi gitti bütün özgüvenim.
    -efendim? diye sordu.
    dönüp gitsem rezillik, bu ölü doğmus diyaloga dostluk desem rezillik. kafamda hersey üstüme geliyor. ulan börekcinin sahibi de gelecek birazdan, *problem mi var* diyecek, tam olacak ortalık. son bir gayretle tekrar sordum:
    -adınız sedat mı acaba? (zınnn,zıınnn,zııınnn.. bu soruyu neden sordum bilmiyorum. adam ssg degil iste. adı sedat olsa ne olmasa ne. evet sedat dese boku yedim. ne diyecegim adama. ben sedat seven adamım, sedat koleksiyonu yapıyorum, benim sedatım olur musun? ben sedatları cok severim mi diyecegim. artık cevap da beklemiyorum. formalite tamamlansa cıkıp gidecegim, yeter cektigim.)
    -hayır.
    -pardon, kusura bakmayın, birine benzettim. (oh be, inanın o zulum diyalog bitti ya, gercekten ssg ile tanısmıs kadar sevindim.)

    kapıdan cıktım ve kafamı kaldırmadan ofise kadar gittim. kızdım kendime, ne diye o kadar panik yaptım diye. sonra birsey daha takıldı kafama. ya gercekten ssg idiyse ve degilim numarası yaptıysa. oha! eger oyleyse hemen sogurum ulan sozlukten.
    cabuk karar vermemeliydim. bir dünya yazar var, herkesle 2 dakika konussa adamın hayatı kayar. hem kendisi kaybetti, heybetli bir dostluk avucundan ucuverdi. actım sozlugu hemen, baktım entrylerine. adam hala amerika'daymıs, ben kendi kendime mizansen yaratmısım. demek ki ssg zannettigim kisi degilmis ssg.rahatladım ve bu olaydan kimseye bahsetmedim.

    ilerleyen zamanlarda o ssg'ye benzettigim adamı kuledibi'nde birkac kez daha gördüm. galiba bir reklamcıda calısıyor. bir daha üstelemedim *sedat mısın sen?* diye. börekci, dedigim gibi kapandı, sahiplerini görmüyorum. ben hala sozluge cok sık giriyorum, nispeten daha tecrubeli bir eksi sozluk kullanıcısıyım. uzun zaman olmustu, bu olayı unutmustum. gecen aklıma geldi, bu sefer gercekten gülümsedim.
    bu konuyu yapılmıs en büyük .... gibi baslıklar yerine buraya yazmamın sebebi, yaklasık bir sene once soyleyemedigim iki cift lafı buradan soyleyebilmek:

    elinize saglık, güzel bir yer burası. sırf ben degil kalabalık bir kitle icin hatta, bulabildigimiz yerler icin de en güzeli. tesekkür ederim.

    not: simdi ssg bu entryi okuduktan sonra mesaj atıp derse, *ulan sen miydin o?* derse,
    yeni bir borekci biliyorum, bu sefer hazırlıklıyım.
  • kendisine yazdığım açık mektubu buradan yayınlıyorum.

    sevgili ssg

    dün hiç tanımadığım bir erkeğe,
    sırf sana benziyor diye
    usulca sokulup, "sen sedat mısın" dedim

    tanıdık bir ifade aradım, şaşkın bakışlarında,
    konuştu, bir şeyler söyledi. "karıştırdın heralde birader"
    o ara börekçi geldi falan.
    ne güzel komşumuzdun sen.
hesabın var mı? giriş yap