• bir çocuk için harika bir meşgale idi.

    türkiye çocuk'un elektronik devre şeması verdiği sayfada gördüğüm tees elektronik set reklamı ile kendimden geçmiştim. bu sete mutlaka sahip olmalıydım. uzatmayayım, çocuk baskısı işe yaradı ve geç de olsa set elime ulaştı.

    önce devre elemanlarını inceledim. direnç ve kondansatörü biliyordum, ama transistör ilgimi çekmişti; bildiğim tüm elektrik elemanlarının iki ayağı olmasına rağmen bu parçanın 3 ayağı vardı. çok girişli elemanların şahı ferrit çekirdekli nüve de neyin nesiydi? ya anahtarlı potansiyometre? küçük hoparlörü ve kulaklığı nasıl kullanacaktık?

    kitabında tarif edilene harfi harfine uyarak, setle birlikte verilmiş olan kabloyu üç ayrı boyda bir çok parçaya böldüm, ve ilk devremi kurmaya hazırlandım: anahtarlı ışık. sonra, uzun bir süre kitaptaki devre sırasına uyarak kurdum devrelerimi. diyot'un tek yönde akım geçirdiğini hemen öğrenmiştim bile. kendi kendime heyecan yaratıyor, kitabın ilerleyen sayfalarında gösterilen radyo vericisi'ni yapacağım günleri bekliyordum. ama önce devre elemanlarının çalışma mantığını anlamalıydım. şu üç ayaklı neyin nesiydi? benim klasik mantığıma göre bir ucuna artı, diğer ucuna eksi gelecekse üçüncü uca ne gelecekti? basitten karmaşığa doğru devre elemanlarının çalışma mantığını öğretecek şekilde düzenlenmiş olan kitap sayesinde transistörün çalışma sistemini anlamam zor olmamış, küçük bir kuvvet ile büyük kuvvetlerin kontrol edilebileceği bir nevi vinç, bir elektronik anahtar olarak devrelerin potansiyelini arttıracak müthiş bir araç olduğunu en baştan sezmiştim.

    ilk devrelerden elektronik piyano tam bir hayal kırıklığıydı. bir kağıdın üzerinde uzun ince bir şerit şeklindeki bir bölgeyi kurşun kalemle boyayarak, karbonun boyu ile direncinin orantılılığından faydalanacak bir sistem, farklı dirence göre farklı sesler verecekti. ama asla çalışmadı. yağmur alarmı, yalan makinası gibi saçma sapan devrelerden sonra kendimi tutamadım ve hemen orta dalga radyo yapmaya giriştim. kitapta yazılanlara göre, en az 5 metre uzunluğunda anten ve toprak bağlantısı şarttı. evimiz bir apartmanın dördüncü katında olduğu için topraklama problemim vardı, ama kitap buna da çözüm sunuyordu: musluk hattına bağlayacağımız başka bir kablo ile toprak bağlantısını sağlayabilirdik. toprak hattını banyonun musluğuna bağladım ama, belli belirsiz seslerin duyulduğu bir hışırtıdan öte bir ses alamadım. vazgeçmedim, balkona 5 değil 10 metre uzunluğunda bir kablo çekerek anteni güçlendirdim. ayrıca, ucuna tırnak makası bağlayarak anneme yukarıdan indirttiğim toprak hattı ile topraklama problemini de çözdüm. koşa koşa eve çıktım, ve mutlu sonuç: radyom cillop gibi çalışıyordu. hemen basit kondansatör değişiklikleriyle kısa dalga ve uzun dalga radyolarımı da yaptım. annem, babam, abilerim ve ablam benimle gurur duyuyorlar, "bizim ufaklık radyo yaptı" diyorlardı.

    ama nihai hedefime henüz ulaşamamıştım. ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyordum; radyo vericisi yapmalıydım. kitapta vericinin orta dalga radyo yayını yapacağını, ancak çok yakın mesafelerde çalışacağını söylüyordu. olsun, gerekirse dibinden bağırırdım radyoma. zaten bir yıl boyunca para biriktirsem de satın alamadığım, 500 metre yayın alanını yürürken adımlarımla onlarca defa ölçtüğüm, kartal'da yalnızca bir dükkanda satıldığını gördüğüm walkie-talkie seti de içimde koca bir ukte olmuştu. bunu mutlaka yapmalıydım.

    kurduğum radyo devresinin yayın menzili, gerçekten de 1 metreden fazla değildi. vericiyi radyo alıcısının üstüne koyup öyle yayın yapıyordum. yine de sesimin hiç bir kablo olmaksızın başka bir cihaza aktarılabilmesi benim için mucize gibi bir şeydi. ama, bu mucizeden de öte bir mucize oldu.

    tesadüfen fm radyo açık olduğu sırada, benim am radyo vericisinin bir kondansatörünün bağlantı noktasından kopmuş ayağını yerine tutturmaya çalışırken, birdenbire radyonun hışırtısı sustu. mikrofona dokunduğum anda radyodan dokunma sesini duydum. "alo?" radyodan bangır bangır kendi sesimi duymuştum. artık tesadüf eseri bir fm radyo vericim de olmuştu. ses kalitesi çok daha yüksek, menzili çok daha büyüktü. radyonun sesini sonuna kadar açtım, "anne!" dedim, "buraya gelsene!". sesim odada bangır bangır yankılanmıştı ve mutfaktaki anneme kadar ulaşmıştı... annem şaşkın bir ifadeyle içeri girdi. yine radyo üzerinden bangır bangır bir sesle, "anne, ben radyo istasyonu yaptım" dedim. "aferin" dedi, "ama sesini kıs." hemen evin taa diğer ucuna koşup, kapıları kapatıp menzil denemesi yaptım. fısıltıyla konuşsam bile sesim başka bir dalgaya binerek duvarlardan, kapalı kapılardan geçiyor, radyodan çıkıyordu. bu arada, yaptığım yayın sadece fm bandında seğil, am bandının sw, mw ve lw bantlarından da çalışıyordu; bunu diğer radyoları açınca farkettim. ayrıca, belirli bir istasyon frekansım da yoktu. o yıllarda zaten boş olan frekanslar, benim yayınım ile doluydu. radyonun tüm modlarından ve tüm frekanslarından kendi yayınımı dinliyordum. kıvancımdan oracıkta eriyebilirdim.

    sonra, uzun süre bu yeni oyuncağımla oynadım. ama bir yandan da işin mantığını anlamaya çalışıyordum. evdeki "nasıl çalışır" fasiküllerinden mi, yoksa başka bir ansiklopediden mi, bir kaynaktan radyo dalgaları hakkında bilgi buldum. radyo dalgaları üzerinden ses yayını yapmak için iki temel yöntem vardı. birincisi genlik modülasyonu, ikincisi frekans modülasyonuydu. çizilen dalga şekillerinden ikisinin birbirleriyle neredeyse hiç bir alakaları olmadığını anlamıştım. genlik modülasyonunda, sabit frekanslı bir dalganın genliği ses dalgasına göre değiştirilerek yayın yapılıyor, ve radyo alıcısında bu modülasyon tersine çevriliyordu. genlik modülasyonu kendi içinde 3 dala ayrılıyordu: kısa dalga (sw), orta dalga (mw) ve uzun dalga(lw). frekans modülasyonunda ise genlik sabit tutuluyor, ama sesin frekansına göre taşıyıcı dalganın frekansı değiştiriliyordu. hatta, uzun menzilli ama ses kalitesi düşük am dalgalarının iletiminde ilginç bir yöntem olan iyonosferden yansıtma tekniği kullanılırken; yüksek ses kaliteli ama menzili düşük fm dalgaları ise anladığım kadarıyla doğrudan alıcıya ulaşıyordu. peki, benim radyom nasıl oluyor da birbirinden tamamen farklı bu iki formatta eşzamanlı olarak yayın yapabiliyordu? daha ileri seviyede bir bilgi edinemediğim için bu sorunun cevabını veremedim.*

    sonrasında kadıköy yazıcıoğlu iş hanını keşfetmemle heyecanımı biraz kaybetsem de, kalbimde hala yeri ayrı olan bir mutluluk kaynağıdır tees elektronik seti benim için. halen annemlerin evinde durur; yeğenlerim birbirlerinin kafalarına potansiyometre, nüve, direnç atarlar. direnç dedim de, dirençlerin renk kodlarını okumayı, veya bir hoparlörün aynı zamanda bir dinamik mikrofon olduğunu bu set sayesinde öğrenmiştim.

    bir kaç tip devre elemanı ile yüzlerce çeşit devre yapılabileceğini gösteren bunun gibi birim elemanlı oyuncaklar, "bir sistem'in yalnızca maddi bileşenlerinin değil, onların birbirleriyle kurdukları ilişkilerinin de fonksiyonu olduğunu" dolaylı bir şekilde öğreterek çocukların gelişiminde önemli etkiye sahiptir. koskoca adamların nasıl da indirgemecilik hataları yaptığı görüldükçe, bu tip oyuncakların yaygınlaştırılması gereği daha da aşikar hale geliyor. (bkz: indirgemecilik)
  • en eski versiyonlarında devrenin üzerine kapatılan siyah plastik camlar falan yoktu direk ayı gibi bir kartonun üzerine devreyi kurup çalıştırmak gerkiyordu. ayrıca devre elemanları da sonradan çıkanlar gibi plastik kübik kutucukların içinde değil, direk çıplak bir şekilde gelirdi. 9 voltluk pili dirence bağlayıp yanlışlıkla dokunmamla birlikte ilkokul çocuğu halimle "ananı skiim!" diye bağırdığımı daha dün gibi hatırlarım. bütün parçalara türkçe isimler verip milliyetçi bir tavır sergilerlerdi. sonradan çıkan versiyonlarında, tümdevre diye allahın dandik çipini bize yutturmaya çalışmışlardı. bi de bunu reklamlarında genius bi çocuk "radyo yaptım yaşasın!" diye bağırıyordu, çok fena kıskanmıştım. biz dut ağacına tırmanmaya çalışırken elinoğlu radyo yapınca çok koymuştu hemen annemlere baskı yapıp aldırtmıştım bi tane. org yapmak için bi yeri kurşun kalemle karalayıp oraya probları değdirmek gerekiyordu ama org hiçbir zaman çalışmadı. 100 kere silip yeniden karaladığımı hatırlarım o parçayı. radyo vericisi yaptığım gün yan komşu balkona çıkmış radyodan maç dinlerken vericimi kaptığım gibi adama mümkün olduğunca yaklaşıp "bok kafalı ethem, salak ethem. öküz ethem " diye küfredip mutlu olmuştum. bi de son olarak "siz de kendi devrenizi yapıp bize yollayın" diye selector adında bir bölüm koymuşlardı kitaba. o zamanlar elektronikten bi bok anlamadığım için rasgele seçip götüme göre bağladığım 15-20 tane parçanın ucuna bi direnç bir de lambayı seri bağlamıştım. sonra dirençleri değiştirerek ışığın şiddetini değiştirebiliyoruz bakın bu elektronik bir adaptör diyerek adamlara yollamıştım da "bizi mi sikiyorsunuz" diye cevap gelmedi allahtan. alçak gönüllü adamlarmış demek ki, hevesimi kırmamak için ses çıkarmamışlar.
  • aylarca ailemden isteyip, okuldan eve her geldiğimde evin her yanını, dolap içlerini, yatak altlarını arayıp "belki almışlardır da akşam bana süpriz yapacaklardır" ümidiyle aramama sebep olan deney seti.

    alsalardı da ben arayıp bulsaydım, gene çaktırmayacaktım oysa. bilmiyomuşum gibi davranıp akşama yapacakları süprizi bozmayacaktım. bunun bile planını yapmıştım.

    hiç bulamadım. hiç almadılar.

    yaş oldu 30, bu sabaha kadar bana gelip hayatın boyunca içinde eksikliğini hissettiğin tek şey nedir diye sorsalar deney seti derdim hep. düşündükçe gözlerim doldu, içim burkuldu, aileme kırgınlığım arttı...

    ve bu sabah karşıma şansa çıkan bir sayfada gördüğüm ilan:

    tees elektronik deney seti 306 deneyli
    yayınevi: tees oyuncak
    fiyatı: 211,86 tl +kdv (%18)
    250 tl (kdv dahil)
    stok durumu: stokta var.

    hem de expert. en güzeli.
    hemen siparişini veriyorum.
    yaş oldu 30, bu günden sonra ne mucit olurum ne bilimsel adam. ama olsun. bütün deneylerini yapıcam.
  • hayatım boyunca hep istedigim fakat hiçbir zaman sahip olamadığım set. aklıma geldikçe kendimi hep kötü hissederim..*
  • elektronik dunyasina ben de o cagin cocuklari gibi bu setle adim attim. once kitapcigindaki devreleri yapmak falan derken kendimi sahaflar carsisinda hazir elektronik devre semalarinin yer aldigi kitaplari satin alirken buldum. ardindan elektronikciler carsisina gidip transistor, diyot veya led alirken hatirliyorum kendimi. bir de paramin devre elemanlarina yetmedigini gorup tv tamircilerinden hurdaya cikmis cihazlari alip parcalarini soktugumu...

    sonra gaza gelmis halde bir elektronikcide part time calismaya basladigim gunler geliyor aklima; okul cikisinda kosa kosa yetismeye calistigim. bir sure sonra calistigim yerdeki ustalarin, tamire gelen cihazlari bana birakip yandaki kuafore muhabbete gittiklerini, "su adrese git kumanda tak televizyona" dediklerini...

    anlayacaginiz universiteye gidip elektronik okumama gerek kalmadigini dusundum. bugun hala konu komsunun bozulan televizyonunu söküp; "garanti belgesinin yaninda devre semasi olacak, getir bakayim" diyorsam, fakat universitede dandirik bi isletme bolumu okuyup bi baltaya sap olamadiysam hep bu set yuzundendir...
  • ailemin aldığı set.

    iki gün oynadım ama verilen örnek devrelerin çoğu çalışmadığı için bir süre sonra bir kenara attım.

    mucit olmadım ama elektronik ve haberleşme mühendisi oldum, ama sanırım tees'in bunda hiçbir payı yoktu.
  • "büyüyünce ne olcan" sorusuna bilgisayar mühendisi cevabını veren her öğrenci çok özenirdi zamanında buna.
    (bkz: her genc kizin ruyasi zetina dikis makinasi)
  • bir cok gencin icinde ukte kalmis oyuncaktir. bilinc altinda yarattigi hasar, ilerleyen dönemlerde kişiye elektrik elektronik mühendisliği okutacak kadar büyüktür.
  • cocukken arkadaşlarım dışarda top oynarken evde oyalandiğim,kurcaladiğim ve çook sevdiğim set..böle saatlerce uğraşırsın sonunda polis sireni fln elde eder acayip sevinirsin..
    neler yoktur ki..yalan makinası bile vardı..kendime güven getiren,tamam ben bi dahiyim galiba dedirten çocukluk hatırası..
  • ampulu yakinca sevindigim. bi de switch koydum mu kendi kendime "tama artik ben zaman makinasi da yaparim" dedigim olay
hesabın var mı? giriş yap