• içinde julia garner var diye izlenen filmler, filmlerimiz...
    kitty green imzalı 2019 yapımı bir harvey weinstein korkusu.

    konusu: film, bir ofiste asistan olarak çalışan jane'nin günlük rutinini takip ederken, arka planda pozisyonunu gün be gün tehdit eden sinsi bir istismara şahit olmasını anlatıyor.

    film oldukça mesafeli ve soğuk bir film. her ne kadar jane filmde tek iyi bir karakter olsa da, onla bile bir bağ kurmada güçlük yaşıyoruz. ayrıca filmdeki dialogların yarısı soru cümlesi şeklinde, normal bir iletişim asla yok. sorular soruluyor, sorulan sorulara tekrar soruyla karşılık veriliyor. bu da belli bir noktadan sonra sinir etmeye başlıyor.

    --- spoiler ---

    film patron kişisini asla göstermiyor ama onun aksine ofise girip çıkan kargocusuna varana kadar bütün ayrıntılar var, bir tek asıl olayın faili görünmüyor. burda yönetmen bu kötüyü bu kadar canavarlaştıran ofis hiyerarşisini odaklanmış aslında. çalışanların hepsi herşeyin farkında, iş artık şakalaşmaya bile gitmiş. böyle bir ortamda, böyle bir adam da istediği herşeyi yapabiliyor, dokunulmaz biri haline gidiyor.
    jane hr ile konuşmaya gittiğinde adam tersliyor. öyle birşey yok, sen kıskandığın için öyle görüyorsun diyor, basit şeylerden anlamlar çıkarıyorsun diyor. ama tam jane kapıdan çıkarken de "merak etme, sen onun tipi değilsin" diyor. kokuşmuş bir ikiyüzlülük bu.

    --- spoiler ---
  • olayın geçtiği sektörden öte tüm modern iş dünyasına ayna tutan, ya ahlaksız bir çalışan ya da ahlaklı bir aç olmak dışında insanların seçme şansı kalmadığını gözümüze sokan film.
  • diyecek pek bir şey yok. film her şeyi anlatmış, çok da güzel anlatmış. nüanslarla zenginleşen bir film, hatta belki temelini de oraya oturtuyor.

    mobbing, çeşitli tavizler verilerek gelinen pozisyonlar, ego çatışmalarını güzelce anlatan bir film olmakla beraber, beni tabii ki öfkelendiren birçok şey oldu. bu sektörde ve her sektörde "patron" gibi hastalıklı ve olduğu yeri suistimal eden çok insan olacak, oldu. bunların normalleştirilmesi asıl sıkıntı. bu suskunluk, bu boyun eğme kültürü. çok yoruldum gerçekten, asıl zayıfa ve güçlü olduğunu sanana tolerans gösterilmesini izlemekten. susan herkes, görmezden gelen herkes bir noktada suçlu aslında. filmde de bu yüzden patronu alenen göremiyoruz, sadece varlığını hissediyoruz. çünkü biliyoruz ki o patrondan her yerde yüzlerce var ve sadece birini göstermek pek yeterli değil.

    çünkü suçluyu görmek bizde sadece o insana karşı öfke uyandırır ama sistemin çarklarını oluşturan pısmış insanları görmek tüm toplumu sorgulamamızı da sağlıyor. yönetmen bunun gayet farkında. zekice bir seçim olmuş bu açıdan.

    tek bir hasta kişiyi hedef göstererek kendimizi ve herkesi aklamak... tam bir insanlık örneği. ama iş bununla bitmiyor, çıkarlarımızı ve o özünde rahatsız konforumuzu tehlikeye atmamak için sustuğumuz ve tepki göstermediğimiz her an, asıl zalimler ve zorbalar güç kazanıyor. bu sadece kadınlar özelinde değil, her konuda böyle. bunu unutmamak gerekli. herkes başka açılardan bakmıştır ama bu çürümüş sistemi zayıflatmak için risk almak ve kararlı olmak gerekiyor. çürümüşlük her zerreye yayılmış olsa bile, öylece kabullenip yola devam etmek de çok tehlikeli.

    hastalar ve sapıklar öyle olmaya devam edecek, ama biz susmaya devam etmek zorunda değiliz.
  • iş hayatındaki düzeni genç bir çalışan üzerinden anlatan 2019 yapımı film. başrolde julia garner oynuyor.

    https://www.imdb.com/title/tt9000224/

    fragman

    --- spoiler ---
    jane yüksek not ortalamasıyla mezun olmuş, işe gireli 2 ay olmuş. çalıştığı yer jane'i sabahtan akşama kadar çalıştırıp üstüne mobbing uyguluyor. hatta jane çalışma temposundan babasının doğum gününü kaçırıyor. film ilerledikçe gerilim ve tiksinme duygunuz artıyor.

    jane'in patronu filmin hiçbir anında görünmüyor. sadece telefonda sesi var ve e-mail sahnelerinde var. yönetmen film sektöründeki düzeni anlatırken şirket veya isim vermekten kaçınmış. ama anlaşılan bu patron sektörde üst seviyelerde biri.
    --- spoiler ---
  • daha önce belgesel türünde yapımlara imza atmış genç yönetmen kitty green'in drama türündeki ilk filmi. pek eğlenceli olmayan lakin kesinlikle gerçekçi olan bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.

    senaryosununda yine aynı kişinin imzası var, takip edilecekler listesine eklendi bu filmle. imdb puanı sizi yanıltmasın the assistant'ı sıkıcı bulanlar en hafif tabiriyle konuyu anlamamışlardır. vurgulanmak istenen mesaj bütün yalınlığıyla film boyu yüzünüze çarptırılıyor. patron ortada yok, film boyu hiç gözükmüyor evet ama gözükmesine ihtiyaç da yok. hayatı boyunca bir yerlerde ofis boy'luk ya da asistan'lık yapmış herhangi biri sıradan bir günde ofiste meydana gelebilecek tüm o sıkıntıları, baskıyı hatırlayacağından başrol oyuncumuz julia garner'la duygusal bağ kurması kaçınılmaz olacaktır. onun da hakkını yemeyelim, kaos ortamını iyi oyunculuğuyla fevkalade yansıtmış.

    hani bazı filmler vardır ya hani yavaş yavaş gelişir, sizi öldürecekmiş gibi ağır aksak ilerler. the assistant da benzer bir film amma ve lakin belki birçoğumuzun çalışma hayali kurduğu manhattan ofis hayatındaki günlük rutin bu filmden pek farklı değil. günlük hayatımızda görmezden geldiğimiz, gelmek zorunda bırakıldığımız bazı gerçeklerle yaşamayı kabullenemeyen isyankar bakış açısına rağmen.
  • belirli mekanlar ve insanların yerine her türlü iktidar-itaat dengesini yerleştirebilmemize izin veren kitty green filmi.

    çalışma yaşamında karşılaşılan sınırsız istismarın dışında örneğin ailedeki otorite figürüne karşı duyulan tedirginlik, okul yöneticilerinin -gizlenen- gaddarlıkları, arkadaş ilişkilerindeki zorbalıklar, devletlerin yarattığı korku imparatorluğu gibi hayatımızın her alanını kuşatan sorunlu düzenlemeler aslında filmin asıl konusu gibi geldi bana. "patron"u hiç göremiyor olmamız onun hayatımızda sanki bir hayalet gibi dolaşmasını sağlıyor. bir yandan erişilemez ulaşılamaz eleştirilemez, bir yandan da en pis en aşağılık işleri yapabilme kapasitene ve kudretine sahip biri. bir gölge zalim. aslında burada görmezden gelmenin, pislikleri halının altına doğru itmenin en çok kime zarar verdiğini sormamız gerekiyor. filmin sonundaki kabulleniş, itaatin devamı oldukça anlamlı. neden istifa etmiyor? neden çekip gidemiyor? neden kötülük gizleniyor? en fazla ihtiyacımız olan şey, tüm istismar olaylarındaki bu karanlık ve karmaşık soruyla yüzleşebilmek.
  • bir yandan da cok iyi bir ny filmidir. kucuk parca parca ofislerde gecen karanlik bir film.

    gun dogmadan ise baslayip kisin kisa gunlerinde gunes gormeden calisanlari,
    rahat, hiyerarsik degilmis gibi gorunup icsellestirilmis ast ust iliskilerin yasandigi calisma ortamini,
    kucuk sehirlerden buyuk sehre gelip tutunmaya calisan hayatlari,
    beden ve ruh somurusunu,
    cok iyi anlatan filmdir.
    imdb skoru dusukmus, sonra dedim rotten tomatoes kesin yuksektir, nitekim %95lerde. tam bir festival filmidir.

    filmden sanattan anlamayan esinizle dostunuzla izlemeyin, ya uyurlar ya "ee noldu simdi?" diye salak salak bakinirlar film bittikten sonra.
  • julia garner'in pek güzel rol kestiği son yirmi yılın en gözden kaçan filmlerinden biri.
  • gercekten muhtesem bir film.

    hatta arttiriyorum bu filmi turnusol kagidi olarak kullanabilirsiniz. oyle ki imdb puani 6.1. bu puani verenler film sonunda "eee noldu simdi, bu ne yea" vb. tepki verenlerdir. eger benim gibi biriyseniz bu filmdeki her ince dusunulmus detaya bayilabilirsiniz.
  • asistan bir kızın belgeselini izliyormuşum gibi hissettim. iş yerinden bir kaç günlük kesit. bunun için de ekstra mutsuz, memnuniyetsiz, ağlamaklı bir asistan seçmişler.

    film gerilim olmamasına rağmen izlerken gerildim. bir buçuk saat boyunca hiçbir şey olmuyor ama ilginç bir şekilde film akıp gidiyor. hayır doğru düzgün konuşma bile yok. ilginç bir deneyimdi.

    10/7,8
hesabın var mı? giriş yap