• her izlediğimde sözlerin dahada derinlik kazandığı harika bir (bkz: coen brothers) yapımı
  • aklıma ilk olarak relatos salvajesi getiren film. yalnızca tematik olarak değil tabii. coen kardeşler ve bruno delbonnel harikalar yaratmış. son iki yılda izlediğim filmler arasında, daha ilk yarım saatten sonra en iyi sinematografiye sahip olduğunu düşündüğüm film. iflah olmaz bir blade runner 2049 ve ahlat ağacı hayranı olduğumu not düşeyim.

    epizodlar için ise ayrı ayrı yorum yapmayacağım. zira bana kalırsa bu film vurguladığım gibi sinematografisi içinde kaybolunası bir estetik haz patlaması.

    edit: (bkz: #84924888)
  • --- spoiler ---
    ölümün habercisi san balla bülbülünün gürkan şef tarafından öldürüldüğü filmdir.

    --- spoiler ---
  • westernciler için acil durumlarda dil altı olarak kullanılabilecek şaheser.bazılarına klişeler çok gelebilir ama western seven zaten bunu seviyor.ilk hikayedeki buster scruggs western sevmeyene bile filmi bitirttirir.
  • gayet başarılı bir çalışma. 6 farkli hikâye. kamera cekim açıları vb. harika. şahsi fikrim hikayeler iyiden kötüye doğru siralanmis veya son ikisine çok odaklanamadim.
  • muhteşem!

    son hikaye hariç her birine bayıldım. ilaç gibi geldi...

    favorilerim; altıncı ve zavallı kız.
  • sözlük bana dedenin altın aradığı yeri bul.o nasıl güzel manzara allahımm.
  • birbirinden güzel altı bağımsız hikayeyle, true grit'den sonra western türüne geri dönen coen biraderlerin en iyileri arasına çok rahat girdiğini düşündüğüm, muhteşem görüntü yönetmenliğiyle iz bırakıp en yakın zamanda tekrar izleme isteği uyandıran özel bir yapım.

    izleyicinin bünyesine göre en iyi bölüm sıralaması değişkenlik arz edebilir. zira genelin teveccühünü, coen biraderlerin mizah anlayışıyla harmanlanmış klasik western hikayeleri olan ilk iki bölüm kazanırken beni etkileyen daha çok üç ve dördüncü bölümler oldu.

    üçüncü bölümde kolları ve bacakları olmayan bir drama sanatçısının popüler kültür karşısında silinişi hikaye ediliyor. yarattığı zengin çağrışımlar düşünsel tatmin sağlarken özellikle finaliyle ağızda acı bir tat kalıyor, sanatçının etkili tiratları kulakta iz bırakıyor.

    sözlü kültürün yazılı kültür karşısında düştüğü pozisyona, yazılı kültür de televizyon karşısında düşmüştür. vaktiyle yazı algıda bir devrim yaratmış, dilden yararlanma organı olarak kulaktan göze doğru bir kaymayı temsil etmişti. bugün de yazının yarattığı sihir yerini elektroniğin sihrine bırakmış bulunuyor.
    bu bölümde coen kardeşler, televizyon öncesi dönemde edebiyata ve sanata olan ilginin süreç içinde nasıl içeriksiz ve niteliksiz eğlenme araçlarına kaydığını betimlemişler. etkili bir sahne sanatçısının matematik hesabı yapabilen tavuğa yenilmesi gibi günümüzde de kültür, sanat, felsefe, edebiyat; yüzeysel, değersiz, albenili olana yeniliyor, televizyon ve internet içeriklerinde saçma olan, adi olan sadece eğlendirdiği için seviliyor, tıklanıyor, milyonların ilgisini çekiyor.

    karl marks vakti zamanında; ''matbaanın hatta baskı makinelerinin olduğu bir çağda ''ilyada'' mümkün müdür? matbaanın doğuşuyla birlikte şarkı söylemenin, hikaye anlatmanın, derin derin düşünmenin geçerliliğini yitirmesi kaçınılmaz değil midir?'' diye soruyordu. ''acaba marks, günümüz medya içeriklerini görseydi neler derdi'' diye hayıflanmadan edemiyor insan.

    dördüncü bölüm, insanlara dair ne bir emare ne de bir insan eseri olan kanyonun yeşil kalbinde muhteşem bir doğada güneşin, dağları ve yemyeşil vadiyi aydınlatmasıyla açılıyor. sukunet, dinginlik ve huzur, ormanın içinden şarkı söyleyerek yaklaşan kaba bir insan ve bet sesiyle birlikte bozuluveriyor. o çirkin sesin, çağlayan ırmaktaki balıkların, ırmaktan su içen geyiğin, tüm sakinliğiyle ağacın tepesinde etrafı kolaçan eden baykuşun, çiçeklerin üzerinde uçuşan kelebeklerin her birinin bir tarafa kaçışmalarına neden olmasıyla ''eyvah insan geldi'' diyoruz.

    altın arayan yaşlı adamın yemyeşil kanyona ilk gelişindeki sahne ile en son ortalığı kana bulayarak ve her tarafı kazıp şantiye alanına çevirerek giderken izlediğimiz sahne arasındaki fark insanın vahşiliğini ve tahripkarlığını orta yere seriyor. nebatat ve hayvanatın barış içinde yaşadıkları uçsuz bucaksız doğayı paylaşamayan; hırsı, aç gözlülüğü ve bencilliğiyle sadece doğaya ve canlılara değil kendi türüne de düşman olan insanın fotoğrafını çekmiş coen'ler kısacık bir filmle...

    böylesi ince ve naif yaklaşımlarla, muhteşem görsellikle insanın ruhunu okşayan coen kardeşlerin beşinci bölümde, amerikan yerlilerine olan ırkçı hollywood bakış açısının dışına çıkamamış olmaları üzücü olmuş. nasıl ki dördüncü bölümde yaşlı adam huzur dolu cennet gibi doğaya geldi ve doğa ile içinde yaşayanların tadını kaçırdıysa aynı şekilde batılı beyaz adam da yeni kıtaya geldiğinde içindekilerin bütün dünyasını alt üst etmişti. yaşlı adamın tarafında yer alıp onu görünce kaçışan canlıları barbar yerine koymak coen kardeşlere hiç yakışmamış.
  • izledim ve övemeyeceğim. üzgünüm.
  • son 1 yıldır izlediğim en iyi filmdir. filmin her yerinden kalite akıyor. notum 8/10.
    bu arada şahsi görüşüm en iyi iki hikaye 4. ve 5. en zayıf ise ilk hikayeydi.
hesabın var mı? giriş yap