• nat turner'ın maceralarını anlatacak olan film.

    benim bildiğim nat turner, "tanrıdan yetki aldım" diye kafayı sıyıran güruhtan; bunun yanında isyan çıkardığı yerde kadın-bebek dinlemeden yakıp yıkmış, beyazların siyahlara okuma yazmayı ve kiliselere efendileri olmadan girmelerini yasaklamasına sebep olmuş bir zat.

    demem odur ki, hikayeyi nasıl anlatacaklarına göre çok bayağı bir film çıkabilir. beklentileri düşük tutun.
  • 2016 sundance film festivali'nin drama dalında büyük jüri ödülü'nün sahibi filmdir.
  • filmi yeni izledim ve hemen ardından kutsal bilgi kaynağı sözlüğe hakkında neler yazılmış diye bakacaktim ki..

    nerdeyse hiç birşey yazilmadigini gördüm ve çok şaşırdım. öncelikle filmi çok beğendim. herkese tavsiye ederim; soluksuz izledim. hatta nat turner isyanını daha önceden duymadığım için ( bu da benim cahilligim olsun ) plandigi isyanın başarılı olmasını çok istedim.

    benim bakış açıma göre oscar'lik bir drama olmuş. bazı sahnelerde içim fena oldu, gözlerim doldu diyebilirim. ( beyaz çocuğun , siyahi çocuğun boynuna ip dolayıp dolastirdigi sahne. )

    ayrıca nat turner icin kendini mesih zanneden bir deli olduğu görüşü çok hakim. ama zamanın ve mekanın şartlarına göre değerlendirmeye çalışırsak bu adamın kendini mesih sanması çok normal. diğer zenciler adını bile yazamazken nat turner'in okuma yazma öğrenip, insanlara kutsal kitabı okuması, anlatması, ayrıca güneş tutulması gibi o zamanın şartlarına göre inanılmaz bir doğa olayının gerçekleşmesi ( güneşin önüne bir siyah elin gelmesi ) onu böyle düşündürdü... kimbilir belki de haklıydı...

    yani tarihi her zaman kazananlar yazar. ve sonuç olarak nat turner bir kaybedendi.

    dipnot: the birth of nation (2016)
  • bir sanat eserini yapılış amacı ve tarihsel bağlamından ayrı değerlendirmek benim için hiçbir zaman mümkün olmuyor. yani sanatçının fikirlerini, ideolojisini yanlış veya bana ters bulabilirim ama bunu sanat eserine yansıtmayabiliyorsa (çok zor biliyorum) eserin fikrini sanatçıdan ayrı düşünmek mümkün oluyor. ama eğer fikir eserin içine giriyorsa o zaman filmin sadece zanaatine bakayım diyebilecek bir tip de değilim. birth of a nation da bu sebeple sinema tarihinin en iğrenç, en kötücül filmleri listesinde tepeye oynayan filmlerden birisi benim için.

    buna karşın ilk başta dediğim gibi film zanaat (anlatı dili, görüntüleri, karakterleri) yönünden de o kadar başarılı ki herhalde sinemanın gücünü en iyi anlatan filmlerden birisi aynı zamanda. ve film ortaya koyduğu fikri çok iyi bir şekilde savunduğu ve gösterebildiği için kitleler üzerinde inanılmaz etkili olmuş. zaten en basitinden şu an bile 3 saat 15 dakikalık süresine rağmen gayet akıcı bir şekilde izlenebilmesi bunun kanıtı.

    bu film 1915 yılında vizyona girdikten sonraki 10 yıllık süreçte ku klux klan en ihtişamlı günlerini yaşamaya başlamış ve amerikan toplumundaki seçmen kitlesinin (o zamanlar sadece erkekleri kapsıyor tabii) neredeyse yüzde 15'inin üyesi olduğu bi topluluk hâline gelmiş. ayrıca beyaz saray'da gösterimi yapılan da ilk filmmiş.
  • hakkında güzel bir video hazırlanmış film. öncelikle her neslin özel filmi vardır. geçen bizim berberle muhabbet ederken "titanic'i 3 kez üst üste izleyen adamlar tanıyorum" demişti. her neslin bir titanic'i vardır ve amerika'nın talihsizliği yeni bir çağın başlalarında bu filmin o dönemin neslinin filmi olmasıdır.

    hakkında en çok şaşırdığım nokta filmde yönetmen yardımcısı yokmuş, senaryo yok, not bile yok ve hepsini tek seferde çekmiş.

    bu film ne yazık ki efsanedir. böyle bir şeyi yapmak bir ırkçıya nasip olması abd toplumunun şanssızlığı. 1915 yılında karmaşık bir hikayeye, muhteşem görselliğe sahip ve bunların üzerine birde 3 saat olan bir filmden bahsediyoruz. 2000lerin başında matrix'i yapmanın bile ötesinde diyebilirim. sinemanın ne kadar büyük bir güç olduğunu tüm dünyaya ilk kez gösteren filmdir.

    eleman 1915 yılında olay örgütlerine göre renklerdirme yapmış yahu. 1915'de bunu yapan adam 1960'da ne yapardı tahmin edemiyorum. bizim yerimize dedelerimiz avengers age of ultron'u izlerdi herhalde.

    madem bu kadar sağlam bir sanatçı neden böylesine ırkçı bir film çekti derseniz adamın doğum tarihi ve yerine bakmanız yeterli. abd iç savaşından 10 yıl sonra kentucky'de doğmuş. babası iç savaşta aktifmiş ve fakir olduğu için onu okula gönderemeyen ailesi tarafından eğitildiği için büyük ihtimalle abd iç savaşıyla ilgili yalan yanlış hikâyelerle büyüdü. yaptığı şeyin nelere mal olduğunu arkadaş güzel bir şekilde anlatmış.

    https://youtu.be/elvuwrehaak
  • sinema tarihinin en tartışmalı filmi hangisidir diye sorulsa üzerinde uzlaşılacak cevap muhtemelen d. w. griffith’in yönettiği 1915 yapımı “ the birth of a nation” filmi olurdu. filmin vizyona girmesinin üzerinden 100 seneden fazla bir süre geçti ama film hakkında konuşmaya devam ediyoruz ve edecekmişiz gibi de duruyor. “ the birth of a nation” tartışmasız şekilde bir propaganda filmi. propagandalığını yaptığı konu ise onu tartışmaya açık hale getiren meselenin ta kendisi.

    “ the birth of a nation”, kendi zamanı için bile oldukça ırkçı bir film. bilirsiniz bazı olayları kendi zamanında değerlendirmek gerekir diye yazısız bir düstur vardır. fakat bu düstur bu filmde kesinlikle işe yaramıyor. filmin utanıp sıkılmadan işlediği ırkçılık suçuna girmeden filme kısaca bir bakmakta fayda var.

    film, ilki iç savaş dönemi ikincisi ise yapılanma dönemi olmak üzere iki bölümden oluşuyor. filmin ilk bölümünde bizlere kuzeyli “stonemans” ailesi ve güneyli “cameron” ailesi tanıtılıyor. bunlar, iç savaş öncesi de birbirini tanıyan ve ziyaret eden iki ailedir. gördüğümüz kadarıyla iki ailenin de hali vakti yerindedir. özellikle güneyli cameron ailesinin pamuk çiftliklerinde çalıştırdıkları siyahi köleleri ile birlikte refah içinde yaşadıkları görülmektedir. ancak iç savaşın başlaması ile beraber işler karışır. bu iki ailenin erkek çocukları cephede karşı karşıya gelir. hatta kuzeyli aile bir erkek çocuğunu, güneyli aile ise iki erkek çocuğunu savaşta kaybedecektir. her iki aileden hayatta kalan erkek evlatların her biri ise diğer ailenin en güzel ve akıllı kızına âşık olacaktır. bunları bugün duymak size klişe gelebilir ama bu konuların 100 sene önce kullanılması o zaman için bir ilkti.

    filmin bu ilk yarısında ırkçılık babında göze çarpan pek bir şey yok. yani siyahi köleler o zamanlar nasıl yaşıyorlarsa filmin ilk yarısında o şekilde resmedilmişler. ne eksik ne fazla. filmde tartışma yaratan asıl mesele ikinci yarıdan itibaren başlıyor. iç savaş, güney’in mağlubiyeti ile sonlanmış ve güney’de yapılanma dönemi (reconstruction era) başlamıştır. kölelik resmi olarak son bulmuş ve siyahiler topluma kaynaştırılmaya başlanmıştır. bu anlardan itibaren ise film kelimenin tam anlamıyla gerçeklikten iyice kopar. siyahiler ellerinde silahlar ile kuzey’in de koruması altında güney’deki beyazlara terör estirmektedir! siyahi erkeklerin tek hedefi beyaz kadınlarla evlenmek, evlenemezlerse de onlara cinsel saldırı teşebbüsünde bulunmaktır! filme göre siyahiler modern hayata uygun varlıklar kesinlikle değildir. oy kullanmayı bile bilmemekte, üstelik oy kullanmasını bilen kültürlü güneyli beyazları da oy kullanmaktan men etmektedirler. güneyli beyazları siyahilerin bu zulmünden kurtaracak ise tek bir şey vardır. o da ku klux klan (kkk)’tan başkası değildir. kkk tam anlamıyla birer iyilik melekleridir. kadınlarına tecavüz etmek isteyen, mallarını ellerinden almaya çalışan ve canlarına kast eden siyahileri korkutarak ve aralarından bazılarını da öldürerek güney’e kaybettiği özgürlüğünü tekrar verirler!

    ve film mutlu sonla biter. siyahilerin şımarıklığına ket vurulmuş ve güneyli beyazlar bu aşağı ırkla! evlenmek gibi belalardan kurtulmuşlardır. filmin sonlarında da beyazlar oy kullanmaya gelen siyahileri silah zoruyla geri evlerine yollarlar. onların oy kullanmaya ne hakladır vardır ki!

    filme ben iki açıdan bakmak istiyorum. birincisi filmin bahsedildiği gibi sinemasal bir çığır açıp açmadığı meselesi. “ the birth of a nation” filminin sinemasal anlamda çok önemli bir yere sahip olduğu kesin. bunu tartışmaya bile gerek yok. vizyona girdiği dönemde müthiş bir gişe başarısı elde etmesi de onun yerini perçinliyor. ancak iddia edildiği gibi bugün filmlerde kullandığımız pek çok teknik konunun ilk defa bu filmde ortaya çıktığını söylemek en azından benim için çok zor. bunu kanıtlayacak ya da bunun aksini söyleyecek bir sinema birikimim ne yazık ki yok. bazı eleştirmenler (buna en bilinen eleştirmenlerden roger ebert de dâhil olmak üzere) “ the birth of a nation” filmini teknik anlamda sinemaya kazandırdıkları sebebiyle bırakın sadece amerika’yı dünya sinemasının da en önemli filmlerinden biri olduğunu dile getirirler. bazı eleştirmenlerse bu iddiaya şu yönden katılmazlar. onlara göre “ the birth of a nation” filminin kullandığı pek çok sinema tekniği, aslında ondan önce de başka filmlerde ve hatta d. w. griffith’in bundan evvelki filmlerinde bile kullanılmıştı. d. w. griffith’in asıl başarısı, elindeki büyük bütçenin de sayesinde tüm bu sinema tekniklerini tek bir filmde destansı bir şekilde anlatabilmesinden kaynaklanıyordu.

    tabi bunların yanında asıl konuşulması gereken konu, filmin tarihi çarpıtarak ele aldığı ırkçılık mevzusu. ne kadar doğru bilmiyorum ama söylenenlere göre bu film, kkk’nın gerçek hayatta tekrar canlanmasına ve eleman toplamasına yardımcı olmuştur. örneğin günümüzde de yaşayan en bilinen kkk üyelerinden biri olan david duke, örgüte eleman alırken hala bu filmi kullanmaktadır. bu filme yine spike lee’nin blackkklansman (2018) filminde de yer verilmişti. o filmde hatırlarsınız kkk üyeleri “ the birth of a nation” filmini izleyerek kendilerinden geçiyorlardı.

    son olarak filmin gözden kaçan şu faydasını da görmemiz gerekir ve sırf bu yüzden bile “ the birth of a nation” filmini izlemenizi tavsiye ederim. filmde işlenen safi ırkçılık aslında uzaydan gelmiş de filme konmuş bir mesele değil. bu ırkçılık bırakın o zamanı şu an bile insanların zihinlerinde mevcut. bu arada ırkçılıkla sadece amerikalıları da suçlamak istemem. aslında bu film üzerinden tüm dünyadaki her türlü ırkçılığa da bir bakış atabiliriz. filmi izlediğinizde aslında ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. filmde siyahilere biçilen rol o kadar komik ve mide bulandırıcı ki. filmde iyi olarak nitelendirebileceğimiz tek siyahi karakterler köleliği içselleştirmiş olan ve güneyli beyazların yanından ayrılmayanlar. bunların dışında kalan tüm siyahiler cahil, aptal, ırz düşmanı ve hainler. o kadar hainler ki onlara yardım etmek isteyen kuzeyli beyazların bile arkalarından işler çeviriyor ve yine o kadar hainler ki kendilerinin yanında olmayan siyahileri de eziyet etmekten çekinmiyorlar. zaten filmin tek bir sloganı var. tüm beyazlar birleşin. bu anlamda verdiği mesaj çok açık. filmin kuzeylileri kötü göstermek gibi bir niyeti de yok aslında. abraham lincoln filmde babacan bir adam olarak gösteriliyor ve öldüğünde de güneyliler en iyi arkadaşımızı kaybettik diye ağlıyor.

    film, siyahilerin var olan düzene hiçbir şekilde dâhil olmadığı ve köleliğe devam ettiği bir düzeni savunuyor. bu amaçla da kuzeyli beyazları da uyarmayı ihmal etmiyor. film açıkça, “bakın bu insanlar eğitilemez; o yüzden bizi ve fikirlerimizi bir an önce benimseyin. sizi bu tarz canlılardan ancak biz koruyabiliriz” demek istiyor.

    edit: sivil savaş yazan yerler iç savaş olarak düzeltildi.
  • ırkçılığın tepe noktasında yer alan film.
  • amerikan tarihine ilgilsi olmayan hiçkimse 3 küsür saatlik 100 yıllık sessiz filmi izlemez onu bir netleştirelim.

    ancak bu film sinemanın icadından sonra çekilen en büyük film. bütün savaş filmlerinin atası. hatta hollywood'un temeli desek abartmış olmayız.

    filmin yarısı ku klux klan propagandası olsa da ölçeği ve o dönemde böyle büyük bir prodüksiyon gerçekten inanılmaz.

    ha ku klux klan propagandası mıdır, o dönemde gerçekten zenciler taşkınlık yapmış mıdır, kkk haklı mıdır haksız mıdır orası amerikan halkının bileceği iş. bize ne?

    tarihsel önemi dışında elbette ki sıkıcı bir film. izlemesi zor çünkü sessiz ve chaplin filmleri gibi hareketle o boşluğu doldurma çözümü de yok. görüntü kalitesi zaten allahlık.

    neyse, film tarihi ve amerikan tarihi için önemli bir film. okullarda gösterilir. onun dışında dur ulan şunu bir izleyeyim zevk alayım demez kimse.

    ama yani şunu da demeden edemiyorum; film ırkçı bir bakış açısıyla çekilmiş olsa da suçlandığı kadar ırkçı bir film değildir.

    tüm zenciler kötüdür, eğitilmezdir demiyor. helping hands diye tabir ettiği yardımsever zenciler de var filmde ve onlar "azgın" zenciler tarafından kaçırılan beyazları da kurtarıyor mesela.

    filmde taşkınlık çıkaran zencilerin çoğu da kuzeyliler tarafından güneyi asimile etmek için gönderilen zenciler.

    şu an baktığın zaman ırkçı bir film; dönemine göre ırkçı değil. öyle olsa 15 sene vizyonda kalmazdı. bi tık abartılıyor diye düşünüyorum.
  • can sıkıntısından geberdiğim şu leziz dönemlerimde, 23 yıl sonra, bok var gibi, öğrencilik zamanları takıntıma dönüp arşiv yapmaya başlayınca atlamadığım sayko bir eser.

    --- spoiler ---

    savaşın yıkıcılığını vurgulamak istediğimiz bu çalışmamız, savaştan nefret edilmesini sağlayarak sonuçlanırsa, çalışmamız boşa gitmemiş olacaktır.
    --- spoiler ---

    şeklinde başlar ve şöyle devam eder.

    --- spoiler ---

    afrikalıların amerika'ya getirilmesi, birliğin bozulmasının ilk tohumlarını attı.
    --- spoiler ---

    bunu günümüzde, "her kesimin özgürlüğünü düşünüyoruz, kimseye karışmıyoruz ama içmeyin şu içkiyi allahsız oç'ları, edepsiz taytlı köpekler" diyen, random bir politikacı söylemi ile benzeştirebiliriz mesela.
    ----
    reddit'teki black lives matter manyaklarından değilimdir pek. onlar da, bu filmdeki kafanın modern bir türü bence ama yine de, şunu izleyip "gayet normalmiş" diyen net maldır ya da, geceye bir şarkı bırakanlardandır.
    -----
    süper mutlu beyaz aile ve onların yanında hizmet eden, onlardan daha mutlu zenci kölelerin, hep beraber ne kadar mutlu olduğu sahnelerle başlar film...sonunda, ku klux klan zamanlarına kadar gelir. filmde birine tecavüz etmeyen zenci bulmak, okyanus iğne misalidir. olayı budur filmin. kamera tekniklerine girecek kadar bilgi saçasım yok buraya, onu geçiyorum.
    -----
    bunu ilk izlediğimde, tarantino baba henüz django unchained'ı çekmediği için, ku klux klan sahnelerine anıra anıra gülememiştim.
    (şanssız bir kuşaktık biz)

    şu an nerede kafasına o maskeyi takan adam görsem, yolda bile görsem, o malum maske geyiği sahnesi gelir aklıma ve inlerim.
hesabın var mı? giriş yap