• hayatı boyunca hiç gidememiş bir kadınla, hayatı boyunca hiç kalamamış bir adamın öyküsü.
    birbirlerine, sanki hayatlarının son rötuşlarını yapar gibi dokunan iki insanın; sevmenin yaşı ve zamanı olmadığını gösteren bir aşkın filmi.
    4 günde yaşananların etkisinin bir ömür sürdüğü efsane bir içtenliğin senfonisi.
  • izledigim ilk ask temali insani derinden etkileyen clint eastwood filmi.
  • ben sadece kitabını okuyan azınlıktanım gaiba. bu kitabın en çok aklımda kalan kısmı fotocu amcanın kitabın başında yolculuğuna seattle'ın kuzeyindeki bellingham'den başlaması ve cascade loop yolundan (bkz: sr-20), washington eyaletini aşmasıdır. o yol gerçekten de bir fotoğrafçı için enfes manzaralarla doludur.

    (bkz: diablo lake)
  • aşkı çok güzel anlatan bir clint eastwood filmidir. film soundtracki muhteşem jazz ve blues lar içerir ama sezen aksunun (bkz: dört günlük bir şey) şarkısıda olsaymış ne hoş olurmuş demi.
  • meryl streep ablamızın eastwood reyisle döktürdüğü romantik drama. hayatınla ne yaptığını sorgulatan bir film.
  • temelinde ihanet yatıyor olmasına rağmen; naif bir film.
    enteresan bir dokusu var. temposu ağır; fakat oyunculuklar o kadar büyük ki, sıkılmıyorsun.

    akılda kalanlar:

    ---spoiler---

    -mükemmel müzik ve oyunculuk.
    -sinyal sahnesi

    -francesca:
    "but love won't obey our expectations. ıts mystery is pure and absolute. what robert and ı had, could not continue if we were together. what richard and ı shared would vanish if we were apart."

    -robert:
    "this kind of certainty comes but just once in a lifetime."

    ---spoiler---
  • "eski düşler, çok iyi düşlerdi. gerçekleşmediler, ama düşlemiş olmaktan mutluyum." (filmden)

    yıllar evvel cnbc'de izlediğimde fazla önemsememiş, çabucak unutup gitmiştim. geçenlerde zizek bir belgeselde "oldukça dikkate değer bir film" diye bahsedince the bridges of madison county'den, yeniden izlemek farz oldu. tabii izledim de.

    bu filmin kıymetini bu vesileyle de olsa, ancak yıllar sonra anlayabildiğime üzüldüm doğrusu. kesinlikle muhteşem bir melodram. kusursuz bir dönem filmi. evlilik yaşamı ile özgür yaşamı karşı karşıya getirip derinlemesine ele alan, amerikan taşra muhafazakârlığı ve ikiyüzlülüğüne bakan, arada hippi'lere yollama yapan, kilisenin gölgesi altında kırbaçlanan kadınları anan, çekirdek yapıyı tasvir eden ve her şeyden önemlisi aşkın filizlenişini, kuvvetlenişini ve ardından önkabullerin, dayatmaların ve sosyal çevre baskısı ile gelenekler tarafından öğütülüşünü mükemmel bir sadelikle işleyen çok çok güzel bir film.

    aslında birçok sahnesine atıf yapılıp özel olarak incelenebilecek bir film olsa da ben sadece bir sahnesine işaret etmekle yetineceğim:

    --- spoiler ---
    taşranın gelenekler tarafından biçimlendirilmiş evli ama yalnız kadını francesca (meryl streep) ile karısından boşandıktan sonra kendisini yollara vurmuş özgür adam robert (clint eastwood) kasabada buluşmaya karar verirler. kadın bir mağazaya girer ve "elbise almayalı öyle uzun zaman oldu ki" diye iç geçirir ve kararsız kalır. acaba elbise kendisine yakışmış mıdır, bunun bile ayırdına varamayacak denli bir yaşam yorgunudur artık. anlarız ki bu taşra öksüzü esasen yıllardır sadece nefes alıp vermiş, bilindik anlamda yaşamamıştır, doğrusu yaşamayı unutmuş, uzun bir süre askıya almıştır. sosyal çevresi sınırlıdır öte yandan. dinine sıkı sıkıya bağlıdır. kocasını ve iki çocuğunu çok sevmesine rağmen içten içe aralarında bir sevgi yoksunluğu olduğunu da pekâlâ bilmektedir.

    evet. ne diyordum. taşralı güzel kadın mağazadan çıkar ve dükkânların bulunduğu yaya kaldırımında yavaş yavaş yürümeye başlar. kamera onu sağa doğru uzun bir kaydırmayla takip eder. bir dükkânın camından yansır kasabanın büyük kilisesi. çan sesleri duyulur. bir arabanın korna sesleri. bir camekânda küçük bir manken...

    bu sahne kanımca filmin en zengin sahnelerinden biridir. camdan yansıyan görüntüsüyle kilise kocasını aldatmak üzre olan kadına dini bir uyarıdır. çan sesleri onu doğru yola çağırır adeta: "zina etmeyeceksin". arabaların korna sesleri ise süperegonun bir uyarısıdır. "dikkat" diyerek onu ikaz eder adeta. camekânda görülen manken ise kadının durağan yaşamına dair bir atıftır. gene de bu üçüncü bir şahsı hayatına kabul eden taşralının modaya dönük gizli nefretini de kuşatır.
    --- spoiler ---

    doğrusu bu denli zengin bir hikâye anlatımı beklemiyordum. filmi de yöneten clint eastwood zaman zaman simgesel (kilise, çan sesi, kornalar, manken vb.) bir anlatımla filmini derinleştirir. her ayrıntı yasak ilişkinin öznelerinin, kadın ve erkeğin birlikteliğinin hizmetine koşulmuştur.

    buraya kadar yazabiliyorum ey aşk. çünkü gözlerim şişti ağlamaktan. **

    not: filmin kapanış jeneriğini mutlaka sonuna kadar izleyin. çok hoş bir sürprizle karşılaşacaksınız.
  • aşk birden kapınızı yeniden çalabilir peki o zaman siz ne yapardınız sorusuna , 'insanı insan yapan verdiği kararlardır' diyen olgun bir kadın var bu filmde. ve tabi kırmızı ışık'ta ki o muhteşem sahne.
hesabın var mı? giriş yap