• screener dvd'si malum yerlere biraz çabuk düşmüş filmdir.
  • george costanza nın hayat döngüsü teorisini*çalmış olan filmdir.

    buyrun bakın: (bkz: #13989899)
  • cok cok guzel bir film. belki kendi tarzinda izledigim en guzel filmlerden birisi, ki genelde romantik, drama tarzi, ikili iliskiler tarzi filmleri sevdigim pek gorulmemistir.
    gidilesi, gorulesi. cok buyuk ihtimalle oscar'lar alacaktir.
  • 6 şubat'da türkiyede gösterime girecek olan, dvd'si de henüz çıkmamış olan, beklemekten sabır taşına dönmemize neden olmuş filmdir. pek çok review'ında beş yıldızı birden aldığını söylemekte fayda var. yetti gari gelecekse gelsin!
  • güzel hikaye, iyi kumaş, kötü kesim (dar yaka, göt çatalında biten yırtmaç, gereksiz inçe işçilikler, zorlama fırfırlar, janjanlar)

    nasıl kötü, kısa kısa anlatayım.

    bir kere çok holivud. evet, holivuddan çıkıyor, çok bergman diyecek değiliz...de...hikaye çok holivud değil bence. holivud olsa bile, bu bizim şimdi bildiğimiz holivud değil. bunu klasik holivuddan kim çok güzel çeker biliyon mu? ver bunu billy wilder'a, senaryoyu da yazdır joseph l. mankiewicz'e, ya da, oldu olacak ikisine de dah et. allah. yeme de yanında yat. düşündükçe ereksiyon oluyorum.

    şimdiki holivud öyle mi ya? birisi zorlamış teknik yapacam diye, diğer zorlamış 'ince yaşama sanatı sırları, dolu dolu bir hayat'a açılan özleri' verecem diye. hikaye uygulamada sana olmuş mu bir 'zig ziglar' spielberg ile tanışıyor tipi power point sunumu? olmuş. o da olmamış. david fincher bence, bu işin bir baremi de sinematik-teknik yetkinlikse, enfes bir yönetmen...de...bu elindeki 'oscarlık' senaryoyu çekerken ister istemez forrest gump'daki zemeckis'e dönüşmüş. zemeckis'ten de bir tane değil, bin tane var zaten. holivud zemekis fabrikası, zemek sineması.

    filmi izlerken de sürekli onu düşündüm, allahım aynı forıs gamp dedim. sonra eve gidip imdb de bir baktım, senarist aynı. film de, haliyle, aynı. tarz marz meselesi değil ama bak, bayağı bildiğin 'tutmuş' modeli aynen bu örnek çerçevesinde tekrar etme var, etmeler var. o kafayla izlerseniz çok iyi anlayacaksınız, hiç olmadı anlayabilirsiniz. anlayacağınız dilde söylemem gerekirse: neşeli günler ile gülen gözler ne kadar farklı ise, bu ikisi de o kadar farklı.

    teknik meselede de bir takım denişiklikler var: misal keyt blanşet'in 'gençlik' sahnelerinde suratında surface blur ile gezmesi ise bayağı berbat olmuş. lateksten yapılma keytbleçıt maskeli birini izlediğiniz zannına kapılıyorsunuz. bred pit'in 'aşık oldum' filmindeki şener şen gibi gençleşmesi ise dikkat çekici, hoş bir gönderme olmuş. bir ara amelie ile sliding doors kırması, tamamen genel anlatı'dan kopuk bir kısım giriyor. hikaye sırf 'tamamına ersin' diye manasızca esnetiliyor, karakterler olmadık ve anlaşılmaz tersoluklar yapıyorlar.

    neyse, ama hikaye hakkat güzel hikaye. inşallah ileride daha eli yüzü düzgün adamlar tekrar çekerler de hatrı kalmaz (kendimden bahsediyorum. holivud'a kapağı attığım için artık çalıştığım yapım şirketleir hariç diğer bütün firmaların işlerini kötülemem emredildi.)
  • ---spoiler icerebilir---

    hani klise bir laf vardir ya, "storytelling at its best" diye. iste bu da oyle.

    elde guzel bir hikaye var. fazla alengirlestirmeden duzgun ve tatminkar sekilde anlatilmis bu hikaye. hikaye geriye donulup kesit kesit anlatiliyor. otisabi'nin de dedigi gibi bu bilindik ve forest gump'ta kullanilanin aynisi. ama bana sorarsaniz ise yariyor. hikaye nasil kadina hasta yataginda yasama sarilma gucu veriyorsa, bizim de koltuklarimiza yapismamizi sagliyor onun bu halini gordukce. bu yuzden bu tarzin kullanilmasi yerinde olmus, hikayenin o hikayeyi tumuyle yasamis o kadin uzerindeki etkilerini gormemizi sagliyor. ve tabi bu hikayenin kizinin yasamina baglanisi ve bu bagin da hikaye anlatilirken ortaya cikisi, bir yan trajediyi de gozler onune seriyor. yani demem o ki, bu tarz basit bir secim degil yalnizca.

    makyajlar gayet inandirici, ozellikle yaslilik makyajlari, hem brad pitt'in hem de cate blanchett'inkiler. tek sorunum, yan karakterlerin makyajlarina ayni itinanin gosterilmemis olmasi bu konuda. queenie mesela uzun bir sure hic yaslanma belirtisi gostermedi. ben'in babasinin da son yaslilik donemi o kadar da yasli degil gibi geldi bana. ama ana karakterlerin makyajlari mukemmele cok yakindi.

    tarihsel olaylara hikaye akisina gore dogru bir oranda deginildigini soyleyebilirim. hurricane katrina biraz egreti durmustu, olayin new orleans'ta gecmesinden baska pek bir baglanti goremedim ben. civil rights movementtan fazla bahsedilmemesi bence yanlis degil. bir kere queenie'ye en cok anne dedigi donemde bu adam yasli ve bir yaslilar evinde yasiyor. dolayisiyla adamin ne dedigi kimsenin umurunda degil. sonrasinda ise kisa surelerle gelip gidiyor ve en sicak zamanlari uzaklarda geciriyor diyebiliriz. butun bunlardan onemlisi ise bu insanlarin hikayesi oylesine izole ve kucuk bir dunyada geciyor ki, bir cok tarihsel olay ancak teget geciyor onlari.

    huzunlu bir hikaye. o kadar cok hayati secim ve bunlarin sonuclarini iceriyor ki, ezdikce eziyor insani. nasil icermesin ki zaten, bastan sona bir cok yasami anlatiyor ve her birindeki yol ayrimlari ayri bir filmlik malzeme aslinda. film bittiginde oldukca yorulmus oluyorsunuz bu yuzden. fizikselden cok ruhsal. ama deger.
  • david fincher ile brad pitt'in 3.buluşması(seven,fight club)... bu iki filmi bile baz alarak düşündüğümde süper bir film olmasını bekliyorum... francis scott key fitzgerald'ın kısa bir öyküsünden yola çıkarak senaryolaştırılmıştır.
    fragman için;

    http://www.dailymotion.com/…njamin-butto_shortfilms
  • çok sağlam bir hikaye, ayrıntılar mükemmel ve cate blanchett'den ziyade brad pitt ve diğer oyuncular çok başarılı, ancak sinematografik açıdan bir sürü güzel şeye rağmen üstün körü geçilen kareler de mevcut. bu durum, bir filmin kötü olması demek değil tabii ama dokunulabilir olmasının sebebi bir şekilde. niye cate blanchett'ten ziyade diyorum peki, çünkü yüzüne yapılanları çok da beğenmedim açıkçası. yüzü ve bazı yerlerde vücudu üstüne strec film gerilmiş bir tabak muhallebi görünümlü jöleden farksız değildi. ha derseniz ki taş gibi canım niye öyle diyosun, e zaten o yüzden de daisy rolünü bu kadından başkası oynayamazdı. yaş-fizik durumu söz konusu. bu saydıklarım dışında ise film kesinlikle izlenesi.

    --- spoiler ---

    hangi dönemde ne olmuş baharatı azıcık serpiştirilse de hiç olmasaymış daha iyiymiş. mesela gemideki şeyler yerine başka ortamlar, metinler oluşturulabilir, gereksiz ayrıntılar çıkarılabilirdi.

    "hangi yaşlarda hangi kişilere aşık olur insanlar" güzel anlatılmış, belki klişe belki değil ama 16-17 yaşımıza gelinceye kadar hep ya aynı dönemden kişilere aşık olmuşuzdur ya da arada çok az yaş farkı bulunanlara. sonrasında ise kadınlar için olgun erkek özentisi, erkeklerde mature fantazileri havada uçuşur. hoop al sana tilda swinton. sonra bir durup silkelenme, geçmişe dönme belki tekrar gözden geçirme. eve dönüş. ama kavuşamama, zor zamanlar. brad pitt'in gerçekte 26, görünüm olarak neredeyse 65 gözükmesi gereken sahnelerde adeta taş çatlasa 45 falan dersin. ama şimdiki yaşı 45 olan brad'in 65 yaşındaki hali hayal edilmiş galiba. neyse takılmayalım geçelim.

    geldik 30 lar ve sonrasına, kendimizi sevdiğimiz insana adama, kabuğa çekilip uzun soluklu ilişkiler yaşama mevsimi. buralar da güzel. normalde 40 yaşında olan cate blanchett'in 43 yaşında olduğu sahneler dikkat çekmiyor eyvallah, 20 yaşındayken de aynıydı zaten ya neyse.

    ama kardeşim gelmiş 56 yaşına, brad pitt'in evi be bebeğini terkettikten sonraki ilk karşılaşmalarında hala 25'inde gözüküyorsa bu saçma işte. yüz aynı, bacaklarda bir gram selüliti geçtim pürüz bile yok. tamam hikayede mantık aramadın da ona mı takıldın denilebilir ama önemli detaylar bunlar, o kadar makyaja çaba sarfedilirken.

    yukarıda dert yandıklarım şekilcilik biraz, ama insan takılıyor ister istemez. çünkü hikaye o kadar güzel olunca insanın gözüne başka şeyler çarpıyor.

    brad pitt'i ise bu filmde tek geçerim, sesinin ve konuşma tarzının değişmesi özellikle mükemmel olmuş.

    --- spoiler ---
  • bir önceki filmi zodiac için david fincher hakkında şöyle bir yorum okumuştum: "çirkin bir kadının resmini yapmaya çalışan yetenekli bir ressam"
    (bkz: http://www.cinefan.net/?p=kritik_ayrinti&id=57)

    bu filmden sonra kendisine "güzel bir kadının resmini yapmaya çalışan yetenek yoksunu ressam" diyebiliriz o zaman. böyle bereketli bir konu ancak bu kadar sıkıcı anlatılabilirdi. hoş, bir ara sürekli forwardlanan öğüt verici, yaşama sevgisi aşılayıcı metinlerden biri olan hayatı tersten yaşamak başlıklı can yücelöyküsü yüzünden bu hikayeye antipati besleyen biri olarak filmi beğenmemem doğal olabilir. yine de düşüncem bu filmin abartıldığı kadar iyi olmadığı yönünde. evet böyle.
hesabın var mı? giriş yap