• cok etkileyici doris lessing kitabi. mutlu bir aileye yeni katilan besinci cocukla degisen hayatlar anlatiliyor. gerilimin dibine vurmus abla...
  • amerikan ruyasi denen seyin aslinda darmadagin olmaya musait bir tur sirca kosk oldugunu anlatan kitaplardan biri. bir baskasi icin (bkz: amerikan damak zevki)
  • doris lessing in gerilim dolu romanı. beşinci çocuğu anlaşılmaz bir biçimde saldırgan ve normalden büyük bedenli fakat az akıllı olan bir annenin çocuğunu tüm engellere rağmen korumaya çalışmasını fakat başarısız oluşunu anlatan kitap.
  • "modern" toplumun küçümsemelerine ve bıyık altından gülmelerine karşın çok çocuklu olmayı seçen bir çiftin öyküsü. çiftin beşinci çocuğuyla birlikte kitap bambaşka bir yöne doğru giderken aile ilişkilerinin de nasıl yokuş aşağı gittiği görülüyor "anormal kişilikli ve hiperaktif" olduğu söylenen beşinci çocuk aracılığıyla. doris lessing'in kendine "çağdaş" diyen insanların aslında nasıl da önyargılı olabileceğini vurgulamasının yanısıra, muhafazakarlıkla modernite arasındaki ince çizgiyi sunuyor okura. "mutlu aile" görüntüsünün nasıl da yerle bir olabileceğini de sarsıcı bir biçimde anlatıyor. anormal bir şekilde hiperaktif ve saldırganlığa meyilli beşinci çocuğun gelişiyle gerilimi de tırmandıkça tırmanan bir roman beşinci çocuk.
  • sıkıcı, boğucu bir kitap. bir anne sürekli çocuğum ölsün veya evi terk etsin diye içten içe dua eder mi?

    tekdüzeliğe o kadar alışmışız ki doğan çocuğumuz bile olsa azıcık olsun bu tekdüzeliğin sınırları dışına çıkınca onu bile dışlamak için elimizden geleni yapıyoruz. bu mesaj çok güzel verilmiş kitapta.

    diğer yandan, ben'in küçük yaşlarda normalden büyük gösterirken yaşı ilerledikçe akranlarından küçük görünmeye başlamasını pek oturtamadım kafamda.

    doris lessing hatrına okunur yine de.
  • etkileyici ve rahatsız edici bir lessing romanı. nef bir sona sahip olmaması, etkiyi daha da artırıyor.
  • güzeldi ama alt metni tam anlayamadım. belki üzerine okuma yapmam gerekiyor.
  • nobel edebiyat ödüllü doris lessing'in kaleminden çıkma bir roman. "eski usül" yaşamak isteyen genç bir çiftin garip ve bir o kadar gergin hikâyesi.

    --- spoiler ---

    harriet ve david'in mutluluğuna gölge düşüren beşinci çocuğun tövbe estağfurullahlık tabiatından ziyade harriet'in bu raydan çıkmaya kendince getirdiği açıklamaya gerildim ben. daha net ve doğrudan söylemek gerekirse; zaman zaman -haydi yalan olmasın neredeyse her zaman- bizzat benim de mevzuları anlamlandırma şeklimin birebir aynısını okuyuvermek ürküttü.

    "biz mutlu olacaktık! başkaları mutlu değil ya da ben rastlamıyorum ama biz olacaktık. bu yüzden de bir yıldırım düştü."

    vallahi öyle olmuş olabilir be harriet, bu kadar mutluluğun sonu elbette mutsuzluk olacaktı çünkü kimse bu kadar uzun süre ve böyle kesintisiz bir mutlulukla kutsanamazdı. yani, belki bazıları ama sen değil. sen ve ben, biz değil güzelim.

    "haddimizi bilmediğimiz için. mutlu olabileceğimizi düşündüğümüz için. biz mutlu olmaya karar verdik diye, mutlu olabileceğimizi düşündüğümüz için."

    karşı karşıya kaldığı açıklanamaz marazı anlamlandırmak için karakterin uydurduğu bu açıklama bana öyle tanıdık geliyor ki, etkilendim bu kitaptan. diğer çocukların selameti adına bu değişik çocuktan kurtulmak ne kadar doğru bir seçenek olurdu; bu kararı vermiş olmak harriet'in analığı hakkında bize ne anlatırdı tabii oralar biraz karanlık. nihayetinde ortada dört çocuk daha var... ama bu kadar aşikâr bir bambaşkalığa rağmen doktorundan öğretmenine herkesin "yav olur öyle haydi bakalım sen iyi şe'edememişsindir git çocuğu bahçede bi' terlet düzelir o" çekmesini pek aklım almadı ama olsun, bu kitaptan alacağımı aldım sanki ben. evet, mutluluk peşine düşerken açgözlülük etmesem iyi olur. hıhım, evet evet. iyisi mi etmeyeyim onu ben.

    --- spoiler ---
  • tam olarak ne hissetmem gerektiğini hala bilemediğim bir kitap..elimden bırakamadım, kızdım, inanamadım, yok artık dedim ama kitap bitince gerçekten ne hissetmem gerektiğini bilemedim.

    kitapta yaşadığı döneme göre “geri kafalı” yada gelenekselci iki karakter david ve harriet tanışıp evlenirler. gerçekten otel kadar büyük bir ev , ve her odayı dolduracak kadar çocuk hayalleri vardır.hemen 4 cocukları olur. hayatları tam da istedikleri gibi gösteriş ve şaşa içinde geçerken birden ben dünyaya gelir. ben , hamilelikte ve doğduğu andan itibaren biraz farklı hatta doğaüstü tabir edilen bir çocuktur. ve ben’in gelişi ile birlikte hayatlar kabusa dönmeye başlar.

    ilginç bir kitap , aslında kitabın devamı yazılmış. “ben’in dünyası” henüz türkçe’ye çevrilmemiş ama en azından kitabın bıraktığı yerden anlatmaya devam etmiş.
    ——————————————————————-
    spoiler içerir..

    david ve harriet karakterleri özellikle harriet bence kitapta ben’den daha kötü bir karakter... kendi kurduğu sahte dünya içinde habire doğuran, doğurduğu çocukların bakımını annesine, verdiği partilerin işini akrabalarına yıkan ve hatta evi, çocuklarının masraflarını bile zengin kayınpederine ödeten biri. garip fikirleri var, özellikle down sendromlu amy hakkında, bazı hastalıklı fikirleri , ben’in doğumuyla iyice gün yüzüne çıkıyor. bir yandan ben’in ölmesi için dua ederken bir yandan ben için diğer 4 çocuğundan ( özellikle paul’den) vazgeçebiliyor. sonunda ise o koca evde, gerçekle yüzleşiyor.

    aslında ben üstünden bir gerilim romanı bekliyordum ama dediğim gibi ( belki anne içgüdüsü) kitapta asıl sorun harriet’te gibi geldi bana.

    özellikle bu kadar farklı belirtilen bir çocuğun doktor ve öğretmeni tarafından görünüşü dışında normal karşılanması da bir açmazdı. birde ben mi yanlış yorumladım ama küçükken çok daha büyük görünen ben, büyüdükçe küçüldü mü?

    -—————————————————————
  • ben'in sosyopatlık özelliklerinin, empati yeteneğinden yoksunluğunun, mimik okuyamadigi için iletişim kuramamasının, can yakabilme potansiyelinin ve evde diğer çocuklar arasında sebep olduğu korku ve travmanın çok ayrıntılı verildiği tasvirleri etkileyici bulduğum kitap.

    harriet'in kusursuz olmak ve david ile olan planına sadık kalmak istemesinin, david'e göre alt sınıfa ait duruşundan geldigini varsayarsak, toplumda ucubenin annesi olarak gorulmemek adına ben'in ölmesini istemesini anlayabiliriz.

    postnatal sendromunu bile yaşayamayan bir kadına neden kadın -erkek hiç bir hekimin yardımcı olamadığını, ben'e teşhis koyamadiklarını ve inatla sedatifi anneye reçete ederek olan her durumu neden normalize etmeye çalıştıklarını anlamak içinse satır aralarına bakmalıyız.. ataerkilligin en nadide örneği olarak, at avrat silahın, iş, geçim avrata dönüşmesine güzel bir modern gönderme olan bu kitapta gri bir alan yok. ya harriet'i haklı bulursunuz ya da haksız. haksızligi acisindan altı çizilmesi gereken bir nokta okuyucunun bu kodları nasıl icsellestirdigi..ben'in ölmesi için hastaneye kapitilmasinda karısının arkasından iş çeviren, harriet'in planına baştan ters giderek karısını hamile bırakan da, göl hikayesinde yabancilastirmanin ve gaslightingin alasını yapan da david iken, bebeğini her şeye rağmen alıp eve getiren harriet'i suçlu bulmak sanırım "neden ataerki kutsuyoruz" sorusuyla beraber asıl okumamız gereken toplumsal kod...
hesabın var mı? giriş yap