• gereksiz uzatılmış ve bazı kısımları kurgu koksa da etkileyici bir hbo yapımı. ilginizi kaybetmeden sizi türlü detaya boğarken abd hukuk sistemi hakkında derin düşüncelere gark ediyor.

    --- spoiler ---

    bir çok sözlük yazarının aksine kendisinin aptal olduğu fikrine kesinlikle katılmıyorum. hatta bu çeneyle kendisinde bir tür edmund kemper tribi olduğuna inanıyorum. bir netflix yapımı olan making a murderer serisinde hayatı anlatılan steven avery bildiğin süzme salak. kendi vatandaşlarının white trash dediği türden bir insan. robert durst ise hayli donanımlı, şeytani bir zekaya ve soğuk kanlılığa sahip. bence bütün derdi kendini ıspatlamak. çünkü istese çok rahat başka bir ülkeye kaçabilecek imkanlara sahipti. kefaletle serbest kaldığı dönem aylarca yakalanmadan sikini gezdirdi.

    belgeselin size vermediği kısımları incelerseniz bu adamın boş olmadığını fark edeceksiniz. adam öncelikle iyi eğitimli. en iyi kolejlerde okumuş, ailesinden uzakta çeşitli şehirlerde yaşamış. pensilvanya leigh üniversitesinde ekonomi bölümü okumuş. karısıyla tanıştığı dönem ucla'da doktora yapıyormuş. hatta o dönemde organik gıda işine girdiğini filan anlatıyor. babası veliaht olarak kendisini seçmiş ve adam milyar dolarlık şirketi bırak zarara sokmayı ikiye katlayarak doksanlı yıllara kadar yönetmiş. bundan daha aptal olan emlak kralı şimdi abd'i yönetirken bu adam aptal demek haksızlık. suçlu övmek gibi olmasın. herif her türlü küfürü hak ediyor ama psikopat olması aptal olduğunu değil aksine keskin bir zekaya sahip olduğunu gösteriyor.

    yapımın sonunda izlediğimiz mektup ve tuvalette mikrofonu açık unutup konuşma kısmı ise robert tarafından geçilen koca bir taşşak. hatta son kısmın komple kurmaca olduğundan eminim. her iki mektup da robert tarafından bilinçli şekilde yazılmış. bunun bulunması için uğraşmış fakat sikik polis olayı çözememiş. yahu adam arkadaşı susan berman'ın evine giriyor, kafasına bir tane sıkıp gidiyor. evde bir tane. dikkatinizi çekerim bir tane bile kanıt bulamıyorlar. ne boş kovan, ne cinayet silahı, ne parmak izi ne de dna. adamı cinayetle bağlayacak bir tane bile birincil derecede kanıt yok. kaldı ki itiraf ettiği cinayetten bile sıyırmayı başarmış. bu kadar soğuk kanlı ve planlı bir katilken cinayetten bir gün önce polise saçma sapan bir mektubu neden gönderir. adam en sonunda belgeselde üzerine vurgu yaparak yapımcıyı uyandırıyor veya danışıklı dövüş var. edmund kemper bıraktığı onca delile rağmen polis tarafından yakalanmayınca gidip kendi teslim olmuştu. bence durst'de aynı yola başvurdu.

    şimdi şöyle düşünün. bu adamın ailesi rahat beş nesildir zengin. birinci dünya savaşı sırasında avusturya-macaristan'dan new york'a göç ediyorlar. abd'e gelir gelmez şirket kuruyor ve ikinci dünya savaşından önce emlak kralı oluyorlar. bu kadar burjuva bir ailenin çocuğa adab-ı muaşeret yani gavurun tabiriyle etiquette dersleri aldırmamış olması imkansız ki 1949 senesine ait video görüntülerinde yaşadığı hayattan kesintiler görüyoruz. bak daha tv insanların evlerine girmemişken adamlar instagrama atacakmış gibi video çekiyorlar. parayı geçtim. aile fakir bile olsa geleneklerine sadık bir yahudi soyundan geliyor. yine bir şekilde kalbur üstü eğitime sahip olabilirdi.

    yani ilk öğretime başlamadan önce bu adamın okuma yazma bildiğini, el yazısına hakim olduğunu öngörebilirsiniz. oturup kalkmasından geniş kelime dağarcığına, hatalı cümle kurmadan konuşabilmesine kadar her şey çocukken iyi eğitim aldığına işaret ediyor. hadi diyelim almadı. adam, bilgisayarın hayata dahil olmadığı bir dönemde doktora seviyesine kadar eğitim hayatı geçiriyor. yaptığınız bütün işlerde kağıt kalem kullandığınızı düşünün. bu adamın çirkin bir el yazısına ve beverly kadar basit bir kelimeyi yanlış yazabileceğine inanmak büyük saçmalık. daha önce yazdığı iki cümlelik mektup ve polise gönderdiği mektup kısmı resmen yakalanmak için bırakılmış.

    karısı, susan ve öldürdüğü yaşlı adam haricinde daha kaç kişi öldürdüğü de muamma. ölmeden önce itiraf etmezse kendisiyle birlikte sır olarak kalacak. eğer iddia edildiği gibi her kullandığı sahte kimliği öldürdüğü insanlardan aldıysa sadece belgeselden bildiğimiz kadarıyla sekiz farklı kişiyi öldürmüş demektir. ilk cinayetten ceset yok etmenin en temiz şeklini keşfetmiş adamın cesedi parçalayıp poşetledikten sonra mal gibi sığ sulara bırakacağını düşünmek büyük saflık. hele son bölümde new york savcısı olan itici kadın iki mektubu karşılaştırıp vay orospu çocuğu demiyor mu. çıldırmamak elde değil. adam her yere kanıt bırakmış ama yakalayamamışlar. resmen gerizekalı kadınla taşak geçercesine new york dışında bir marketten sandviç çalarak tutuklanmış. hemde arabada 37.000 ve cebinde 500 küsür dolar varken 5 dolarlık sandviç çalarak yakalanıyor. lan adamın attığı adım, kurduğu her cümle hatta aldığı nefes bile planlı.

    şu an kesinleşmiş cezası 7 yıl 1 ay. avukatları sağlık durumunu öne sürerek aynı eyaletteki suni bir ada olan terminal island cezaevine transferini istemişler. ada, düşük güvenlikli bir nevi rehabilitasyon merkezi. bol güneş alıyor, havuzundan tenis kortuna kadar her şeye sahip bir tesis. o kadar kişiyi öldürdükten sonra sadece tek bir cinayetten ikincil kanıtlarla 7 sene yedi. onun iki senesi çoktan geçti ve şu an kalan beş yıl için beynimde sorunlar var diyerek sağlık şartlarından erken tahliye kovalıyor. iki seneye bir kaç milyon dolar ödeyerek şartlı tahliye alırsa hiç şaşırmam.

    --- spoiler ---
  • hevesiniz kacabilir aman diyim.
    --- spoiler -

    belgesel’e vereceğim puan 10/10.
    değerlendirme aşamasını geçip abd’de ki hukuk saçmalığına dikkatinizi vermenizi istiyorum.ayrica izlerken bob ile duygusal bir yakınlık kuruyorsunuz.yonetmenin de yaptığı gibi sonrası sürpriz.
    unutmadan söylelelim, nasıl bir adalet bir insanı oldurmek suç ama parçalamak suç değil.ayrica ne hikmetse karısı,en yakın arkadaşı ve komşusu ölüyor. kimsede demiyor ki “bu ne tesadüf arkadaş çevrendeki insanların ömrünü kısaltıyorsun”
  • polisiye ya da korku türünde film/dizi izlemeyi pek tercih etmem çünkü çok zor şaşırırım ya da heyecanlanırım falan, dolayısıyla sıkılırım ama belgeselse iş değişir çünkü kurgu olmadığını bilmenin ayrı bir heyecanı var. the jinx de türünün en iyilerinden biri.

    --- spoiler ---

    6 bölüm olması tam kararında, ne eksik ne fazla. uzun bulanlar olmuş; adamın portresini çizmek zaten başlı başına bir olay. çocukluğu, annesi, kişiliğinin oluşması, ailesinin profili... bunları bilmeden olayları yorumlayamazsınız. sonra mevzubahis 3 ayrı cinayet var; nasıl olmuş, artı-eksi kanıtlar ne, arkadaşlar, dedektifler, savcılar ne düşünüyor... bunlar olmadan da hikayenin ayakları eksik kalır. velhasılıkelam giriş-gelişme-sonuç derken e anca; 6 bölüme yayılmış. iyidir, hoştur bence.

    polisiyelere meraklı olmadığımı baştan yazmıştım ama akıl var mantık var. bir süreliğine bile olsa robert dust'un suçsuz olduğunu düşünenlere inanamıyorum. adam zeki falan değil bunu bir netleştirelim. ya etrafındakiler salak / ilgisiz ya da herkes paraya tav olduğu için hep beraber olayların üstünü kapatmışlar.

    dakika bir gol bir; ilk eşinin trene binip şehirdeki evine gittiğine falan inandınız mı cidden? arkadaşlarına sürekli öldürüleceğinden bahseden, boşanma davası açmış ama ayrılamayan, bi manyağın yanında nerdeyse rehin kalmış bir kadın. olay günü evden kaçmak için arkadaşına zorla kendini davet ettirmiş, istemeyerek eve geri dönmüş ve o gece 'kaybolmuş'. kadının şehirdeki evine girdiğini gören kapıcı var başka da kimse yok. kapıcının sözüne güvenip olayı kapatmışlar, adam kaç milyon dolar aldı acaba 'gördüm' demek için. sonra ailenin tuttuğu dedektife de 'görmedim' demiş zaten, sayko robert öldürdü gömdü kadını bir yere işte. hadi kanıt yok diye adamı tutuklayamıyorlar, sen bunları izleyip nasıl adama inandın ey izleyici?

    susan cinayetinde de illa yıllar sonra eski mektuba rastlamak mı gerekiyordu? arkadaş 1. dereceden zanlı var elinde, yazdığı tonla belge var mektuplar, kontratlar bilmem neler. kimse dememiş mi şu yazıları bir kontrol edelim benziyor mu? kabak gibi ortada adamın yazısının o olduğu. dust'un pişkin pişkin söylediği gibi 'büyük harflerden el yazısı tesbiti yapılmaz' diye bir kural yok, gayet de yapılır ve fikir verir ama kimse buna bakmamış? sonra beverly'yi beverley yazdı diye birden şimşekler çakıyor herkesin kafasında. allah allah.

    jüri sistemine de ayrı kılım. amerika, ortadoğu, avrupa fark etmez. insan dediğimiz şeyin ortalaması belli... yorum yapan iki eblek vardı, hayatlarında kaç insan tanımışlar, kimlerle muhatap olmuşlar, eğitimleri bilgileri görgüleri ne ki cinayet davalarında karar mercii olabiliyorlar? dust bile duyduğuna inanamadı ''not guilty' mi dedi la onlar?' diyor... evet canım ''not'' guilty. çünkü adamı parçaladın ama bu başka bir davanın konusu...

    --- spoiler ---
  • yönetmenliğini 2010 yapımı all good things filminin de yönetmeni olan andrew jarecki'nin yaptığı, yine robert durst'un hayatını anlatan bir belgesel...

    ınsanı hayretler içinde bırakıyor sonunda.. "vay anasını!" diyorsunuz gözlerinizi belerte belerte ekrana bakarken, kalakalıyorsunuz.

    giriş müziği, eels fresh blood şarkısı ...

    --- spoiler ---

    durst anladığım kadarıyla, karısını öldürmesi hariç diğer cinayetlerin her birisini başka hiçbir yolu kalmadığı için işliyor. cinayete yardım eden insanlar sanıyorum, biraz zaman geçtikten sonra, durst'ten para alabilmek için şantaja başvuruyorlar..

    --- spoiler ---
  • ekranda gördüğüm en etkileyici şeylerden biridir. özellikle sonu inanılmazdı.
  • all good things filmi robert hakkındaki düşüncelerimi daha negatif hale getirmeme sebep oldu, bu belgeseli izleyenler mutlaka filmi de izlesin.
    --- spoiler ---

    robert'ın babası, onu annesinin intiharını izlesin diye getirmemiş, onu görünce intihar etmekten vazgeçer sanmış.
    --- spoiler ---
  • avukatları kadavra notunu durst’un yazdığını kabul ederek fişini çekmişler

    zaten belgeselin sonunda, tuvalete gidip açık olduğunu unuttuğu mikrofona “ben ne halt ettim” diye itiraf etmişti
  • burada yazarlar bu adam nasıl mikrofonu açık unutabildi anlamış değilim gibi şeyler yazmışlar lakin bu ilk vukuatı değildi. bundan önce bir kez daha mikrofonu açık şekilde kendiyle konuşmuşluğu vardı. adamın röportajlar sırasında 70 yaşında olduğunu hatırlamakta fayda var. unutkanlık vs çok olabilecek şeyler. bir "katilin" elinde olmayan şeyler bunlar. yapıma kurmaca diyerek tüm olayı fasonlaştırıp sanki su katılmış ilaç muamelesi yapmak bence saygısızlık.
  • https://www.imdb.com/title/tt4299972/

    çok çok iyi bir suç belgeseli olmasının yanında, hbo'nun yapım kalitesini bir kez daha takdir etmemi sağlayan belgesel.

    hbo'nun yapım kalitesini, projeye yaklaşımını, yapıma inanmasını, the sopranos tarzı bir giriş müziği bile yapıp, tamamen gerçek olayları ve insanları kurgu tadında izleyene sunmasını takdir ve teşekkür etmek lazım.

    belgesele gelince, adaletin parası olana var olduğunu bir kez daha gösteren yapım olmuş. en az üç kişiyi öldürüp, her söylediğinin yalan olduğu ortada olan, çelişkilerle dolu ifadesi ve cinayetlerindeki acımasızlığını, yakalanmamak için en yakın arkadaşını bile öldürmesini görüp de bu adamın şu anda 77 yaşında olduğunu ve neredeyse 40 yıllık bir süreçte özgür kalıp, ancak nisan 2021'de yargılanmaya başlayacağını bilmek dünyadaki adalet anlayışı adına utanç verici.

    tiger king'de anlatılan carol baskin olayından da görüldüğü gibi, olayları ilk sorgulayan kişilerin işi savsaklamasından, bu kişilerin satın alınmış kişiler olduğu, olayın üzerinin örtülmesi için çalışıldığı ve adaletin satın alındığı anlaşılıyor. ve katiller gibi, bu kişiler de hayatları boyunca işledikleri suçlardan ceza almadan kurtuluyorlar.

    en büyük ölçekte cemal kaşıkçı'yı öldürten suudi prensi selman'ın hiçbir yaptırıma uğramadan itibar görmesinden tut, bu tip seri katillerin sırf parası var diye adaleti istedikleri gibi eğip bükmelerine kadar düşün... sonuç olarak, insan "aslında adalet yok" demekten başka bir şey düşünemiyor.
  • uzun zamandır izlediğim en başarılı belgesellerden birisi. ve bir belgesel için çok acı olsa da maalesef filmin en zayıf halkası yönetmeni andrew jarecki, öyle ki bana kalırsa filmin asıl yönetmeni robert durst bile diyebilirim.

    --- spoiler ---

    robert durst'un yaptığı her hareketinde, dışlandığı ve yavaş yavaş itibarsızlaştırıldığı ailesinin ismine saldırı olduğunu düşünüyorum. ailesinin isteğine aksi olarak gidip ufak bir dükkan açması, görece fakir veya averaj bir aileden gelen bir kadınla evlenmesi kesmeyince cinayetler işlemeye başlıyor. belgeselin çekimine ön ayak olup hikayesini yeniden spotlight'a çıkarması, hatta ve hatta hem sandviç alırken yakalanması hem de dizinin sonundaki itirafımsı cümlesi bana göre durst soyadını itibarsızlaştırma çabası. haksız da sayılmaz diye düşünüyorum ailesinden nefret etmekte.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap