aynı isimde "the man in the high castle" başlığı da var
  • severek izlediğim dizi. ikinci sezonunun ilkinden daha iyi olması dizi adına umut verici. dizi söylendiği gibi belki hakettiği ilgiyi görmüyor ama herkese göre bir konusu olmadığını da kabul etmek gerekiyor. 2. dünya savaşı ve alternatif tarih meraklılarının ise kaçırmayacağı türden bir yapım.

    kitabını diziden çok daha önce okumuştum. ancak okumayanlar için de büyük bir kayıp olmadığını söylemeliyim. çünkü dizi daha ilk sezonunda kitaptan fazlasıyla saptı. şu an ilgisinin bile kalmadığı söylenebilir. kitapta olmayan karakterler dizinin başrolünde, kitapta öne çıkanlar ise dizide çok daha farklı ele alınmış. bu haliyle dizi için ancak kitaptan "esinlenmiş" diyebiliriz. belki de daha iyi olacak, çünkü kitaba da roman olarak çok bayılmamıştım.

    --- spoiler ---
    hafif spoiler
    --- spoiler ---

    dizide dönem canlandırmaları güzel, heyecanı yerinde. senaryo ise biraz kör topal ilerliyor. oyuncuların hepsinin iyi olduğunu söylemek zor. ancak rufus sewell john smith rolünde adeta parlıyor. juliana karakteri ise en sevmediğim karakter olmayı başardı. kadın güzel olabilir ama devamlı ağlak suratıyla etrafındakilere felaketten başka bir şey getirmedi. önce sevgilisine zarar verdi, sonra yeni sevgilisi nazi'ye yardım etti. direniş'e naziler'den fazla zarar verdi. bu haliyle neden kaçtığını anlamış değilim. almanlar'ın kendisine madalya vermesi gerekiyordu. kadını bir vursalar da kurtarsak diye her bölüm umutlanıyorum ama görünüşe göre kolay kolay gitmeyecek.

    dizi iyi gidiyor ama tutarsız tarafları da çok, ya da cevaplanması gereken çok soru duruyor diyelim. direniş'in üç beş adamla yürüyor görünmesi, paralel evrenle ilgili ortada kalan sorular, bazılarının nasılsa iki evren arasında kolayca gidip gelmesi...en çok aklıma takılanlardan biri de john smith'in durumu. adam savaşta bildiğin amerikan ordusu subayı iken en koyu nazi'den bile daha nazi hale gelmiş. bunun açıklanacağını umuyorum ama mantıklı bir cevap olacağını da sanmıyorum. hele eski düşman subayının bu kadar yükselmesi ve hitler'in yanına gidecek bir pozisyona gelmesi olacak şey değil.

    --- spoiler ---
    hafif spoiler
    --- spoiler ---

    son olarak bizde de nazi, daha doğrusu tek adam sempatizanı fazla olduğundan dizinin şık ve görkemli nazi dünyasına bakarak çok fazla ümitlenmemelerini tavsiye ederim. aslında dizide sistemin ne kadar berbat olduğu gösteriliyor. öyle ki almanlar savaşı kazansa bile tanrılaştırılmış lider anlayışıyla fazla ileri gidilemeyeceğini anlıyoruz. daha hitler'in ölümüyle üst kademe birbirini yemeye başlıyor. kimse kimseye güvenmiyor, bir gün kahraman olan ertesi gün hain pozisyonuna geçebiliyor. bakalım yeni sezon neler gösterecek.
  • dizinin ilk sezonunu bitirdikten sonra kitabı okumaya başladım. açıkçası kitap pek tat vermiyor. bölümler fazlaca birbirinden kopuk. ayrıca diziye kıyasla politik gelişmeler ve direnişler çok sıradanmış gibi anlatılıyor. diziyi izlememe rağmen yazılanları zihnimde canlandıramıyorum.
  • nazilerin sembolizm manyaklığını çok güzel işleyen dizi. ancak bazı yerlerde bu çok aşırıya kaçmış, adeta bir gamalı haç pornosuna dönmüş bazı sahneler. olum şansölyenin cekedinin düğmelerinde hadi diyelim, sünnetlik süsü gibi swastika var da doktorun steteskopunda ne alaka amk ??

    çekim kalitesi, kostümler ve yaratılan atmosfer şahane, oldukça ilgimi çeken bir konuyla da birleşince bir solukta iki sezonu bitirtti.

    oyunculuklar yer yer tırt olsa da kendini izletiyor namıssız naziler.
  • paralel plotu vasat olsa da 2. sezonda sonucu iyi bağlamış başarılı bir dizi.

    senarist öyle bir yerden bağladı ki, 2 sezondur cinnet geçirerek izlediğimiz frink ve saz arkadaşlarını 3. sezonda bekler bir duruma geldik.

    -spoiler-

    anlatının main ideası insanlığın öyle ya da böyle kötü olduğu. buna 2. sezon 5. bölümde kani olabiliyorsunuz. ticaret bakanımız bir japonun amerika'daki evinde yaşayış biçimi hakkında bilgiler toplarken, yemek bile diyemeyeceğimiz fritöze atılmış parmak patatesin "evde yemek var zıkkımlanırsın" diye trip atılarak sunulduğuna şahit oldu. ve hatta bunu yemeye çalıştı. ve hatta başarılı da oldu. daha sonra şöyle bir televizyonu açayım dedi gözlüklü iyimser amcamız, hey maşallah. yalnızca $9.99'a neler neler alabiliyoruz öyle. reklam gibi reklam. halbuki geldiğimiz yer olan reich'ta reklamlar nasıldı? hızlı trenle tüm amerikayı gezebiliyoruz, 3 saatte concorde jetlerle tüm halkımız berlin'e seyahat edebiliyor gibi propoganda tabanlıydı. ama ekseriyetle belgesel falan izliyorlardı. yani sertab için öyle de güzel böyle de güzel olabilir ama p.k.dick daha 60 ların amerikan rüyasından belki de uykuya hiç dalmamışçasına uyanıp bu romanı yazmış.

    modern devlet idealinden uzaklaşılmış bir durum içerisinde, neoliberal politikalar ve küreselleşme adıyla kültürlerin sistematik olarak yok edilmektense, birbirlerine karışıp çorba edildiği bu ne idüğü belirsiz saçma subuk yüzyıla karşılık, sosyal bir devlet politikasıyla elden ele kardaşev'in tip 3 medeniyetine doğru ilerleyen, uzayı fethetmeyi ve kainatın efendisi olmayı kendine şiar edinmiş, übermensch'in sisteme entegre edilmiş olduğu, teknolojinin toplumdan gizlenmediği, küçük bir sermaye grubunun elinden alınarak tüm aryen ırkına hediye edildiği, ama bunun yanında 3 kuşak alman olduğunuzu sanırken, bir gün evinize gelen ss subayı tarafından 18.yy dan kalma dedelerinizin yahudi olduğuna dair şüpheli delillerin var olduğunun yüzünüze söylendiği ve %100 alman propogandasıyla pasparlak olmuş beyninizin bile "noluyor yav" bile diyemeden toplama kapmının bosch marka fırınında eriyip gittiği mükemmel bir dünya(!)

    (bkz: bele vaziyetin içine soxum)

    cidden amına koyim ben böyle dünyanın. düzenin.

    dizinin primer plotu, hitler almanyası'nın atom bombasını bulamayışından sonra einstein'in notlarının diğer nazi fizikçilerinin yordamıyla yeniden ele alınması ve kronosferin muktedir kılınmasını konu ediniyor. yani quantum'un temellerini atan alman fizikçiler bir yolunu bularak paralel evren paradigmasına geçişi sağlayabilmişler. buna müteakip zamanı istedikleri gibi eğip bükebildiklerinden einstein'ın kaçmasını bir şekilde önlemiş, ya da formüldeki hatayı farkedip bunu düzeltmiş ve einstein çalışmasını tamamlamadan bu konuyu halletmiş olabilirler. dizi tam olarak hitler'in rüyasını kurduğu inner earth fantazisini icra ediyor. daha detaylı bilgi için romanın okunması gerekiyor.
  • vadettiği distopik atmosferin çıtasının yüksek olmasının da etkisiyle ilk sezonu bence vasat geçen fakat ikinci sezonuyla ise giderek yükselen bir grafiğe sahip dizi. imdb'de de hakkı verildiği üzere özellikle ikinci sezonun son 3 bölümüyle zirve yapıyor.

    --- spoiler ---

    - juliana ve joe ilişkisi çok hızlı gelişti. altı biraz daha sağlam doldurulabilirmiş. joe'nun geçmişi ve juliana'nın filmler sayesinde paralel evrendeki hayatının dizinin asıl evrenine etkisi ise ağırdan alınarak güzelce işlenmiş.

    - frank frink ve ed aşırı derecede uyuz ve mıy mıy karakterler. sevin bunları diye dikte etmiş dizi. belki de bu yüzden çok iticiler. sevmeyi bırak nefret ettim. antikacı robert childan ise bu üçlünün beraber olduğu sahneleri kurtaran karakter. yan rol olarak verebileceğinin en iyisini veriyor.

    - direniş ekibinin güç sınırları daha net belirlenebilirmiş. bölümlerdeki akışa göre şekillendi genellikle.

    - jenerik gerçekten çok çok çok kötü. en fazla ilk birkaç bölüm tamamını izledim, kalan bölümlerde direkt atladım jeneriği. ne müziği ne de görüntüleri... olmuş hiçbir yanı yok.

    - chief inspector kido ve obergruppenführer john smith * yaratılırken özenildiği belli olan karakterler. gri bölgedeler; ne tam kötü adam, ne de kahraman...

    - ticaret bakanı tagomi de aynı şekilde özen gösterilen bir karakter olmuş. kido ve smith'in aksine gri bölgenin daha bir beyaza yakın sınırında yer alıyor. 3. sezonda kilit birkaç karakterden biri olacak.

    - nazi tarafı hem amerika hem berlin eksenli işlenirken, japon tarafı sadece san francisco eksenli ilerledi iki koca sezon boyunca. tokyo isim olarak bile sayılı sefer telaffuz edildi. kurgunun sırıtan en büyük yerlerinden biri de buydu bence.

    - nazilerin görselliğe olan düşkünlükleri ve sembolizme adeta tapınmaları; japon imparatorluğu ve reich arasındaki teknolojik, siyasi, toplumsal farklılıklar başarılı bir şekilde aktarılmış. ama yine tokyo'nun hikaye akışında hiç yer almamış olmasının da etkisiyle japon ayağı eksik kalıyor bu başlıkta da.

    - nicole'un alman aksanlı ingilizcesi çok tatlı diyordum ki kendisi aslen aussie'ymiş.

    --- spoiler ---

    kitaptaki detaylarla dizideki detayların bağımsız olduğu zaten daha önce söylenmiş. bu bağımsızlığı aldıktan sonra potansiyelini daha iyi kullanabilirmiş. zaman zaman "e bu çok kolay oldu şimdi?" dedirten kurgusal aksaklıklara rağmen yine de alternatif tarih ve bilim-kurgu kombinasyonuyla izlemeye değer bir dizi ortaya çıkmış.
  • başlasa da izlesek dediğim dizi. dizi, 3. sezon onayını almıştı ama 3. sezonun tam olarak ne zaman başlayacağı hakkında bir bilgi yok.
    dizi, herkesin çok merak ettiği bir konuyu anlatıyor aslında: naziler, savaşı kazansa dünya düzeni nasıl olurdu?böyle ilginç bir konusu olmasına rağmen diziye ilgi çok az. oyunculuklar fena değil. ancak o dönem ki havayı nazilerin gözünden anlatması ise harika zaten filmin kasvetli bir havası var. nazileri veya kempeitai elemanlarını görünce hafiften ürküyorsunuz.
    naziler, 2. dünya savaşı ve alternatif dünya düzeni gibi konulara ilgi duyan kişilerin kesinlikle izlemesi gereken bir dizi.
  • 1. sezon trade minister nobusuke tagomi ve obbergrupenfuhrer john smith askina izleniyor. bolumler genelde duragan gecse de su iki adam oyunculuklariyla diziyi almis goturmus. rudolph vegener'i de unutmamak lazim tabi.
  • ılk sezonunun ilk 2 bölümünü bitirip,
    "harbi güzel dizi" demeye başladığım yapım.

    çocukken neonazi filmlerini her izlediğimde düşündügüm o değişik, uçsuz bucaksız, safi kötülüğün "paralel evren" kısmını alıp , kitabını yazmışlar ve seneler sonra da o unutulmaz sahnelere gebe
    pek güzel ve pek "heil hitler" sesli, faşist konulu (konu fasizm ama derinlerde insanliga adanan bir haykiris var) dizisini çekmişler.. helal olsun diyorum sevgili sözlükçüler.
  • dizi kitapla philip k dick tarafından yazılan ama taslak olarak kalan ikinci kitabın kırmasıdır. ikinci kitapta paralel evrenler konusu işlenmiştir ama philip k dick içine sinmediği için bitirmemiş, bitiremeden de ölmüştür. sanırım 3. sezonda bu paralel evrenleri daha sık göreceğiz. söz konusu taslakta almanların savaşı kaybedip ikiye bölündüğü evrene yok artık eşşeğin siki modunda yaklaşımlarını görmek hoştu * umarım dizide de görürüz.

    dizide hoşuma giden bir diğer konu da 60lar amerikası ile 60lar nazi amerikasının ortak yönleri. bizim gerçekliğimizde de özellikle alman doktorlar tarafından birleşik devletlere mucize ilaç olarak sokulan amfetamin benzeri ilaçların dizi gerçekliğinde ev hanımları tarafından leblebi çekirdek gibi tüketilmesinden tutun da nazilerin de kutsadığı kadının yeri evidir, kadının asli görevi analıktır yaklaşımının amerikalılar tarafından benimsenmesine kadar bir araba ortak yön mevcut. demek ki nazilerin kendileri hapiste, fikirleri iktidardaymış...
  • 3. sezon baslangic tarihi "bu sonbahar" olarak guncellenmis dizi.
hesabın var mı? giriş yap