• "yalnızca sayıları seven adam" olarak bir kitap daha vardır ki kendisi lsd kullanan bir matematikçiyi anlatır.
  • serenad - zülfi livaneli

    2. dünya savaşı sırasında ve sonrasında türkiye'nin geleceğinin temellerinin atıldığı ayrupa'da bile dile getirilmeyen universiteler reformu hakkında bilgiler edinmemi sağlayan bir kitaptır. aynı zamanda sürükleyici öyküsü ile kitaptan sıkılmayacağınızı düşünüyorum.
  • arka kapak

    --- spoiler ---

    gerçek bir suç hikâyesinin, insanların kitaplarla kurduğu samimi, karmaşık ve bazen de tehlikeli ilişkinin, nadir kitap dünyasının ve bu kitapları satan, biriktiren ve çalan insanların öyküsü.
    pişmanlık nedir bilmeyen kitap hırsızı gilkey, ülkenin dört bir yanındaki kitapçılardan bir servet değerinde nadir kitaplar çalmıştır. ancak çoğu hırsız para kazanma amaçlı hırsızlık yaparken, gilkey bir sevgi uğruna çalar: kitap sevgisi. kendini göreve adamış 'bibliyohafiye' ken sanders da onu yakalama konusunda belki de gilkey kadar takıntılıdır. bu ilginç kedi-fare öyküsünü merak, sezgi ve mizah unsurlarıyla harmanlayan allison hoover bartlett, okuyucuyu kitaplara karşı beslenen fanatik şehvet dünyasının derinliklerine daldırıyor ve insanları sevdikleri bir kitabı ele geçirmek için her yolu mübah görmeye neyin ittiğini inceliyor.

    ilgi uyandırıcı bir gerçek suç öyküsü.
    -the washington post-

    kitapları fazla seven adam, tatlı kaçık bir üçkâğıtçının çevirdiği kredi kartı sahtekârlıklarının sürükleyici öyküsü ama aynı zamanda koleksiyon yapma dürtüsüne dair bir meditasyon ve antika kitap satıcılarının gösterişli ve birbirine sıkı sıkı bağlı dünyasının muhteşem bir tanıtımı.
    -michael dirda, pulitzer ödüllü eleştirmen; classics for pleasure ve an open book kitaplarının yazarı-

    kitaplara duyulan sevginin bazen öldüren cazibeye dönüşebildiği tuhaf, takıntılı bir dünyaya büyüleyici bir yolculuk.
    -simon worall, the poet and the murderer kitabının yazarı-

    bartlett'in kitabı, kitapların meditasyon ve arzu nesnesi, hatıraların mihenk taşı ve neredeyse sihirli güçler taşıyan muskalar oldukları bir dünyayı didik didik araştırıyor.
    -the boston globe-

    bibliyofillik/bibliyomani dünyasına yaptığı muhteşem katkıdan ötürü allison bartlett'e şapka çıkarıyoruz. john gilkey ile 'bibliyohafiye' ken sanders'ın hikâyesi, mutlaka anlatılması gereken bir hikâyeymiş; bartlett de bunu zarafetle ve sağlam bir biçimde yapmış. gerçekten çok başarılı.
    -nicholas a. basbanes, a gentle madness kitabının yazarı-
    --- spoiler ---
  • bazı bölümlerini merakla ve hayretle, bazı bölümlerini ise endişe ve dehşetle okuduğum kitap. john gilkey'in tutkusu enteresan; kitap almadan duramayan, yeri geldiğinde cebindeki son kuruşu bile kitaba verip eve dönüş yolunun çoğunu paşa paşa yürüyen biri olarak empati kurdum, kendisini anlamaya çalıştım; fakat o tutkuyu kendince hak olarak görüp yaptıkları, her kitapseveri, kitaplık ve az çok koleksiyon sahibi kişileri huzursuz eden cinstendi, kızmadan da edemedim. zira kitaplıklarım, evin misafir de ağırlanan odasında ve pandemiden önce, ziyarete gelen herkes benim için ayrı bir gerilim sebebiydi, giden ve geri dönmeyen her kitabım ciğerimde hâlâ bir sızıdır, dolayısıyla gilkey ile empati kursam da kitap çalan, onlara emek verenlerin canını yakan kişiler için ne hissediyorsam onu hissettim: kitaplıklardan ırak olsun böyleleri! onun (gibiler) yüzünden onca para ve güven kaybeden o sahafların ve kitapçıların yaşadığı üzüntüyü düşünemiyorum bile!

    kitabın yazarı allison hoover bartlett, önce bir nadir kitapla yakından tanışmış, sonra onun sayesinde, nadir kitaplara meftun ve mecnun olanların, daha da ötesinde, o meftunluğa fazlaca kapılınca şeytana uyarak yoldan çıkanların öyküsünü merak etmiş. bu amaçla çıktığı araştırma yolu, onu salt lake city'li ken sanders'ın standına getirmiş. zira sanders, nadir kitap hırsızlıklarına karşı kurulan ve üye sahafları koruyup bilinçlendirmeyi (gözlerini açmayı) amaçlayan "amerika antika kitap satıcıları birliği"nin gönüllü güvenlik şefiymiş. "kitap polisi" ve "bibliyohafiye" olarak adlandırılan sanders, birçok kitap hırsızının yakalanmasına yardımcı olmuş, peşine düşüp aman verdirmediği "eli uzunlardan" biri, hattâ en önemlisi de john gilkey isimli ibretlik kişiymiş. yani bu kitabın yazılmasına ilham olan, kitaba da mecazen adını veren adam...

    gilkey'in daha fazla kitaba sahip olmak için "bulduğu" yollar çok zekice(!), kendisi yüzsüzce görmezden gelse de çift taraflı zarar vermiş hep: kartından para çekildiğini fark edenlerin yanında hiç fark etmeyenler de olmuştur kesin. sahaf ve kitapçıların her ziyarete gelen okura karşı paranoyaklaşması da "zarar vermenin" bir başka boyutu. ki o "güven kaybı travması"nın bir örneğini yazara karşı da sergiliyor bir kitapçı. gerçi "vakayı" sahada incelemek istediği için yazar o tutumu birazcık hak etmiş bence. zira böyle "eylem" failleri, yaptıklarının merak edilmesinden de haz alırlar, paylaşırken övülme beklentisiyle daha ileri adımlara da taşıyabilirler yahut en azından abartabilirler. gilkey de kitabın finali "çarpıcı" olsun diye alternatifler "düşünürken" onu yapmaktan kaçınmıyor.

    kitap, romana yakın bir üslupla yazılmış ama ilgili kişilerle yapılan röportajlar gerçekliği bozmayacak şekilde ustalıkla kolajlanarak metin içerisine yedirilmiş; bu usûlü farklı ve güzel buldum. tarihten nadir kitap vakalarının da metne ara ara nakşedilmesi okurun merakını cezbedecek, kitabı soluksuz okutacak şekildeydi.

    steve martin ve diane keaton gibi isimlerin new york antika kitap fuarı'nın müdavimlerinden olduğu, al pacino'nun da kalabalık arasında görüldüğü (duyulduğu) geçiyor kitapta, öyle detaylar da ilginçti.

    yazar, kendisini kitap koleksiyoneri olarak görmediğini ifade etmiş, fakat nadir kitapların ve onlara düşkün olanların öykülerinin peşinde yaptığı araştırmayı da bir nevi koleksiyonculuk olarak tanımlamış, o da hoşuma gitti:

    "kitap toplamıyordum ama bu hikâyenin parçalarının koleksiyonunu yapıyordum. tanıştığım insanların kitap koleksiyonlarını tamamlamaya yaklaştıkça gitgide daha fanatik ve kararlı bir hâle gelmeleri gibi, ben de bilgi topladıkça daha fazlasını istiyordum."*

    fakat gilkey'e ne kadar öfkelensem de haksızca bulduğum, bana öyle gelen bir husus oldu: yazar, gilkey'in "kendisini saygın göstermek için" o kitapları çalıp biriktirdiğini yazmış, meseleyi direkt öyle yorumlamış ve hâliyle okuru da o şekilde yönlendirmiş olmuş. fakat gilkey, eylemlerini şöhret olmanın hazzıyla atıp tutarak ve arsızca anlatsa da satır aralarında, o kitapları okumayı da sevdiği anlaşılıyor. yazarın o ihtimali "yakıştıramaz" gibi yok sayması, onca hapis cezasına rağmen tekrarından kaçınmayan gilkey'in tutkusunu o derece basite indirmesi biraz haksızca geldi.

    araştırması sırasında başvurduğu yahut sahaflardan duyduğu, konuya (iflah olmaz hastalığa) dair bazı kitaplardan da bahsetmiş yazar, onları da ayrıca çok merak ettim. bilhassa "a gentle madness"ı biri çevirse de biz de heyecanla okusak keşke!
  • bir gazetecinin, nadir bulunan kitaplar üzerine yaptığı yaptığı çalışmaları anlatıyor. ana eksen bu kitaplar için yapılan sahtekarlıkları içeriyor. john gilkey adlı kitap hırsızı ile ken sanders adlı nadir kitap satıcısı arasındaki kovalamaca da kitaba renk katıyor. kitap ,bir roman değil, nadir kitap dünyasını merak edenlere hitap ediyor.
hesabın var mı? giriş yap