• sanat ve sanatçı arasındaki ilişkisellik biçimlerini ele alan bir oscar wilde romanı. örneğin romandaki karakterlerden basil ve dorian'a göre sanat, onu yaratanın benliğinin devamı niteliğindedir ve sanatın değeri, resmedilen ya da yazılan olgudan gelmez, onu üretenden gelir. yazar, incelemecilerin de söylediği gibi ruskin'in estetik anlayışından etkilenmiştir, ama romandaki karakterler, ruskin'in estetik anlayışının tamamen benimsenmediğinin, onun sanat eserine yönelik duyuşsal hayranlık, kibirli hayranlık, zanaatkar hayranlık, sanatsal hayranlık fikirlerinin wilde tarafından yorumladığını gösterir. halihazırda lord henry, basil ve dorian'ın romanın sonuna kadar birbirlerine verdikleri acı ve kedere rağmen dostluklarına son vermemeleri, yazarın 'güzellik' anlayışının çok katmanlı bir yapıya sahip olduğunun bir göstergesidir.
  • bir insanın kendi kendini nasıl yıkıma sürükleyebileceğini çok güzel anlatan, başları sıksa da son bölümleri insanı derinden etkileyen oscar wilde romanı.
  • önsözünün türkçesi için:

    sanatçı, güzel şeylerin yaratıcısıdır.
    sanatı gözler önüne serip, sanatçıyı saklamaktır amacı.
    eleştirmen, güzel şeylerden edindiği izlenimleri başka bir biçime veya yeni bir araca aktarabilen adamdır.
    eleştirinin en aşağı biçimi kadar, en yüce biçimi bir tür otobiyografidir.
    güzel şeylerde çirkin anlamlar bulan adam, cana yakın olamadan çürümüş adamdır.bu bir hatadır.
    güzel şeylerde güzel anlamlar bulanlarda umut vardır.
    güzel şeylerin kendilerinde yalnızca güzellik ifade ettiği insanlar elit insanlardır.
    ahlaki ya da gayri ahlaki kitap diye bir şey olamaz.iyi yazılmış ya da kötü yazılmış kitaplar vardır.hepsi bu.
    on dokuzuncu yüzyılın romantizm'den nefret edişi, yüzünü aynada gören caliban'ın öfkesidir.
    on dokuzuncu yüzyılın realizm'den nefret edişi, yüzünü aynada görmeyen caliban'ın öfkesidir.
    insanoğlunun moral hayatı, sanatçının işlediği konuların bir bölümünü oluşturursa da, sanatın ahlakı, kusurlu bir malzemenin kusursuz olarak kullanılmasıdır.hiçbir sanatçı herhangi bir şeyi kanıtlama hevesinde değildir.doğru olan şeyler bile kanıtlanabilir.
    hiçbir sanatçının ahlaki eğilimleri yoktur.sanatçının böylesi eğilimler göstermesi affedilmez bir biçem özentisidir.
    sanatçı hiçbir zaman umutsuz ve hastalıklı değildir.sanatçı herşeyi ifade edebilir.
    düşünce ve dil sanatçı için, sanatın araçlarıdır.
    biçim açısından bütün sanatların en üst örneği müzisyenin sanatıdır.duygu bakımından en üst olansa oyuncunun
    bütün sanat aynı zamanda hem içsel, hem de görünendir.
    içsel olana inenler, bunu kendi zararlarına yaparlar.
    sanatın aslında yansıttığı şey, izleyicidir, ama hayat değildir.bir sanat yapıtı hakkındaki fikirlerin başkalığı gösterir ki yapıt yeni, belirsiz ve yaşamsaldır.
    eleştirmenlerin düşüncelerinin çeliştiği yerde sanatçı kendi kendisiyle uyum içindedir.
    kişinin faydalı bir şey yapmasını affedebiliriz, yeter ki bu şeye hayran olmasın.faydasız bir şey yapmanın tek mazereti ise bu şeye karşı herkesin ateşli bir hayranlık durmasıdır.
    bütün sanat tamamen faydasızdır.

    oscar wilde
  • "korkuyorum, kadınlar zulmü, doğrudan doğruya zulmü başka herhangi bir şeyden fazla takdir ederler. onların ilkel eşsiz içgüdüleri vardır. biz onlar azad ettik, fakat onlar yine de efendilerini arayan köleler olarak kaldılar.boyuduruk altında olmayı severler."

    "akıllı olmak için lüzumundan fazla çok okuyan ve güzel olmak için lüzumundan fazla çok düşünen bir zamanda yaşıyoruz."
    cümlelerin yer aldığı, ele her alındığında zamanın tozunu alan oscar wilde romanı.
  • "what does it profit a man if he gain the whole world and lose his own soul?" sorusunun cevabını resmeden oscar wilde yazması.
  • (bkz: sibyl vane)
  • o kadar güçlü ve bir o kadar kırılgan bir roman sanki, içinde dönüyor dolaşıyor ama bitirmek istemiyorum bu sebeple.
  • sansürsüz hali basılmış.
  • “dünyevi hazlar” kavramına nutella’yı kaşıkla tüketmekten çok daha fazlasını yükleyen ruhların romanı. esrarlı sigarların dumanlarından imal edilen halkalar, gösterişli takılar, toplantılar, sefa sürmenin bin bir yolunu rutine bağlayan ve bin ikinci yolu arayan züppelerin fonunda kendi evrimini tualden izlemekle lanetlenen bir ruhun ibret veren trajedisi. değil elbette. oscar wilde’ın eserlerinde sinsice gizlenen didaktik öğeler aramak road runner ve çakalın maceralarını
    izlerken dadaizme dair alt metinler aramak kadar fantastik bir eylemdir.

    romanlara şifrelerle dolu bir kripto muamelesini reva gören akademisyen zihniyetinden oldukça uzak bir noktadayım. işin aslı akademisyenlikten de oldukça uzak bir noktadayım. o yüzden bir romanı yazarın kimsenin çözemeyeceği gizli şifrelerle doldurduğu anlayışına katılmıyor, romanı öncelikle yazarın bilinçaltının dibinden çıkardığı kumlarla inşa ettiği bir kale olarak yorumluyorum. art niyet derecesine varan bir gayretle gizlenmiş olan sözde alt metinlere inanmıyor, okurken hissedilen hazza, sözcüklerle tanıştıklarında uyanan düşüncelerin yoğunluğuna inanıyorum. “roman yazıyorum” deyip içini güya çok gizli göndermelerle dolduran, her paragrafıyla okurunu aldatmaya ve yanlış yönlendirmeye gayret eden yazarların da var olduklarını biliyor ve onları kınıyorum. oscar wilde'ın da o türden kalem oyunlarına pabuç bırakmayacağını düşünüyorum. dolayısıyla dorian gray’in portresini de bu kafayla, bu anlayışla okudum.

    romandaki meselelerin öncelikleri arasında yapılacak sıralama öznel fikirlere göre değişse de, temel olarak hazlar ve erdemler arasında kalan insan ruhunun, iki karpuzu bir arada taşımakta muvaffak olamayacağını görüyorum ben. entry’nin başında da eyyorladığım üzere, bunu öğüte ve ahlaka dair bir ibret belgesi olarak yorumlamak garip bir yaklaşım olur. bu olsa olsa çıplak eşyanın çıplak tabiatıdır. oscar wilde da bu yansımayı tüm şaşası, tüm kahkahası ve tüm acı çığlıklarıyla kıvrakça resmeder. sırf entel görünmek için “kıvrakça resmeder” yazdım, evet. herkesin gözdesi, güzellik, tutku ve saflık kavramlarının genç bir insanın bedeninde biçimlenmiş avatarı olan dorian gray, ebedi gençlik ister. lord henry’ nin gençliğine ve güzelliğine dair tutkuyla sıraladığı övgüler aklını başından almış ve bizim ergeni paha biçilemez bir hazineye sahip olduğuna ikna etmiştir. ressam dostu basil ise, hazcılığın dibine vuran dostu henry’nin aksine, dorian’ın eşsiz saflığına vurulur. mükemmelliğin aura’sıyla kuşanan dorian, basil’e mükemmeli sanatıyla tasvir etmenin hazzını verir. bu nedenle dorian’ın, lord’la dostluğu basil’i pek kaygılandırır. lord henry, kendisine emanet ettiğiniz muhabbet kuşunuzu bile alkolik ve seks bağımlısı bir züppeye çevirme yetisine sahip biridir ve dorian’a yaklaşması hayra alamet değildir. güzelliğinin ve gençliğinin farkına varan dorian, hazinesini kaybetmekten korkar. ancak mükemmeliyetinin diğer yarısı olan saflığa ayartılmış bir sarhoşluk içerisinde sırf çevirir. hazların coşkusu için bir nevi “erdemi” terk eder ve bu onu çöküşe sürükler.

    lord henry ise hedonizmin bencil coşkuları ve erdemler arasında asla sıkışıp kalmaz. zira kendisi bir koli basilinden daha az bencil değildir. nüktelerle dolu, tabuları tekmeleyen ve aforizma yumurtlayan bu adam başlangıçta dorian’ın gözlerinde gerçek bir akıl hocasıdır. henry de bunu suistimal eder, dorian’ı mütemadiyen fişekler, onu iyice zıvanadan çıkaracak olan “sarı kitabı” verir. derken dorian içindeki çöküşle birlikte, lord henry’nin şuursuzca konuşan, sığ düşünceli, şımarık ve düz bir adam olduğunu düşünmeye başlar. romanın kurgusu ve betimlemeler bizi de benzer bir yola iter. “lord olmuş ama adam olamamış.” deriz. işin ironik yanı, sürekli temel değer ve kavramları havaya uçuracakmış gibi konuşan bu bencil adam gayet usüle uygun bir yaşam sürer, sayılıp sevilen nazik ve nükteli bir adam olarak anılır. baştan çıkardığı dorian’ın aksine, gerçekten aykırı bir duruş sergilemesine ve dışlanmasına neden olmayacak steril bir yaşam düzenini benimser.

    dorian’ın çöküşünü başlatan sybil vane de hazlar ve erdemler arasındaki ikilemin tezahürüdür. yetenek vadeden bu genç ve güzel hanım, her yerde ve her şeyde mükemmeliyeti arayan züppe dorian’ın dikkatini çeker. geçim derdi, ygs gibi sorunları olmayan genç adam her gece tiyatroya gelir ve sybil’i huşu içinde izler. sonunda sybil’le tanışır ve aşkına karşılık alır. lakin sybil aşkın büyüsüyle, sahnede kendisini ateşleyen düşünsel hazların itici gücünü tamamen yitirerek, tüm var oluşunu etrafındaki dünyanın ve yaşamın gerçekliğine yönlendirir. dans ederek, şiirler okuyarak ve aşkı için mahsusçuktan zehir içerek kendisini dünyevi kıskaçlardan kurtaran sybil, oynadığı rollerle arınmakta, kendi katarsisini jüliet’in veyahut beatrice’in rollerinde yaşamaktadır. aşkın baştan çıkartan hazzıyla birlikte çıkıp gelen gerçek tutku, ingiliz kızının ruhunu sahneden indirir ve yeniden gerçek yaşama bağlar. bu nedenle oyunculuk konusundaki tutkusunu tamamen yitirir, kendi yaşamının bir masala dönüştüğüne inanan sybil, oynadığı “masallara” artık dışarıdan bakar olmuştur. mükemmelliğin mükemmeliyetle çarpılmasına aşık olan dorian bunu gördüğü anda kızdan soğur, bunu da gayet kaba bir biçimde ifade eder. hem yeteneğini (erdemini) hem de aşkını yitiren sybil çareyi ölümde bulur.

    bu vesileyle güzellik saplantısıyla kıvranan dorian gray’in portresinde çöküş başlar. portre gray’in gittikçe kaybolup silinecek olan saflığını betimlemektedir. lord henry’nin aşıladığı güzellik tutkusu yüzünden dorian evini dünyanın dört bir yanından gelen güzel ve süslü eşyalarla ve egzotik müzik aletleriyle doldurur , ingiltere gümrük müdürlüğünü vergileriyle ihya eder. işin aslında sybil’i de böyle güzel bir eşya olarak görmüştür bencil bay gray..

    çöküşün başlamasıyla ruhunu kezzapla eriten dorian’ın tüm derdi itlik uğursuzluk yapmak haline gelir. dorian’ın günahlarını net olarak bilemiyoruz ancak tüm şehrin yaka silktiği bir adam haline gelmesinden her ne yaptıysa gerçekten abarttığını tahmin edebiliyoruz. ne var ki dorian’ın eski saflığına aşık olan basil kahrolmaktadır, bu nedenle dorian’ı uyarmaya gider. giderken de ardında kanıt bırakmadan öldürülmek isteyen birinin yapması gereken her şeyi yapar. tatminsizlik içerisinde her şeyi tüketen dorian burada sapıtır ve sevimli ressamı katleder. bu hareketinde nefret ettiği şeyler için kendisinden başka her şeyi suçlayan bencil adamın aklanma çabasını görüyorum. çok da pis sövüyorum.

    vicdanın hayaleti misali peşinde beliren sybil’in abisi yüzünden dorian yeniden iyi olmak ister. aslında derdi gözden çıkarttığı saflığını geri kazanmaktır. işe kendisini tüm suçlarından aklayarak başlar lakin bunun hiç işe yaramadığını dehşet içerisinde fark eder. çirkin ruhundan ibaret olan tablosunu yok ettiğinde kendisini yok etmiş olur, zira geriye başka bir şey kalmamıştır. neticede pek nükteli, pek şukela bir romandır.
hesabın var mı? giriş yap