• yönetmenin ilk filmi "perfetti sconosciuti" 'den sonra, sevindirici bir yapım olmuş.
    insan kimi zaman çok karmaşık kimi zaman çok basit bir varlık. basitliği bulmaya çaba harcarken daha da karmaşık hale dönüşüyoruz.

    gözlerini kendi içine çevirebilmek hiç de kolay değildir. yönetmenin iki filminde de bizi içimize ta içimize çekmek isteyişi takdirlik.

    (bkz: perfetti sconosciuti)
  • perfetti sconosciuti'nin yönetmeninden yine tek mekanda su gibi akan ve sonrasında insanı uzun süre üzerinde düşünmeye zorlayan sıra dışı bir yapım.
    --- spoiler ---

    mesihî bir karakter kendisine ''the place'' adlı kafeteryanın bir masasını mekan eylemiş, gün içinde masasına oturan insanların kimi yaşamsal, kimi dünyevi sorunlarını dinlemektedir. sorununu dile getiren ve çözüm isteyen insanlara, kara kaplı defterine bakarak taleplerine kavuşmaları karşılığında görevler vermektedir;

    -bir rahibe: tanrıyla olan bağımın tekrar eskisi gibi güçlü olmasını istiyorum.
    hamile kalacaksın.

    -bir baba: kanser hastası oğlumun iyileşmesini istiyorum.
    -bir çocuk öldüreceksin.

    -yaşlı bir kadın: alzheimer hastası kocamın iyileşerek tekrar eve dönmesini istiyorum.
    -içindeki insanlarla birlikte bir kafeteryayı havaya uçuracaksın.

    -çok da çirkin sayılmayacak bir kadın: daha güzel olmak istiyorum. böylece sevgililerim beni kolayca terk edememeliler.
    -100.005 euro çalacaksın.

    -oto tamircisi:kapak kızı ile bir gece geçirmek istiyorum.
    -bir çocuğu iki hafta koruyacaksın. çocuğun başına bir şey gelmemesini sağlayacaksın.

    -güzel bir kadın: kocamı tekrar kazanmak istiyorum.
    -bir karı kocanın ayrılmasını sağlayacaksın.

    -bir polis: oğlumun sevgisini tekrar kazanmak istiyorum.
    -şiddet mağduru bir kadının dosyasını örtbas edeceksin.

    -bir kör: gözlerimin açılmasını istiyorum.
    -bir kadına tecavüz edeceksin.

    bu ve benzeri taleplerle gelen herkesin sorunu görev tamamlandığı anda çözülmekte veya tamamlanmasa bile niyetinin evrildiği boyut doğrultusunda çözülmekte veya çözülmemektedir. işin kötüsü talepler ve çözümler çakıştığı noktada işler kontrolden çıkabilmektedir, ki böylesi durumlarda mesihî karakter önlem alma gereği duymamakta, olayların kişilerin aldığı kararların götürdüğü yere gitmesine izin vermektedir.

    talepte bulunan insanların kimisi hedeflerine ulaşabilmek için her isteneni yapabilecek çap ve karakterde iken kimisi vicdanıyla hesaplaşmakta, derin gitgeller yaşamakta, aynı insan olarak kalamadıktan sonra hedefine ulaşmanın anlamını sorgulamaktadır.

    tiksinti duyulan ancak masasına oturmaktan da imtina edilmeyen; tanrıyı mı, şeytanı mı, peygamberi veya meleği mi temsil ettiğini öğrenemediğimiz mesihî karakter, mucize peşindeki insanları zaafları, vicdanları ve merhametleri ile baş başa bırakarak, bu kişilerin insanlıklarından ne kadar çıkabileceklerini veya insani değerlerine ve şahsiyetlerine ne kadar sahip çıkabileceklerini ölçümlüyor.

    mesihî karakterin de oldukça yorgun, mutsuz ve usanmış olduğunu gözlediğimiz tüm bu süreçte elindeki ile mutlu olmayı, kendisini aşan şeyleri kabullenmeyi, mucizelere bel bağlamak yerine elinden geleni yapmayı tercih edenlerle, iradesinden çok kolay zaferi, mucizeyi arzulayanların bencilliklerinin ve hedefe ulaşma arzularının anaforunda dibe vurmalarını ve etki ettikleri hayatların akıbetini izliyoruz.

    oldukça çarpıcı ve sorgulatıcı olan film, hayati bir konuda o masaya otursaydım ... sorusunu sordurtuyor.
    kendi taleplerin karşısında başkalarının hayatı!
    ''ilk etapta hadi canım sen de, tabii ki kabul etmezdim'' şeklinde bir kolaycılıkla cevap üretilse de bazı arzuların derinliği düşünüldüğünde, değerlerin erozyona uğradığı günümüzde pek çok insanın şahsiyetinden ve huzurundan çok arzularını ve elde ettiğinde yaşayacağı kısa mutluluğu tercih edeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. filmi üretenler bunun altını çizmek istemişler sanırım.

    dünyanın hastalıklarını dinlemekten usandığını ve bırakmak istediğini açıkladığında, garson kadının, suratında hınzır bir gülümsemeyle ''mümkün'' diyerek defteri açıp kalem çıkarmasından, sanırım ona bir görev verileceğini, görevin de ''kendisini sevmesi veya aşkını kabul etmesi'' olduğunu, son sahnede kül tablasında yanan kağıttan da bunun mesihî karakter tarafından kabul edildiğini çıkarsamak mümkün.

    --- spoiler ---
  • ekşi sözlükten bir yazarın önerisi ile izlediğim italyan filmi. tek mekanda geçiyor. ‘the place’ isimli kafede gece gündüz sürekli orada bir masada oturan ve sürekli birşeyler yiyip içerken gördüğümüz takım elbiseli bir erkek var. filmin sonunda şıklığını emporio armani’d aldığını anlıyoruz. adamın ismini bilmiyoruz, ne iş yaptığını ya da kim olduğunu da. filmin sonunda cast yayınlanırken ‘uomo’ (adam) diye belirtmişler.

    gün içerisinde bu adama derdi olanlar gelip dertlerinin çözülmesi halinde adamın dediklerini yapacaklarını taahhüt ediyorlar. ancak istenen iyiliğe karşı verilen görevler hep başkalarına verilecek bir zarar oluyor.

    bundan sonrası ise kişilerin vicdanları ile hesaplaşmasına kalıyor.
    adam kişilere istedikler zaman bırakabileceklerini söylüyor. verilen göreve sonrasında müdahale etmiyor.

    --- spoiler ---
    insanlar denileni yaptıklarında artık kurtarmaya çalıştıkları kişiler karşısında eskisi gibi masum olmayacaklarını düşünüyorlar. ve asıl istediklerinin bu olmadıkları noktasına varıyorlar.

    tek iyi bir iş yapmasını istediği polis’in oğluydu. bir karşıdan karşıya insanları geçirmesi bir de babasını sevdiğini söylemesi.

    rahibe kıza çocuğa aşık olduğunda tanrıyı duyuyor musun dedi kız hayır dedi. aynı sonuca başka çözüm yolları ile de ulaşmak mümkün dedi.

    barmen birisinin sorumluluğunu almak istemiyordu ama küçük kızı fazlası ile sahiplendi.

    adam oğlunun ölmemesi için başka bir çocuğun hayatını alma görevini kabul etti. sonunda kanserin yok olduğunu ama sonucu değiştiremediğini gördü.

    kafedeki adamı insanlar nasıl buluyorlar nasıl ulaşıyorlar ona belli değil. adam meet joe black’teki şeytan mı, tanrının bir tezahürü mü belli değil.

    adamın tek endişelendiği an yaşlı kadının bombayı bu kafede patlacağım dediği andı. bir anda angela’ya baktı ve onun için olayın akışını değiştirmek ister gibi baktı.

    her biten görev sonrası defterden o kişiye ait bir not çıkarılıp yakılıyordu. en sonunda kendi dileğinin gerçekleştiğine dair kültablasında yanan bir kağıt gördük.
    spoiler ---

    ne dilediğinize dikkat edin. amacınıza ulaşmanız için seçtiğiniz çözüm sonunda sizi mutlu etmeyebilir.

    7,5/10
  • iddalı giris ve iddali önerme ama ayakları yere sağlam basmayan bir film. italyan filmlerinde bu tarz konular mutlu sona sahip olmalı. sonunu fazlasıyla belli eden hindistan filmleri gibi.
  • bağlamaya çalıştığı noktayı beğendim

    --- spoiler ---

    ama karakterler nasıl birbirini buluyor? tecavüz edecek başka kadın mı yok? ya da başka kilise? şikayet edecek başka karakol mu yok? nasıl tesadüf bunlar?
    --- spoiler ---

    perfetti sconosciuti filmini beğenerek izlemiştim ama bu filme puanım 5.5
  • perfetti sconosciuti sonrası paolo genovese'den yine muazzam bir tek mekan filmi.

    tadı cidden damağımda kaldı perfetti sconosciuti sonrası filmi açtıktan sonra "ya fazla mı oynuyor bu tek sahne muhabbetine acaba?" derken "abi bana bunlarla gelin ya" tepkisiyle bitirdim filmi.

    bu tarz filmler çok nadir bir azınlığın sevebileceği tarz filmler. tek sahne muhabbeti insanı inanılmaz kasabilir ona hiç bir şey demiyorum. yalnız bu tarz filmleri sevenler genelde benim gibi kitap kurdu olan insanlar oluyor.

    --- spoiler ---
    karakterlerin bütün başından geçenleri hayal dünyanızda yaşamak, orada o kafede oturmak muazzam bir his benim için.
    --- spoiler ---

    hakikaten izlediğim her dakikasından inanılmaz zevk aldım filmin. uzun zamandır bu kadar güzel vakit geçirmemiştim. devamını bekliyoruz paolo reyiz.
  • giriş gelişmenin olduğu sonucun olmadığı film.
  • arada yaptığım alkollü film gecelerimden birinde, kafam çakırken uzandığım koltuktan kalkıp televizyon önünde bağdaş kurarak izlememe sebep olmuştur. öyle kuvvetli bir filmdir kendileri.
  • tek mekanda geçen diyalog zengini genovese filmi.

    --- spoiler ---

    insanların hayatına yön veren, tehlikeli görevler veren başroldeki gizemli adam kim?
    tanrı mı şeytan mı yoksa kendi vicdanımız mi?
    filmde asla yapamam dediğimiz şeylerin kişisel çıkarlarımızla nasıl yaparım'a evrildiğini görüyoruz.

    --- spoiler ---

    genovese, her zaman olduğu gibi yine sınırlayı zorlayan bir film yapmıştır. izleyicileri filmdeki gibi sorgulamaya zorlamakta ve kafalarda bir soru bırakmaktadır: ben olsam ne yapardım?
  • genovese'nin yönettiği filmin aynı adı taşıyan soundtrack i.
    marianne mirage söylüyor.

    şarkı terk edilmiş birinin hasretinden bahsediyor ama bir şey dikkatimi çekiyor.

    "have you seen my soul?
    give me what ı want
    ı'm running fast, on my own
    can you hear my soul
    screaming for so long?"

    terk edilişinden acı çekiyor ama ruhumu gördün mü? diye soruyor. istediğimi ver diye ekliyor hemen. duyulup duyulmadığını merak ediyor. duyuldu ve kabul gördüyse terk edilmekte o kadar büyük bir sızı yoktur belki de.
    duyulmamanın yarattığı o ezici duygu bence her türlü terk edilişten daha keskin, ya da ben öyle anlamak istiyorum şarkıyı .
hesabın var mı? giriş yap