• moshe bareket'in tekduze fakat ayni zamanda kusursuz bir sekilde icra ettigi hans zimmer cover'i.

    yaz gunlerinde guney fransa sahil seridini otomobille bir bastan bir basa gezerken dinlemek gerek.
  • bbc'nin 2021 yapimi aksanli ingilizceye sahip yeni dizisi.
    izlemesi kolay degil, hapisane hayatindan kesitler ruhsal durumunuzu bile etkileyebilecek seviyede.
    guzel bir akisi var ve olayin nasil ilerleyecegi merak konusu s01e01 itibari ile. art arda izlemek psikolojik olarak yipratici, gelecek hafta diger bolumu izleyecegim.
    oyunculuklar ve kurgu iyi duruyor.
  • güzelcene bir hapishane dizisi.
    ilk bölümünü izleyip denedim giderli duruyor. zaten üç bölüm.

    edit: tamamını izledim baya güzelmiş, tarzın sevenlerine tavsiye ederim.
  • tokat gibi bbc dizisi. 2021 en iyi dizileri arasında yer almıştır.
  • 3 bölümden oluşan baş rolünde de tanıdık bir isim sean bean oynadığı bir suç dram dizisidir. açıkçası diziyi izlerken aklımda tek bir düşünce vardı : "benim de başıma gelebilir." hayatın kimin karşısında ne çıkaracağını nasıl bilebiliriz ki? özellikle mahkumların öğrenciler ile yaptığı konuşmaların yalınlığı.. gardiyanın içinde bulunduğu durum.. yani kendisi yerinde ben olsam net olarak aynı davranışı yapardım. sonu her iki karakter açısından da oldukça etkiliydi. gözlerden bir iki damla yaş süzülmese de içimize bir öküz oturdu. imdb ile benzer düşünerek ben de puanımı 8,6/10 veriyorum. iyi seyirler..
  • 2021 yılı bbc yapımı 3 bölümlük muazzam bir mini dram/suç dizisi. imdb puanı 8,6 ama benim puanım sana dokuz kankam. oyunculuklar, diyaloglar ve çekimler kaliteli başrollerinde sean bean ve stephen graham var.

    öncelikle batı avrupa (birleşik krallık, almanya, fransa, italya) ceza sistemine yönelik çok güzel bir analiz yapılmış; karakterler, hikayenin kısırdöngüsü, pişmanlıklar her şey tamamıyla günümüzün işlemeyen adalet ve ceza anlayışını yansıtmak için kurgulanmış. dizi genelinde karakterlerin gelişiminden ziyade etrafındaki şartların (sistemin) onları yutmasına yönelik bir yaklaşım var. bu yaklaşım aslında baya hali hazırdaki kördüğümün yansıması.

    ayrıca diziyi izlerken ister istemez aklıma breivik ve norveç hapishane sistemi geldi. arkasından eğitim ve adalet ile ilgili eski düşüncelerime daldım. film olsaydı veya uzun bir dizi olsaydı bu kadar düşündürücü, vurucu ve sürükleyici olmazdı diye düşünüyorum.

    tek zayıf gördüğüm yanı "bazı" katillerin hâlâ öldürdükleri kişiyi görmeleriydi, belki de suçluların suçlarıyla her zaman baş başa olacaklarına dair bir metafordu fakat yine de bunu başlı başına bir ceza sanmamızı istemek çok naif olur.
  • çok etkileyici bir bbc dizisi. zaman zaman olayları kendim yaşıyormuş kadar etkilendim. diziyi izlemeden önce bazı ağır suçlar için verilen cezaları yetersiz bulurdum. şimdi herhangi bir hapishanede bir gün geçirmenin bile ne kadar ağır olduğunu anladım.
  • başrollerinde sean bean ve stephen graham'ın yer aldığı, bbc'nin 3 bölümlük mini dizisi. ingilizlerin komedileri, kara mizahları ve polisiyeleri imza niteliği taşır ama dram konusunda da ne kadar başarılı oldukları bu mini diziden anlaşılabilir. çok başarılı bir iş olmuş.

    bir kaza sonucu cezaevine giren bir öğretmen (sean bean) ile cezaevinde gardiyan olarak görev yapan eric (stephen graham) üzerinden insani duygularımız ve hayata dair olgulara bakış açımız sorgulanıyor. seçimler, ikilemler, acılar, pişmanlıklar, üzüntüler, sevinçler ve öfke. 3 bölüme yedirebilecekleri her şeyi yedirmeyi başarmışlar. merkezde iki soru var: her kötülük yapan kötü müdür? kötü bir şey yapmak dürüst ve adil olmaya engel midir?

    yazmadan önce kafamda bir taslak çıkarmadım ama muhtemelen spoiler olacaktır.

    mark'ın öğretmen olması diziyle aramızdaki empati köprüsü. mark sıradan biri. suç işlemiş ama suçlu biri değil. cezaevine girdiğindeki şaşkanlığı ve çaresizliği direkt yakalıyor bizi. eric ise asık suratlı sert bir gardiyan ama anlıyoruz ki son derece dürüst ve adil biri. bu da onunla aramızdaki istemsizce oluşacak sempatinin kaynağı. görünürdeki mahkum-gardiyan rollerinin aynı zamanda iyi bir metafora dönüşmesine tanıklık ediyoruz.

    mark işlediği suçun vicdan yükünü sırtında taşıyor. bahanelere sığınmıyor. sonuçta tamamen kendi sorumsuzluğundan dolayı birini öldürmüş. zaten sığınacak bir bahane yok. ama yaptıklarıyla yüzleşmeye çabalıyor ve pişmanlığını bir an olsun bastırmaya ve gizlemeye uğraşmıyor. bunu bir dönüm noktası olarak kabul edip yaşımını ona göre dizayn etme çabası içinde kendine göre tutarlı olarak yaşıyor. sadece kendisinden sorumlu olduğu için de bu tutarlılığı her şeyi göze alarak sürdürebiliyor.

    eric'in durumunu farklılaştıran tek şey sadece kendisinden sorumlu olmaması. o da suç işliyor, pişmanlık duyuyor, vicdan azabı çekiyor ama mark'tan farklı olarak kendisinden değil oğlundan da sorumlu. bir açıdan mark'ın göze aldıklarından daha fazlasını göze alıyor. 22 yıldır onurlu ve dürüst bir şekilde sürdürdüğü görevi dahil olmak üzere bütün hayatını riske ederek şantajlara boyun eğiyor ve suç işliyor.

    mark'ın konferansta, eric'in de mahkemede yaptıkları konuşmalar da bunu gösteriyor zaten. mark "mazeret olmadığında suçluluk hissi daha ezici ve yıkıcı bir hâle geliyor" diyor. her açıdan en acısı da bu. eric ise "oğlumu korumak için 22 yıllık tertemiz sicilimi riske attım, yine onu korumak için fazladan birkaç yıl yatarım" diyor. mazereti var. hem de çok geçerli bir mazeret. zira ön planda olan kendisi değil. kendini koruma çabasının yakınında bile değil. sonuçta bencillikten ne kadar uzaklaşırsak mazeretlerimiz o kadar kabul görüyor.

    mahkum-gardiyan rollerini bunların üzerinden okumak da mümkün. mark'ın işlediği suç daha büyük. cezaevinden çıkmış olması özgür kaldığı anlamına gelmiyor. hatta kurbanın yakınları tarafından affedilse de affedilmese de yaşadığı suçluluğu muhtemelen bir ömür içinde taşıyacak. eric ise cezaevindeyken bile oğlunu korumuş olmanın vicdan rahatlığı sayesinde kendi içinde hiçbir zaman hapsolmayacak, başkaları tarafından affedilmeye mahkum olmayacak.
  • 3 bölümlük bbc dizisi.
    bu 'mini dizi' formatını hep beğenmişimdir. mesela 80'ler sonu trt'si pazartesi, çarşamba, cuma şeklinde yayınlardı.
    time, kaliteli bir drama. chernobyl sonrası çıta çok yükselmişti; belki ondan imdb puanını yüksek buldum ben.
  • bu yılın belki de en iyi işlerinden biri. senaryo ustaca yazılmış; hapishane sistemi, ajitasyona başvurulmadan eleştiriliyor ve bu alanda reforma duyulan ihtiyacı net ve gerçekçi biçimde gözler önüne seriyor. öyle ki 'böyle bir ortamda bir şekilde temiz kalabilmiş 22 yıllık memurunu koruyamayan ve suça sürüklenmesine göz yuman bu sistem mahkumlara ne sunabilir?' sorusunu istemsizce sordurabiliyor. işledikleri cinayetlerin sayısı ya da şekliyle övünen mahkumların çokça bulunduğu bir ortamda, bazı mahkumların suçlarıyla ve zarar verdikleri insanlarla yüzleşerek af beklemeleri tüm gerçekliği dramatize eden bir unsur olarak görülebilir fakat bana kalırsa suç ve suçlu ayırdı en iyi bu şekilde sunulabilirdi.
hesabın var mı? giriş yap