• ortalama bir film. neyse ki pür drama yapmamışlar, mizahi bir ton tutturmuşlar. böylesi daha iyi olmuş. zira trumbo'nun hayatını dram olarak yansıtsalardı sinirden falan filmi tamamlamayabilirdim. o dönemle ilgili bilgim olduğundan yaşananlara şaşırmadım. lakin bu filmle tanıdığım hedda'nın (helen mirren) gerçek bir kötü kahraman olduğunu düşünüyorum. genelde de insanların ekmekleriyle, aile saadetiyle oynayan, onlara acılar çektiren kişilerden hoşlanmam. zaten hedda'nın da sevilecek tarafı yok. göründüğü her sahnede sinirleri bozuyor. helen mirren iyi oynamış. ama ödüllük performans olduğunu düşünmüyorum. zira karakteri tek boyutlu, iyi işlenmemiş. cranston ise gerçekten iyiydi. rolünün hakkını vermiş.

    trumbo uzunca bir zaman dilimine odaklanıyor. kara listenin ortaya çıkışı, komünizm korkusu, sinemacıların devlet-fbi-sinemacılar yüzünden işsiz kalmaları, hapse düşmeleri, listedeki senaristlerin senaryolara isimlerini yazamamaları, fake isimlere verilen oscar ödülleri, trumbo'nun ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilişkisi, ihanetler vs... hepsi yansıtılmış. eleştiri pek yok, sadece gösteriliyor. zaten daha fazlasını belki de bir hollywood filminden beklememek gerek. şunu da belirteyim. filmin sonundaki konuşmada gerçekler dile getiriliyor ama bazen trumbo'ya hollywood'un ve amerika'nın yaşattıklarının bir filme meze olması tiksindirmedi değil. izlerken bunu düşünmemeye çalıştım. neticede hollywood bu.

    mccarthy dönemi de galiba en iğrenç dönemdi. nasıl ki şu an sinemacılar hedef gösteriliyorlarsa, tehdit ediliyorlarsa, gözleri korkutuluyorsa o zamanlar da bu yapılıyordu. hep komünizm korkusundan. komünizm gelmedi, mutlular mı acaba? muhtemelen mutludurlar, çünkü yıllar yılı anti-komünizm propagandası yapıldı abd'de. neyse. filmin bir yerinde john wayne görünüyor. vatan millet sakarya nutukları atıyor ama askeri gitmediği ortaya çıkıyor. trumbo mort ediyor wayne'i. yazık ki bu adam çektiği filmlerle, sahte vatanperverliği ile heykeli dikilen kişilerden oldu. halbuki hiç sevmem wayne'i. zira karakterleri gibi ırkçıydı, ağır bir milliyetçiydi, ki arkadaşlarını satmış olmasına şaşırmadım. o dönemlerde pek çok kişi arkadaşlarını sattı, pek çoğu da her şeye rağmen arkadaşlarını destekledi. mesela h. bogart, l. baccal, k. hepburn arkadaşları için mücadele ettiler. gregory peck, elia kazan ve onlarcası ise onları sattılar. mccarthy ve hoover ikilisi sinemacıları birbirine düşürmeyi başarmışlardı. o değil de charlie chaplin'i abd'den sürmüş, yaşlandığında ona oscar vermişlerdi, o da kabul etmişti. götünüze sokun demeliydi. onun yerine seve seve kabul etti. kısacası boktan bir dönemdi.
  • bryan cranston'ın oscarı hak ettiği harika bir film olmuş. ne yazık ki di caprio hayvanın ve iç organlarını çıkarıp içinde uyuduğu atın altında ezilecek. keşke ikisi de alabilse.
  • leonardo di caprio' nun bu sene de oscar alamamasına sebep olacak bryan cranston' ın başrolünde oynadığı filmdir.
  • hiçbir şey için olmasa bir sinemacıyı tanımak için izlenebilecek filmdir. misal ben izledikten sonra şu the brave one ne menem şeymiş merak ettim. yalnız dramatik hikaye uğruna edward g robinsonun hakkını yemiş filmdir. zira gerçek ed, komite önünde ifade verse de, isim vermemiştir.
    bu arada kirk douglas canım, you are spartacus. seviyoruz haliyle. otto premingeri de seviyoruz.
  • müthiş bir film olmuş! dalton trumbo ve kara listedeki arkadaşlarının oldukça etkileyici hikayesini izlerken, toplumu kutuplaştıran moktan siyasilere ve cehaletin nasıl kolayca manipüle edildiğine şahit oluyoruz. film ülkemizin bugünkü haline ışık tutuyor gibi ve evet tahmin ettiğiniz gibi şeytani karanlık güçlerin birilerini itibarsızlaştırmak için ilk sarıldıkları şey "ihanet". ihanet le suçlamak bugün de popüler ve hergün biri diğerine göre daha çok "hain" ilan edilebiliyor. tıpkı borsa gibi bir şey bu ihanet. bir sürü parametreye bağlı ve manipülasyona fazlasıyla açık. lakin filmde "hain" ilan edilen birileri daha sonra "vatansever" ilan edilip onore ediliyor. izlerken ben bu filmi daha önce görmüştüm hissini yaşatıyor. (bkz: ergenekon)
    sağlam duran dostlar, gerçek bir aile, satan dostlar, güç yalakaları, askerlik bile yapmamış militaristler vs "aynı ülkemiz sanki" dedirten film inanılmaz bir tat veriyor.
    and oscar goes to.. anonsunu fazlasıyla hak eden bir film. umarım olur..
  • henüz the revenant'ı izlememiş olsam da dicaprio'nun işini asla kolay olmadığını gösteren filmdir.

    oscar konusu dışında ise kesinlikle muazzam işlenmiş bir konu, ideal tempo ve mükemmel 50'ler havası var. 8/10
  • türkiye'de vizyon tarihi belirsiz olan film.genel olarak ben beğendim dalton trumbo o dönem ve hollywood güzel anlatılmış.oscar'ı eğer dicaprio kazanamazsa bryan cranston'un kazanacağını düşünüyorum.son üç senede en iyi erkek oyuncu ödülünün biyografi filmlerine gittiği düşünülürse (bkz: the theory of everything) (bkz: dallas buyers club) (bkz: lincoln) ister istemez seri devam edecek mi diye düşünüyor insan.bu arada bryan cranston film boyunca acaba kaç paket sigara içmiştir ?
    edit:seri devam etmedi.ama bryan cranston'ın en iyi rollerinden birini yaptığı gerçeği değişmeyecek.
  • cast seçimi şahane olmuş... öyle ki kirk douglas'tan da kirk douglas bir kirk douglas var filmde...
  • 1080 düştü yardırmaca.

    not. cranston muhteşem oynamış. oscar'lık oynamış.
  • hollywood'un amerika'nın kanlı bürokrasisi üzerine günah çıkarttığı bir başka film.

    bu sefer 2. dünya savaşı sonrası baş gösteren cadı avı ile komünist ve sosyalistlerin avlanmasının merkezine spartacus, johnny got his gun, roman holiday gibi yapımların senaristi dalton trumbo'yu koyarak geçmişiyle hesaplaşma derdine düşüyor. ilk defa bir stüdyo yapımı da komünistleri ve komünizmi yermeden, bilhassa savundukları insani değerleri ön plana çıkararak amerikan idealizmini eleştirme yoluna gitmiş. yılın spotlight ve the big short ile birlikte en önemli yapımlarından biri olmasına rağmen antikomünizm ve cadı avı gibi meseleleri yeteri derecede sert bir üslupla anlat(a)mıyor. buna karşın bryan cranston muhteşem oynamış.
hesabın var mı? giriş yap