• galatasaray lisesi ve istanbul üniversitesi felsefe bölümü bitirmiş, 1945 doğulmlu kişioğlu. 1988 yılına kadar gezetecilik yaptı ve o yıldan itibaren tercüme yapıyor.

    yaptığı en baba ve $ukelayı bi-hakkin hakkeden tercümesi gilles deleuze ve felix guattari'nin kaleme aldığı qu'est que la philosophie adlı eseri tercüme etmesidir.

    işbu ukde de böylece aydınlanmış bulunmaktadır.
  • rahmetli çok sayıda olmasa da gereksiz öztürkçe kasmış. sene 2000 küsur hala tecimsel denir mi hocam yahu. (bkz: geleceğin kısa tarihi)
    tabi hakkını yemeyelim gerektiğinde teraküm vs. gibi kelimeleri de kullanmaktan kaçınmamış aynı kitap çevirisinde...
  • pierre bourdieu'ye ait mühim eser sur la television'u yky'den çeviren felsefe insanı.
  • 1965 yılında çevirmeye niyetlendiği varlık ve hiçlik'in (jean-paul sartre) 2009'da kendi çevirisiyle yayınlandığını gördükten bir yıl sonra vefat etmiş çevirmen.

    http://www.haber7.com/…uc-bela-turkcelestirildi.php
  • bu özel insan için, belli nedenlerle benim için özel bir yazıda bir şeyler yazmak istiyorum. turhan ılgaz'la tanışmam 2016 yıllarında rousseu'nun toplum sözleşmesi'ni okumamla oldu. elimdeki bir hayli eski çeviriye önsöz yazmıştı ve beni oldukça etkileyen şu cümlelerle sona eriyordu önsöz :" rousseu bizim toplumsal ve siyasi yaşamamız açısından da çok önemlidir çünkü cumhuriyetin kurucusu tıpkı fransız ihtilalcileri gibi yeni devleti toplum sözleşmesinin sayfaları arasında bulup çıkartmıştır kimlik arayışları içinde aşmayı uğraştığımız şu çalkantılı dönemde rousseu okumak ve doğru anlayarak okumak biz türkiyeliler için yararlı bir uğraş olacağı benzemektedir. biz türkiyeliler dedik ve bilerek bu deyimi kullandık çünkü rousseu egemenliğin ancak toprağa aidiyetle ve aidiyette şekillenebileceğini ve yurttaşların bir cumhuriyetin ulusal kimliğini ancak üzerinde yaşanan toprağa atıfla - yoksa etnik dini ve benzeri değişken kimliklerle değil- kazanabilecekler ni insanlığa ilk öğreten kişidir de aynı zamanda "." biz"i anlamak istediğim" ben" diyebilmek istediğim zamanlarda karşıma çıkan bu cümleler merakımı tutuşturdu. araştırdım onu, gazeteciymiş varlık ve hiçlik'i çevirmiş tencere ve kapak isimli bir kitabı varmış. karar verdim "tencere ve kapağı" okumalıydım! lakin ortada bir sorun vardı 2001 yılı tek baskısı olan kitap hiç bir yerde yoktu. kibrimden ya da anlamadığım başka nedenle kitaba "türkiyelilerin" ilgisizliği ve umursamazlığı ilgimi daha fazla yöneltmeme sebep oldu. konuyu fazla uzatmadan sahaflarda kitabı buldum ve bir çırpıda okudum. 2001 yılında 2015 yılını görmüş gibiydi üstat" biz bireyi cemaatlerin üstelik din cemaatlerinin özerklik iddialarına özgürlük istemeyi demokrasi sanmaya devam edeceğimiz için cumhuriyet-demokrasi çatışmasının ayırdına varamadan cumhuriyetinde demokrasininde berisinde kalmaya bir süre daha devam edeceğiz". ne kadar etkileyici değil mi? başka kitapları da olsa okumak isterdim fakat bütün ömrünü düşün dünyasına adamış bu güzel insanın başka kitabı yoktu. çaresiz - o çevirmişse bir bildiği vardır- düşüncesiyle "varlık ve hiçlik " kitabını aldım. almaz olaydım o gün bugündür felsefe kitapları okuyorum yaşamın "biz" kısmında az bir mesafe katetmekle birlikte "ben" "özbilinç" kısmında bir miktar yol alabildiğim için kendimi talihli sayıyorum. "tencere kapak" kitaplığımın en dikkat çeken yerinde bireysel tarihimi aydınlatan ışık gibi her daim parlıyor ve parlayacak.
  • alexis de tocqueville'in l'ancien regime et la revolution adlı kitabını türkçeleştiren kişi, mehmet ali kılıçbay'ın muadili.
  • okumaya başladığım kitabın ilk paragrafında müktesebat kelimesini görmemle kendisinden tiksinmem bir oldu. öztürkçe fetişistlerinin yatacak yeri yok. bu ... yüzünden türkçe felsefe kitabı okumak eziyete dönüşüyor. bu amına koduğumun kelimesi yerine kazanım ya da edinim yazmak çok mu zor amk. sadece ben değil vedat milor bile bu durumdan müzdarip.

    https://twitter.com/…tatus/1183341718495809537?s=19
  • bir yazısında yer alan isabetli ve birazdan okuyacağınız aşağıdaki tesbitiyle aklımda kalmış olan yazar.

    basın her şeye rağmen “haber” vermek zorundaydı.. ve bu tür haberler de, her zaman çarpıcı görsel malzemeyle revnaklandırılamayabiliyordu. türk basını o zaman yazıyı resimleştirmenin yöntemini icat etti: manşetlerden, haber başlıklarından fiil kalktı, fiillerin yerini sıfatlar ve zamirler aldı. oysaki haber her zaman ve her yerde bir tür bilgilendirmedir. bir dilin olanakları ve yapısı içinde de, bilgilendirmenin asıl taşıyıcısı olan sözcük türü fiildir. “başbakan istifa ediyor” dediğim zaman, bir olayı haber veririm. ve haberi taşıyan sözcük “istifa etmek” fiilidir. bugün böyle bir olasılık gündeme gelse, gazetelerimizin, “tansu hanım yolcu! gibisinden bir manşeti yeğleyeceklerinden emin olabilirsiniz. (turhan ilgaz- cogito 1994/güz 2.basım)
  • felsefe dünyasının da büyük kaybıdır. ruhu huzur bula...
hesabın var mı? giriş yap