• aşağıdaki manifestodur:

    gelenekli sanatlarımızdan olan ebrû, son ustası merhum mustafa düzgünman'ın hakk'a yürüdüğü günden bu yana, sanatı geleneğine sadık kalarak icra etmeye ve bu yolda öğretmeye çalışanların bütün çabalarına rağmen maalesef mecrasından uzaklaşmaya ve yozlaşmaya başlamış ve bu yozlaşma, bu sanatı icra etmeye çalışanların sayılarının her geçen gün artmasıyla birlikte günden güne çoğalarak bizi bu manifestoyu yayınlamak zorunda bırakmıştır.

    merhum mustafa düzgünman'ın bıraktığı noktadan bu yana ebrunun terminolojisinden malzemesine, desenlerinden renklerine ve uygulama ve kullanım yerlerine kadar her alanda kontrol edilemez bir biçimde başlayan yozlaşma ve aslından uzaklaşma, internet ile sınır tanımaz bir biçimde yaygınlaşmış ve tüm bunlar gelenek adına ya da gelenekten yola çıkıldığı iddiasıyla suret-i haktan görünerek ebruya zarar verme noktasına ulaşmıştır.

    sanatımıza ve hakk'a yürümüş ustalarımıza karşı duyduğumuz sorumluluğun bir gereği olarak türk ebru geleneği ile ilgili aşağıdaki hususları gelenekli sanatlarımızı seven ve ilgilenen kamuoyunun dikkatine sunuyoruz :

    1. bir türk ebru geleneği vardır.

    2. ebru yapana ebrucu, ebru ustası ya da ebru sanatçısı denir.

    3. türk ebrusu adı ne olursa olsun suda erimeyen, güneşte solmayan ve kağıda zarar veren yabancı maddeler içermeyen doğal boyalar ve at kılı fırçalarla yapılır.

    4. ebru bir kağıt bezeme sanatıdır.

    5. ebru öğrenildiği gibi bilabedel öğretilir.

    6. türk ebrusu çiçekli ebrudan ibaret değildir.

    7. türk ebrusu da tekamül etmektedir.

    8. türk ebrusu asla zenaat değil sanattır.

    açiklamalar :

    1. bir türk ebru geleneği vardır.

    diğer gelenekli sanatlarımızda olduğu gibi ebru geleneğimiz de ustadan çırağa intikal ederek bugüne gelmiştir ve bizden sonraki nesillere de yine aynı yolla intikal edecektir.

    hudayinabit ebrucu olunmaz, olunursa bugün ortaya çıkan durum ve hudayinabit ebrucu olduklarını söyleyenlerin yaptıkları açıkça göstermektedir ki yapılan şeyin gelenekli türk ebrusu ile bir alakası yoktur.

    necmeddin okyay ya da mustafa düzgünman'ın türk ebru geleneğinden söz etmemiş olmaları bizim bir ebru geleneğimiz olmadığı anlamına gelmez. hakk'a yürümüş ustalarımız zamanında bugün olduğu gibi ebruyu dejenere etmeye çalışanlar (fitne) olmadığından gelenekten söz etmek ihtiyacını hissetmemişlerdir.

    ne necmeddin okyay ne de mustafa düzgünman, ebruda yeni birşey yaptıklarında "bunu ben yaptım, ebruya şu yeniliği getirdim" dememişlerdir. ne kadar başarılı ebru yaparsa yapsın türk ebru geleneğinde "bunu ben yaptım", "ebruya yenilik getirdim" demek yoktur.

    türk ebru geleneği ile ilgili diğer hususlar aşağıda açıklanmaktadır.

    2. ebru yapana ebrucu, ebru ustası ya da ebru sanatçısı denir.

    ebru geleneğimizde ebruzen diye bir tanımlama mevcut değildir. bugüne kadar ebru yapanlar kendilerini ebrucu, ebru ustası ya da ebru sanatçısı diye nitelemişlerdir. bugün ebru yapanların da kendilerini tanımlamak için yeni bir kelimeye ihtiyaçları yoktur. bu ihtiyacı ne necmeddin okyay ne de mustafa düzgünman duymamış ve yeni bir arayış içine girmemişken birilerinin ebruculara "sizin isminiz güzel değil ben size yeni bir isim buldum" diye isim uydurmasını ve birilerinin de ebrucuların tüm direnmelerine rağmen bunun arkasında durmasını anlamak mümkün değildir.

    isteyen kendisini ebruzen olarak niteleyebilir ancak ebru geleneğimize uygun ebru yaptığı iddiasında olan hiçbir ebrucu, kendisini ustalarının kendilerini tanımladıkları kelimeler dışında bir kelimeyle, ebruzen olarak nitelemez ve nitelenmesine izin vermez.

    osmanlıca türkçe lügatte "-zen" eki, "vuran kesen, atan manalarına gelerek birleşik kelimeler yapılır" şeklinde, "-kar" eki " "kelimeye bir ek olup isimleri sıfat yapar, eden, edici manalarına gelir ve -li, -lı, -cı, -ci gibi eklerin de karşılığıdır" şeklinde tanımlanmaktadır. yarın birisi de buna göre ebrukar kullanmaya başlarsa ne yapacağız ?

    ebrucu dendiğinde ebru alım satımı yapan kişilerin anlaşıldığını söyleyenler acaba "tiyatrocu ayten gökçer" ifadesinden ayten gökçer'in tiyatro, "futbolcu arda turan" ifadesinden arda turan'ın futbol alıp sattığını mı anlıyorlar ? aynı mantıkla tiyatrocu ve futbolcu yerine tiyatrozen ve futbolzen mi diyeceğiz ?

    3. türk ebrusu adı ne olursa olsun suda erimeyen, güneşte solmayan ve kağıda zarar veren yabancı maddeler içermeyen doğal boyalar ve at kılı fırçalarla yapılır.

    gelenekli ebrunun malzeme açısından en önemli unsurları boya ve fırçalarıdır.

    türk ebru geleneğinde asit ve kazein içermeyen, suda erimeyen ve güneşte solmayan doğal boyalar kullanılır. bunların dışında boyalarla yapılan şeylerin türk ebrusu ile alakası yoktur. yağlıboya kağıt boyası değildir ve bilhassa yağlıboya ile yapılan şeylerin türk ebrusu ile hiçbir alakası bulunmamaktadır. içinde asit ve kazein gibi kağıda zarar veren maddeler bulunan guaj, akrilik ya da yağlıboya gibi boyar maddeler kullanılarak yapılan ebrunun kağıdı, boyalardaki kimyasallar nedeniyle yanar. böyle ebruların kullanıldığı kitap ya da levhaların bir süre sonra tamire ihtiyaç göstermeleri kaçınılmazdır.

    bu ebru, muhtemelen mustafa düzgünman tarafından, rikkat hanım gibi yurtdışına çıktığında hocaya denemesi için boya getiren bir dostunun getirdiği bir boyayı hocanın denediği bir ebrudur. siyah boyanın, içindeki kimyasallar nedeniyle kağıtta bulunduğu yeri yaktığı açıkça görülmektedir. (mustafa hoca, bu satırların yazarına, mürekkep yapımında kullanılan isi, çok hafif ve boya olarak kullanılamaması nedeniyle çamlıca toprağı ile karıştırarak, bir başka deyişle çamlıca toprağı'nı is ile siyaha boyayarak siyah boya elde etmeyi öğretmiştir yani kendisi normal olarak siyah boya için çamlıca toprağı ve is karışımını kullanmaktadır.)

    kullanılan boyaların doğal ve el ile hazırlanmış olmasının türk ebrusuna kazandırdığı en önemli hususiyetler ise ebrunun kalıcı olması ve iç içe düşen damlaların etrafında oluşan hare nedeniyle her damlanın tek tek fark edilmesi ve bunun sonucu olarak ebrunun uyandırdığı derinlik hissidir.

    her tür boya ile türk ebrusu yapılabileceğini savunanlar acaba hattatların ısrarla beyaz kağıda yazmayarak kağıtlarını boyamalarını ya da en ala çini mürekkepleri dururken hala havanda is döverek mürekkep yapmalarını nasıl açıklıyorlar ?

    türk ebrucusu fırçalarını at kılından kendisi yapar ve ancak bu şekilde kavanozda duran fırçanın aldığı kıvrımlı şekil sonucu eski ustalarımızın ürettikleri battal desenlerinin benzerleri yapılabilir. kavanozda durma sonucu kıvrımlı bir şekil almamış olan fırçalarla edhem efendi ve mustafa düzgünman gibi battal ebru yapmak mümkün değildir.

    4. ebru bir kağıt bezeme sanatıdır.

    kağıdın icadından önce kumaş icad edilmiş olmasına rağmen türk ebru tarihi boyunca bugüne kadar hiçbir ebru ustası, kumaş gibi dokusu asla kağıdın dokusuna benzemeyen kağıt dışında malzemelere ebru almamıştır. kağıt dışında malzemelere alınan ebru tamamen ticari endişelerle yapılmıştır ve gelenekli türk ebrusuyla bir ilgisi bulunmamaktadır.

    ebruya yenilik getirmek, sanki ihtiyacı varmış gibi onu sözde bıktırıcı tekrarlardan kurtarmak ve yeni malzemelere ebru almak adına çiniye ebru alıp sonra da bu lale ebrularını evinin banyosuna ve tuvaletine koyanların ebrudan ve tasavvuftan ne anladıklarını sorgulamak gerekir. lale ebced hesabıyla 66'a denk gelir ve 66 lafza-i celal'in de ebced karşılığıdır. bu nedenle geleneğine bağlı ebru yapan ebrucular, aynen bir hattatın en güzel lafza-i celal'i yazma endişesi gibi lale yaparken en güzel laleyi yapabilme gayreti içinde olurlar. hudayinabit ebru yapanların bunu anlamaları ve bilebilmeleri mümkün değildir. editörlüklerini yaptıkları kitaplarda herşeyin o'nu anlattığını ve her baktıkları yerde o'nu gördüklerini sayfalar dolusu anlatanların geleneğine bağlı ebrucular tarafından o'nun ismini temsil ettiği düşüncesiyle ayrı bir özenle yapılan lale ebrusunu evlerinin banyo ve tuvaletlerine koymaları ve def-i hacet ederken bunları seyretmeleri yazıp söylediklerinde ne kadar samimi olduklarının da açık bir göstergesidir ve geleneğe bağlı ebru yapanla hudayinabit ebrucu arasındaki farkı göstermesi açısından da üzerinde ibretle düşünülmesi gerekmektedir.

    5. ebru öğrenildiği gibi bilabedel öğretilir.

    gelenekli türk ebrucusu asla bir bedel ya da menfaat karşılığı ebru öğretmez.

    bizim geleneğimizde sanatın icrası ile kazanılanın zekatı, onu öğretilerek ödenir. bu nedenle, zekatını hakkıyla ödeyebilmek endişesi ile hiçbir gelenekli ebru ustası da yaptığını öğrencilerinden saklamaz ve ustasından ne öğrendiyse öğretir. ( burada öğretme, atölyesinde çırak yetiştirme anlamında kullanılmıştır. tuğrakeş ismail hakkı altunbezer, necmeddin okyay gibi bir öğrenim kurumunda ders vermek elbette bu tanımın dışındadır. )

    bizim geleneğimizde atölyesinde para karşılığı kurslar düzenlemek, bu kursları da insanları bu işi bildiğine inandırmak adına " temel ebru teknikleri", "ileri ebru teknikleri" diye müfredata bağlamak yoktur.

    6. türk ebrusu çiçekli ebrudan ibaret değildir.

    türk ebru geleneğinde birçok ebru çeşidi bulunmaktadır ve çiçekli ebru onlarca ebru çeşidinden birisidir. geleneğine bağlı ebru yapan türk ebrucusu, önce üzerine çiçek yapacağı battal ebruyu öğrenir ve onu en güzel biçimde yapmaya çalışır. türk ebrusu çiçekli ebrudan ibaret değildir ve battal, hatip, bülbülyuvası, taraklı, kumlu gibi birçok çeşidi mevcuttur. türk ebrucusu bu ebruların hepsini aynı başarıyla yapmadan ustasından icazet alamaz. çiçekli ebru hafif ve tek renkli, genellikle tabiatta çiçeğin arkasında duran yeşil, kahverengi, mavi gibi zemin ebrularının üzerine yapılmıştır. ustalarımız tarafından taraklı ebru üzerine daha doğrusu battal ebrudan başka bir zemin üzerine çiçekli ebru yapılmamıştır.

    gelenekli sanatlarımızda aynen resmetmek değil stilize etmek esastır. geleneğine sadık türk sanatçısı hiçbir zaman gördüğünü aynen resmetmemiş ancak stilize ederek ifade etmeye çalışmıştır. bu noktadan hareketle ebruda başarı, görülenin aynen resmedilmesiyle değil ne kadar başarılı stilize edildiği ile orantılıdır ve teknik olarak ne kadar mükemmel olursa olsun stilize etmeden aynen resmetme çabaları, onu yaradan'la yarışmak anlamına geleceğinden ne ebrunun felsefesine ne de geleneğine uygundur. tezhipte, kalemişinde, çinide çiçek ne amaçla stilize ediliyor ve aynen resmedilmiyorsa ebruda da aynı şekilde aynen resmedilmez. bugüne kadar tezhip deseni çizenler çiçekleri aynen resmetmekten aciz mi idi ? çiçek resmi yapmak isteyenler için suluboya, yağlıboya, karakalem, pastel gibi birçok teknik mevcuttur . . .

    ebruda yapılan çiçeklerin nispetleri, ustalarımızın estetik kaygılarla yıllar süren tecrübeleri sonucu ortaya çıkmıştır ve nasıl bir hattat sami efendi ya da hulusi efendi ayarında yazı yazıp kompozisyon yapmadan keyfi olarak "benim zevkime göre harflerin nispetleri böyle olmalı" diyemiyorsa geleneğe bağlı ebru yapan hiçbir ebrucu da her bakımdan mustafa düzgünman'dan daha başarılı ebru yapmadan gelenekli ebruda yapılan çiçeklerin nispetleriyle oynama hakkına sahip değildir.

    7. türk ebrusu da tekamül etmektedir.

    türk ebrusu da diğer gelenekli sanatlarımız gibi zaman içinde tekamül etmiş, bu tekamülü mümkün kılan bütün ebrucular önce kendilerinden önce yapılan ebruyu en mükemmel haliyle yapmış ancak ondan sonra ebruyu tekamül ettiren yenilikleri denemişlerdir. gelenekli ebruyu bugün bulunduğu noktadan gerek teknik gerekse estetik açıdan daha ileriye götürecek olan bugünün ebrucularının, bunu yapabilmek daha doğru bir deyişle ebruda teknik ya da estetik birtakım değişiklikler yapma hakkını kendilerinde bulabilmeleri için önce hatip gibi hatip ebrusu, edhem efendi gibi neftli battal ebru, necmeddin okyay ve mustafa düzgünman gibi çiçekli, koltuk, kumlu, gelgit ebru yapmaları ve sanatı tekamül ettirmeye hakları olduğunu ispatlamaları gerekmektedir. bunları yapmadan yapılan sözde yenilikler, gelenekli ebruyu yozlaştırmaktan öte şeyler değildir.

    8. türk ebrusu asla zenaat değil sanattır.

    işini elleriyle yapan işçidir. elleri ve beyniyle yapan zanaatkardır. elleri, beyni ve gönlüyle yapan ise sanatkardır. aşk ile yapılan her şey sanattır. bu çerçevede ebru sanattır. eğer ebru zanaatsa soyut resmin, tezhibin hatta güzel yazının da zanaat olması gerekir. ismi ne olursa olsun ebruyu zanaat olarak nitelendirenlerin gelenekli sanatlarımızın tamamını, hüsn-i hattı, tezhibi, ebruyu, minyatürü, kalem işini, çiniyi el sanatı diye küçük görmeye çalışan batı sanatı hayranlarından bir farkı bulunmamaktadır.

    ebru sanatına adıyla anılan ebru çeşidini kazandırdığını ( ! ! ! ) iddia eden bir muhterem, bir kitabında ;

    "acaba ebru sanat mı , yoksa zanaat mı?

    bu iki kavram birbirine sıkça karıştırılıyor. bunlar farklı anlamlar içermektedir. zanaatkârlar, toplumun ve bireylerin ihtiyaçları için durmadan tek düze üretirken, sanatkar bilinçaltındaki duyguları uyandırarak yeni güzellikler yakalama çabasındadır. ancak sanatın da ihtiyaçtan tamamen soyutlandığı da söylenemez. gerçi sanatta zevk ön plana çıkmış olsa da en azından ruhsal bir doyuma seslendiği inkar edilemez. sanatlar, zanaatların uzantıları olduğu, zanaatkâr olmadan sanatkâr olunmaması da tartışılmaz bir gerçektir. her sanat ona en yakın bir zanaattan doğmuş, uzun sürede çeşitli üsluplar kazanarak olgunlaşmıştır. bir önceki bir sonraki üslupların bağlantıları göz önüne alındığında türk ve osmanlı dünyası, hatta tüm islâm âlemindeki diğer sanat ve zanaatların başlangıç tarihleri bilinmeyecek kadar eski geleneklerin uzantıları oldukları gerçeğini kabul etmek kaçınılmazdır. bu gelişim süreci derinliğine incelenirken şu üç unsur; buluşlar ve katkılar, etkiler ve eskiden alıntılar yani miras kalanlar etkenleri unutulmamalıdır. burada konumuz olan ebruyu, belirli kullanım amaçlarına yönelik olarak üretiyor, aynı yöntemle ve benzer ürünler yaparak yaşatıyor isek, yani bir battal veya taraklı ebruyu, malzeme ve teknik olarak değiştirmeden yapmaya devam ediyorsak, ( şüphesiz ki burada yaptıklarımızın hiçbiri bir diğerinin tıpa tıp aynısı olmayacak, benzeri olabilecek) yapılan işler kelimenin tam anlamı ile bir zanaattır. sanat olmayacak kadar eskilere inen kökleri vardır. iyi bir zanaatkarın iç dünyasından gelen güzellikleri görülmemiş, denenmemiş buluşlar ve katkılar getirerek, bunu bir biçimde dışa vurması ve kabul görmesi ile sanat ortaya çıkar. bu kabul görmenin kişilerle ilgisi yoktur. karar mekanizması tarih ve kamuoyudur. yapılan yenilikler öncelikle hep tepki ile karşılanır. çünkü eskiden beri tenkit mekanizması daima “geleneğe” ayarlıdır. yeniliklere, daha önce yapılmadı diye “yapılamaz” damgası vurulur. tarihte isimlerini unutmadığımız tüm ünlü sanatçılar hep bir şekilde yenilik yapmış olanlardır. hatta hayatta iken anlaşılmayan, ölümünden sonra meşhur olan bir çok sanatçı vardır. geleneğin katı kalıpları ve hazır klişeleri içinde sıkışıp kalmış nice ustalar bir daha hatırlanmamak üzere tarihin karanlıklarında kaybolmuştur. geleneği asla inkar etmiyoruz, gelenek olmadan geleceğin olmayacağını da biliyoruz. ancak katı gelenekçi olmanın getirdiklerinin de dikkatle incelenmesinde her zaman yarar görüyoruz.

    çok eski bir sanat olar ebru, çağdaş dekorlarımızda kullanılabilir...

    bu ilginç su yüzü boyama tekniğini günlük yaşantımız içine sokabilir miyiz? tabii ki evet... ebru, tarihi içinde hep bir kağıt süsleme sanatı olarak günümüze kadar gelmiştir. iran, orta asya ülkeleri, hindistan, selçuklu ve osmanlı imparatorluklarında çok önemli amaçlara, bir zanaat olarak hizmet etmiştir. bugün geleneksel yöntemin kapsamı genişleyerek devam etmektedir..."

    buyurmuş.

    buna göre kendisi dışındaki bütün ebrucular zenaatkar bir tek kendisi sanatkar ! ayrıca her gece aynı oyunu sahneleyen tiyatro sanatçıları, devlet korosunda bu muhterem gibi sanatkar olanların bestelediklerini her konserde sürekli aynı notalarla ( ! ! ! ) seslendiren icracılar, yeni bir boyama tekniği geliştirmediği, eski ressamların tekniğini kullanarak resimler yaptığı için hoca ali rıza ya da ahmet yakuboğlu hep zenaatkar ama bu muhterem suyun üzerine yağlıboya döktüğü için sanatkar ! ! ! edep ya hu . . .

    not : klasik, en basit ve polemiğe neden olmayacak tanımıyla "üzerinden nesiller geçmesine rağmen değerini aynen koruyan ve ilk günkü gibi beğenilen" demektir. bu tanımla sınırlı kalmak kaydıyla ancak hatip mehmet efendi, edhem efendi ve necmeddin okyay gibi ebrucuların elinden çıkan ebrular klasik sayılabilir. öte yandan klasik, "klasik müzik" ifadesinde olduğu gibi yukarıda ismi zikredilen ebru ustalarının yolunda onlar gibi ebru yapan sanatçıların yaptıklarını tanımlamak, bir üslup ve tarz olarak yapılan işi nitelemekte de kullanılabilir ve kullanılmıştır. ancak kavram karmaşasının önüne geçmek amacıyla burada hakk'a yürümüş ustaların izinde yapılan ebruyu tanımlamak için klasik yerine bir geleneğe bağlı olarak yapılan anlamında gelenekli kullanılmıştır.

    alparslan babaoğlu - sadreddin özçimi - sacit açikgözoğlu - banu ariğ - önder cankurtaran - betül koyuncu - ismaile taşatan - uğur taşatan
  • bir yüzyıldır sürdürülen ve insanları ebrudan soğutan gereksiz tartışma. bugün ebru sanatındaki ustaların çoğu ilk işlerinde başarısız olmuş, kendilerine ebru sanatında bir yer bulmuş ve bu sanatta başarılı olmuş kişilerdir. belirli ustaların yanında dersler almışlar ve içlerindeki yeteneği keşfetmişlerdir. ancak istisnalar hariç hiçbiri 4 kuşak dededen ebrucu değil. bu nedenle kendilerini klasikçiler, gelenekçiler, yenilikçiler gibi adlarla adlandırıp diğerlerini dışlamalarına gerek yok.
hesabın var mı? giriş yap