• kutlu bir hadise. allah çevirmenlere sabır versin.
  • görünüşe göre yakında olacaktır. anatolialit adlı telif hakları ajansı kitabın ingilizce yayın haklarının birleşik krallık'taki one world publications'a satıldığını duyurmuş. kitabın yayın hakları ayrıca yakın zamanda yunanistan ve almanya'ya da satılmış. önce tanpınar, sonra sabahattin ali, derken hasan ali toptaş ve şimdi de oğuz atay. (bkz: kurban olduğum allah verdikçe veriyor)

    https://www.facebook.com/…it/posts/1318255344872511
  • türk edebiyatının dünya edebiyatına katkısı açısından çok olumlu bulduğum projedir. umarım hakkını verebilecek şahıslar tarafından çevrilir. ahmet hamdi tanpınar'ın saatleri ayarlama enstitüsü adlı eseri de the time regulation ınstitute adıyla ingilizceye çevrilmişti.
  • dünyada bugüne kadar dilden dile çevrilen kitapların hepsi gerek kurgusal bakımdan, gerekse yazıldıkları dillerdeki anlatım zenginliği bakımından cin ali serisinden hallice oldukları için başka bir dile çevrilemeyeceği düşünülen tutunamayanlar isimli kitabın ingilizce yayımlanması olayıdır.
  • herkes çevirmenin işi zor, çevirmene allah sabır versin falan demiş ama ilgili haberde kitabın ingilizce çevirisinin yapılmadığı yazmıyor. çok büyük bir ihtimalle sevin seydi çevirisi yayımlanacak çünkü seydi, tutunamayanlar'ın ingilizce çevirisini the disconnected başlığıyla yapmıştı. yayın haklarının satılmasıyla ilgili haberde de kitabın adı the disconnected olarak geçiyor. başka bir çeviri olsaydı kuvvetle muhtemel ki kitabın ingilizce adı da değişecekti. ayrıca sevin seydi'nin daha önce kitabın bir bölümünün çevirisiyle britanya'da ödül aldığı da biliniyor:

    (bkz: #28625185)

    dolayısıyla bir kez daha vurgulamak gerekirse söz konusu olan tutunamayanlar'ın ingilizceye çevrilmesi değil, ingilizce yayımlanacak olmasıdır. zaten kitabın halihazırda çevirisi olmasaydı muhtemelen yayın haklarının satışını da kolayca yapamazlardı.
  • ulysses'in başka dile çevrilebildiği bir dünyada tutunamayanlar da çevrilebilir. zor ama olmaz değil.

    fular seviyem: ulysses terk.
  • haddinden fazla anlam kaymasına uğrayacağını düşünüyorum. özellikle "şarkılar" kısmı 20 sayfa. ithaf ve mukaddime ise bu 20 sayfalık şarkıların tek tek açıklandığı 60 sayfalık bir kısım. burada kelime oyunlarını geçtim, o zaten türkçe bilen bir okurun bile anlayamayacağı kompleks bir yapıda, selim ışık'ı ifade eden cümlelerden çok kelimeler hatta noktalar var. örneğin şu kesit nasıl çevrilebilir?

    "when i was a little child
    bir yokluktu ankara
    apres moi dull and wild
    town ne oldu, que sera?"

    ya da dandini ve dasdana'nın hikayesi bizi güldürüp üzerine düşündürürken, türkçe bilmeyen hatta bu kültürü yaşamamış bir insanda nasıl bir iz bırakabilir? ben dostoyevski'nin insancıklar'ını okurken nasıl ki bir vostok prensinin hissettiklerini hissedemiyorsam, tutunamayanlar'ı okuyan bir koreli veya alman da bunu hissedemeyecek. edebiyatın acı gerçeğidir bu.
  • "dur bir de ingilizcesinden başlayayım da bitiremeyeyim" dedirtmiştir.
  • şu an elimde bu kitap, disconnecte-d.

    mis gibi kokusu, harika kapağı ve olanca ağırlıyla elimde. heyecanım, türkçesini yudum yudum okuyan ve üzerine sayfalarca not yazan biri olduğumdan değil sadece. yakında eşim olacak insanla ilk tanıştığımızda birden aklıma atay'ın bu kitabındaki “şu an sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim.” cümlesi gelmişti. çok beğenmişti, yabancı olduğu için ingilizcesi var mı diye sordu, bakıp bulamadığım o günden bu yana bekliyordum.

    ilk internette gördüm haberi sonra bu başlık altında onayladım, amazondan baktık pahalı dedik sonra tükendiğini gördük. o kadar üzüldü ki, kendime kızdım vakitlice davranamadım diye. sonra vazgeçmedim yayınevi olric olarak görülüyordu, bir mail bulup internetten garip bir siteden ulaşmaya çalıştım.

    inanır mısınız maurice whitby cevapladı. süreci anlattı ve de yolladı kitabı. okumaya başladım dayanamayıp o kadar derin bir hassaslık ve tarih var ki bu çevirinin arkasında. hani türkçesi gibi olamaz yorumu var ya, özellikle giriş kısmında yazanlar geçen yılları, verilen emekleri ve hassasiyetleri çok güzel anlatıyor. atay kitabı sevin seydi'nin daktilosunda yazmış mesela ve kitap yazılırken atay'la (başka oturacak yer olmadığı için) aynı sandalyede oturan seydi her bir sayfayı makineden alıp ingilizce'ye çevirmiş; ama yıllar harcamış dilin hakkını verebildiğine inanıp yayınlamak için.

    biraz dağınık yazdım heyecanımdan, okuyunca daha düzgün yorum yapmaya çalışacağım, sorusu olan olursa da kitap edinme süreci ya da diliyle ilgili, çekinmesin yeşillendirsin.

    o zaman bir de ingilizce kitaptan alıntı:

    "he must have exhausted all ways of making himself understood." said süleyman kargı. "people don't believe easily, they want concrete proofs; it can't be as bad as that, they say. don't worry, you won't die, you will get over it, it will pass...and more often than not, events prove them right.and when, one time in a million, they are mistaken, seriously, sadly mistaken, is it worth it, they say, poisoning one's life for one time in a million. but then, so do we, we all say it."
hesabın var mı? giriş yap