• pandora'nın kutusunda kalmasiyla ünlüdür.
    um-arım hep orada kalırsın.yüzünü pan görsün.panik ataklara gelesin.

    not:pan yunan mitolojisinde kırın ve çobanların tanrısı. yarı keçi yarı insan halinde tasvir edilir. kırlarda aniden insanların karşısına çıkıp görüntüsüyle insanları korkuttuğu için panik sözcüğü buradan türemiştir.
  • (bkz: benim hala umudum var!)
    “şimdilik iyi gidiyor!”
    50 katlı binanın çatısından atlayan insanın hikayesi bu...
    30 küsürünce kattakiler gözleri önünde düşüverirken sormuşlar o'na...
    "nasıl gidiyor?" diye...
  • (bkz: #51928237) bunun ile başlığın açılışını kendi adıma yapmıştım. ikincisini yazarak biraz daha umut aşılama yöntemine devam etmek isterim.

    "imkansızlığa duyulan umut", intiharı engelleyen bilinçaltı sloganı.

    intihar umudu cesaretine yenik düşen yitik ruhların eylemidir ama bu terste bir işlik var. umut bitmez, tükenmez. tükenseydi eğer insanoğlu zor zamanlardan buralara gelemez ve bu zamanın içine sıçmaya cesaret edemezdi.

    tanrı, nefesin içine umudu da yerleştirdi. birey aldığı nefesin bedenini ve ruhunu yaşattığını fark edemeyebilir. umut engellenemez ama yok sayılabilir. cesaret eksikliği bedeni yok etmekle kalmaz onu seven ruhlara da zarar verir.

    umudu bitebilecek tek şey tanrı'dır. eğer umudun bitmesinin nedeni aşk, din, para, şan, şöhret olursa o zaman işin rengi laciverte döner. insanoğlunda beden-i umut kayıpları ruhlarına üstünlük sağlarsa tanrı'nın umudu kesilir. sur'u üfler ve insanoğlunun yaşaması için üflediği nefesi son kez kullanır. nefesi kesilir, nefesler kesilir ve dünya yok olur.

    umut seni isteğin dışında yaşamaya zorlar ve sana seçim hakkı tanımayan bir dünya'da olmaya iter. ona karşı gelmen haksızlık değildir. fakat ona ihanet etmek cesaret değil aciziyet ister. mücadele eden insanoğluna, potansiyeline ihanettir.

    oksijen ortak alınır ama her burun ve ulaştığı beyin bireye özeldir. mantık ve kalp arasındaki nefes taşımacalığının mesafesini siz belirleyeceksiniz.

    doğru veya yanlış yok. insan kendisi oluşturacak, neleri feda etmek isteyeceğini ve nelerle savaşmak isteyeceğine.

    imkansıza umut mu duyacaksınız? yoksa yapay bir umutsuzluk ile hak sahibi olduğunuz imkanınızı mı kullanacaksınız, seçim sizin.
  • aynı zamanda unisex bir isimdir.
  • veda'dan sonra serinin ikinci kitabı. tabii bu romanın da devamı var çünkü olaylar birkaç kuşağı alarak anlatılmış. bu romandaysa cumhuriyet'in kuruluşunun ilk yıllarını anlatıyor. ayrıca gözlemlediğim kadarıyla kitapta sabahat ve aram'ın aşkı, yaşadıkları zorluklar ben de dahil birçok kişinin ilgisini çekmiş.
  • ayakkabılarımı parlatıp ütülü gömleğimi ve pantolonumu giydim. saçlarımı geriye tarayıp traşlı yüzüme kremimi sürdükten sonra onun evine bakan penceremi araladım. kararlıydım. camdan içeri giren ışığın masaya vuran sabahında silahımı temizlemeye başladım. elime aldığım bez ile namluyu yavaş yavaş sildim.
    -ne yapıyorsun?
    -bıçak yarasını iyileştirecek bir vuruşa hazırlanıyorum.
    -hiç inancın yok mu? neden böyle şeyler söylüyorsun? eline o silahı alıp son bir vuruşla her şeyi sonlandırdığında daha iyi mi hissedeceğini düşünüyorsun?
    -sen korkakların umuduyla inancı birbirine karıştırıyorsun. hüzünlü ve büyük yazarların içiyor olmasıyla yazdıklarının ilgisi yoktur. içtiği zaman hüzünlü şeyler karalayıp içtiğini yazan ve içkilerden bahsederken okuduğu yazarlar gibi olabilmeyi düşleyen, işsizlikten ödeyemediği kirasına nihilizm anlamı yükleyen beceriksizlerin cümleleri gibi, sen de inanç ile umudu birbirine karıştırıyorsun. gerçek bir nihilist parasızlığından değil, hiçliğinden bahseder. hayatın anlamsızlığı kirayı ödeyemediğinde ortaya çıkan akşamdan kalma tozlu masalarda değil, hiç bir şeye ihtiyacın yokken tertemiz camlarda sabaha bakıp, saçını tarayıp, ütülü pantolon giydikten sonra ölü olduğunun bilinciyle yinede silahını temizlemende gizlidir.
    ben bir ölüyüm. o yüzden onu öldürmeliyim.
    ve,
    hayatımız tüm planlarımız alt üst olurken bir şeyler olduğu için tuhaf değildir.
    hayat,
    bir ölü bir yara için silah temizliyorsa tuhaftır bence.
    -sen de içiyorsun?
    -ben içtiğimi yazmıyorum. yazarken içiyorum. birazdan elime silahımı alıp ateş edeceğim. böylece korkuların ördüğü ve bedduaların yerine gelmesini dileyen umutlarına inanç diyenler gibi sessiz olmayacağım. cehennemin olduğunu düşlemek umuttur.
    ayrıca başkalarının beddualarıyla yanabileceklerini kabul etmektir birisinin yanmasını dilemek. saçma.
    böcek olmayı kabul edenler ezilince şikayet etmemelidirler.
    bence bu söz bu duruma uygun. ve önemli olan benim.
    böylesi bir umut, ancak suçsuz olduğunu ve hiç cinayet işlemediğini düşünen katillerce inşa edilebilir.
    birazdan buradan geçecek.
    bir atış ile ciğerini de delebilirim beynini de patlatabilirim.
    aklım karışık.
    en son ne zaman aşık oldum?
    güzel seviştiğimiz için özlediğim kadınlarla özlediğim için güzel seviştiğimiz kadınlar bazen aynı yaralardan kanıyor.
    bir ölü saçını tarıyor.
    ütülü gömleği ve ütülü pantolonu ve parlak ayakkabıları giyinmiş bir güneşli sabahta,
    güzel bir apartmanın hiç para sorunu olmayan dairesinde,
    aslında her şey yolundayken,
    bir ölü silahını parlatıyor.
    hüzünlü ve hiç yazarların içki şişelerinden etkilenmiş, içtiği efkarını hüzün ve işsizliğini hiçlik sanan birini vurmak için.
  • en iyi umutsuzlar bilir.
    "masallardaki iyi insanları" görebilmek için bekleyenler bilir. mutsuz biten bir film sahnesini tekrar izlerken "bari bu sefer öyle bitmese" diyerek izleyenler bilir. her kapı ve telefon çalışında heyecanlananlar bilir.
    en iyi ben bilirim.
  • bunun bir tanesi yaşamak demekmiş
    (bkz: bir umuttur yaşamak)
  • ankara devlet tiyatrosu'nun en kötü, kopuk, acemi oyunu. tüm cümleler devrik, sahne ve yansıtmalar manasız, aralarda dans eden oyuncular ilkokulda gösteriye çıkan çocuklar gibiydi senkron bile yok. hakikaten kötü oyun. ankara devlet tiyatrosu'nda 20 oyun izlemisimdir bu kadar dikkatimi toplayamadığım oyun olmadı. sahneye yansıtılanlar, simgesel ve soyut kavramlar bu kadar tutarsız olabilirdi. kimse bir şey anlamadı ki ilk perde sonucu kulak misafiri olduğum insanlar da, "acaba bir tek biz mi bir sey anlamadık?" şeklinde konuşuyorlardı. zaten oyun bitiminde aldıkları azıcık alkış oyunun beğenilmediğinin kanıtı idi.
  • yılmaz güney filmi.
    keşke o hocayı vurup gömseydi ağacın altına.
    dayıya birşey diyemem sonuçta hatrı var,dayı senin de mi hınzır hallerini görecektik :))
hesabın var mı? giriş yap