• 2008'deki time röportajından:

    * soru: picasso'nun "iyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar"* sözüne katılıyor musunuz? eğer katılıyorsanız siz kimden çaldınız?
    * woody allen: bugüne kadar hep en iyilerden çaldım. bergman*'dan çaldım, groucho*'dan çaldım, chaplin*'den, keaton*'dan, martha graham'dan, fellini*'den. yani, ben arsız bir hırsızım.
  • roma'da geçecek olan son filminin adı yine değişmiş, the rome with love olmuş. midnight in paris gibi iddialı bir isimle gelecek demek ki. 20 nisan'da da italya'da görücüye çıkacak, yine heyecanla beklemedeyiz.
  • reel hayatta sürekli düz adam taklidi yapan yönetmen.
  • çok sevdiği, aşık olduğu, hastası olduğu new york'a üç senedir dönmeyen aktör-senarist-yönetmen-müzisyen. 2005'te match point'le başladığı avrupa turuna 2009'daki whatever works'le ara veren, ardından 2010'daki you will meet a tall dark stranger'la bu tura devam eden yönetmen. geçenlerde gelen habere göre yeni filmini de new york'ta çekmeyecekmiş. yeni durağı kopenhag olacakmış. sanırım kayda değer tüm avrupa başkentlerini dolaşmayı planlıyor. dolaşsın, şikayetimiz yok da new york'u çok seven bir adamın son yedi yılda sadece bir kere şehrinde film çekmesi şaşırtmaktadır. belki sıkılmıştır şehrinden. ben de şehrimi çok sevmeme rağmen zaman zaman (son bir kaç beş yıldır) sıkılıyorum.

    sinema dergisiyle yaptığı söyleşide "çoğu filmim vasattır. şu zamana kadar bir başyapıt üretemediğim için çok üzgünüm ve pişmanım. sanırım bundan sonra da üretemeyeceğim o filmi" diyerek şaşırtmış ve kendisine hayran bırakmıştır. "filmlerim çok iyi, siz değerini bilemediniz" diyenlerden değil kendisi. evet, çok kötü filmleri de var (hem de zaman kaybı diye nitelendireceğim filmleri), kötü filmleri de var, vasat filmleri de var. ama bence çok sağlam filmleri de var. başyapıtı var mı yok mu tartışılır: love and death, sleeper, annie hall, manhattan, hannah and her sisters en sevdiğim filmlerinden bazıları. bu on yılda çektiği filmleri arasında midnight in paris ve whatever works'ü diğerlerinden daha başarılı buluyorum. umarım to rome with love'ı da bu iki filmin yanına ekleyebilirim izledikten sonra.

    bu arada denilenlere göre cate blanchett ve bradley cooper ile çalışmak istiyormuş yeni filminde. cate'i bir allen filminde izlemek güzel olur.

    son olarak midnight in paris gibi kaliteli filmler üretmesi dileğimle. umarım you will meet a tall dark stranger gibi gereksiz yapımlarla zamanına yazık etmez. mip gibi filmler çeksin, ben de tekrar tekrar kendisine hayran kalayım istiyorum.

    edit: barselona'da çektiği vicky christina barcelona'yı unutmuşum. onu da severim tabi ki, yeri gelmişken belirteyim. sekerli ciklet'e mesajından ötürü teşekkür ederim.
  • filmleri müzikli resim gibidir. aklınıza en çok müzikleri kazınır. görüntü yönetimine dikkat eder ama ortalama yönetmen seviyesinde. yahudilikten bahsetmediği film sayısı azdır, gişeye oynamaz, filmlerinde oynar. hikayeyle vurmaya çalışır, her auteur gibi deneycidir, annie hall'den öncesi hızlıca izlenmeli annie hall ve sonrası detaylıca , defalarca , yavaşça, sessizde izlenmelidir.
  • ben ilkokuldayken (yani 1985, 86 falan) abim "bir hırsızın itirafları" kitabını almıştı. içinde kitapla aynı isimli kısa hikaye (bkz: confessions of a burglar) dışında birkaç hikaye daha mevcuttu. abim henüz kitabı yeni almışken arabada okumaya başlamıştı kahkahalar atmıştık. mizaha yaklaşımı o ana kadar gördüklerimin o kadar dışında bir yerdeydi ki sonra o kitabı baştan sona hatmetmiştim. o dönem okuduklarımın onda birini anlamışımdır ama ona rağmen mizaha bakışımı derinden etkilemiştir.

    1995 gibi buradaki bir hikayeyi ("adam köpeklerden kaçmak için ağaca çıkar ama ağaçta daha çok köpek vardır") bülent üstün'ün hiç atıf yapmadan çizdiğini görmüş ve çok kızmıştım. oturup eskişehir'den leman'a faks çekmiştim sırf bülent'in yanına kar kalmasın diye. şimdi düşünüyorum da bir yığın hikayenin arasına sıkıştırılmış bir şeydi belki sanatçılar arasında yaygındır vs. o zamanki hırçınlığım ve sinirliliğim de yok artık. sevgilim ve köpeğimle çiftlik evimin verandasında sallanan sandalyemde pipo tüttürüyor ve güneşin batışını izliyorum.
  • "bir erkek ile bir kadın arasında seks güzel bir şey olabilir -tabii doğru erkek ve doğru kadın arasındaysanız."
  • kopenhag projesi yalan olmuş. yuvaya dönüyormuş kendisi. bir sonraki filmi ny - san fransisco'da geçecekmiş.

    kaymak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25340319/

    (bkz: kaymaklı kadayıf)
  • kahirenin mor gülü gibi bi film yaptığı için bütün taktirlerimi kazanmış kişi. keşke en son filmi o olsaydı da şimdiki veya gelecekteki filmlerini kahirenin mor gülü kadar iyi değil demeseydik.
  • anlatmayı tercih ettiği dünya ile etki alanının ölçeği arasındaki uçurum açısından çok az insanın yanına yaklaşabileceği hikayeci. woody allen ile new york, hatta new york'un belli bir kesimini özdeşleştirmek mümkün. aslında bu durum iki yönden ele alınabilir. elbette meselenin bir yönü kültür emperyalizmi ile ilişkili. bu malum meseleden bahsetmeyeceğim. meselenin diğer bir yönü ise allen'ın sanat tarihinde bu şekilde yer almayı tercih etmesi üzerinde düşünmeyi gerektiriyor. anlattığı dünyanın new yorkerlık estetiğinin gözümüzü almasına izin vermediğimiz zaman bu tercihin ne kadar mütavazi olduğunu fark edebiliriz. gelişmiş bir ülkede yaşamanın sağladığı konfor alanının bu ülke vatandaşlarının dünya meselelerini dar bir çerçeveden bakmasını beraberinde getirdiği görüşü belli yönleriyle doğruluk payı içerse de bu yargının "dünya meselelerini anlamak"tan ziyade "dünya meselelerine kafa yormak" üzerinden kurulması gerektiğini düşünüyorum. anlamak meselesi ayrı bir konu. her birimiz dünyaya konumlandığımız noktadan bakmaktayız. konumlandığımız noktayı bir dereceye kadar belirleme olanağına sahip olsak dahi birden fazla konuma sahip olamayacağımızı kabul etmeliyiz. tercihlerimiz, önyargılarımız hep bu konum tarafından belirlenmekte. allen'ın yaptığı bu konumu açık açık kabul etmekten başka birşey değil aslında. hayatta hikaye anlatıcılığı rolünü oynayan pek çok insanın kolay kolay kabul edebileceği bir rol değil bu. "bildiğim ortam bu, ben de bunu anlatmayı tercih ediyorum" diyor vatandaş. bunun takdir edilmesi gerektiğini düşünüyorum. ötekinin bakış açısını anlamaya çalışma çabasını gereksiz bulduğumu söylemiyorum. ancak bu çaba kaçınılmaz olarak hikayenin asıl hedef kitlesi karşısında bir üst dil kullanmayı zorunlu kılıyor. woody allen'ın yaptığı böyle bir role bürünmemekten ibaret. ikisinin de var olması güzel. sadece her birine kendi değerini vermek gerekiyor.
hesabın var mı? giriş yap