• henry kissinger'ın yeni kitabı.

    kitap hakkında bir değerlendirme; http://nationalinterest.org/…ssingers-counsel-11132

    amazon'a girmiş hemen; http://www.amazon.com/gp/aw/d/1594206147
  • henry kissinger’ın yeni kitabı: küresel jeosiyasetin cevapsız soruları

    abd eski dışişleri bakanı henry kissinger’in “dünya düzeni” adlı yeni bir eseri yayımlandı. artık orada belirtilen düşünceler irdelenmektedir. yazar, bu eserinde günümüzde küresel jeosiyasetin temel sorunlarına dikkat çekiyor. vardığı sonuç; jeosiyasette temel prensiplerin yenilenmesidir. bunun için büyük devletler güçlerin dengelenmesi politikasına geri dönmelidir. ancak onlar, bunu yeni şartları dikkate alarak yapmalıdırlar. h. kissinger, bu dönemde amerika’nın liderliğini korumasını temel noktalardan biri olarak kabul ediyor ve bunu farklı bağlamlarda vurguluyor. aynı zamanda, yazar şu anda küresel jeosiyasette gözlemlenen çelişkileri de analiz ediyor ve dünyanın yeni ayarlama kurallarını bulması gerektiğini kaydediyor. kriz var ve bunu inkar etmek mümkün değil. peki ya bundan sonraki aşamada neler olabilir?

    dünya düzeninin krizi: nedeni nedir?

    dünyanın jeopolitik düzeninin yenilenmesi gerekliliği hakkında uzmanlar hayli zamandır ki, tartışmalar yapıyorlar. neredeyse, “mevcut uluslararası ilişkiler sistemi kriz yaşıyor” tezi genellikle kabul ediliyor. dolayısıyla küresel ölçekte ciddi jeopolitik çelişkiler kendini göstermektedir. diğer güncel mesele; büyük devletlerden her birinin oluşan durumdan çıkış yoluna kendi yaklaşımının olmasıdır. örneğin, abd, avrupa, rusya ve çin’in yaklaşımları birbirinden farklıdır. birçok durumda onların konumları çatışmaktadır. söz konusu olan; dünyanın yeni düzeninin şekillenmesinin temel ilkelerinin uzlaştırılmasıdır.

    ilginçtir ki, abd’nin kendisinin de soruna farklı yaklaşımları vardır. burada realistlerle idealistler arasında tartışmalar sürmektedir. onları ayıran temel mesele; temel prensibin belirlenmesidir – realistler amerika’nın dış politikada somut duruma uygun olarak güçler dengesine nail olmasına, idealistler ise amerikan değerlerinin, sert şiddet uygulama pahasına olsa bile, dünya boyu yayılmasına öncelik veriyorlar. mecazi şekilde dersek, realistler dengeye, idealistler ise dönüşümlere (değişikliklere) yönelmişlerdir.

    “realpolitik” taraftarları, güçlerin oranının net hesaplanmasına ve ulusal çıkarlar kavramlarına dayanırlar. onların görüşüne göre, uluslararası ilişkiler sisteminin temel katılımcıları birbirine kendi çıkarlarını kabul ettirmeye değil, özgür tercih temelinde, değişen durumu dikkate alarak güçler dengesinin oluşturulması stratejisine öncelik vermelidirler.

    henry kissinger son yıllarda realizmle idealizmin sentezinden bahsediyor. örneğin, abd’nin ortadoğu politikasını analiz ederken, güçler dengesini oluşturarak, amerika’nın çıkarları ve değerlerini birlikte dikkate almayı tavsiye ediyor. bu anlamda amerikalı analist ve diplomat şöyle yazıyor: “bunun adına şimdi birbirini karşılıklı şekilde inkar eden realizmle idealizmi barıştırmak gerekir” (bkz: henry kissinger: meshing realism and idealism in syria, middle east / “the washington post”, 3 ağustos 2012).

    ünlü diplomatın son kitabı olan “dünya düzeni”nde (henry kissinger.world order. penguin press hc, 432 s.), yukarıda değinilen sorunlar daha geniş şekilde analiz ediliyor (bkz: jacob heilbrunn. kissinger`s counsel / “the national ınterest”, 26 ağustos 2014). belirtelim ki, h. kissinger`in eseri 9 eylül tarihinde basıldığı halde, onun hakkında görüşler daha önce yayınlandı.

    kitapta modern uluslararası ilişkiler sisteminde mevcut olan çelişkilere geniş yer verildi. yazarın bu konuda geldiği sonuç aşağıdaki gibidir: “modern dünyanın temelinde duran düzenlilik kavramı kriz durumundadır” (bkz: henry kissinger on the assembly of a new world order / “the wall street journal”, 29 ağustos 2014). bunun nedeni ise; dünyanın büyük devletlerinin denge kurmaya değil, azami çıkarlarını sağlamaya can atmasıdır. sonuçta abd, rusya, çin ve diğer süpergüçler arasında ihtilaflar derinleşiyor. anlamsız yere silahlanma yarışı yaşanıyor.

    çözüm: güzel teori ve acı gerçeklik

    bunların yanında, çeşitli bölgelerde çatışmalar şiddetlenmektedir. demokrasiye ağırlık veren devletler zor durumlarda kalırlar. h. kissinger, bu bağlamda afganistan’ı örnek veriyor ve libya, suriye ve ırak’ta olup bitenlere dikkat çekiyor. fakat listelenen sorunların oluşması bölgesel ve lokal faktörlerden kaynaklanmıyor. burada dünya düzeninin temel ilkelerinin küresel ölçekte kriz yaşamasından söz etmek gerekir. onların sırasında, büyük devletlerin modern dünyanın en güncel sorunları konusunda birbirlerine danışma ve mümkün işbirliğine ulaşmak için etkili mekanizmalara sahip olmamalarını özellikle vurgulamak gerekir (bkz: önceki kaynağa). bunun için, dış politikanın stratejisi değişmeli, burada güçler dengesinin oluşturulması temel amaç olarak kabul edilmelidir.

    kissinger, dünya düzenini kriz durumuna düşüren başka bir faktörü de gösteriyor. ancak tüm bu önermelerin arkasında abd’nin dünya liderliğini sağlamasının yeni yöntemlerini araması duruyor. h. kissinger`ın yaptığı analizlerde bu, ana hat oluşturmaktadır. örneğin, rusya ve çin’le güçlerin dengelenmesi, washington’un uzun yıllardır gerçekleştirdiği liderliğine daha dinamik bir içerik verilmesine hizmet ediyor.

    şüphesiz, herhangi bir devletin kendi değerlerini başkalarına zorla empoze girişimleri takdire şayan değildir. abd ve avrupa birkaç asırdır, vestfalya anlaşması’nda belirtilen prensiplere uluslararası ilişkilerde evrensel kurallar gibi uyuyor. diğer ülkeler de bunu kabul ettiler. mesele şu ki, şimdi bu prensiplerin gözlemlenen krizini de dünya ağalığı iddiasında olan batı yarattı.

    nedense, meselenin bu tarafına h. kissinger ciddi yaklaşmıyor. dünyayı şimdiki hale sokan abd’nin ırak’ta yaptığı haksızlık, afganistan’da yıllardır gerçekleştirdiği siyaset, dünyanın çeşitli bölgelerinde meydana gelen sorunların çözümüne çifte standartlar temelinde yaklaşımı ve siyasi adaletsizliğidir.

    öyle anlaşılıyor ki, aslında ilkelerin değil, onların yanlış anlamlandırılması ve gerçek politikada dikkate alınmaması dünya düzenine daha çok zarar veriyor. bu durumda küresel çapta güçler dengesini nasıl oluşturabilirsiniz? deneyimler gösteriyor ki, şu anda hiçbir büyük devlet bu konuda ciddi şekilde düşünmüyor. abd ortadoğu’da kendi çıkarını hayata geçirmeye çalışmakta, rusya ukrayna’da aynı işlevi yerine getirmekte, çin de güney çin denizi’nde kendi çıkarları uğruna mücadele vermektedirler.

    bunlar modern jeosiyasetin gerçekleridir. peki bu durumdan karşılıklı çıkarları dengeleyen politikaya geçiş yapmak için şanslar ne derecede yüksektir? bunu hiç kimse bilmiyor ve h. kissinger da bu konuda konuşmuyor. bu nedenle, en mükemmel teorik kavram bile, küçük jeopolitik sorunları çözmek için yeterli değildir.

    öyle bir izlenim oluşuyor ki, günümüzde dünyanın yeni düzene dönüşüm meselesinin gerçek çözümünü bulması zor meselelerdendir. çünkü bazı durumlarda batı’nın önde gelen uzmanları bile somut olguları ve büyük devletlerin asıl amaçlarını gizliyorlar. onlar temsil ettikleri devletlerin jeopolitik çıkarlarını bilimsel analiz prensiplerinden üstün tutuyorlar.

    hakkında bahsettiğimiz kitabında h. kissinger, bu tür taktiklerin batı’da 17. yüzyıldan itibaren kullanıldığını itiraf ediyor. o dönemde avrupa devletleri görünüşte “hıristiyan topraklarında barış” uğruna mücadele yaptıklarını vakur şekilde vurguluyorlardı. aslında, onların gerçek amacı dengeli rekabet yoluyla istikrarı sağlamak olmuştu (bkz: jacob heilbrunn. kissinger`s counsel / “the national ınterest”, 26 ağustos 2014).

    ya şimdi yüksek tonla “dünyada barışı sağlıyoruz”, “demokrasiyi yayıyoruz”, “bölgeye istikrar getirmek istiyoruz” vb. gibi seslenen sloganların arkasında hangi amaçlar duruyor? artı, ilginçtir ki, aynı şeyleri neredeyse dünyanın tüm büyük devletleri diyorlar. muhtemelen onlar bu kez de blöf yapıyorlar. söylenen sloganlar başka amaçları örtbas etmek içindir. işte, dünya düzeninin krizi bu gibi hareketlerden oluşuyor.

    her şekilde, bize henry kissinger`a teşekkür etmek düşüyor. “realpolitik” teorisinin babası, küresel jeosiyasetin acı meselelerini bir daha okurlara iletti. o, sorduğu sorularla abd başta olmak üzere liderliğe can atan ülkelerin asıl amaçlarını belirtiyor. bu sorulardan biri de; “biz (yani abd – l.m.) tek başına dünyaya ne verebiliriz? hangi değerleri yayabiliriz?” gibidir. bizce, cevap açıktır.

    leyla mammadaliyeva

    kaynak: http://politikaakademisi.org/…in-cevapsiz-sorulari/
  • kitaptaki kuzey kore nükleer programı ve çin'in bu konudaki olumsuz tutumu hakkındaki bölümün kısa bir özeti için; http://thediplomat.com/…-china-north-korea-reality/
  • henry kissinger: yeni dünya düzeni hakkında

    1969-1977 yıllarında abd başkanları richard nixon ve gerald ford’un yönetiminde önce milli güvenlik müşaviri, daha sonra ise dışişleri bakanı görevlerinde çalışmış olan 91 yaşındaki henry kissinger’in dış politika, jeosiyaset, güvenlik meseleleri ile ilgili tavsiyelerine, bugün de abd başkanlığı nezdinde önem verilmektedir. geçenlerde alman der spiegel dergisine verdiği röportajda kissinger, birçoklarını ilgilendiren jeopolitik sorunlar, yeni küresel düzenin oluşumu da dahil, konusunda düşüncelerini paylaştı.

    küresel düzenin oluşması küresel dayanışma gerektirir

    kissinger’a göre, kitle imha silahlarının ve sınır ötesi terrorizmin yayılması sonucu dünya kaos tehlikesi ile karşı karşıyadır. şimdi “yönetilemeyen bölgeler” mevcuttur ve libya örneğinde de görüldüğü gibi, “yönetilemeyen bölgeler” dünyada istikrarsızlığa neden olabilir. üstelik, dünyanın birçok yerinde devlet bir tahsisat olarak saldırı altındadır. eski diplomata göre, tüm bunlara rağmen, paradoksal olsa da, ilk kez, dünya düzeninden konuşmak mümkündür. kissinger bu fikrini şöyle anlatıyor: “yakın zamana kadar tarih boyunca esasen dünya düzeni bölgesel düzen olmuştur. ilk defa olarak günümüzde dünyanın her bölgesi birbirleriyle etkileşimde olabilir. bu, küreselleşen dünya için yeni düzenin oluşmasını zorunlu kılar. fakat evrensel olarak kabul edilmiş kurallar mevcut değildir. çin, islam, batı ve bir anlamda rus yaklaşımları mevcuttur ve onlar her zaman birbiriyle bağdaşmamaktadır”.

    kissinger dünya düzeni (world order) adlı son kitabında olduğu gibi, dünya düzeninin kurulması için 1648 vestfalya barış antlaşması’nı referans sistemi olarak gösterir. o, fikrini şöyle esaslandırır: orta avrupa nüfusunun neredeyse dörtte birinin savaşlar, hastalıklar ve açlıktan ölmesinden sonra imzalanan vestfalya antlaşması, yüksek manevi değerlere değil, uzlaşı gerekliliğine dayanıyordu. bununla da, bağımsız devletler diğer devletlerin işlerine karışmamayı kararlaştırmışlardı ve bugün ihtiyaç duyulan güçler dengesini yarattılar.

    geçmiş diplomata göre, dünya yeni düzene doğru iki yolla – kaos ve anlayış yoluyla gidebilir. onun fikrince, nükleer silahların yayılması, iklim değişikliği ve terörizm tehlikeleri küresel çapta ortak tavır oluşturmak ve böylece kaostan kaçınmak için yeterlidir. dünya düzeninin şekillenmesinde abd’nin rolüne gelince, kissinger düşünür ki, kendi gücü ve değerleri sayesinde abd bu süreçte esas rolü icra edecektir, fakat hiçbir devlet tek başına dünya düzeni oluşturmak için yeterince güçlü, yahut bilge değildir.

    abd ve avrupa’nın dış politikası arasındaki temel fark olarak kissinger şunu vurgular: avrupa’dan farklı olarak, abd dünyayı sadece yumuşak güçle değil, somut askeri güçle de değiştirebileceğine inanıyor. bununla birlikte, o, avrupa’da en önemli ülke olarak almanya’nın dünya düzeninin oluşturulmasında daha etkin rol oynaması gerektiğini belirtti.

    batı ukrayna konusunda hata yaptı

    abd-rusya ilişkilerinde gerginliğin daha da artması ile birlikte görülen ukrayna olayları hakkında konuşan kissinger, batı’nın bu konuda yeterli duyarlılığı göstermediğini düşünüyor. kırım meselesini olayların sebebi değil, sonucu olarak adlandıran kissinger’a göre, bir ülkenin başka bir devletin topraklarını ele geçirmesi ve istediği zaman sınırları değiştirmesi kabul edilemez. eski diplomat, rusya’nın ukrayna’nın doğusunda kaos yarattığı ve ülkenin egemenliğini tehdit ettiğiyle hemfikirdir. fakat ona göre, bir zamanlar rusya’nın terkibinde olan ukrayna her zaman bu ülke için özel önem taşımıştır ve bunu fark etmemek yanlışlıktır. “eğer batı samimiyse, hatalarını itiraf etmelidir. kırım’ın ilhakı küresel hegemonluk adına atılan bir adım değildi. bu, hitler’in çekoslovakya’ya saldırısı değildi” diyen kissinger, 2014’te olayların aniden şiddetlenmesinde batı’nın da rolünün olduğunu kaydetti.

    o fikrini şöyle esaslandırır ki, soçi’deki kış olimpiyat oyunları’na onmilyarlarla dolar harcayan ve kendini batı ile kültürel bağları olan ve muhtemelen, onun bir parçası olmak isteyen ilerici bir ülke şeklinde sunmaya çalışan rusya’nın, olimpiyatların bitişinden bir hafta sonra kırım’ı işgali ve ukrayna üstünde savaşa başlaması mantıklı görünmüyor. bu nedenle, insan bunun neden olduğunu durup düşünmelidir. avrupa ve abd, ukrayna’nın avrupa birliği ile ekonomik ilişkilerine dair görüşmelerle başlayan ve kiev’deki gösterilerle doruk noktasına ulaşan olaylara kadar gidişatın sonucunu doğru değerlendiremedi. bu olaylar ve sonuçları rusya ile görüşülmeliydi. bununla birlikte, rusya’nın süreçlere tepkisi de doğru değildi.

    kissinger’a göre, batı ile rusya arasında yeniden “soğuk savaş”ın başlama tehlikesi mevcuttur ve bu, tarihi facia olur. eğer manevi değerler ve güvenlik ilkeleri böyle bir çatışmadan kaçınmaya imkan verirse, o zaman buna teşebbüs etmek gerekir.

    kırım’ın ilhakının batı için kabul edilemez olduğunu bildiren kissinger, rusya’ya karşı yaptırımların uygulanmasına hak kazandırır. buna rağmen, o, yaptırımlarla ilgili tatminkar olmayan konuların olduğunu belirtir: “eğer küresel ekonomiden bahsediyorsak ve küresel ekonominin genelinde yaptırımlar gerekirse, o zaman büyük devletler geleceklerini düşünerek kendilerini mümkün tehlikelerden korumaya çalışacak ve bunu yaptıkça merkantilist bir küresel ekonomi yaratacaklardır”.

    kissinger ayrı ayrı kişilere uygulanan yaptırımlarla ilgili de anlaşmazlık noktaları olduğunu belirtti. onun fikrince, belirli bir süre sonra “kara liste”deki kişilerin bazılarına uygulanan yaptırımlar iptal edilip, diğerleri üzerinde devam ettiği zaman bunun sebebini izah etmek lazım gelecek. bu sebeple bir işe başladığında onun sonucunu önceden düşünmek gerekir.

    kremlin’in agresif politikasının taktiksel güçle maskelenmiş stratejik zayıflıktan ileri geldiğini düşünen kissinger itiraf ediyor ki, rusya uluslararası sistemin önemli katılımcısıdır ve bu nedenle, örneğin, iran veya suriye ile ilgili nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasında olduğu gibi, her türlü krizin giderilmesinde yararlıdır. onun fikrince, bu tür önemli sorunlar herhangi bir belirli konudaki taktiki gerginlikten üstün tutulmalıdır. öte yandan, ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak mevcut olması da önemlidir, onun kendi seçimi ile ekonomik ve ticari ittifaklara erişim hakkı olmalıdır. fakat devletin “nato’ya üye olma hakkı da doğanın kanunu değil” diyen kissinger’a göre, nato hiçbir zaman ukrayna’nın alyansa kabulüne oybirliğiyle oy vermeyecek.

    savaşa başlamadan önce onun sonucunu açıkça anlamak gerekir

    söz konusu röportajda kissinger, ortadoğu’da gelişen süreçler ve terörizm tehlikesi konusunda görüşlerini de aktardı. ilginçtir ki, o, suriye’deki krizin “amansız diktatörün yardımsız halka karşı” saldırması ve “diktatörün devrilmesi durumunda halkın demokratikleşmesi” olarak anlaşılmasını doğru bulmuyor. o, suriye’deki savaşı kısmen çoketnikli çatışma kısmen ortadoğu’nun eski yapısına karşı isyan kısmen de hükümete karşı ayaklanma olarak değerlendirir. kissinger askeri müdahalenin sonuçlarına da dikkat çekmeyi önemli görür. o, libya’daki durumu örnek göstererek, kaddafi’nin devrilmesinin doğru adım olduğunu bildirse de, ondan sonra oluşan boşluğu doldurmaya batı’nın ilgi göstermediğini söyledi. bu nedenle bugün ülke askeri gruplaşmaların savaş meydanına döndü. böylece bir “yönetilemeyen bölge” ve afrika için “silah deposu” meydana geldi. hayatı boyunca, esasen, “aktif” dış politikanın destekçisi olduğunu bildiren kissinger, suriye’ye müdahale konusunda abd’nin güvenilir ortaklara ihtiyacı olduğunu, ama şu anda böyle bir ortak görmediğini söyledi. bu nedenle, savaşa katılmak için onun sonuçlarını önceden açıkça idrak etmek gerekir.

    öte yandan, kissinger askeri müdahale yolu ile ülkeye demokrasi getirilmesini gerçekçi görmez, bunun gerçekleşmesi için savaşın on yıllarca devam etmesinin ve savaşı yürüten ülkenin halkının hükümeti sürekli olarak desteklemesinin önemli olduğunu düşünür. fakat muhtemelen, hiçbir ülkenin kaynakları listelenen faktörlerin gerçekleşmesine izin vermez.

    buna rağmen, o, sivil halkın hayatını tehlikeye atsa da, terörist saldırıların düzenlendiği bölgelerde askeri operasyonların yapılmasını, böylece de abd’nin ışid’a jarşı ırak ve suriye’de hava saldırılarını dolaylı olarak destekler. ışid’a karşı mücadelede beşar esad ile iş birliği düşüncesinin suriye cumhurbaşkanı’na karşı yıllarca görülen işin zemininde kabul edilemez olduğunu söyleyen kissinger, bu konuda önceden rusya ile diyaloğun yürütülmesi gerektiğini, esad’ın gitme konusunun önceden hedef konulmasının yanlış olduğunu söyledi.

    kissinger’a göre, ışid terör örgütüne karşı mevcut savaşa abd’de geniş toplumsal destek var. fakat savaş devam ettikçe nelerin gerçekleşeceği belli değil. bu nedenle savaşın sonucu hakkında net fikrin olması önemlidir.

    leyla mammadaliyeva

    kaynak: http://politikaakademisi.org/…unya-duzeni-hakkinda/
  • youtube'da garip koreografiler yapan hayat dolu birkaç japon.
  • hâlâ türkçeye çevrilmemiş kitap. bir buçuk yıl olacak neredeyse... buradan türkiye iş bankası kültür yayınları ve yapı kredi yayınları'na sesleniyorum. çevirin de okuyalım.
hesabın var mı? giriş yap