• o tam bir 'yalnız'dır..
    hep geçmi$i hayal ederek ya$amı$tır..
    at gözlüğünü çıkardığında osmanlı'yı gerçek anlamda tanımı$tı... tabi yıkılıp gitmek üzereydi..
  • ahmet hamdi tanpınar onun için "konu$urken buluyordu" dermi$..
  • tevfik fikret'in "çok yeni olan bu şiir bir îtibarla yeni değildir, çünkü bu şiir bizim söylemek istediğimiz, lâkin bir türlü vücûda getiremediğimiz şiirdir" diyerek kendisine iltifât ettiği şâir.

    //(...)

    (bkz: süleyman nazif/#2896398) garip bir hisle göstermek istemedim. maamâfih bu samîmî hasbıhalde bu hissi ifşâ edeyim.

    o zaman kendi şiirime müfrit bir îtimâdım vardı. tevfik fikret'in ne diyeceği bence bir muammâ idi. çünkü kendinden sonra şiir söylemiş gençleri alesseviyye istihkaar ettiğini görüyordum. gerçi rıza tevfik yayvan ağzıyle yeni bir şiir tecrübesini, benim tecrübelerimi kendisine anlatmıştı, lâkin içimde bir çekingenlik vardı. olduğu gibi dost kalmamızı tercih ediyordum. nihâyet bir gün başkalarından işittiği bir iki mısra'ı bana kendi söyledi ve pek beğendiğini ifâde etti. ben de birkaç şiirimi okudum. çok samîmî bir dikkatle tekrar tekrar okuttu. hakîkaten samîmî bir adam olduğu için o gün bana karşı gösterdiği teveccühden ne derece mütehassis olduğumu nakledemiyeceğim.

    bu mülâkaatımızdan birkaç gün sonra hilâl-i ahmer merkezinde doktor adnan bey'i * gördüm; adnan bey, ittihadcılığına rağmen, fikret'in samîmî dostu kalmış müstesnâ bir adamdı; onunla sık sık ve iyi görüşürdü. adnan bey dedi ki:

    "aman seni görmek istiyordum, istanbul'da bir hâdise oldu, tevfik fikret ilk defâ olarak bu nesilden bir şâirin şiirini beğenmiş; seni ağzından düşürmüyor, senin şiirin hakkında neler söylediğini bilmezsin: "çok yeni olan bu şiir bir îtibarla yeni değildir, çünkü bu şir bizim söylemek istediğimiz, lâkin bir türlü vücûda getiremediğimiz şiirdir" dedi. tevfik fikret gibi yenileri hiç beğenmemiş bir adamın senin hakkındaki teveccühü müthiş bir mazhariyettir" dedi.

    adnan bey, beni ve şiirimi çok sevdiği için tevfik fikret'in teveccühünden kendi hesâbına ferah hissediyordu.

    tevfik fikret, hakkımdaki cümlesini (âşiyân)a çıkan birçok gençlere ve ruşen eşref'e tekrâr etmiş. nitekim ruşen eşref bu cümleyi kitaplarında birkaç defâ zikretti.

    istanbul'da edebiyat ve maârif âlemindeki tefeyyüzümün başlıca sebeplerinden biri tevfik fikret'in "âşiyân"da gıyâben hakkımda gösterdiği teveccühtür.

    (...)//

    yahya kemal beyatlı ("tevfik fikret" bölümünden)

    iç. "yahyâ kemal / edebiyâta dâir", istanbul fetih cemiyeti no: 63 / yahyâ kemal enstitüsü no: 13 / yahyâ kemal külliyâtı no: 9, 3.b., istanbul-1986, s. 8-10
  • padawan'i ahmet hamdi tanpinar araciligi ile yakup kadri karaosmanoglu ve falih rifki atay'i duelloya davet etmis, "sahitlerinizi gonderin, silahlarinizi tayin edin" seklinde birer mektup yazmis sinirli sair. turk edebiyat tarihinin duellocularindandir.
  • "bu dil ağzımda annemin sütüdür" diyen yahya kemal, annesinin yasını tutan şairlerdendir onun şiirinde bir ses mucizesi vardır. gazellerine yüksek perdeden başlar ve ses komposizyonları muntazamdır.
  • yahya kemal’in hayatında yabancıla$manın kaynağının on iki yaşındayken annesinin ölmesi olduğu söylenir.. bu ölümün ardından üvey annesi ile geçinemeyerek baba evinden ayrılacak ve bir daha hiçbir zaman gerçek bir evi olmayacaktır..
  • bir fransiz kumpanyasi ile paris'e yol aldiktan bilmem kac yil sonra, yasaminda ilk kez istanbul'a demir atmak zorunda kalmis ve bundan sonraki surecte istanbul'a abayi yakmis sairdir.
    ilginctir istanbul asigi olarak bilinen sairimiz bu donemden evvel, fransiz kulturune hayran, memleketine ait her seye burun kiviran biridir. boylesi bir suur icinde tahsilini tamamlamak ve ailesine yakin olmak icin uzun bir muddet tekrar paris'e donmek icin cabalamistir. hatta birtakim ittihatci arkadaslarindan bu konuda torpil bile istemistir.

    lakin yahya kemal'i bu onu alinmaz paris sevdasindan vazgecirme ugruna yakin arkadaslari turlu yollara basvurmuslardir. bunlardan ilki ise kendisini musiki ile istabul'da kalmaya ikna etme gayretleridir. tanburi cemil bey bu amac ugruna karsisina cikarilmis ustatlardan biridir misal.
    (orhan saik gokyay vemesut cemil anlatilarindan)

    kalmaya ikna edilmesine ragmen epey bir sure istanbul'a nazaran daha farkli bir havasi olan kandilli ve buyukada civarlarinda lale devrini yasamaya devam edecektir. bu manada alafranga turk ve de levanten sifatlari ile epey bir sure kafadari yakup kadri karaosmanoglunun alayli soylemlerine hedef olacaktir.

    yahya kemal'in uzerindeki bu avrupa sempatisi ile orulu kazagi cikartmasi, siirlerini yayinlattigi peyam dergisinin kapatilmasindan sonraki surecte ziya gokalp ile tanismasina dayanir derler. baglantili olarak, bu donemde turk ocagi ile irtibata gecmis olup ziya gokalp'in referansi ile darulfununa hoca olmustur. (ahmet hamdi tanpinar ile bu gorevi sirasinda tanismistir; ogrencisidir.) bu donem, istanbul'un fethiyle ilgilenmesine ve istanbul'un turk kimligi kazanmasi yonundeki olusumuna ilgi duymasina kapi aralayacaktir. bu ilgi ugruna, ozellikle mutarekeden sonraki hissiyati ile, sehr-i istanbul'u arsinlamak hayatinin bir parcasi olmustur.**

    hayatinin geri kalan yillarinda ise her sey tersinir duruma donusecek olup, cesitli resmi gorevleri ifa etmek adina yurtdisi cikislarinda istanbul sevdasi ve hasreti siirlerine aksedecektir.

    “zihnim bu sehirden, bu devirden cok uzakta,
    tanburi cemil bey caliyor eski plakta.”*

    kimi ustatlarca nev-yunani usluba gonul veren biri olarak tanimlanan yahya kemal, nazarimda
    turk siirinde kutlu istanbul'un jonpromiyesi olarak kalacaktir.
  • (bkz: açık deniz)
  • hakkında bir kaç anekdot* :

    can dostu ressam çalı ibrahim’le, bir dönem araları bozulmu$, dargın duruyorlarmı$.. bu sırada çallı’ya
    sormu$lar:
    — niçin dargınsınız?
    — niçin olacak, "mehter takımı gibi zevki geri adam.." dedim, bu yüzden bana darıldı.. zaten yahya kemal, hükümetler
    gibi hep alkı$ istiyor, tenkide ise hiç tahammülü yok..

    ...

    yine çallı ibrahim, yahya kemal’i bir gün kalmakta oldugu park otelde ziyarete gitmi$.. yemek saati olunca birlikte yemege çıkmı$lar.. çallı ibrahim kendine levrek tava ısmarlamı$.. balık gelince çallı balıktan bir lokma almı$ ve yüzünü ek$itmi$.. garsonu çagırıp çıkı$mı$:
    — evlat, bu levrek degil, buz gibi palamut!
    — hayır efendim levrek... yahya kemal araya girmi$:
    — garson, bosuna iddia etme! palamudu çallı ibrahim kadar kimse tanımaz.. zavallının ömrü palamut yemekle geçti..

    ...

    yahya kemal’e yakı$tırılan esprilerden biri de $udur:
    yahya kemal iri gövdesiyle çok sevdigi bogaziçinde bir yoku$u tırmanırken yorulmu$.. hemen yolu üzerindeki bir bakkal
    dükkanının önündeki tabureye ilismi$.. bakkal, yahya kemal’i yaglı bir mü$teri sanarak sormu$:
    — bir $ey mi alacaktınız?
    — evet efendim, müsaade ederseniz biraz nefes alacagım..

    ...

    yahya kemal’e sormu$lar:
    — razakı rakıya kafiye olur mu?.. cevap vermi$:
    — razakı rakıya sadece kafiye degil, meze de olur..
  • dünyaya bir daha gelmek hayal olunsa bile
    avunmak istemeyiz böyle bir teselli ile
hesabın var mı? giriş yap