• -nasilsin
    -deli
    :)
  • insan her şeyi anladığında mutlaka ağır bir sinir krizi geçirir.
  • (bkz: pseudo)
  • fransa'da bir yazara yalnızca bir defa verilen goncourt ödülünü iki defa alabilmiş bana göre tarihin en samimi yazarı romain gary'nin, emile ajar takma adıyla yazdığı enfes kitabının adı. ödülü iki defa alabilmesinin nedeni bazı kitaplarını (bkz: emile ajar) takma adıyla yazmasıdır. o dönemlerde kimse romain gary ile emile ajar'ın aynı kişi olduğunu bilmiyordu.

    şimdi gelelim kitaba, bu kitap sanki hissettiğim, düşündüğüm şeyleri benden daha iyi anlatıyor. bu kitap, sıradan insanlara göre romain gary'nin deli, hatta şizofren kişiliğinin dışa vurumu. bana göre ise yapay ilişkilerin yaşandığı dünyaya ayak uydurmak zorunda olmadığını bilen, dışlanacağını bilse bile içinden nasıl geliyorsa öyle davranan, ve en önemlisi kimseye bir şey borçlu olmadığını bilen gerçek bir insan. asla yapay değil.
  • "deli damgası yediğiniz andan itibaren herkes size iyi niyetle yaklaşır, çünkü delilik politik değildir."

    romain gary abimizin, kendisinden kendini çıkartarak yarattığı, yaşattığı ve kendisiyle birlikte öldürdüğü; en az romain abimiz kadar abimiz olan emile ajar'ın kendisini bir tımarhaneye kapattığı romanı. kendisinin tımarhanelik olduğundan emin, onu tımarhaneye kapatan sistemin tüm unsurlarıyla tımarhanelik olduğundan da emin. bize, bilinçli olmanın, farkında olmanın, duyarlığın, toplumla uyumsuzluğa yol açtığını, bu dünyanın bir düzmece ve bu düzmecenin içinde hepimizin birbiriyle yarışırcasına rol yaparak, "mış gibi (pseudo)" yaşadığını, rol yap(a)mayanların ise, "anormal", "sinir hastası", "asosyal" vb. olarak yaftalandığını anlatıyor. bir yerde, "gerçeklik gözümün önünde duruyordu, gerçeklik kadar korkunç bir sanrı olamaz, dayanılır gibi değildi." diyor, romandaki yazarımız. aslında, savaşın, kıyımın, tecavüzün, açlığın, ikiyüzlülüğün ve adaletsizliğin binbir çeşidiyle, hayatın her alanında ve her an karşımızda duran 'gerçeğin', bütün kabuslardan, karabasanlardan, sanrılardan daha korkutucu ve daha katlanılmaz olduğunu dile getiriyor. "iyileşme, normalleşme" denen şeyin ise; bu gerçekliklerin arasında, titiz bir teslimiyetle, "normal" insanların bu oyununu bozmadan, tehlike yaratmadan, "mış gibi" oyununu oynayabilecek hale gelmek olduğunu anlatıyor. bütün bu korkunç gerçekliğin ortasında, kendinden kaçarak kendi olmaya çalışan kahramanımız bağırıyor; "emile ajar benim! ben yapıtlarımın evladı ve onların babasıyım. kendi oğlum ve kendi babamım ben! kimseye bir şey borçlu değilim! gerçeğim! balon değilim! sahte değilim; acı çeken, daha fazla acı çekip, yapıtıma, dünyaya, insanlığa bir şeyler kazandırmak için yazan bir insanım!"
hesabın var mı? giriş yap