• türkiyedeki gelmiş geçmiş en iyi rock albümüdür.
    kargo'nun olgunluk dönemi eseridir.
    albümdeki tüm sözlerin mşş'ye ait olduğu albümdür.
    özellikle boğaziçi ve kalamış parkı gibi olağanüstü sözlere sahip şarkılarıda barındırır.
  • flört grubunun değeri bilinmemiş ve unutulmayı hak etmeyecek kadar güzel olan şarkısı
    (bkz: sözlerini de yazayım tam olsun)

    soldu bütün çiçekler
    kuşlar göç etti
    sen gittin gideli
    yalnızlık mevsimi

    yıldızlar yok artık
    güneş çoktan battı
    sen gittin gideli
    yalnızlık mevsimi

    ağlıyorum, ağlıyorum
    sevgilim ağlıyorum
    ne zaman geleceksin
    sevgilim ağlıyorum

    gözümde kanlı yaşlar
    kalbimde aşk acısı
    yine geldi
    yalnızlık mevsimi

    edit: grubun eski adı kim bunlardı. tek albüm çıkarıp isim değiştirip bir albüm daha çıkarıp ortadan kayboldular
  • bu memlekette yapılmış nadir konsept albümlerden biridir. kargo'nun ve türk rock müzik tarihinin zirvelerindendir. albüm ilk şarkısından son şarkısına kadar belirli temalar, kavramlar etrafında şekillenir. karanlık, tahrik edici, kışkırtıcı, yer yer boğucu ve provake edici sözler, müzikler ve arenjelerle adeta büyük bir yazarın elinden çıkmış büyük bir düşünce romanı gibidir albüm.

    azizlerin, düşkünlerin, fahişelerin, küçük çocukların, yalnızların, aldatılanların, aldatanların, pişmanlık içinde gün be gün kendini yiyip bitirenlerin, asla huzura eremeyenlerin, arayışı, yolculuğu hiç bitmeyenlerin, usa ve yaşama olan sadakati incinenlerin, kadınlarını incitenlerin, kadınları tarafından lanetlenenlerin, güçlülerin, zayıfların, yalnızlıktan ölesiye korkanların, karanlıktan korkup karanlıkta saklananların albümüdür.
  • kargo grubunun '98 tarihli albumleridir.diger albumleriyle hic alakası olmayan güzel şarkı sözleri.(hepsini mss yazmis) genel olarak karanlık ve kasvetli bir sound.bukalemun, söyle, ruhlarda hiç bir sızı yok, sürgün, kaderin dizaynı, pastel zarlar albumun en iyi şarkılarından ayrica boğaziçi isimli şarkılarınada başarılı bir klip çekmişlerdir.sanırım bu album kargonun ticari kaygı gütmeyen tek ve oldukca başarılı bir albumu.
  • kargo son albüymüyle piyasa olmadan önce yapılan en dolu albüm. mehmet sözlerde aşmıştır olayı. ayrıca bu bir hikaye gibi başı ve sonu olan nadir türk albümlerindendir. azizlerin yalnızlığıyla başlar, anlatır anlatır, sonra yalnızlığa geri döner...
  • türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi rock albümüdür.
  • iyi bir sosyal gozlemcinin cogu seyin farklılastıgını fark edebildigi 97-98 sezonunda ortaya cikmis kargo albumu.

    bir kisisel degerlendirme ile, donemin gerek dunyada gerek turkiyedeki yasami degistirdigini; insanlarin da icindeki kalan son karakteristiklerin o donem filmlere, sarkilara, satirlara yansitarak yaptiklari basarili islerin en basarilarini yaptigini dusunmekteyim. kargo'nunkisi de bunlardan biri.

    suphesiz gecmis jenerasyonu yasamis insanlarinin halen birseylere yabancilasmakta oldugunu fark ettigi donemler olarak dusunebiliriz anayasalarin firlatildigi o zamanlari. yani milenyum cilginligi olan insanligin cinnet gecirdigi devirde yasamakdan oncesi ki; kargo'ya ait su satirlar da aradaki yabancilasmayi anlatmaya yetiyor:

    "hayat doğuda sessizlik suskunluk anlaminda
    batıda ise değerli bir taş sanki.
    susmak doğuda erdem meziyet anlamında
    batıda ise değersiz bir hak gibi."

    albumde aslinda cok derin bir politik elestiri veya mesaj kaygisi yok zaten boyle bir cabasi da oldugunu dusunemem hatta tam tersi asiri samimi oldugunu dusunuyorum.

    ki yalnizca 96'da "sabah erken gun basliyor, kapici gazetemi birakti, takvimden bir yaprak daha cay sohbetleri yaklasti" sozleri ile "adimi cagir" gibi sarkilar yapan kargo'nun "yalnizlik mevsimi"ne girisi, cevrenin, sevginin, hayatin bireysel pencereden nasil hissettirdigini kaleme alan parcalari yalnizca bireysel perspektifde kalmis:

    "cinsel moral yok, dostca bir ses yok
    otoriter devlet yok, sicak bir dokunma yok
    aska taviz yok, yuksek adrenalin yok
    soze temas yok, gece icinde gunduz yok"

    ayrica bastan sona konsept olarak nitelendirilebilecek bu albume gelecek olursak, tracklist itibari ile soyledir:

    1. azizlerin yalnizligi
    2. tanriya dua et
    3. kalamis parki
    4. gecmek suresi
    5. yalnizlar cagi
    6. soyle
    7. pastel zarlar
    8. marilyn monroe
    9. kaderin dizayni
    10. ruhlarda hic bir sizi yok
    11. bukalemun
    12. arabic fahise
    13. bogazici
    14. surgun
    15. azizlerin yalnizligina geri donus
  • türk rock müziği dendiğinde kargo'nun yeri her zaman ayrı olacaktır. anadolu rock dönemi sonrası 1990'ların başında, bu sefer daha batılı ve bireysel bir anlayış ile, yavaş yavaş ayak seslerini duyuran rock müziği dalgasına sil baştan albümleriyle giren grup, sesini koray candemir ile çıkardıkları ilk albüm olan yarına ne kaldı ile duyurmuştu. "a hey hey hey"leri ile meşhur yüzleşme ve son defa ile ilk hitlerini yaratan grup, koray candemir'in yakışıklılığından olsa gerek sanki bir boybandmişcesine medyada yer alıyordu. albümdeki deneysel çalışmalara rağmen klip parçaları oldukça eğlenceli pop rock eserler olunca medyada genelde "kızlar, kargo konserlerinde baygınlık geçirdi!" ya da "işte rockçı koray'ın manken sevgilisi" gibi haberlerle öne çıkıyorlardı. zaten arkasında raks müziğin olduğu grup, dönemin ünlü teksil firması colin'sin desteğini alınca üçüncü sevmek zor albümünü iyiden iyiye pazarlama imkanı buldu. albümün çıkış şarkısı şairin elinde halen grubun en bilinen şarkısı olsa gerek. cesur (ve bir o kadar garip) klibi kral tv'de durmadan dönerken, kargo popüleritesinde zirve yapmıştı.

    popülerlik iyi güzel şey de gel de perde arkasında olan bitene bak. koray candemir, bir röportajında kargo'nun ülkedeki müzik dünyasında nasıl arada derede kaldığını çok iyi anlatmıştı: özel davetlere, ödül törenlerine sıkça davet edilen grup, dönemin pop yıldızlarının arasında tek başlarına kalmakta, kemancı'ya ya da başka rock barlara gittiklerinde ise "popçu" diye hor görülmekteydi. grubun oldukça başarılı müzikalitesi yerine vokalistinin yakışıklılığı öne çıkarılıyordu. şairin elinde gibi oldukça derin bir şarkıya rağmen, "kızların sevgilisi kargo" imajı bir türlü silinemedi. ayrıca konserlerden gelen para müzik şirketine gidiyor, grup üyeleri ne finansal ne de müzikal olarak kendi ayakları üstünde durabiliyordu.

    grup, kafalarında bazı fikirler ile stüdyoya gide gele şarkılar yazmaya başladılar. ama bu şarkılar oluştukça, albümün ana teması ortaya çıkıyordu: yalnızlık. yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı grup, bir yalnızlık içindeydi. ama bir şey daha farkedilmişti. tek yalnız olan kargo değildi. aşk acısı çeken genç çocuk da yalnızdı, yaşlı ve sakat bir tenisçi de yalnızdı, o parlak yaşamın delirttiği marilyn monroe da yalnızdı ve hatta yaşadıkları ülke de yalnızdı. işte yalnızlık mevsimi böyle doğdu.

    albüm azizlerin yalnızlığı adlı çok iyi bir intro ile açılıyor. enstrümantal olmasına karşın daha adıyla albümde oldukça sık ortaya çıkan din/inanç temasını bize sunuyor. müzikal olarak da serkan çeliköz'ün elinden çıkan piyano nameleri (ki ilk dönem kargo eğer diğer gruplardan çok farklıysa, tuşlu çalgı kullanımındaki ustalık bunun en önemli nedenlerindendir) albümdeki hüznü daha ilk saniyeden hissettiriyor. ama albüm sadece hüzünlü değil, bir o kadar da sert. keza bu intro da bir anda oldukça sert ve güçlü bir hale dönüşüyor. candemir'in alamet-i harikalarından inlemeler ve falsettoları çok iyi. bana hep shroud of false'u hatırlatan bu intro ile albüme giriş yapıyoruz.

    ara vermeden başlayan tanrı'ya dua et, yukarıda bahsettiğim din konusunu artık sözlere döküyor. müzikal olarak çok enerjik bir eser. enerjisini biraz burak karataş'ın makina gibi çaldığı davula bağlıyorum. selim öztürk de gitarı bu şarkıda çok iyi kullaniyor. belki şarkı kahramanımızın (eski) sevgilisinin yalnızlığı ile ilgili olduğu için bu enerji. sanki "oh olsun" der gibi bir hava var. mşş'nin usta sözleri bu "günahkar" yalnız hanımefendiye tek yardım edecek kişinin tanrı olduğunu anlatıyor. dinlemesi çok zevkli olan şarkının son kıtasında koray'ın "ölüm de üç noktası" derken tizlere çıktığı anı da çok severim.

    kalamış parkı ile albümün asıl vermek istediği depresif havaya merhaba diyoruz. daha ilk saniyede karataş'ın bol reverbli davulu ve çeliköz'ün gizemli bir atmosfer yaratan klavyesi bizi karşılıyor. ama bu hüzün, ilk iki kıtadan sonra oldukça sert bir müzikal anlayışla anlatılmış. öztürk, çok nota basmasa da gitarının haşin tonu ile şarkıyı oldukça yırtıcı bir hale götürmüş. mşş'nin en başta sunduğu ıssız çocuk parkı imajı, albüm kapağındaki yalnız bisiklet ile çok iyi örtüşüyor. şarkının depresif sözleri ve sert havasına rağmen, kargo'nun en popüler şarkılarından biri olduğunu görüyoruz. birincisi, nakaratı çok iyi. grunge-vari dokunuşlar olsa da dönemin ana akım modern rock'ına uygun bir düzenlemeye sahip. eşlik etmesi zevkli. ikincisi de koray gibi muazzam bir vokal yetmiyor gibi, şebnem ferah'ın gruba geri vokallerde eşlik etmesi. uyumları muazzam. ferah'in performansı şarkıya çok iyi yedirilmiş.

    kalamış parkı'nın havası geçmek süresi ile aynı şekilde devam ediyor. burada öztürk'ün gitarından çıkan slide'ın imzasını duyuyoruz. şarkı ağır bir havada devam ederken ve hatta neredeyse sıkıcı hale gelecekken bir anda sertleşiyor ve çok iyi oluyor. nakaratlarda candemir, ufak oynamalar yaparak farklılıklar yaratıyor. "yalnızım çünkü razıyım" albümün en akılda kalıcı sözlerinden olduğu gibi, şarkının en gaz yerlerinden biri. hele koray'ın en son tekrarlarda "yalnızım" derken sesini inceltmesi muazzam.

    yalnızlar çağı ile depresif havadan ayrılıp, kısa bir süre için saf rock'a geri dönüyoruz. dinlemesi eğlenceli bir şarkı olsa da albümün diğer şarkıları yanında biraz ortalama kalıyor. sözleri dışında öne çıkan pek bir özelliği yok. ama şiir gibi sözleri dinleyip, "tam olarak ne demek istiyorlar acaba?" diye düşünmemek elde değil. misal "odalar, evler içinde ıslak, kesif bir duman, caddeler içindeki bilinmeyen yangından". bu şarkıda da yine bir inanç göndermesi olduğunu da gözden kaçırmamak lazım.

    söyle ile tekrardan albümün siyah, puslu atmosferine geri dönüyoruz. yine sözlerin, müziğin önüne geçtiği bir şarkı bu. "cinsel moral yok" diye başlayan bir şarkının ortalama bir eser olmasını beklemek aptallık olur. bu şarkı da farklı bir deneyim. hayatın köşebaşları olduğunu düşündüğümüz her şeyin aslında yok olduğunu anlatırken müzik ağır ilerliyor, koray'ın vokali de yavaş ve bıkkın. ama bu yoklukta insanın yalnız kalıp içindeki canavarla tanıştığı anlatılırken hem müzik hem vokal güçleniyor ve "söyle" diyerek zirve yapıyor. "kuşku bir tilki gibi" diye başlayan son bölüm ise tüyler ürpertici. albümün kapağındaki o çimenliği gözümde canlandırtıyor.

    pastel zarlar, albümde nötr olduğum başka bir şarkı. diğer şarkılara kıyasla bas gitarın önde olmasını seviyorum. bir de "bilmezsin - bilemezsin" diye başlayan nakaratındaki güç hoşuma gidiyor. onun dışında ise müzikal anlamda yine pek fazla risk almayan ya da öne çıkmayan bir eser. "huzurlu, sakin bir hayat bir avuç elmastan çok daha değerli" sözüne katılmamak elde değil. bir de "pastel" muhabbeti var. yıllar boyunca pastel dendiğinde aklıma pastel boyadan başka bir şey gelmediği için şarkıya anlam veremesem de pastel renk diye düşününce şarkı daha bir manalı olmakta. pastel zarlar imgesini, şarkının içindeki hayattaki tercihlerimiz konusuna bağlayınca taşlar yerine oturuyor.

    albümün en sevdiğim şarkılarından biri marilyn monroe. daha hiç dinlememisken bile bir türk rock grubunun bir hollywood starı hakkında şarkı yazması çok hoşuma gitmişti. şarkının sözlerine bakınca da monroe'nun güzelliğine değil de yalnızlığına değinilmesi çok klas bir hareket. müzikal anlamda albümün genel havasından farklı ancak o kadar depresif şarkının arasında bir mola gibi duruyor. bir lunapark havası veren introdan sonra "ba ba ba" şeklindeki geri vokaller şarkıya, konusuna uygun olarak, amerkanvari bir hava veriyor. nakaratı çok gaz. sonlarda geriden gelen "help me" inlemeleri muazzam bir dokunuş. kapanıştaki bölümde tuşlu çalgılar resitali için serkan çeliköz'e şapka çıkarmak gerek.

    kaderin dizaynı, 1990'larda herhangi bir uluslararası rock grubunun elinden çıkmış gibi tınlayan bir rif ile başlamakta. şarkıyı da büyük ölçüde bu rif taşıyor. sözleri çok acayip bir şarkı. mesela "elinde bir kupa ile kortta duran yaşlı bir tenisçi" ya da "vaaz verdikten sonra kur'an okuyup ağlayan rahip" gibi orijinal yalnızlar müzik dünyasında zaten karşımıza çıkmıyor ama bunlar şiir dünyasında bile fazla goremeyecegimiz karakterler. ya da "bodrumun karanlığındaki bir küpün içinde bize göre amaçsızca gezen bir örümcek" gibi betimlemeleri de unutmamak lazım. film gibi şarkı valla, gözünü kapatıp dinle. bu esnada öztürk'ün gitar solosunu ve şarkının sonunda piyanoya yavaşça bağlanma kısmını atlamamak lazım.

    işte o piyano başka bir melodi ile ruhlarda hiçbir sızı yokun başında karşımıza çıkıyor. diğer grup elemanları da daha sonra piyano ve vokale katılıyor. bu şarkıda bir kez daha şiir gibi sözler müziğe güzelce yedirilmiş. belki kıtalarda eşlik etmesi zor ama kulağa asla batmıyor. nakaratı bence merak uyandırıcı: "ruhlarda hiçbir sızı yok, bir tek soru var kalplerde". dinleyici olarak şarkının sonunu beklemek lazım bu soruyu duymak için. soru şu: "hiç kimseyi üzmeden nasıl hata yapıldı?". çık bakalım işin içinden. bence karakterlerimiz öyle bir hissizlesmis ki hiçbir hata üzüntü ya da sızı yaratmıyor olsa gerek. "yalnız kalmaktan değil yalnız olmaktan kork sen" tekrarlariyla da şarkı bitiyor. yani "geçici yalnızlıklar hallolur belki ama kalıcı yalnızlık hissi sıkıntılı" diyor. doğrudur herhalde. güzel şarkı.

    albümün en kalite şarkılarından biri kesinlikle bukalemun. elektronik tınılar taşıyan acayip enerjik bir parça bu. bas ve davulunun belki de albümde en iyi performansı bu şarkıda. şarkının tümünde bir yandan ritm tutarken, kıtaları nakarata bağlayan "anlama isteği, ne istediğini bilme isteği" bölümü bana apayrı bir gaz veriyor neden bilmem. konu olarak da iyi bir şarkı. sonuçta neredeyse hepimiz iş yerinde ayrı, yalnızken ayrı, aileyken ayrı, yatak odasında ayrı, doktor randevusunda ayrı renge dönüşen bukalemunlar gibiyiz. dümdüz bir kişilik olmak elbette kötü ama "kişiliğin sıkıcı yap-boz karakteri"ne dikkat etmek lazım. kendimizi sorgularken bir yandan da çok iyi müzik dinliyoruz. kazan-kazan durumu.

    albümün müzikal olarak en ayrıksı üç şarkısına geliyoruz şimdi. birisi grubun en tartışmalı şarkılarından arabic fahişe. bu isimli bir şarkı yazmanın yanı sıra, böyle bir şarkıya klip çekip, kral tv'de yayınlatmaya kalkma gibi bir durum o dönemde büyük bir olay olmuştu. kargo hayranları ise "bu ne abi arabesk gibi? gıy gıy kemanlar falan var" diye gruba yüklenmişti. benim duruşum ise belli: canavar gibi şarkı. keman var elbet ama hem şarkının konusuyla alakalı hem de şarkıya iyi yedirilmiş. sözlerde fahişe diyor çünkü bu şarkı da öyle bir yalnızlığı anlatıyor. tam bir hit şarkı. hafif dumanlı kıtalar, bomba bir nakarat, arada kemanları, darbukaların gazı verdiği güzel bir müzikal pasaj, ortadoğu kokan bir gitar solosu. ne ararsan var. sözleri ise herhangi bir hit şarkıdan çok uzak. o dönem kral tv'de yayınlanan kaç tane şarkıda "ruhu tibetli bir rahip, kalbi pasteur'ün dizlerinde kuduz bir köpek olan suçlu arabic fahişe" gibi bir karakter var? elbette sıfır. şarkının bence en ilginç anlarından biri son kıtası söylenirken şarkının fade out ile bitmesi. o kayıp son kıtada "kola, dolar senin olsun, bana rakı, şıra ver, adidas, nike senin olsun , bana kuruş, lira ver" demekte. bu kıtalar, şarkının hakiki anlamda bir oryantali değil de batı ve doğu arasında kalan bir bireyi anlattığını düşündürtüyor.

    batı ve doğu arasında kalma yalnızlığı için daha doğrudan bir şekilde kargo'nun en iyi şarkılarından biri olan boğaziçi'nde veriliyor. müzikal olarak ayrıksılığı bence şarkının bolca efekt yedirilmis elektro ve baş gitarlarından geliyor. ikinci nakarata kadar vokalin sesi de sanki bir megafondan gelir gibi. ama ikinci nakaratta vokal sanki zincirlerinden kurtuluyor ve daha bir gür bir şekilde geliyor. bu da zaten güzel şarkıya, fazladan bir enerji katmakta. bu da şarkıya hoş/farklı bir hava katıyor. doğu ve batının farklarını (çoğu soyut) farklı kavramları nasıl benimsedikleri üzerinden anlatan sözleri bir sosyoloji kitabından fırlamış gibi. bunları ayıran bir boğaziçi ve oradan atlamak üzere olan bir adam da hikayenin başka bir kahramanı. kargo'nun bircok şarkısı çok iyidir, dinlemesi zevklidir, insanı hareketlendirir ama boğaziçi ayağa kalkıp önünü iliklettirecek kadar saygın bir eser. belki de müzik olarak sadece bir, iki kişiye değil de tüm kargo'ya ait olan bu eser, bu ortaklıktan dolayı böyle iyi.

    albümün sonumtrak şarkısı sürgün ise tamamen koray candemir tarafından bir akustik gitar ile kaydedilmiş bir eser olarak diğerlerinden farklı. artık sona geldiğimizi bize bildiren eser dinlemesi kolay, kısa bir şarkı. şiirsel sözleri bu sefer müziğe belki cuk oturamasa da hoş bir tadı var. candemir'in "içindeki zindanda" fisildamasi ile birçok farklı yalnızlık teşbihi sonunda içimize kapaniyoruz.

    albümün resmi olarak son şarkısı ise azizlerin yalnızlığına geri dönüş. bir çok konsept albümde olduğu gibi çemberi tamamlayıp başa dönüyoruz. o güzel klavye melodisi yavaş yavaş fade out olurken bu güzel albüme son noktayı koyuyoruz.

    hem sözleri, hem müziği, hem tavrı, hem basit ama türkiye standartlarında cesur kapağıyla, klipleriyle türk müzik tarihinin yüzakı albümlerinden biri yalnızlık mevsimi. prodüksiyonu, şarkı içlerindeki detaylar, sözlerindeki metaforlar türkiye'de o dönem ve daha sonrasında çok nadir denenmiş farklılıklarla dolu. sadece biraz uzun bir tecrübe. keşke türkiye'de b-side ya da special edition kavramı olsaymis da yukarıda değindiğim bazı şarkılar albüme girmek zorunda olmayıp, başka şekillerde bize ulassaymis.

    yalnızlık mevsimi satmadı değil. sonuçta arkasında raks müzik ve doğan grubu gibi devler vardı. ama grup, satsın diye uğraşmadı. alan aldı, ortalama dinleyici beğenmedi ve radyolarda sıkça çalacak ana akım bir hit olmadı. bu yüzden biraz arada kaynadı. grup, içlerindeki uru çıkarıp kurtulduklarından mıdır yoksa "beyler para lazım" diye düşündüklerinden mıdır bilmem (ya da mss'nin askerde olmasından mıdır?) bir sonraki albümleri sen bir meleksin ile yönünü kaliteli bir soft pop rock'a çevirdi. sonrası da malum. daha çocuk aklıyla kral tv'de şairin elindeye hayran hayran bakan bendeniz, 2005/2006 civarında kargo'yu üç dört kere başka rock gruplarının alt grubu olarak sarışınım, yemin ettim gibi türkçe pop şarkılarını bir bar grubu tadında coverlarken izleyince içim acımıştı. daha sonra grup, vokal değişimi olarak yüksek sadakat'i solladı ama en azından hala kendi ayakları üstünde durmaya çalışıyor. bunu da takdir ediyorum. e, bu albümü yaptıkları için de teşekkür ediyorum.

    4,5/5 verdim gitti
    albümü en iyi anlatan şarkılar: söyle, kaderin dizaynı, bukelamun
  • bir powerpoint sunumu hazırlayıp kargo üyelerine dinletirken "neydiniz ne oldunuz" dersi vermeyi arzu ettiren albüm.

    bu albüm çıktığı zaman ailemden ilk kez uzakta yatılı okulda kalacaktım. o dönem depresif bir halet-i ruhiye içerisinde olsam da zamanla geçmişti ve bu albümü dinlediğimde içindeki şehir yalnızlığını anlayamayacak kadar toydum.

    zaman geçtikçe daha farklı şeyler hissettirdiğini düşündüm bugün bu albümün. yalnızlık, güvensizlik, nefret, şiddet.. ruhtaki bölünmeyi de süper bir soundla anlatmıştır aynı zamanda.

    tanriya dua et derken yalnız bırakanların acıyı damarlarında, karınlarında hissetmeleri için elinden geleni yapmayı, onları çaresiz bırakmayı öğütler gibidir. "kader bir labirent, tutkulu bir dost. gözyaşın düşerken yere, yardım isteme"

    "mucizeni bekle, dönmemi iste. bir günahkar gibi tanrı'ya dua et" dediğinde geneleve düşmüş eski sevgiliyi o halde görüp arkasını dönüp giden bir adam hayal ediyorum.

    "aşk bomboş bir park şimdi..." sanırım aşkın en garip ama bir o kadar buruk tanımlardan. gündüzleri çocukların oynadığı, kahkahaların yükseldiği yerin kimse olmadığında ne kadar kasvetli ve korkutucu olduğunu gözlemleme fırsatı veren bir söz. terk edilmiş bir aşığın da en az bomboş bir park kadar soluk olması..

    soyle derken insanların "yalnız kalmak istiyorum"culuğuna çok büyük bir yıkım indirir.

    "o zaman kendi kendinle kalırsın, içindeki hayvanla tanışırsın."

    "cinsel moral yok, dostça bir ses yok
    otoriter devlet yok, sıcak bir dokunma yok
    aşka taviz yok, yüksek adrenalin yok
    söze temas yok, gece içinde gündüz yok"

    çaresizliğin ve bezginliğin uç noktalardan tarifi...

    "pişmanlıktan kaçan bir yanılgı tarihin tozlu dosyasında zaman bir girdap gibi kaderin kör dizaynında" o tozlu dosyadan yalnızlığa sebep olanları düzeltmeyi kim istemedi ki dinledikten sonra? (bkz: kaderin dizaynı)

    bir gün pencereyi kapatıp istanbula baktığımda "bir hatanın izi aklımda..." diye başladığımda yalnız kalmaktan değil yalnız olmaktan korktuğumu mşş anlatmıştı çoktan.

    olan biteni anlama istegi ne istedigini bilme istegi değil mi insanın yalnız kaldığında düşündükleri? "sorular sorunlar. sorular ve cevaplar." (bkz: bukalemun)

    şehir bezginliğini, yalancı suratları, yalnızlığın hücre cezası veren tadını hissettiren, sonra da buna özlem duyup duymadığımın muhakemesini yaptıran bir albüm oldu 9 yıl sonra..

    en sonunda elde kalan tek şey ukala bir yalnızlık ve ona geri dönüş...
  • değeri anlaşılamamış kargo albümü.. belki vakt-i zamanında hakkı teslim edilseydi, kargo bugün muhtemelen çok farklı bir müzik yapıyor olacaktı..
    aslında hala zaman zaman kargo üyelerinin toplanıp: "ya arkadaşlar biz bi bok yedik, bu albümden sonra kalitemizi düşürdükçe düşürdük.. her konserimizde kendimizi bar grubu zannedip "sarışınım", "yemin ettim" vs çalarak kargoyu olabildiğince dibe vurduk.. sınırlarımızı görmek istemiştik.. evet artık düşebileceğimiz en dibi gördüğümüze göre artık o dehşet potansiyelimizi yeniden kullanmaya karar verdik.. ve diskografimizin yalnızlık mevsimi sonrasını siliyoruz.. burdan devam edeceğiz!" açıklamalarını yapmasını bekliyorum içten içe..
hesabın var mı? giriş yap