• tüketici olmak bunu gerektiriyor. üretimden koparılmış her birey, bu ister sistemin dayatması olsun ister bireyin kendi iradesi ile olsun, kendisine ait bir hayatı olamaz, olsa dahi bunu yaşayamaz.
    kendinize ait bir hayatı yaşamak istiyorsa birey, temelini sağlam kurması gerekiyor. zira inşa ettiğiniz her şey, mutluluk, arzu, istek, huzur, hayaller, arkadaşlık, ilişki, eğitim gibi temel yapı taşlarınız yıkılmaya mahkumdur.

    yani kısacası bunun çözümü; iki üret bir tüket modelini inşa etmesi gerekiyor.
  • dün gece bayağı bir düşündüm bu konuyu. kesinlikle yaşadığım hayat bana ait değil. istediklerimle yaşadıklarım aynı değil ve bunu değiştiremiyorum. hayalimde olan ile gercek arasında çok fark var ve bu fark hergün beni bölüyor. sanki 2. bir kişiliğim ortaya çıkacak gibi.
  • kim yaşıyor bu hayatı deseler el kaldırmayacak insanlarız biz. nerede ulan bu hayatın sahibi diye sorsalar arka sıralarda boynumuzu eğeriz. bir yaşam düşmüş yere sahibini bilen var mı deseler uzaklara bakarız.

    sayıca az değilizdir diye tahmin ediyorum. gözlerdeki kayıtsızlık bu kulübün üyelik işareti. bir noktada veya zincirleme reaksiyon sonucunda, hayat bir yerde kontrolden çıkıyor. öncesi şaşkınlık, sonrası kabullenme oluyor. sahiplenme geçmişte kalıyor. zaman farklı işliyor. günlerin rengi soluyor.

    her şeyin doğalı oluyor da yaşamın doğalı olmaz mı? işte sentetik yaşama geçiş sürecini ifade ediyor tüm bunlar. sorgulama ihtiyacı hissetmeden, doğru, yanlış bilmeden, mutlu veya üzgün farketmeden, ikililik haline düşmeden yaşadığın hayat doğal olanıydı. sonra anlamadan, bir noktada ışık kırıldı. izdüşümler çoğaldı. sen kopya oldun. orijinal paralel evrene kaydı. noterden aslı gibidir yaptırdın ama içine sinmedi. kimlik sorduklarında verdin, orijinali ise elden gitti bir kere.

    büyü bozuldu artık. yanlış anlaşılmamalı, eskiden mutlu veya mutsuz olmanın anlamı yok. sadece bildiğin tek yol vardı. şimdi ise farkında olduğun başka yollar ve gittiğin yol var.
  • aslında bir nevi hayatının bir döneminde yakaladığın tılsımı kaybetmekle özdeş bir durumu ifade eder.

    bir bölgeye has kısa dönemli olarak bir işte çalışırken bunu farketmek daha kolaydı aslında. türkiye'de benzeri olmayan bu işte tamamen aynı şekilde olan tekerlekli araçlar vardı. güne iyi başladığınızda yani bir iki müşteri denk geldiğinde o günün sonuna dek işiniz rast gidiyordu. olmayınca da olmuyordu. hatta bazıları baktı olmuyor erkenden o gün işi bırakıyordu. oysa tamamen şans eseri bir işti. hiçbir çeşitlilik yoktu. tabii bunu moralin düzgün olduğu zaman gülümsemen vs. gibi etkilerle müşterileri kendine çekme şansın artıyor olabilir diye açıklayanlar da oldu ama bu da tam cevap olamıyordu çünkü bir de sıraya geçebileceğiniz yerler vardı o sıralara girdiğinizde bile normalden uzun süre o gün müşteri çekemiyordunuz. ben bunu birebir yaşadım. çok kötü geçen günlerin ardından bir gün iyi başladım güne. ardından sanatçıların bahsettiği ilham gibi bir şey hep doğru yerleri gösterdi bana. dur şurada biraz bekleyeyim dedim anında bir müşteri çıktı, onu bıraktım sıraya girdim sıra hızlandı.

    işte yaşamda bunu yakaladığınız dönemler oluyor. işler yolunda gidiyor. sonra diğer insanların öykülerini dinledikçe herkesin aslında biraz böyle dönemleri olduğunu ve mutlulukla andıklarını gördüm o anılarını. hani bazı insanlar görürsünüz ne yapsalar sanki hep karizmatiklerdir, bir 'auraları' mı vardır nedir artık. işte burada bahsedilen kayıp yaşamdan ziyade o tılsım, o aura, ilham, adı her ne ise artık.

    mesela bazı insanlar bir ortamda kendilerini rahat hissederler veya o ortamda bir şeyler güzel gitmiştir işte o ortamın ''aranan insanı'', ''popüler çocuğu'' olabilirler ama aynı anda başka ortamlarda dümdüz insan olabilirler.

    tılsım önemli, tılsım. yol gösterir. akışa bırakırsınız kendinizi ve doğru yolda olduğunuzu bilirsiniz hayır daha doğrusu doğru yolda olup olmadığınızı sorgulamadan içten kararlarla ilerlersiniz. yalnız tren raydan çıkarsa sonrası hep bocalamadır. dikkat.
  • 2018 yılında ve üstelik türkiye'de kendisine ait bir hayatı olan varsa saygı duyarım gerçekten. iş yaşamı, sosyal yaşam ve koşulların bu kadar ağır olduğu bir ortamda çoğunluk evlenmek, araba ve ev sahibi olmak, iş sahibi olmak gibi büyük sayılan hedefleri yalnızca gerçekleştirmiş olmak için yapıyor. bunun için birçok alanda mutsuz ve sorun yaşayan insanlar ortaya cıkıyor. tabi bunları yapma zorunluluğu diye bir şey yok ama kurulmuş düzen seni diğerleri gibi davranmaya zorluyor.

    tüm renkleri tek bir griye dönüştürmektir bunun adı. hayat tüm renklerin birleşimi değil midir oysa? kendini keşfedip, kendi yolunu çizmek ve kendi hikayeni yazmak, en azından deneyebilmek değil midir? tek bir şans varsa o da çok para kazanmak ya da çok az para kazanmak arasında bir tercih olmak zorunda mıdır? neden yükümüz bu kadar ağır? sokağa adım attığımızda hissettiğimiz güvensizlik ve huzursuzluğun, kafamızda dönen 40 farklı konunun her birine ait 40 tane sorunun kaynağı nedir? bu sorular seni de beni de düşünmekten emekli yapar. 40'ına geldiğinde ağzın açık parmağını oynatamaz hale geleceksin. tebrikler sen de yıllarca eşek gibi çalıştın ama sana verecek ödülümüz kalmadı. sen en iyisi şu küçük çam sakızı çoban armağanıyla idare et. beş seneye kalmaz nasılsa ölürsün. tabi ölmeden önce de hastanelerimizde bir miktar vakit geçirip parasız kapsamına girmeyen ilaçlardan satın alırsın değil mi?

    oysa hayallerimiz vardı bizim. gün batımında hep beraber sabahlayıp şarkılar söyleyecektik, tepeye tırmanıp oradan gökkuşağının renklerinde kaybolacaktık, canımız istediğinde atlayıp arabaya gidecektik apansız, plansız... belki sabaha karşı, belki de öğlen vakti.... karışacaktık hayatın içerisine, yeni insanlardan yeni şeyler öğrenecektik. farklı açılardan bakacaktık hayata. ve bilecektik ki dışarıda bize bu maceralarda eşlik edecek hep bir dostumuz olacaktı. ertesi gün yine o masaya kelepçelenmek olmayacaktı.

    bu düzen seni de beni de, tüm insanlığı da yutacak. uzmanlaşmak, rasyonalize olmak amacıyla inşa ettiğin her yapı ve kurum daha çok dibe batmanı sağlamaktan başka bir işe yaramıyor, görüyorsun. biliyorsun ki böyle giderse her gün bir yıllık olayların yaşanacağı o günler gelecek. aldığın nefesi bile zaman tutarak alacaksın. ve yine çok iyi biliyorsun ki bunlar senin ölümden korkman, uzmanlaşma ve optimizasyona olan tutkun ve deliler gibi zengin olma arzunun birer sonuçları olacak.

    sistemin beslendiği tuzaklar yıkılmadan asla kendine ait bir hayat olmayacak.
hesabın var mı? giriş yap