• an itibariyle, kafa izni düğmesinin çalışıp çalışmadığını denemeye karar vermiştir.

    bir ay sonra: çalışıyormuş
  • satılmaması ya da satın alınmaması gereken yavrulardır.

    bu nedenle hayvan satışı yapan linklere, reklamlara itibar etmeyin. sokaklar kedi ve kedi yavruları ile, barınaklar köpek ve köpek yavruları ile dolu ve emin olun içlerinden birisi sizinle güzel bir gönül bağı kuracaktır.

    (bkz: sokak kedisini eve almak/@elektriklisandalye)
  • üst katta iki kız öğrenci oturuyor. araştırdığım kadarıyla biri yüksek lisans yapıyor. diğeri de son sınıf. bazen çamaşırları benim balkona düşüyor gelip istiyorlar. onun dışında bir sohbet etmişliğim yok ama çok iyi kız oldukları belli. çok da güzeller. keşke çok iyi arkadaş olsak da bana yaptıkları yemeklerden getirseler biraz diye düşünürüm hep ama apartmanda karşılaşınca merhaba demek dışında bir şey yapılamıyor maalesef. yıllardır gitmediğim apartman toplantısına bile onlarla tanışmak için gitmiştim ama onlar gelmemişti. az daha yönetici oluyordum amk. neyse, bunların evlerinde 4 tane kedi yavrusu var, dışarıda sayısız kedi besliyorlar. apartmanın önünde de kedi kavgaları eksik olmuyor. geceleri garip garip miyavlayıp kavga ediyorlar. bu sesler yetmiyormuş gibi bir de arkadaşım memleketine gideceği için hamster’ını bırakmıştı. civiyk diye ses çıkarıp duruyor o da. allah’tan sürekli uyuyor da kafa dinleyebiliyoruz.

    dün bu kızlar evden çıkarken pencereyi açık bırakmışlar. yavrulardan biri de neredeyse 2 metre mesafe olan klimanın dış ünitesinin üstüne düşmüş geri dönemiyor. nasıl düştüyse artık durmadan bağırıyor. pencereden uzanıp alayım dedim yetişemedim. dışarı çıkıp pencerenin kenarından yürüsem alacağım ama 3. kattan aşağı düşmeyi göze alamadım. ne yapsam diye düşünürken. aklıma bizim sokak kedisi şule geldi. onun da 3 tane yavrusu var. annelik içgüdüsüyle belki ağzına alır getirir diye düşündüm. dolapta biraz kıyma vardı alıp aşağı indim şuleyi aramaya. kendisini göremedim ama yavrusunu gördüm. yavruyu elime alır almaz geldi ayağıma sürtünmeye başladı. ben de kıymayı verdim hemen yedi. sonra bunu aldığım gibi eve götürdüm pencereye bıraktım. dışarı çıktı kim miyavlıyor diye baktı biraz etrafa. sanki her zaman yaptığı bir işmiş gibi gitti 2 saniyede zıpladı yavrunun yanına. biraz kokladıktan sonra aldı ağzına getirdi. iyice bir yalayıp temizledi. sonra götürdüm şuleyi bıraktım yavrularının yanına.

    evde miyavlamaktan gözleri yaşarmış yavru kediyle başbaşa kaldık. kızlara kediyi nasıl versem de etkilesem diye düşündüm aklıma bir şey gelmedi. bu arada gittim mama filan aldım, saksıda domates yetiştiriyordum onun da toprağından aldım biraz gazeteye koydum işerse diye. işemedi. derken akşam oldu kızların biri geldi. aradan birkaç saat geçti diğeri de geldi. apartmanda yalıtım denen bir şey olmadığı için biraz yüksek sesle konuşulunca duyabiliyordum. ayak seslerinden de eksik olan kediyi aradıkları anlaşılıyordu. sonra pencerenin açık olduğunu farkedip aşağı indiler sağa sola bakmaya başladılar. ben de çaktırmadan onları izliyorum. sonra eve geldiler kızlardan biri ağlamaya başladı. tamam dedim kediyi göstermenin zamanı geldi. evdeki uyuyan hamsterı bir elime kediyi de diğer elime aldım gittim kapılarını çaldım. ağlayan kız gözü yaşlı kapıyı açtı. merhaba bunlar sizden mi düştü acaba dedim. kız gözü yaşlı hunharca bir kahkaha attı. ipek gel diye bağırdı arkadaşına. aldı kediyi hemen öpmeye başladı. ipek de geldi teşekkür edip kediyi sevmeye başladılar. nasıl oldu filan diye sordular. ben eve geldiğimde balkonda bunları gördüm. bir de kuş vardı da o uçtu gitti. umarım sizin kuşunuz değildir dedim. hadi canım dedi ipek. ben de canım mı? dedim. o da sen benim canımsın artık şaşkın dedi. işveli bir bakış atıp dudağını ıslattı. derken kendime geldim. hamster bizim değil yukarı sorun isterseniz deyip tekrar teşekkür ettiler. iyi geceler dileyip eve döndüm. kızları yeteri kadar etkileyememiştim ama bir kediyi kurtarmıştım. gerçi şule kurtarmıştı ama herkes mutluydu. mutlu bir şekilde uykuya dalarken dışarıdan gelen kedi sesleri kulağımı çınlatıyordu.
  • bugünümü sikmiş atmış canlı..

    sokakta yürürken denk geldim bi tanesine.. topallıyarak yürüyordu, yaklaştım yanına.. tek ayağı kırılmış uzun bi sure geçtiği içinde artık çürümeye başlamış ve inanılmaz bir koku..

    ileri doğru bi adım attım olmadı, vicdanım izin vermedi.. aldım veterinere götürdüm, sürekli ağlıyor.. ayağının kesilmesi lazım dedi.. tamam dedim neyse yapalım..

    845 lira masraf çıkardı.. 600 u ayağını kesmek icin 245 de 5 günlük yatış parası.. çalışmıyorum cebimde var 5 lira.. 100-200 olsa ordan burdan alacam ama 845 lira..

    belediyenin hizmeti varmış, 24 saat çalışan.. aradık gecenin bi yarısı eve kadar gelip aldılar ve bolluca hayvan barınağına götürdüler.. tedaviden sonra yine aynı adrese bırakacaklarını söylediler.

    elimden bu kadar geldi minnoş... 845 liram yoktu ama olsaydi 1 saniye düşünmeyecektim senin icin..

    özür diliyorum minnoş, 845 liram yoktu...

    edit: belediye aldi goturdu. aradim ertesi gun durumu sormak icin.. geldigi gece kafeste öldü dediler. yalan soylediler, ilgilenmediler senle biliyorum.. ozur diliyorum senden.. dedim ya 845 liram olsaydi 1 saniye dusunmeyecektim senin icin ama yoktu o kadar para cebimde aq yoktu !!!!!

    hayatimda kendimi en caresiz hissettigim andi. cuzdanimda olmayan kagit parcalari yuzunden bir canlinin hayatini kurtaramadim. ve insanlar hala bana hayatin ne kadar guzel oldugundan falan bahsediyor.. yasamin ve bu duzenin ta aq ben....
  • ticaretini yapmak çok aşağılık bir iştir, yapana link vermek de ondan iyi değil.
  • gözleri çok hassas olan yaratık. çok çabuk enfeksiyon kapabiliyorlar ve bakılmazsa körlüğe, hatta kedicik biraz zayıfsa ölümüne bile sebep olabiliyor. henüz başlangıç aşamasındayken tedavi edilmesi de çok kolay aslında, basit bir damla ve merhemle düzelebiliyor. bahar ve yaz aylarında bu yüzden sürekli divane gibi küçük kedi araştırıyorum, gördüklerimin gözlerini kontrol ediyorum. gözünü kırpıştıran, tek gözünü kısmış ya da kapatmış minnaklar varsa tutup damla damlatmaya çalışıyorum. zira enfeksiyon ilerlediğinde gerçekten yavaş yavaş acı çekerek ölüyor minikler.

    edit: yoğun istek üzerine ilaçların adını yazayım. bunlar bizim veterinerimizin göz enfeksiyonu durumunda yazdığı ilaçlardır. hem kendi kedilerimde hem sokaktaki bir kaç canda kullanmışımdır.

    (bkz: tobrased) (merhem)
    (bkz: tobrex) (damla)

    merhem ve damla olarak. arada benim evdeki canavarlar gözlerini kırpıştırmaya başlayınca birer damla damlatıyorum kendilerine de.

    büdüt:

    efenim iki damla var bugüne kadar kullandığım, biri tobrex biri siprogut. benim kedilerimi sürekli götürdüğüm veteriner tobrex veriyor. başka bir veteriner onun kediler için toksik olduğunu söyledi. amma velakin siprogut koyduğum sokak kedilerinden birinin gözleri çok yandı. daha ilk damlada öyle acı acı ağladı ki anlatamam. damladan kurtulmak için gözlerini kaşıyıp tahriş etti. azıcık akıntısı olan göz iki gün sonra kıpkırmızı oldu. kaş yaparken göz çıkarıyordum kelimenin tam anlamıyla. normalde hayvana yakalık takılır böyle durumlarda ve gözlerine dokunmasına izin verilmez. ama ben sokak kedisinin hangi birine yakalık takayım? şu ara bahçede tedavi ettiğim sabah akşam gördükçe damla damlattığım altı yavru kedi var. dolayısı ile ben tobrexe döndüm.
  • bizimkiler kediye, köpeğe filan genelde mesafeliydi. annem babam işte. taşrada vardır böyle şeyler. herhangi bir yabancı canlı cansız nesneye karşı sanırım korkudan dolayı koyulan bir mesafe. yemeklere, insanlara, olaylara yaklaşım da genelde bu çemberin etrafındaki pi'ye göre şekil alır. pis denir, hastalık kaparsın derler, pek yaklaşmazlar, yaklaştırmazlar. çocuklarına da eğer dokunmuşlarsa tembihleyip ellerini mutlaka yıkatırlar. her zaman ve herkes için geçerli değil. genel algı olarak sokak hayvanları birer nesneden ibarettir bu tarzdaki çoğu insanlar için. herhangi bir nesne. sokak lambası gibi mesela, sokakta duruyor herhangi bir sürekliliği yok. alışmışsın, sokak lambası zaten oradadır ve orada durur. çünkü orada durması gerekir. aynı şekilde yerlerdeki kuruyan yapraklar, kaldırım taşları gibi. bu yüzden genelde kendilerince zararsız muhabbet kuşlarını, balıkları eğer bir hayvan sahipleneceklerse bunları yeğlerler. bu kültürden ben de nasibimi aldığım için kediyle, köpekle epey geç arkadaş olabildim.

    geçen sene filandı, memlekete gittim bahçeli eve taşınmış bizimkiler. yavru kediler vardı bir kaç tane. bakiyim dedim yanlarına indim, bişiler aldım dolaptan besledim. bir gün iki gün böyle annem beni izliyomuş. hiç birşey söylemiyor ama. izledi sadece, izlediğini biliyorum ama, hissediyorum. aradan bir hafta geçti, mutfaktan bişi alıcakken annemi gördüm, yavru kedilere bişiler indirmiş sabahın körü. sesimi çıkarmadım, izledim. süt, salam, peynir filan veriyodur diye düşündüm. annem bildiğin dolaptan yemek çıkarmış yavru kedilere. hayvanlar da aç, noluyor amk demeden gömülmüşler. ertesi gün yine yakaladım annemi. sesimi çıkarmıyorum ama. şaşırdım.

    sonra akşam üstü yatak odasına girdim bişi almam lazımdı. bir kart ilişti gözüme. aşı kartı. babamın adı yazıyor, tetanos ve kuduz için. baba bu ne dedim. "sana ne lan" dedi, gülmeye başladım. yavru kediye su indirirken tırmalamış, aşı yaptırmış. sadece iletişimini merak ediyordum hayvanlarla yakalasam, göremedim. bize küçükken çoğu zaman göstermediği şefkati mi gösteriyor diye merak etmiştim.

    böyle böyle giderken, sonra yakaladım bizimkileri. pazara gidiyoruz diye evden çıkmışlar, bahçede hayvanlarla konuşuyolardı. onlar da beni gördüler, annem ciddidir genelde, ama beni görünce müstehzi şekilde güldü. tamam çok güzel anne ama hayvanlara daha yiyebilecekleri şeyleri ve miktarları verseniz yeter dedim. çünkü eve neredeyse haftada 10 kilo palamut, hamsi filan girmeye başlamıştı. ulan kim yiyor bunları diyodum ki 5'er kiloyu iki tane yavruya veriyolarmış. zaten hayvanların 1 haftada benim almancı kuzenler gibi göbekleri çıkmaya başladığında anladım. gerçi babam daha insaflı, biberonla süt veriyormuş.

    sonra apartman başladı. başörtülü yaşlı teyzeler balkondan kalıp tonya peyniri, vakfıkebir ekmeği atmaya başladılar bahçeye. bir kalıp peynir başıma düştü hatta, kediye gelse hayvan beyin humması geçirirdi oracıkta. insan sevgisini nasıl göstereceğini kestiremeyince böyle şeyler olur.

    böyle böyle sevdiler. ne bileyim, farkında olmadan vesile oldum. mutlu etti beni. kaç yaşına gelmiş insanlara bir şeylerin sevgisini aşılayabilmek, sade, basit ama eşsiz bir duyguymuş, hissettim. güzel bir şey, tavsiye ederim.

    hızlandırıyorum.

    bugün iş yerinde telefon görüşmeleri, gelmeyen teklifler, müşterilerin işlerini ayarlama ve memnun etme çabaları, edilen küfürler, beyin amcıklaması halindeyken bi sigara için dışarı çıktım, babam arıyor. açtım annem. naber, nasılsın, bugün ne yemek yedin, kilo verme, sigara içme bok iç faslından sonra bişey söylicem dedi, "hee" dedim es vererek. "öldü" dedi. kim anne dedim. "şu sarı yavru." ses gitti, hıçkırarak bir ağlama sesi gelmeye başladı. en son gittiğimde o eski yavruların torunları doğmuştu, iki aylıktılar. annem yine benden gizli mamanın yanında kilolarca hamsi kuşu, zeytinyağlı sarma filan indiriyodu hayvanlara. o üç yavrudan biri ölmüş. hatırladım. hassiktir dedim. hem ona, hem annemin ağlamasına. babası öldüğünde ağlamış kadın en son. tee seneler önce. bi de arada beni istanbul'a yollarken ağlıyodu arkamdan ama telefonla sorunca "yoo." diyodu şafak sezer tonunda. parkta çocukların yanına giderken araba çarpmış. tam annem camdan izlerken. koşmuş su filan vermiş babamla, kurtaramamışlar. ölmüş oracıkta. el kadar. evlat acısı. teskin edeyim dedim, nereye ediyosun. insan zaten yaşlanınca daha hassaslaşıyor. ses gitti, kapattım.

    bahçeye baktım bizim ofisin kedisiyle gözgöze geldim. nikotin delisi. sadece sigara yakınca bitene kadar peşimden geliyor. peynir ver, koklar götünü döner. sigara yak ayrılmaz peşinden. ruh hastası.

    sen gelme dedim. biraz uzaklaştım. biten sigarayla diğer sigarayı yaktım. karşıdaki sarı damperli kamyonların kum taşıdığı inşaatı izledim.
  • geçen sokakta minicik bir kedi yavrusu ağlıyordu. gri, ürkek, üşümüş... eve aldım, bir hafta içinde bembeyaz olduğu çıktı ortaya. ürkekliği yeni yeni geçmeye başladı. minicik patilerini havaya kaldırıp oyunlar yapıyor. arada o minicik patileriyle yüzüme dokunuyor teşekkür eder gibi. bu ara o kadar bok gibi ki hayatım. diğer büyük kedilerim ve bu bebecik olmasa çökerdim sanırım. darlandıkça onları düşünüyorum.

    ha tanım yazacaktık...

    muhtaçtır. bebektir. ilaçtır.

    edit: o bebek artık kardeşimle yaşıyor. ürkekliği him geçmedi, insanlardan hala deli gibi korkuyor. ama bize geldiği zamanlarda öyle tatlı sevdiriyor ki kendini.
  • para karşılığı satanlara şunu söylememiz gereken yavrulardır;
    alanın da satanın da amk.

    yıllardır kedi beslerim cinsi farketmiyor. hepsi birbirinden değerli, hepsi özel, hepsi sevimli, hepsi güzel. sokaklar sahipsiz yavrularla dolu. para verip alana kadar al sokaktan bir tane buna vereceğin parayla on yıllık mama alırsın.
  • dişi olanları biz erkeklere daha düşkün. ee azizim boşa dememişler kızlar babaya düşkün olur diye. omzuma çıkıp kafasını sürtmeler mırıl mırıl mırıldanmalar kulağımı yalamalar. lulu hanıma bak sen. bir de her yediğim şeyin içine dalmasa eyi olacak. şu an omzumda entryi okuyor ırıspı.
hesabın var mı? giriş yap