• çalışanlarım arasında çok sevdiğim ve performansından da memnun olduğum bir çocuk var. daha doğrusu vardı. iki gün önce rüyamda bu çocuğun işten ayrıldığını gördüm. ertesi gün işe geldim ve ben içeri girer girmez konuşmak istediğini söyledi. tabii ki bu bir veda konuşması oldu ve özel hayatına dair bir problemi gerekçe göstererek apar topar işten ayrıldı. bu olaydan önce bu tip bir karar alabileceğine dair hiçbir iz, hiçbir işaret yoktu.

    freud'a sorsak muhtemelen, "onu kaybedeceğine dair bilinçaltı düzeyde varlık gösteren bir takım endişeler taşıyormuşsun çocuğum." derdi. ama bu çok sıkıcı bir değerlendirme olurdu bence. insan istiyor ki bilge bir ağızdan şöyle fantastik öğelerle kuşatılmış gerçeküstü bir değerlendirme yapılsın. dindar biri olsaydım ve bu rüyayı sabah namazımı eda edip yatağıma dönmem sonrasında görseydim şimdi ne güzel mübarek ötesi bir insan olduğumu düşünüp kendimle gizli bir gurur bile duyardım. bence inanmamak kadar zorlayıcı çok az şey var şu hayatta. din toplumların afyonu olabilir ama bu hayat da afyonsuz çekilecek gibi değil pek.
  • bir rüyamda çakmaktım ve beğenmediğim şeylere yanmıyordum. ateş yakılan her şey genelde güzel olduğu için bu seçiciliği neden kendime hak görme zahmetine giriştim bilmiyorum ama hayatımda gördüğüm en garip rüyaydı. aynı zamanda kendi bedenimi de kontrol ettiğim için kendime kızdığım bir konuda kahküllerimi yakmıştım mesela. güncel hayatta kendime kızmışsam demek rüyalarıma raks etmiş o vakitler.
  • arada tekrarlananı vardır.

    uzunca bir süre, belli aralıklarla bir avm gördüm. içindeyim. sevdiğim mağazalar var içinde. sakin, tenha, kendine münhasır bir yer.
    zihnim mi uydurdu böyle bir yer var mıydı halâ ayırdında değilim.
    ama diyebilirim ki 5 yıl filan ara ara gördüm burayı.
  • ferim'le yurdun kapısından içeri giriyorduk ki kendimle karşılaştım, aa bu benim dedim ve peşinden gittim, koşarcasına uzaklaştı benden. incecik, narin ve utangaç... kırmızı ruj sürmüş. lütfen durur musun dedim, gitmeye yeltendi, bir dakikacık dedim durdu. üzerinde krem bi trençkot vardı. hangi bölümde okuduğunu sordum, arkeoloji okuyormuş. bu benim hayalimdi deyip ağlamaya başladım ve bu kadarı yeterli dedim. beni izleyen kalabalıkla birlikte yurda döndüğümde zehra'yı buldum. bak zehra bu bir rüya ve şu an onun içindeyiz, bi sembol bir şey bul allahaşkına ve uyanınca hatırla bu konuşmayı dedim. telaşla düşünmeye başladı, tam o esnada zehra dedim; senin saçların yıllardır uzun değil mi, saçların şu an kısacık, sen saçlarını kısa kestirir misin? dememle birlikte zehra'nın gözleri akıyla beraber simsiyah bir hal aldı ve kızgın bir şekilde suratını suratıma doğru yanaştırdı, korktum ve ardından uyandım.
  • bir uçurum gibi tepe bir yerden insanlara vaaz gibi bir şey veriyordum ama ne dediğimi hatırlamıyorum insanlar kalabalık halde beni dinliyor birden uçmaya başlayıp masturbasyon yapıyorum beni dinleyen insanlara... sanırım 17 yıl oldu rüyayı göreli hiç aklımdan çıkmıyor.
  • bugun cok garip bir ruya gordum, yazma istegi duydum. gordugum ruya bir kamu spotuydu;

    kamu spotu (amcaoglu,hainoglu) ekranda boyle yazar.
    3 kuzen ayni evde kalirlar ve acikirlar yemek soylerler ama yeterince paralari yoktur. yemek gelene kadar kart oynarlar ve yenilen odemesine iddiaya girisirler ve o ara hem acliktan hemde yenme hirsiyla hayli bir kufurlu bir oyun olur, oynanan kart oyunu hangisi oldugunu cozemedim... o vakit zil calar ve bir kuzen en az puanda kaldigi icin yenilir, o sinirle kapiyi acmak yerine mutfaktan bicagi alir ve bu ikisinin uzerine yurur, o an birisini kalbinden vurur ve oldurur… adam mutfaga bicagi almaya giderken ekran buhulasir ve tc sosyal guvenlik kurumu logosu cikar ne alakaysa, iddialasmak oldurur yazar siyah bir ekranda ve ekran kararir tabii arka planda kavganin sesi duyulur.

    bu ruyayi gorme sebebim herhalde dun gece (bkz: iddaa'nın artık internetten bahis yaptırması) entry sini okumamdi herhalde...
  • dün gece rüyamda bir tabloyu izliyordum sonra zaman geriye aktı ve o tablonun önüne gelene kadar yaşadıklarımı gördüm ve en sonunda o tablonun önünde durduğum ana geri döndüm ve dehşet içinde kalarak tablodan uzaklaşmam gerektiğini anladım ama o an kayış koptu tablodan bir şey fırladı ve beni tablonun içine çekti. rüya anında sakın unutma bunları uyanınca yazarsın diye düşündüğümü hatırlıyorum ama maalesef ince ayrıntıları unutmuş durumdayım.
    dali'nin kaşık tekniğini kullanmadığım için çok kızıyorum böyle zamanlarda kendime.
    bilen bilir salvador dali ve hatta edison yaratıcı yanlarını geliştirebilmek için uykunun n1 evresinde yani yaratıcılığın en üst seviyede olduğu bilinç ve rüyanın araf anlanında olduğu o anda uyanabilmek amacıyla bu tekniği kullanırlarmış. ellerine bir kaşık veya top gibi bir nesne alıp uyumaya çalışırlarmış. uykuya daldıkları o hayal ve gerçek arasındaki anda nesne yere düşüp ses çıkarırmış ve o an kalkıp hiç zaman kaybetmeden işe koyulurlarmış.
    hepimiz uykunun n1 evresi denilen anında karmaşık fakat incelendiğinde beynimizin en kuytu dehlizlerinden çıkıp geldiğini göreceğimiz rüyalar görürüz. beyin uykuyu günlük hayatta öğrendiğimiz ve hissettiğimiz şeyleri süzmek ve işimize yarayacak ve hayatımızın devamını sağlayacak olan bilgileri diğerlerinden ayırmak için bir süzgeç olarak kullanır. diğerlerinden kastedilenin ne olduğunu anlamışsınızdır sanırım. burada diğerleri dediğimiz şey sanatçıların ve bilim insanlarının kullanabileceği ve hayatın normal alışılmış akışına uymayan şeylerdir; günlük hayatta aklımızın ucuna dahi gelmeyecek şeyler, suyun akışını değiştirecek şeyler…
    uykunun sihrini (bilimini) keşfeden insanların uykuyu kendilerini geliştirmek için kullanabilmelerine ve kendi alanlarında ortaya koydukları yeni buluş ve tekniklerin hayatta nasıl büyük değişimler yarattığına baktığımız zaman hayatımızın büyük bir kısmını oluşturan uykunun önemini yeterince kavrayamadığımızı açıkça görebilmekteyiz.
    beden muhteşem bir makina, işleyişini çözene büyük nimetler bahşedebilir lakin bunun üzerine düşünecek kadar eğitimli olmadığımızı iddia ederek kendimizi hafife alıyoruz. doktorların işi, psikologların işi, filozofların işi diyerek kendimizle alakalı mühim meseleleri hasıraltı ediyoruz ve kendimizi yönetebilecek güce sahipken bunu yapmayıp dünyanın yönetimine kafa yoruyoruz sanki çok müdahale edebilecekmiş gibi.
    kendini yöneten dünyayı fethetmiş gibidir çünkü insanın asıl dünyası bedeninin dışında gelişen değil kendi içinde kendi öz bilinciyle oluşturduğu sistemidir ben bunu bilir bunu söylerim.
    kendim de dahil genel olarak biz insanların bedenin işleyişi ve yaşamın şekillenişi hakkında düşünme konusunda bu kadar çekingen oluşumuza içerliyorum.
    keşke kendimizi daha çok önemsesek ve böyle derin meselelere kafa yorup hayata kendi imzamızı atabilsek.
    velhasıl kelam eğer varsa enteresan rüyalarınız yazın, çizin, anlatın ama bir şekilde kayıt altına alın. bilincimiz kadar bilinçaltımız da mühim kıymetini bilin.
  • bu cumartesi sabahına uyandığımda gördüğüm, neredeyse bütün gün etkisinden çıkamayıp, sanki rüya değil de otomatik portakal izlemişim gibi hissettiren rüyadır.

    önce ben mimar olan bir er kişisiyle konuşuyorum. mesajlaşıyorduk sanırım. ona biraz ters yapıyorum. o da sinir olmuş bu duruma ama henüz haberim yok tabi. rüyanın devamında öğreniyorum.

    sonra başka bir sahneye geçiyoruz. ben, annem, teyzem ve tanımadığım bir kadınla yine daha önce görmediğim boş bir evin salonundayız. temizlik yapmaya gelmişiz sözde. ara detayları hatırlamıyorum ama bir bakıyorum salonun köşesinde mimarlık harikası gibi banyo var. bu tanımadığım kadın oraya kendini asmış.

    daha sonra mimar olan bu kişi, beni sürekli mesajlarıyla taciz edip tehditler savuruyor. başıma bela oluyor yani, sayko çıkıyor. daha önceki terslememe sinirlenmiş beyefendi. ben de deli gibi korkuyorum. bana mail dahi atıyor her yerden göreyim diye. hatta bir yerden sonra kendi çalıştığı mimarlık ofisinin kurumsal hesabından iletiler gelmeye başlıyor bana. bir kargom olduğunu, teslim olacağını falan söylüyor içerik. ama benim böyle bir talebim yok. o sayko mimar göndermiş. firmanın yeşilli sarılı kahverengili bir logosu var onu dahi gördüm, hatırlıyorum ya. bir yerden sonra o kadar çok mesaj mail geliyor ki okumamaya bakmamaya başlıyorum. korkum artmaya devam ediyor. kargonun içine kesik parmak falan koydu kesin bu psikopat diyorum içimden.

    son olarak da dedemlerin yaşadığı köyde yine annem, teyzem, ben ve bu sefer önde de ablam; akrabamızın evinden dedemlere gidiyoruz. gece olmuş, hava karanlık diye ben diyorum ki yürümeyelim çok karanlık, arabası olan vardır bir soralım diyorum. mimara denk geliriz diye korkuyorum aslında. annemler de tamam geri dönüp bakalım diyorlar. geri dönüyoruz bir de ne görelim. ismi derin cenk (iki isimliymiş, ne alaka hiç bilmiyorum bu isimlerde tanıdığım biri de yok) olan bu mimar kişisinin orada düzenlediği bir etkinlik varmış hahahah buyrun cenaze namazına. yüzyüze ilk kez görüyorum orada, bayağı da düzgün tipli yakışıklı bir çocuk. kırmızı kapşonlu bir sweati var üstünde. beni kalabalıkların arasında gördüğü an sanki ben de onu tanıyomuşum gibi yanına gidiyorum ve konuşmaya başlıyoruz. kendisinden o kadar korkuyorum ki nolur peşimizi bırak, özür dilerim öyle dememeliydim, ne yolladın kargo gelmedi daha falan deyip ayaklarına kapanıp yalvarmaya başlıyorum hahahah. o da bembeyaz parlayan dişleriyle aa daha gelmedi mi falan diyor.

    bu şekilde bitiyor rüya, uyanıyorum. devamı varsa da hatırlamıyorum. böyle yazınca çok korkunçmuş gibi gelmiyor ama muhtemelen detayları unuttuğum içindir. inanılmaz ürkütücüydü benim açımdan. buraya kadar sabredip okuyan olursa da teşekkürler dost.
  • rüyadayken yanımda bir kişi vardı tank tarafından vuruluyordu; ben de yaralanmıştım. sonra tank olduğumuz yere bir daha ateş etti öldüm. ilginç olan kısım ise öldükten sonra uyanamam ve "lan ne oluyor öldüm mü?" algısına kapılmam. güç bela kendimi ayılttım.
  • bugun ruyamda minik bir essegim vardi. hani atin ufak olani midillidir ya bu da essegin kopek kadar falan olaniydi. essek surekli odamda bagli. masanin arkasinda duruyor oylece. gozleri falan cok guzel sipa gibi. derken essegim hic sicmiyor yahu dedim. o anda aa ben bu essegi bir gundur hic beslemedim dedim ve essek sevinip mutlu oldu. sonun ac oldugumu biri farketti diye.

    sonra uyandim. o essek neyi temsil ediyor acaba. neden ufak kaldi oyle. ruhum yoksa sen misin...
hesabın var mı? giriş yap