• kadraj önemlidir. bir bütün olarak ilginç olmayan fotoğraflar croplanarak daha can alıcı hale getirilebilir. flickr, 500px gibi sitelere üye olmak, üyelerden yorum almak çok gaz vericidir. ne kadar çok fotoğraf görürseniz o kadar iyidir. ha bir de yemek ve kedi fotoğrafı çekmezseniz iyi olur.
  • öncesinde uzun bir süre telefon ve dslr-like olarak adlandırılan süper zoom fotoğraf makinesi kullandım. öncelikle yeni makinenizi (aynalı veya aynasız) güle güle kullanın. kit olarak aldıysanız kit olarak gelen objektifinizi ne tür fotoğraf çekmeye ihtiyacınız olduğunu anlayacağınıza kadar kullanın. daha sonra geniş açı, tele, makro veya portre için uygun objektifleri araştırabilirsiniz. ve de araştırmalısınız da çünkü dslr fotoğrafçılığının özünde bu yatar. objektif değiştirebilme imkanı ile istediğiniz senaryoyu oluşturabilirsiniz. vereceğim en önemli tavsiye ise mutlaka okuyun. fotoğrafçılıkla ilgili internette birçok kaynak var. videolar da izleyin, forumları takip edin. tekniklerinizi geliştirin ve bilindik fotoğrafçıların fotoğraflarını izleyin. dışarıya çıktığınızda mümkün mertebe makinenizi yanınızda taşıyın, böylece güzel bir kompozisyon gördüğünüzde anı yakalayabilirsiniz.

    fotoğraf makinenizi tam otomatik modda veya otomatik modlarda kullanmayın. diyafram, enstantane, iso, aps-c, odak uzaklığı, af noktası gibi kavramları öğrenin ve bu kavramları uygulamaya geçirin. başlangıçta program(p) modunu da kullanabilirsiniz böylece +pozalama, -pozlama, beyaz dengesi gibi ayarları öğrenirsiniz. manuel modu ise az önce verdiğim kavramları öğrendikten sonra fotoğraf çeke çeke kavrayacaksınız ancak naçizane tavsiyem; hızlı olmanız gereken çekimler için yarı otomatik modlar olan diyafram öncelikli av (nikonlar için a) ile enstantane öncelikli tv (nikonlar için s) modlarını kullanın. manuel modda başlangıçta zaman kaybedebilirsiniz.

    kit lens yetmemeye başladığında tak-gez diye tabi edilen 18-250mm odak aralığında olan lenslerle karşılaşacaksınız. lens değiştirmekle mi uğraşacam demeyin, almayın derim. çünkü bu tip lenslerde optik eleman sayısı fazladır ve ışık ne kadar çok elemandan geçerse o kadar kırılacağı için fotoğraf kaliteniz o kadar düşecektir. ancak ben çok fazla bir şey beklemiyorum diyorsanız tatil ve geziler için kullanılabilir objektiflerdir.

    makinem yetmiyor demeyin. siz makineye yetmiyorsunuzdur. çünkü elinizdeki makine ile telefonlardan, kompakt makinelerden özellikle düşük ışık koşullarında fersah fersah üstün fotoğraflar çekebilecekken siz istediğiniz sonucu alamıyorsanız makineye değil kendinize hesap sormalısınız.

    umarım bu tavsiyeler size ışık tutar, sensörünüze tutacağı gibi.
  • kadrajınız kötü ise profesör olsanız da bi boka yaramayacak tavsiyeler içeren genellemeler bütünü.

    bakınız vermek istemiyorum, sonra ortalık çer çöp doluyor. çıplak ayaklı gelin kovalasın sizi.
  • 1) önce makineyi elinize almayı öğrenin.

    2) makinenin askısını derhal bileğinize sarın.

    3) makineyi bir yere nasıl koyacağınızı öğrenin.

    4) millete artistlik olsun diye bu işe girişmiyorsanız eğer o makinenin sizin namusunuz olduğunun farkında olun makine düşerse namus gider.

    5) amına koduğumun askısını bileğinize sarın lan.

    6) sözlük yazarları pek sevmesede fotoğraf makinesinin ehemmiyetini bana öğreten hocama teşekkür ederim. işte o hoca; (bkz: hamza özbal)
  • yeni başlayanlar için japonca gibi değildir.
    (bkz: kesmeşeker)
  • profesyonel fotoğrafçı, kameraman, steadicam operatörü ve model pilotu olarak ben farklı ve ileri tavsiyelerde bulunmak istiyorum zira mobil sektör ile fotoğrafın özü ruhu bence bitti. zaten en güzel fotoğrafları da çeken çekti. bundan sonrası "bende yapıcam" hadisesidir ki tercih sizin. ama bence en başta hayalgücü ve yaratıcı olmayı öğrenmek lazım. kafa olmadıktan sonra göz görse ne yazar?
    zaten günümüzde, bakmakla görmek arasındaki farkı bilmek yok. nesneleri objektif gözüyle görmek yok. fotoğrafın yapısal öğelerini bilmek yok. ışığı tanımak kullanmak yok. yetenek yok. lcd'den bakan fotoğrafçı olmuş çıkmış.
    karanlık oda tecrübesinede boşver diyen olmuş.
    e doğru. asa, din, weston, şayner gitti, ıso geldi. gren gitti noise geldi. film gitti sensör geldi. agrandizör gitti baskı makinası geldi. dia gösterimi bitti, projeksiyon sunum geldi.
    e photoshop, lightroom gibi programlar da şimdidinin dijital karanlık odası oldu işte.
    nasıl boşvereceksin? iyi fotoğrafçı yoktur photoshop vardır diye boşuna mı demişler?
    hem biz filmlerle, dialarla uğraşıp, labo'larda çektiğimiz makaraları filmleri boşuna mı yıkadık bastık. hangi ışıkta hangi filmi kullanacağımızı, hangi filme hangi filtreyi takacağımızı, hangi sahneyi hangi lensle görüntüleyeceğimizi boşuna mı öğrendik? kusura bakmayın, bu işin temeli, özü, ruhu budur.

    öte yandan her ne kadar temeli fotoğraf üzerine kurulu olsada video sektörü daha popüler artık. ben ilk fotoğraf bilgimi, 70'li yıllarda ortaokullarda seçmeli ders olarak okutulan fotoğrafçılık ders kitabından ve akabinde yine kitaplardan okuyarak öğrendim. şimdi görsel ve işitsel olarak her imkan mevcut. değerlendirmek lazım. ayrıca fotoğraf gezileri ve buluşmaları var. kurslar var. kamplar var. gidin katılın.

    ek olarak, bol bol sinemaya gidin. kadraj konusunda gözünüzü en iyi eğiteceğiniz yer sinema projeksiyonudur. sonra yabancı dizileri izleyin. sahne, kurgu, kadraj ve ses konusunda gözünüzü kulağınızı bunlarla eğitin. bakmakla görmek arasındaki farkı anlayın.
    video film deyip geçmeyin. bakın artık cep telefonları, mobil cihazlar, aynasız ve dslr'lerin fotoğraftan ziyade hep video konusundaki yetenekleri ön plana çıkartılıyor, çoğaltılıp geliştiriliyor.
    time lapse, hyperlapse bile yüzlerce fotoğraftan oluşur ama video olarak hayat bulur. o nedenle adobe premiere ve after effects gibi programları ve en nihayetinde montaj yapmayı öğrenin. herkes bir şekilde fotoğraf çeker ama bir şekilde montaj yapamaz. sonra bu sizi her anlamda bir adım ileri götürür.

    drone, stabilizer, action cam, slider, 360 derece video teknik ve ekipmanlarını tanıyıp inceleyin. imkanınız varsa kiralayıp, kullanın. takip edip öğrenin. sadece fotoğrafa takılıp selfie çekip durmayın.

    youtube ve benzeri sitelerde bu ve benzer ürünlerle ilgili üretici firmaların değil, amatörlerin çektiği test videolarına bakın. çünkü amatörlerin ticari kazanç kaygısı yoktur ve görüntüleri şişirip manipüle etmezler. sizde böylece reklam ve ticari kazanç kaynaklı yanılgı ve tuzaklara düşmemiş olursunuz.

    yukarıda bahsettiğim ekipman ve sistemlere elinizi gözünüzü alıştırın. film ve prodüksiyonların kamera arkası görüntülerini izleyin. görüntü çetesi ne iş yapıyor bakın.
    lens, gövde, kadraj, denge, ışık, flaş, soft box, bayonet, açı, altın kural, sinematik görüş, difüzör, sehpa, dolly, slider, crane, filtre v.s ne demek? nerede nasıl kullanılır. ne kullanılır bakın. beni aşar deyip ilgisiz kalmayın. tüm pahalı ekipmanları simüle eden alternatifler üretiliyor. takip edin.
    nasılsa film yok dijital deyip bas çek yapmayın. ekipmanları tanıyın. kıymetini bilin. ben 96'da ilk "slr" kameramı (nikon f5) aldığımda yatağımda sımsıkı sarılıp uyuduğumu bilirim arkadaşlar. şimdiki gibi kolay değildi öyle eskiden ekipman sahibi olmak.
    sonuç olarak fotoğrafta videoda ayrılmaz bir bütündür. eğer yeteneğiniz varsa çabuk öğrenirsiniz merak etmeyin.

    ha bu arada;
    millet oraya buraya sanki hakkında ayet varmış ya da sınava hazırlanıyormuş gibi yok fotoğraf çekmeden önce kendinize sormanız gereken 20 soru zart zurt falan diye birşeyler yazıp zırvalamışlar. hiç kusura bakmayın arkadaşlar biz öyle 20 soru 30 soru falan diye bir şey duymadık, görmedik, sormadık. hem adam öküzün tekiyse sen ona 100 soru sordursan ne yazar? siz araba kullanmadan önce, drone uçurmadan önce, hatunla yatağa girmeden önce falan diye gene kendinize böyle sorular mı soruyorsunuz? oldu olacak bizim özel harekattaki gibi bir de göreve hazırlık ve çıkış kontrol formu düzenleyin de tam olsun.!
    geçin bunları arkadaşım. sizin verdiğiniz link ve ekipman tanıtımı yapan o youtube reklamcıları gibi şu sözlüktekilerin çoğu daha kısa donla gezerken biz bu işleri yapıyorduk. milletin kafasını bulandırmayın.

    gerçek fotoğraf önce insanın beyninde yaratılır-çekilir. sonra gider görüntülersin. yani görmeyi, farketmeyi, ayıklamayı kısaca ne istediğini bileceksin. gözün resim yakalayacak. resim üretecek. sahne resim verecek.

    çekim için yapılacak ön hazırlık ve en nihayetinde etkili fotoğraf çekmek için kişinin kendisine sorması gereken en baba soru 4'tür.
    -neyi (hangi konuyu),
    -nerden (hangi açıdan),
    -ne zaman (hangi ışık koşulunda)
    -nasıl ? (hangi objektifle, hangi diyafram ve enstantane değerinde v.s.)

    dijital teknoloji gibi şu caanım fotoğrafçılığında cılkını çıkartmayın.
  • 19. yy'ın sonunda, zamanın patent ofisi müdürü charles h. duell'in, icat edilebilecek her şey icat edildi diyerek gelmiş geçmiş en meşhur gaflardan birini yaptığı söylenir. hatta kimi şehir efsanelerine göre, graham bell'in telefonu icadından sonra söylenmiştir bu söz. bu sözü söylediği ispatlanmamış olsa da, ihtimali bile tarihin en büyük gaflarından biri olarak yüz yıldan uzun süredir alay konusu olmaya yetmiştir. "zaten en güzel fotoğrafları da çeken çekti" cümlesini okuyunca bu talihsiz söz geldi aklıma. ukala insanoğlu yaptığı hatalardan ders almamakta ısrar ediyor maalesef.
  • yıllarımı verdiğim ve tecrübelerimle sabitlediğim yazımın içinden tek bir cümleye odaklanman aslında kimin ne olduğunu gösteriyor bence. zira, kişi kendinden bilir işi demişler. zira elbette güzellik göreceli bir kavramdır.
    ben siyasetçi ya da silah tüccarı değilim ki benzer hataları yapıp yapıp insanları ve ya ülkeleri felaketlerin eşiğine getireyim, ukalalık yapıp yaşamdan ve tarihten ders almayayım.
    sonra kafanı kaldırda etrafına bir bak bakalım artık kim adam gibi fotoğraf çekiyor. kim bu işe gerçekten ömrünü veriyor. eski üstadlar, profesyoneller, haber ve aktüel muhabirleri-fotoğrafçılarıda olmasa ortalıkta doğru düzgün ne fotoğraf çeken kaldıııı ne de fotoğrafı çekilecek yer. ha gene konu bulursun o ayrı. ama betonerleşme, göç, yıkım, savaş, yangın bitirdi her şeyi...
    "baraka" filmi gibi oldu hayat. görüntü var ses yok.

    oradan geçiyordum fotoğrafçılığı aldı başını yürüdü.
    kaldır bi drone hooop işte havadan çekim. ulan biz zamanda o pır pır uçaklara binip yerden mi fotoğraf çekiyorduk?
    hem sonra eğer senin dediğin gibiyse niye herkes atlas ve ya nat geo fotoğrafçısı olamadı ya da olamıyor. "doğru yerde ve doğru zamanda" mı olamıyorlar acaba. yoksa fotoğrafı çekilecek konu mu kalmadı. afrika belgeselleri bile yıllardır aynı bokun soyu avlanma görüntülerinden ibaret değil mi? yoksa nil nehrinde timsahlar gerçekten "timsah yürüyüşü" yaptılarda biz mi, görmedik?

    zamanın behrinde ara güler üstadımla yaptığımız bir söyleşide söylediği "ulan biz zaten istanbul'un en güzel fotoğraflarını çektik kardeşim. sen daha neyini çekiyorsun. kalkmış bir de günbatımı çekiyor. ulan bu güneş istanbulda'da aynı başka yerde aynı. her yerde aynı bokun soyu gün batımı işte" sözlerinden ötürü kendiside benim gibi ders almayan ukala insanoğlu örneği mi oluyor sence.

    okuyan araştıran bir adam olduğun belli. 1000 küsür entry yazmışsın. bravo. şu meşhur pulitzer ödüllü fotoğrafları bilirsin mesela. bak bakalım savaş, yıkım, fakirlik ve felaket dışında iç açıcı kaç kare var. ya da saygı duyduğum üstad coşkun aral'ın "sözün bittiği yer" adlı fotoğraf kitabına bir bak.
    bunları hesap edersen elbette fotoğrafın sonu gelmez. dünyada yıkımın savaşın katliamın sonu yok çünkü. ve ya günümüzde kim gidip antilop kanyonunun fotoğrafını "gerçekten" çekiyor? hele ülkemizde. biz 20-30 bini ekipmana bağladığımız zaman millet araba alırım lan o paraya diyor. daha fotoğrafa başlamayı öğretmeyi falan geçtim haa.
    düşünsene bir; sabah kalkacak, önceden tespit ettiği açıyı bulacak, tripodu kuracak, güneşin doğuşunu bekleyecek, renkler ışık istediği görselliğe bürünecek. profesyonel bir görüntü alıp ajanslara dergilere kapak olacak kareyi yakalayacak. hadi ya.
    bunları yapan yapmadı mı? dünyada bir fotoğraf aynı açıdan sadece bir kere çekilir derler. gerisi benzer çalışmalardır.
    her neyse işte o nice emeklerle birileri çıkar o muhteşem fotoğrafı çeker, sonra birileride çıkar, basar google görsellerden indirir fotoğrafı gider. yalan mı?
    kaç kişinin emeğe saygısı kaldı günümüzde. adam ülkeyi soyuyor batırıyor senin kıçı kırık fotoğrafına mı acıyacak.
    hadi git yeni bir şey çeksene. neyi çekeceksin kardeşim herif çekmiş diyorum. portre içinde bu aynı.
    var mı okan bayülgen'in "pudra" konulu çalışması gibi portre çeken başka bir parasıyla fotoğrafçı olma sanatçı? tuncel kurtiz'in cenaze töreninde tabutun önündeki o meşhur fotoğraf kimindi? var mı aynısından bir tane daha yakalayabilmiş biri?
    işte tüm profesyoneller ve doğru yerde doğru zamanda olan amatörler gibi o ve onun gibilerin işi işte bu. ister stüdyoda olsun ister doğaçlama dış mekan farketmez. herif gidip bulmuş, görmüş, beklemiş, ayarlamış, yakalamış ve çekmiş. hem de en güzelini çekmiş.
    işte sen de böyle gezilere, imza günlerine, turlara gittiğin zaman manzaraya ve ya demir döven adama bakar döner, ıphone'unla benzer bir şeyler yakalamaya çalışırsın. o kadar işte.

    oldu sana en güzel fotoğrafı çeken çekti tezini çürütme tezi.

    ama doğru. 90'lı yılların sonuna doğru bir fotoğraf yarışması yapılmıştı "en güzel fotoğraf henüz çekilmedi diye" sen galiba orada kalmışsın. ya da neymiş acaba halen çekilmeyi bekleyen en güzel fotoğraf sence? aynanın karşısında dudak büzüp banyodan, dağınık odasından bardan diskodan içip sıçıp, hava atarken kendini çeken like delisi yarı çıplak ergenlerin çektiği fotoğraflar mı? yoksa en büyük fotoğraf yükleme site istatistiklerinin belirttiği gibi artık kimsenin doğru düzgün ekipman kullanmayıp cep telefonları ile çektiği filtreli fotoğraflar mı? ve ya suratlarına köpek filtresi yapıştırıp salak salak sırıttığı saçmalıklar mı?

    sonra bak film endüstrisine. eski kült yapımları neden yeniden yorumlayıp beyazperdeye taşıyorlar. senoryo mu bitti. ne oldu?
    nerde sinema müzik tiyatro fotoğraf ve diğer etkinliklerde kalite. neden eskiden olduğu gibi artık ses getiren yapımlar sanatçılar göremiyoruz? demek ki bir şeyler artık tükenme noktasına gelmiş. bitmiş. yok işte.

    james cameron bile titanic'i çekerken "istediğim gibi bir gün batımı ve renkleri yakalabilmek için bir hafta bekledim, şimdi ki aklım olsa çekerdim yeşil perdeyi verirdim efekti" dedi. bak onlar bile artık sabredemiyor. çünkü bitti kardeşim.
    avatar filmi neredeyse tamamen bilgisayar animasyonu ve hayal dünyası gibi değil mi? her şey yapay. dünyada öyle bir yer, sahne var da biz mi gidip görüp çekmedik. ama yok işte.
    ticari kazançların, siyasetin, hırsların egemen olduğu şu lanet olası dünyada artık sanattan, eğitimden, zenaattan maalesef söz edilmiyor. adam çıkmıyor. özellikle ülkemizde. varsa yoksa rant, din, gösteriş, para, takla, hava a.q.

    işte benim o cümleden kastım aslında bu kişisel isyanımdır. yoksa fotoğrafın sonu elbette gelmez.

    anlayana...
  • fotoğrafın tarihini bilin. fotoğrafın digital makineler ile başlamadığını bilin. boynunuza makineyi asıp her çektiğiniz fotoğrafın altına ''fotoğraf aşktır'' yazıp sonra karanlık oda nedir yeni teknik mi diye sormayın. kafanızda kırıcam o makineleri.

    öğrenmeniz gerekenlerin içeriğini özellikle buraya yazmıyorum ki hazırcı olmayın. açın okuyun araştırın elinizde internet var kolayca ulaşabilirsiniz bilgiye.
  • analog makine ile başlayın; film kullanın, filmi elleyin, hissedin çünkü hissetmek fotoğrafın temelidir. ha bu arada dijital ile başlarsanız iyi bir seviyeye geldiğinizde zaten bir analog makine sahibi olacaksınız.
hesabın var mı? giriş yap