• emeğinin karşılığı alamayan elemanın arayışıdır diyebiliriz.

    çalışmaya gelince avrupa , maaşa gelince afrika'yı örnek göstermeyeceksin kalıcı eleman istiyorsan.
  • "bana, hep bana" zihniyetinin kaçınılmaz sonucudur. yapacak bir şey yok. çalıştırdığın işçiden verim almak istiyorsan, çalışanına işçi gibi davranmalısın. köle gibi davranırsan o da işi öğrenir ve kalifiye olarak daha iyi bir yerde iş bulmak için senden ayrılır. bunun için ayrılan işçiyi suçlamak mantıksız.

    hayat hırslı bir şekilde para kazanmaktan ibaret değil. her şey de para demek değil. para kadar emek de, zaman da, bilgi de, tecrübe de çok değerlidir. işverenin bunu anlaması için bu tür tecrübeleri yaşaması gerekiyor.

    edit : imla.
  • içeride pişen adamın değil dışarıdan gelenin kıymet gördüğü özel sektörde gayet normal bir durum. aynı pozisyona içerideki adam 1000 tl alırken dışarıdan gelen 1100 den bile başlatılabiliyor. canlı örneğine tanık oldum.

    kimse durduk yere iş değiştirmez, hele ki işi öğrenip emek verdiği yerden ayrılmak istemez. iş veren durumu suistimal edip şartları iyileştirmez, bununla yetin dedikten sonra daha iyi şartlarda çalışmak için işten ayrılmak herkesin yapacağı şey.
  • madem sikiliyorum daha guzel sartlarda sikileyim diyen calisan hareketidir.bu ulkede is veren isveren, lutfettim zannediyor. ulan hepinizin cigeri belli; sikmeyeceginiz essege saman vermezsiniz...
  • bazen şok etkisi yaratabilir.

    sahip olduğumuz ticarethanede bir bulaşıkçımız vardı. kendisi biraz arıza bir tipti ama eli çok çabuk, seri ve şıkır şıkır bir arkadaştı.

    bulaşıkları bitirince pat diye ortadan kaybolur, sıkılırsa kendine dolaptan bir bira açıp müşteri gibi bir masaya geçer, paşa paşa keyif yapardı pezevenk. bilgisayarı boş bulunca hemen ergen şarkıları açardı. müziğin inanılmaz bir tarzla değiştiğini duyan bazı müşteriler bile ''biri osman'ı içeri kilitlesin!'' diye espriler yapardı.

    böyle dengesiz tavırlarına her ne kadar sinir olsak da, deliliğine verip gülüp geçer, adam etmeye çalışırdık delikanlıyı. yüzlerce bardağı ve tabağı beklenenden önce hazır etmesine rağmen hiç beklenmeyen hareketlerinin hepimizi dumura bağlatmasına da alışmıştık. görmezden gelip "genç adam, olur..." falan diye geçiştirirdik. huysuzdu ama bir şeytan tüyü vardı bizim osman'da. bu kendine has tavırlarından mı, orijinalliğinden mi nedense artık bilmiyorum, sevdiriyordu kendisini.

    birlikteliğimiz 3 yılı aşmıştı. zamanla biz ona alıştık, o da bize. fakat son dönemlerde iyice surat yapmaya başladı. ''ne işsin lan osmi?'' diye halini soruyoruz, ''yok bişey abi.'' diyor, gak guk ediyordu. sonra "bu parayı beğenmiyor herhalde..." diye düşünüp günlüğüne güzel bir zam yaptık. sigarasını zaten kasadan alıyoruz. bayram seyranlarda, beyefendiye ara sıra üst baş hediye ediyoruz. kız arkadaşına hediye alacak; ekstradan harçlık veriyoruz. halı saha maçı yapacağız; osman da gelsin diyoruz, zorla sinemaya falan yolluyoruz, dostça yaklaşıyoruz. affedersiniz, bir küçük osman'ı ağzımıza almıyoruz yani, o derece. onun bize verdiği emeğin yanında, bizim ona verdiğimiz emeğin fazlası vardır, azı yoktur.

    bir bayram akşamı, üzerinde bizzat beğenip aldığım kot pantolonu ve gömleği var. saçları jölelenmiş, kolasına buzunu limonunu atmış, elinde sigarası, telefondan müzik dinleyip mutfakta kız arkadaşıyla yazışıyor. (bkz: osman the king)

    bu arada müşteriler de bastırmaya başladı; masalar doluyor, bulaşıklar birikiyor. "hadi osman, canım osman, güzel osman..." diyerek gazlıyorum.

    -abi ben iki dakka karşı bakkala gidicem. sakız alıp geliyorum.
    +tamam. çabuk ol.

    2 dakika geçti 10 oldu, 10 dakika geçti 1 saat oldu. arıyoruz, telefonu açmıyor, mesajlara cevap yok. bulaşıklar tepelendi. bir garsonumuz ile beraber bizim ortak, mecburen daldı mutfağa. "bu yavşak nereye kaçtı gene acaba!" diye söylenip duruyoruz.

    2 saat sonra mesaj attı;

    ''abi ben gelmicem beni beklemeyin. nurcanı kaçırdım.''

    ya! biz osman'ı, osman da nurcan'ı kaçırmıştı.

    mesajı bulaşıkların içinde kaybolan ortağıma gösterdiğimde verdiği tepki şu oldu;

    ''bunun böyle bir bok yiyeceği belliydi. ulan göt oğlanı söyleseydin de kızı adam gibi isteseydik. kim yıkayacak bu kadar bardağı şimdi?''.

    edit: güzel mesajlarınız için teşekkür ederim. ben de merak edip memleketten bir arkadaşımı aradım az önce. osman'ın bir kızı olmuş. hem de okula başlayacakmış. bundan önceki patronunun arabasını alıp ailecek pikniğe gitmişler. hasta bakmaya gideceğiz diye kandırmış adamı. yakalanmışlar ve osman kovulmuş. şimdi aşçılık yapıyormuş başka bir yerde. havadisler böyle. osman aynı osman. life goes on osman.
  • kapının danası öküz olmaz. evdeki tosundan boğa olmaz diye özetlenecek hareket. kimse kendi yetiştirdiği elemana hakettiği parayı makamı vermez. o eleman da transfer olur gider. gelen hem daha fazla alır hem daha az iş yapar. bunun bir adım ötesi tam ayrılırken dur ayrılma sana zam yapalım taktiğidir. ama karar verdiysen arkana bakmadan gideceksin.
  • benim de yaşadığım durumdur. emek verdiği bir yerden kimse kolay kolay ayrılmak istemez, hele de işini çok seviyorsa ammaaaa...

    ismi lazım değil bir devlet üniversitesinde 4 yıl sözleşmeli okutman olarak yabancılara türkçe öğrettim ve çok çok sevip eğlenerek yaptığım bir meslekti. sonra yeni bir müdür geldi, tüm haklarımızı elimizden alacak şekilde sözleşmemizi değiştirmek istedi ve bizi kovmakla tehdit etti. sanki aldığımız maaşı cebinden veriyor. hakkımızı aramak için başvurmadığımız yer kalmadı ve o lanet sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakıldık ve hafta sonu kullandığımız izinlerimizden bile maaşımızdan para kesildi. neymiş çalışmıyormuşuz hafta sonu. bizi öyle bir statüye soktular ki konumumuzun ne olduğunu onlar da, biz de bilemedik ve sanki bizim için uğraşıyorlarmış gibi yapmaları da cabası. resmen yıllarca kan kustuk, yok ders vermeyiz yok maaşınızdan kesilecek gibi. yıllardır yarı yarıya maaş alan arkadaşlarımız var, bazıları da istifaya zorlandı ya da çeşitli gerekçelerle çıkarıldı. sonrasında bir şekilde başka bir devlet üniversitesinden kadro aldım da kurtuldum o lanet yerden. gittikten sonra müdürüm arkamdan "emek veriyoruz, gidiyorlar." diye bik bik ağlaşmış.

    o yüzden siz bir koltuk bulunca kendinizi bir şey sanıp diğer insanların haklarını kolayca zapt edebileceğinizi düşünen büyük burunlular, boşuna uğraşmayın haksızsınız.

    buradan nefretimi de kusmuş oldum, onlar kendilerini biliyorlar...
  • kolelik yasallastirilmadigi icin mumkun olan elim hadise. oysa kolelik ne guzel. koleyi alirsin genc yasta, isi ogretirsin, sonra kole olene kadar sana hizmet eder, sayende ogrendigi mukemmel isi cikarir son nefesine kadar. sen de iyilik olarak karnini doyurursun onun, basini sokacak derme catma bi' klube verirsin, ve ayagina bagladigin zinciri canini yakmayacak kadar gevsetirsin.

    patronlari rahatsiz eden bu sorun derhal kaldirilmali. avukatlar, savcilar koleligin yasallastirilmasi icin ellerinden geleni yapmalilar.

    yazan: bir kole.
  • karpuz muyuz biz amk. yetiştiriyormuş olgunlaştırıyormuş da bırakıp gidiyorlarmış. şirkete hiç mi bir şey katmıyor bu kaçanlar? ya sike sike hakkını vereceksin ya da yenisini yetiştireceksin.
hesabın var mı? giriş yap