• bu albümü dinledikten sonra demir demirkan'a bir çift lafım var:

    alakan yok adamım. bu aralar ne dinliyorsan, ne okuyorsan, ne izliyorsan artık... kendinle alakan yok.
  • açık ara farkla en kötü demir demirkan albümü. aşktan öte dışında çöp.
  • 35 yaş ile cahit sıtkı tarancı'nın belirtmek istediği yaş
    (bkz: yaş 35 yolun yarısı eder)
    (bkz: 35 yaş)
  • teknolojik gelişmeler sonucu artık 44 yaş yolun yarısı sayılmaktadır.
  • demir demirkanın yeni albumunun adı.
  • demir demirkan'ın 2008 yılında çıkardığı yeni solo albümü. klasik bir demir demirkan çalışması olmasının yanında, dünya benim, 2004 istanbul kadar sert olmayan bir albüm. tarz konusunda ise, ne ateş yağmurunda çırılçıplak'ta yarattığı tarz, ne de eski demir demirkan solo çalışması.. bunların arasında kalmış ya da hepsinden bir şeyler katılarak hazırlanmış albüm. genelde her albümde olduğu gibi güzel, vasat ve kötü şarkılar var. ne öyle "mükemmel" ne de "berbat" olmuş..

    (bkz: demir demirkan)
    (bkz: ateş yağmurunda çırılçıplak)
    (bkz: 2004 istanbul)
    (bkz: dünya benim)
  • 60 doğumlu dayıdan az önce işittiğim deyim. "yolu yarıladım." dedi yaşını sorduğumda. kendimi yolun başında hissettirdi sağolsun. halbuki yolun yarısını geçen yıl gördüm zannediyordum ben.

    bir elinde sigarayla ve evvelki gün içtiği 2 litre ev yapımı şaraptan bahsederken kurdu bu cümleyi. bir o kadar daha yaşayabilirsek tamam diyor dayı. dedesi de 97'sinde ölmüş.

    benim dedem 61'de, amcalarımdan biri 57, diğeri 49 yaşında öldü. babam 63 ama böbrek iflas, gözler iflas, kalp de tekliyor.
  • yolun yarısı 35 ise ondan sonra geri saymak lazım, ileri değil.
    gelip geleceğin , yaşayıp yaşamadıkların bu kadardır. azalarak bitmek zamanıdır.
  • otuzbeşime bastım geçen hafta...
    ilk yarı bitti: hayat: 1... ben: 0...
    ama belliydi böyle olacağı... nicedir başlamıştı belirtiler: yolda çocuklar "amca şu topu atıversene" seslendiklerinde kuşkulanmışdım ilkin... sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukda göründüğünü...
    baktım lise fotoğrafları sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış. eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş... seyehat ve aşk yerine... gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içerideki uçurtmanın ipini çekercesine...
    "bizim zamanımızda" diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde -hayret! daha dün değilmiydi benimkisi? - yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat masallarını"na kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
    iple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim... yaşamın orta sahasına girmişim... irkilmişim...
    *
    ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan... biri "daha ne gördünki" diyor yüzünde papatyalarla "asıl şimdi başlıyor hayat! ... bundan sonrası rahat! " lakin, "buydu işte görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... "2. yarı geçer hızla / yaşlanırsın zamanla."
    yaşı genç olanlar 35'e uzak durduklarını sanarak, "sahi oldumu o kadar! hiç göstermiyorsun" tesellisindeler... 35'le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoş geldin" pankartıyla karşılamadalar...
    ilk yarı sadece bir ısınmaymış meğer: ancak ikinci yarıda anlaşılırmış tadı; hayatın... kavganın... aşkın... bense şaşkın...
    devre arası bilançolarındayım: son dönemde, kimbilir kaç eski anıyı yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde? ... kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken... ve sustum vicdan sorgularında... aksisedamla bile dertleşmedim. meğer ne yaman serüvenmiş hayat? bazen yediveren gülleri gibi bereketli... sanki hayat değil, körfez kırizi mübarek: bir koyup, beş alıyorsun...
    yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... bazense kıtlıkdan kırılıyor ortalık... şaşırıp kalıyorsun... oysa -herkes bilmezden gelsede- skoru belli oyunun. 30'larında dedeni ve neneni kaybediyorsun, 40'larında anneni ve babanı... ve 70'inde kendini...
    *
    şimdi devre arası / yolun yarısı... bu güne dek ancak tanıştık hayatla... ben o'na kendimi tanıttım... o bana kendini... göğsüme madalya gibi dizdim hatıralarımı... (zaferlerim onlar benim... olgunluğumun yapı taşları...) ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... dönmesin diye başım... ben istikballe arkadaşım...
    *
    ne var ki yarım herşey... hayat da yarım, sevdalar da... daha diyeti ödenmedi sevinçlerin... ihanetlerin hesabı sorulmadı... nazım'ın dediği gibi "kopardım portakalı dalından/ama kabuğu soyulamadı/sevdalara doyulamadı..." "doydum" diyen görmedim ki zaten ben... hiç doyulmaz ki zaten... lakin gelde zamana anlat bunu... sahi nedir bu telaş, bu kin? sanki ölüye can yetiştireceksin...
    *
    baktım ki ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın... doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını... acılar, sancılar bir çekmecede, sevdalar diğerinde... bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve kederler... kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmış takvimlerimi... sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını... ilk yarı bilançom o benim: yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açılacak... yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime... "çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler, ya da "sebepsiz alçalmış... bile bile vurmuş kendini dağlara... " fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin... kalanı benimle gelecek... dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatıralarımı... reyhanlar saklayacak sırlarımı... skoru bir tek ege'nin suları bilecek... denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...
    hayat: 0... ben: 1...
hesabın var mı? giriş yap