• sabah yağmurdan sırılsıklam olmuş bir vaziyette istiklal caddesinde ilerliyordum. yağmur iyice hızlanınca kendimi bir saçağın altına atıp korumaya aldım. benimle birlikte saçağın altında 2-3 kişi daha vardı. “bu yağmur nereden sökün etti yahu” türünden ıslak düşünceler geçiyordu kafamdan. saçak altı arkadaşlarımdan biri tuhaftı. söylenmeye başladı.

    “ben beş yaşımdayken bir cuma akşamı annem ve babam evde değillerdi. böyle bir yağmur yağıyordu. ve annemle babam böyle bir yağmur yüzünden kaza geçirip öldü”

    üzücüydü. ilginç ve aniden ortaya çıkmış bir dışavurum. adamın aslında derli toplu bir görüntüsü vardı. şişmandı. dış görüntüsü ilk bakışta ağırlık, sorumluluk ve otorite kokuyordu. davranışı görüntüsüyle eğlenceli bir tezat yaratıyordu yalnız. kaşlarının gür ve ağır bir görünümü vardı. gür ve ağırdılar, evet. islaktılar aynı zamanda. gür olduklarından su tutabiliyorlardı, heyy heyyyy. damlalar sanki aşağı inmek istiyorlardı ama hayat izin vermiyordu. orada kalmışlardı.

    adam dramatik bir başlangıçla temelini kurdu anlatacaklarının. ve tekrar söylenmeye başladı. yağmur hızlanıyordu.

    “allah’ın oyunu bu. kendini tatmin ediyor. ne istiyor benim gibi küçük bir adamdan”

    simitçi, memur kılıklı adam ve ben öylece duruyorduk ve bu garip adamın anlattıklarına kulak misafiri oluyorduk. adam sivriltiyordu cümlelerini. yağmurla birlikte anlattıklarının şiddeti de artıyordu.

    “akp yi getirdiler başa. bu ülkenin yüzde 90’ı akp’li. iyi de neden yağıyor bu yağmur. agustos'un 11'i be daha. yazıklar olsun!”

    memur görünümlü adam dayanamadı diyaloga girdi adamla..

    “ne alakası var?

    adam elindeki sigara izmaritini atıverdi yere ve yine yüksek sesle konuşmaya başladı.

    “olmaz mı? dinci bunlar. allahın dediği oldu. peki niye bu zulüm? istediği oldu. evime gitmek istiyorum, benim gibi küçük bir adamdan ne istiyor yahu. gücü bana yetiyor bu alllah’ın.”

    daha sonra yukarıya baktı. ellerini havaya kaldırıp iyice bağırmaya başladı.

    “yağdır ulan yağdır. senden mi korkacağım?”

    allah allah. ne enteresan bir adam.
    dayanamadı simitçi. birden dönüp karşılık verdi gür kaşlı ve sinirli adama.

    “ne alakası var yahu. çarpılacaksın”
    “var alakası. devlet türbanlı olmayan kadınları işe almıyor artık. o kadar yani.
    “kardeşim allahla ilgili sorunlarını yağmura yükleme.”
    “yüklerim. bak şimdi ben karşıdaki saçağa gideceğim. yürüye yürüye. eğer varsa çarpsın beni. hem adımlarımı da yavaş yavaş atacağım. islana ıslana. başlarım böyle aşkın ıstırabına”

    adam ellerini arkasına kavuşturdu. tanrıyla başa çıkabilecek kadar kararlı adımlarla ilerledi. tramvay geçiyordu istiklalden, ıslak ve hüzünlü.. sakin davrandı ve geçiş için öncelik verdi tramvaya. ardından elini kolunu sallaya sallaya karşıya geçti. bir adam vardı orada, onun yanına parketti gür ve ağır kaşlarını. sonra bizim olduğumuz saçağa bakıp sağ elini dalga geçer gibi sallamaya başladı bizim saçağa doğru ve ağzından şunlar döküldü:

    “simitçi.. naber? simitçiiiiii.”
    “tövbe estağfurullah” dedi simitçi.

    işe geç kalıyordum. adamın cesaretinden de güç alıp biraz da gülerek ve aklımdan en sevdiğim yağmur şarkısını geçirerek meydana doğru yürümeye başladım.

    karşı saçaktan gür ve ağır bir ses yükseldiğini duydum en son:

    “simitçi.. şimdi iki tane simit getir bana ordan. hadi. hemen. şimdi!”
  • yolda iskele tarafindan izmir bandirali tipo gecmesi olayinin yeniden goruldugu olay.
  • kimi sözlükçülerin nerede ikame ettiklerini anlamamızı sağlamış yağmurdur.
  • şu dakika kadıköy çatılarını gümbürdetmekte olan yağmur. bu gece deniz yatağında uyumakta fayda var.
  • bahceme kurdugum cadirimin ustune $ip diye damlayan yagmur.
  • unutulmayan yağmurdur. kadıköy'den kartal'a zodiac botlarla gitmiştik. hey gidi... o son e-5'e çıkmayacaktık.
  • gunun ilk isiklari ile birlikte kadikoy civarinda, gokgurultuleri esliginde cosmus olan yagmurdur.
    sabah trafiginin canina okuyacagi asikardir.
  • yağmıştır.
hesabın var mı? giriş yap