• akp usulü demokrasinin özgürlük çığlığı olsa gerek;

    (bkz: hep bana hep bana)

    ama anlayamadığım;

    orduyu karalamak için elinizden geleni yaptınız, medyanın yarısı yandaş medyaya geçti geri kalanını susturmak için yapmadığınız numara kalmadı şimdi kuvvetler ayrılığında en önemli unsurlardan biri olan adalet sistemi ile uğraşıyorsunuz. tüm köşeleri tuttunuz da hala ağlak, duygu sömürüsünden vazgeçmediniz mi ?

    (bkz: e yeter gayri)
  • bu yürüyüşe katılacak olanlar sakın "acaba polis bize saldırır mı, kafamıza cop indirir mi" falan diye düşünmesin. güvendeler... hatta polis eskortluk yapıp önlerini bile açabilir. ne de olsa bu yürüyüşe katılanlar hakkını arayan işçi, öğretmen, doktor, eczacı, öğrenci, memur veya işsizlikten, pahalılıktan, haraç almaya dönüşmüş vergi sisteminden şikayet eden sırada yurdum vatandaşı değil...

    baksanıza neredeyse hiçbir gösteriye izin verilmeyen taksim bile bu arkadaşlar için açılmış... aynı yere haftaya harçları protesto etmek için öğrenciler gitsin bakalım. en güzide copları yiyorlar mı yemiyorlar mı hep birlikte görürüz.

    ulan bu tiplere sorsan çıkıp "darbeye karşıyız" falan deyip bu "dik" duruşları karşısında gururlanırlar. ama "darbeye" karşısınız çünkü anca bunu protesto etmenize izin var. eğer asker gerçekten darbe yapacak olsa meydanlarda irticaya hayır diye yürürsünüz be. öyle de yanar dönersiniz işte...

    ayrıca;
    (bkz: 23 ocak 2010 darbeye karşı 70 milyon adım yürüyüşü/@niketese)
    (bkz: darbe/#10754916)
  • 1 mayista ayni yerde? yerseniz. papucumun demokratlari.
  • çok nefis bir adımdır.

    hayır arkadaş anlamadığım muhafazakar bir grup senin hakkını nereye kadar savunacak. adı üstünde muhafazakar. bir şeyi nokta alacak o merkezden hareket edecek. yarın özgürlük icabı o merkezden çıkmaya kalksan "ben o kadarına karşıyım" diyecek. bu hep böyle oldu. birilerinin işine geldiği gibi konuşmak için oradalar yani. bunun için hrant dink'i de kullanırlar başka şeyleri de... zerre güvenim yok. kof demokrasi isteği olduğu muhakkak benim gözümde.

    ama adı batsın şu demokrasi lafının. herkesin diline pelesenk olmuş, herkes aynı isimle her şeyi eder olmuş... bugün sana postal yalayıcı der. yarın başka isim takar. gücü buldu ya. bizim saf solcular da bu cemaat tabanlı liberal ağza sırf cunta gitsin deyu koşa koşa atlar. ama adam senin fikrini kullanıyor arkadaş. menşein önemli değil. bir referans noktası buluyor. kerameti de meçhul bırakıyor ki hepten peşine git. kafanı bulandırıp varlığını kullanıyor. aha bu dediğimi sosyalistler veyahut benzer fikriyatlı -artık fraksiyonunuza, ideolojinize ne isim verirseniz- insanlar taraf gazetesi çıktığında da yaptı. taraf cunta dedi niçe bıyıklılar koştu gazeteyi aldı... postal dedi abonelik istedi. söyledik zamanında gelmeyin abicim badem oyunu bu dedik arkadaşlarımıza bizi itham içinde bıraktılar. ne asker seviciliğimiz kaldı, ne milliyetçiliğimiz... aha sonra noldu yarım akıl, iltihap yaptı "fener sivas'ı katletti" diye başlık attılar. ya ne olacağdı... muhafazakarın eyleminden ne bekliyordun ki... olacağı buydu. su destisi su yolunda gırıldı aha...

    kısaca; çapı belli, amacı belli, manipülasyon dolu bir eylemdir. bizim insanlarımız daha iyisini hakediyor...

    ulen şu fetullah hocaefendi şu ülküsünü bi gerçekleştireydi de o da rahatlıyaydı biz de rahatlıyaydık. allah canımı alsın çocuk oyuncağı ettiniz cümle insanı... yapın da kurtulalım da başıma ağrılar giriyor artık kofti eylemlerden...

    not: kamilistim.
  • (bkz: bütün yobazlar toplandık)

    video'yu izlerken bu güruhu bir yerden tanıdığımı farkettim. her ne kadar istanbul barosu'nun önünden geçerken ışık verdilerse de, chp binasının önünde "sivas ruhu" kameralara net bir şekilde yansımıştı. aynı inanmışlık, aynı birlik beraberlik. sonra balkonda kuduranları gördüm, utanmadan bayrak sallıyorlardı. ama sonrası beklendiği gibi olmadı. bunda hem belediye'nin yakınlara kaldırım taşı yığınağı yapmamış olması, hem de kalabalığın dersini iyi çalışmamış olmasının payı vardı diye düşünüyorum.

    neticede güzel bir çalışma olmuş. her ne kadar alevlerle süslenmiş bir kapanış ihtişamı arttırırdı diye düşünsem de, sizlere puanım dokuz kanka!
  • 70 milyon adım deyince 1 milyon kişinin 70 adımı mı? yoksa 70 kişinin 1 milyon adımı mı?
    istiklal caddesi yaklaşık 1500 metre bir adım ortalama 0.75 metre. takribi 2000 adım gidiş geliş 4000 adım, 1000000/4000 = 250 tur.
    tanım: 70 kişinin istiklalde 250 tur atmasını gerektiren eylem.
    (bkz: hesaplayan adamlar)
    (bkz: darbe yaparken anti darbeci eylem yapmak)
    (bkz: sivil darbe)
    (bkz: faşizmin ayak sesleri) (hem de 70 milyon tane)
  • bundan bir önceki yürüyüşte nerden baksan 400 kişilik dev gibi bir kalabalık sokakları inletmişti. bu sefer kesin 1000 kişiyi bulacağız. kesinlikle desteklediğimiz yürüyüştür. cumhuriyet mitinglerindeki cılız kalabalıkları sikerteceğiz 28 şubat'ta.
  • istanbul'un üst geçitlerinde ve bilumum yerlerinde pankartı olan eylemdi, geldi geçti.

    darbeye neden karşıyız ya da karşı olmamız gerekir, çünkü milletin iradesine "insan hakları" çerçevesinde olduğu müddetçe saygı duyulması gerektiğine inandığımız için, burasına yüzde yüz katılıyorum. fakat yürüyüş yaparken ki barış için falan diyoruz chp binasına saldırmak neyin nesidir ah dostlar? orada olmadığım için en kötü senaryo üzerine yorum yapıyorum ki chp binasından protesto eden ya da chp bayrakları sallayanlar olsun, demokrasi istiyorsak gerçek manada herkes istediğini "insan hakları" çerçevesinde yapabilir.

    28 şubat sürecine gelince, 28 şubat iyi tahlil edilmesi gereken bir süreçtir bence. darbeye karşı bir milyon adım, yürüyelim hatta koşalım demekle bu süreç iyi anlaşılmaz. iyi okunarak, düşünülerek ve de araştırılarak çözülür. farazi iddialarla "yok sisi yaptırmş, yok bilmem ne oralara adam sokmuş" falan ile sadece iftira atmış olursunuz ki bu da dinse referans noktası çok büyük günahtır, insan haklarına da aykırıdır. elinizde ispat edilen gram belge yokken iddialara peşinen kabul etmek ne kadar demokrasi içinde kalıyor, pek anlamış değilim.

    demokrasi dediğimiz kültür üzerine insan haklarını koymadıktan sonra hitler demokrasisi ya da saddam gibi olur. hatırlayacağınız gibi saddam yüzde 90 küsurlu oylarla hep başa geliyordu. arkadaşlar öncelikli savunmamız gereken insan hakları ve sonrasında insan haklarının türevi olan demokrasi olması gerekirken insan haklarının bile üstüne demokrasiyi koyuyoruz, bunu birinin anlatması lazım. ülkemizde töre cinayetleri yaşanırken, ülkemizde polisin öğrencilerden-işçilere ve 2 sene önceki 1 mayıs'ta disk binasını sabahtan basması gibi olaylar yaşanırken, tekel işçileriyle beraber vekiller bile biber gazı ile püskürtülürken, işçiler bu ülke için "ayak" olarak nitelenirken, işsizlik tavana vurmuş ve malı götüren götürene durumu varken, haklı ya da haksız üniversite sınavına girecek öğrencilerle kartopu gibi oynanırken hayatımızı "darbe" odaklı görmek ne kadar doğru? bak söylediğim hiç bir şey "laik, ulusalcı, falan filan" değil, bildiğin ve gördüğün olaylar. geçtim şeriatı, laikliği ama kardeşim insan hakları bu ülkede çiğneniyor. devrimci karargah operasyonunda 10 ay hapis yatan vatan gazetesi internet genel yayın müdürü serbest kaldı, tam 10 ay sonra. neden bu konularla ilgili en ufak söyleyecek bir şeyimiz yok, anlamak mümkün değil.
  • insana 28 şubat 1997'de ne olmuştu diye düşündüren eylem.

    peki ne olmuştu?

    2 ekim-7 ekim 1996 tarihleri arasında başbakan necmettin erbakan sırasıyla mısır, libya, nijerya'yı ziyaret etti. libya'da, kaddafi'nin bir çadırda erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler muhalefet ve basın tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.[5]

    3 kasım 1996'da susurluk'ta meydana gelen bir trafik kazasında mafya, siyasetçi, polis ilişkileri açığa çıktı. başbakan erbakan 'fasa fiso' dedi, adalet bakanı şevket kazan ise, aydınlık için bir dakika karanlık toplumsal eylemi için "mumsöndü oynuyorlar" dedi.[6]

    kayseri'nin refah partili belediye başkanı şükrü karatepe, 10 kasım 1996 tarihli refah partisi il divan toplantısındaki konuşmasında, türkiye'de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. karatepe konuşmasında şunları söylemişti:[7]
    “ süslü püslü göründüğüme bakıp da laik olduğumu sakın sanmayın. resmi görevim nedeniyle bugün bir törene katıldım. belki başbakanın, bakanların, milletvekillerinin bazı mecburiyetleri vardır. ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. refah partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. insanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. ey müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. bu bizim boynumuzun borcudur. ”

    dönemin başbakanı necmettin erbakan, 11 ocak 1997 cumartesi günü, başbakanlık konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.[8]

    yüksek rütbeli subaylar 22 ocak 1997 tarihinde gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.[9]

    30 ocak 1997'de sincan belediyesi kudüs gecesi düzenledi. belediye başkanı bekir yıldız, iran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. star muhabiri işın gürel saldırıya maruz kaldı. bekir yıldız tutuklandı, mahkum edildi. [10]

    5 şubat'ta sincan'da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.[8]

    5 şubat'ta cumhurbaşkanı süleyman demirel, başbakan erbakan'a birkaç mektup gönderdi.

    deniz kuvvetleri komutanı oramiral güven erkaya 'irtica, pkk'dan daha tehlikeli' dedi.[11]

    11 şubat'ta şeriata karşı kadın yürüyüşü ankara'da yapıldı.[8]

    28 şubat'ta yapılan mgk toplantısı 9 saat sürdü. mgk laikliğin türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı.[8]

    4 mart'ta başbakan erbakan, mgk kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadi[8]

    13 mart'ta başbakan necmettin erbakan, mgk kararlarını imzalamak zorunda kalmış ve daha sonra bu kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını iddia etmiştir.

    21 mayıs'ta yargıtay başsavcısı vural savaş, ‘‘ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, rp'nin kapatılması için dava açtı.[8]

    3 haziran'da susurluk davası 7 ay aradan sonra dgm'de başladı.[8]

    7 haziran'da genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.[8]

    10 haziran'da anayasa mahkemesi, yargıtay ve danıştay başkan ve üyeleri genelkurmay başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.[kaynak belirtilmeli]

    18 haziran'da necmettin erbakan başbakanlıktan istifa etti. istifasının nedeninin başbakanlığı tansu çiller'e devretmek olduğunu belirtti.[8]

    19 haziran'da cumhurbaşkanı süleyman demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında tbmm çoğunluğu olan dyp lideri tansu çiller'e vermeyip, anap genel başkanı mesut yılmaz'a verdi.[8]

    30 haziran'da mesut yılmaz, bülent ecevit ve hüsamettin cindoruk'la birlikte anasol-d hükümetini kurdu.[8]

    kaynak: wikipedia

    demokrasiye indirilen bir darbeymiş 28 şubat güya.
    elinize istediklerinizi yapabileceğiniz bir güç geçtiğinde bunu demokrasinin arkasına sığınarak, süistimal ederek yapmaya kalkarsanız emniyet subapları devreye girecektir illaki. eğer demokrasi sekteye uğradıysa 28 şubat'ta askerden daha çok, suçlu ülkeyi şeriata götürenlerdir.

    sonuç itibari ile zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışma eylemidir bu eylem.
  • ''ne günlere kaldık'' dedirtecek yürüyüş. daha sizin gibi yobazların faşistlerin 80 darbesini öven nidalarınız kulaklarımızda siz faşistin önde gideniydiniz, herkesten çok postalcıydınız. noldu? birileri yaranıza mı bastı ? sığına durun siz o demokrasi denen kelimelerin arkasına, biz sizin ruhunuzu biliriz... konu cemaatler olunca ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz ne hukuk ne ahlak tanıyorsunuz, en kirli silahlarla saldırıyorsunuz... bu pislikler öyle adımlarla temizlenmez ki sizi hiç paklamaz. zistiklal de güzel mekan. sonrasında galatada bi kahve neyim içersiniz...
    yine ve yeniden
    (bkz: dünün faşistleri bugünün demokrasi aşıkları)
hesabın var mı? giriş yap