• fenerbahçe'nin 2-1 yeneceği maç. az önce rüyamda gördüm.
  • mahallenin delikanlısı, bıçkın abilerimizin deyimleriyle o kadar güzel bir şekilde açıklanıyor futbolun sadece futbol olmadığı... onlar için futbol aşkmış, onlar sevinmek için sevinmemişler ve onlar ki dün şerefli bugün haklıymışlar yarın mutlaka yorgun ve gururlu olacaklarmış.
    efendim kimseye şeref, gurur ve aşk nedir öğretmek bizim haddimize olmamakla beraber meramımızı bir dile getirelim...

    hayatı siyah beyaz gören, ölümle yaşamı ayıran çizgi arasında dolanan, derin hissiyata sahip beşiktaş taraftarlarının aksine; biz komple orospu çocuğuyuz anasını satayım. hayatta keder, üzüntü, tasa nedir hiç bilmeyiz. nerde şerefsizlik var anında oradayız. o kadar şerefsiziz ki ilk mağlubiyette takımı satar ancak ; karaktersizlik karakterimiz olduğu için ertesi hafta pişkin pişkin fenere döneriz. ayrıca tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalarız üstüne üstlük bu da yetmezmiş gibi sezerciğin eşşeğini satın almaya çalışan çocuk gibi sırıtırız.
    tabi ya ne sandınız biz fenerbahçeliyiz...

    romantik mallar ve diğer mallar sürüsünden ayrılıp maç izlemek, sözlükte enrty okumak nasip olmayacak herhalde. madem her beşiktaş taraftarı değme entelektüele taş çıkartacak kadar kültürlü, şunu söylemekte bir beis görmüyorum :

    cehaletin bu kadarı ancak tahsille mümkündür.
  • bu maç öncesi beşiktaş'ın kadıköy'de tutturduğu seri herkesin malumu. sanırım bu bir rekor aynı zamanda. trabzonspor'un 10, galatasaray'ın 8 senedir 3 puanı bir arada göremediği saraçoğlu'nda beşiktaş'ın 6 senedir elini kolunu sallaya sallaya gelip kah 3, kah 1 puan alması ama hiç kaybetmemesi haliyle biz fenerlileri feci sinir etmekte. aralık 2001'den beri oynanan 7 maçın, 2003'teki erteleme maçı hariç, hepsine fenerbahçe favori olarak çıkmıştı hafızam beni yamultmuyorsa ama hiçbirini kazanamadı. şu anda da hem bireysel hem de oturmuş kadrosuyla takım olarak fenerbahçe favori gibi ama oturup teknik taktik yorum yapmanın hiçbir anlamı yok. çünkü bu lanetin başladığı aralık 2001'deki maçta beşiktaş forması giyen oyuncuların hiçbiri artık beşiktaş'ta değil diyemiyoruz. evet, ibrahim üzülmez hala oynuyor ve cumartesi akşamı yine sahaya çıkacak. fenerbahçe'deyse o gün forma giyen adamların hiçbiri bu sene itibariyle artık kulüpte değil. tümer'in geçen sene takım değiştirmesine rağmen beşiktaş yine kadıköy'de yenilmediğine göre olay tümer'le alakasız. bakalım bu cenabetlik belki rüştü'yle ilgili olabilir diye düşünüyorum. onun beşiktaş'a geçmiş olması şükrü saraçoğlu'ndaki beşiktaş tılsımını bozabilir. eğer yine beşiktaş kaybetmezse artık kesin olarak ibrahim üzülmez'le alakalı olacağını düşüneceğim bu durumun. genelde böyle şeyleri hesaba katmam pek ama adı üzerinde bu topun yuvarlak olması her ihtimali düşündürüyor insana.
  • akrabalık ilişkilerinin bir tarafa bırakılıp, minimum 3 golün atılması gereken karşılaşma. yoksa kupon yatıyor, yolarım hepinizi.
  • faul pozisyonu hakkında tam olarak bir şey diyemeyeceğim zira maçı sopcast'ten izledim... benim gibi maçı sopcast veya benzeri bir programdan izleyenler mümkünse pozisyon hakkında atıp, tutmasın... çözünürlük belli, görüntü kalitesi belli, mümkün değil adamların elini kolunu doğru dürüst göremezsin...

    * kabul etmek lazım maçın genelinde fenerbahçe daha baskılı oynadı...
    * bobo kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonu resmen harcadı... golcüyüm diye ortalarda dolaşan bir futbolcu artık bunu da atamayacaksa bıraksın gitsin bu işi...
    * batuhan efendinin boştaki arkadaşına atmak yerine, bencillik edip şut çekmeyi denemesi kendisinin daha yiyecek kırk fırın ekmeği olduğunu gösteriyor... demek ki sadece yetenekle, boyla, posla olmuyormuş futbolculuk...
    * hakem-makem demeyelim, gol sayılsa en fazla berabere kalacaktık... fenerbahçe ile berabere kalmak, hiçbir koşul ve şart altında beşiktaş için başarı olamaz, olmamalı... öyle de başarısız olurduk, böyle de...

    fazla uzatmayalım, kendilerini sevmem etmem ama yine de fenerbahçe'yi tebrik ederiz...
  • burak'ın yeşil sahalara yakışmaması, her maçta olduğu gibi gene kornerden bir gol yememiz, delgado'nun basel'deki formuna kavuşması, bobo'nun özlediğimiz formuna dönmesi, türk futbolunun gökhan gibi çok şey vaadeden bir sağ bek (bence orta sahanın sağında da denenebilir) kazanması, deivid'in gösterilmeyen ikinci sarısı, yöneticilerimizin ligden çekileceğiz, paf takımla çıkacağız şeklinde zırvalaması, geçen sene aynı söylemde bulunan bazı fenerbahçelilerin de bunu unutup ne ağlıyorsunuzvari zırvalaması ve ibrahim üzülmez'in son iki senede yapabildiği tek isabetli ortanın sayılmayan bir gole denk gelmesinin aklımda kaldığı maç olmuştur.
  • "goldü/değildi" muhabbetlerinin dışında beşiktaş paf takımı futbolcularının beynine "lan şimdi sıçtık, ne bok yicez?" düşüncesini yerleştiren karşılaşmadır.

    çocuklar sakin sakin takılıyordu kendi liglerinde. şimdi kar tatili beklerken camdan yağan karı izleyip "lam tutar mı acaba?" diye düşünen çocuklar gibi gelişmeleri izleyecekler muhtemelen.
  • kanımca fener'in önemli bir süre boyunca iyi oynadığı, roberto carlos'lu sol kanat organizasyonları ile seyir zevki yaşattığı, 2-1'den sonra üçüncü golü atıp maçı rahatça koparabilecek gibi göründüğü ama bunu yapamamakla kalmayıp son bölümde rakibine kendi inanılmaz hataları ile iki tane çok bariz beraberlik şansı verdiği, ve herkesin tadını kaçıran son derece talihsiz bir pozisyonla biten bir maç olmuştur.

    arzuman'ın maçı dantel gibi işleyip fener'e verdiği yorumu aşırı yanlı bir görüş. evet deivid atılabilirdi, ama semih'e arkadan yapılan harekete de doğudan kırmızı çıkabilirdi. son pozisyona gelirsek, herkes 100 kere izledi. hakem beşiktaş'ın golünü iptal ediyor değil, bir atağı faulle kesiyor, ve sonra görüyoruz ki, kesmeseymiş 4-5 saniye sonra gol olacakmış. faul çalınan an bir kafa topu mücadelesi ve faul olup olmadığı yoruma kalmış bir pozisyon. stadda uzak tarafta olduğundan zaten hiç görmedim, çıkışta fener'li arkadaşıma sordum, "bence pek faul değil" dedi, birlikte izledik, ilk izleyişimde "bence de verilmez" dedim, sonra kolla hafif bir ittirme var, ona çalmış demek diye düşündüm ama yine de fazla ikna olmadım, beşiktaş'lı arkadaşıma sordum, "bence yoruma açık" dedi, mehmet demirkol “bence faul değil, ama bence denmeden bu pozisyon değerlendirilemez” dedi. yani şimdi burada orta sahanın bilmemneresindeki bir havatopunda kullanılmış bir takdir hakkı (veya yapılması gayet muhtemel bir hata) var, öyle "nasıl görmedi lan bunu ibne hakem" denecek bariz bir hata değil ankaraspor maçındaki gibi, lakin top devamında bir pas bir orta sonrasında gidiyor kaleye giriyor. beşiktaş'lılar haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlar (ki tam aynı durumda olsam bende de o his olurdu), fener'lilerin tadı kaçıyor filan..

    sözlükte beşiktaş’lıların bir kısmı pozisyon faul değildi diyerek haksızlığa uğradıklarını söylüyorlar, normal. ama oluyor işte böyle şeyler, bir anlık yorum farkı –veya kimilerine göre hatası- sonucu belirleyebiliyor. olan da tam olarak bu. kimse onların hakkını sistematik bir şekilde, tahammüden gasp etmiş değil. geçen yılki kupa maçındaki selçuk dereli rezaleti gibi bir şey değil yaşanan yani. burada “nasıl sinecek içinize bu galibiyet” diyenlerin önemli bir kısmı o rezaleti ve sonra final maçındaki hataları çok rahat hazmetmişlerdi oysa.

    sonra burada bazılarının artık fanatikliğin filan çok ötesine gitmiş, tuhaf yazılarını okuyoruz. bir yazar, ben sadece bir bkz vermiştim, onun üzerine uğultu koparmışlar diyor önce. e sen kendince pek nefis olduğunu düşündüğün bir bkz vereceksin, onun üzerine lan bu ne saçma şey diye biri çıkınca kompleksli bilmemneli filan olacak (lan bu arada neredeyse makale yazdırdınız bana istemeden çıkardığım polemikle ilgili, (bkz: x’in kocası y) ) berisi orospu çocuğu, diğeri seviye düşkünü dalyarak olacak. hayır benim anladığım bundan, ana avrat düz gitmek geçer akçe. bu arada bir başkası bütün fenerlileri ezik şerefsiz bilmemne olarak niteleyecek, yani böyle akıl sağlığının dumura uğradığı bir ortam. çok az maçın sonrasında görmüştüm bunu.

    bunların ötesinde beşiktaş yönetiminin, seviyesizlikte fenerbahçe yönetimini geçmeyi başardığını bir kez daha kanıtladığı maç da oldu bu maç (daha önceden milli takımda oynayan oyuncumuza neden kart gösteriliyor demeçleri, tek hedefimiz fener’i şampiyon yapmamaktır demeçleri ve federasyon kupasını gezdirmeleri gibi performanslarla zaten bu alanda kablo kesilmesi, ligden çekilmeyi düşünebiliriz gibi abuk sabuk demeçler vs olaylarıyla puan toplamış olan fener yönetimi karşısında gayet iyi bir pozisyon elde etmişlerdi). bu kargaşada ertuğrul’un olgunluğunu ise takdir etmemek imkansız.
  • koray' a maçtan önce para verip, bu maçı satacaksın deseler, koray bu gün oynadığından daha kötü oynamazdı. topu ayağına bekliyor. pas gelince önü bomboş olmasına rağmen bekliyor veya geriye pas atıyor.

    burak isimli futbol oyuncusu ise ( bakınız futbolcu demiyorum. serdar ortaç' ın sanatçı değil, şarkıcı olması gibi ) eski fenerbahçeli serhat' dan farksız. kişilik olarak sevilmeyen futbolcular vardır ya, kendisi onlardandır. oyununu oyniyacağına, kendisini atıyor mütemadiyen; durduramıyoruz. hem kendisi artisliğine saçını başını yoluyor, hem de izleyenlerinkini..

    beşiktaş' ın en önemli eksiğinin, orta sahada topu ele geçirdikten sonra, direkt olarak burnunu karşı kaleye dönüp hareketlenicek, pas atıcak oyuncusunun olmamasıdır. bunu sahada yapan iki adam vardı, bobo ve delgado. ( defansı saymıyorum, onların zaten geriye gidecek yerleri yok *)

    fenerbahçe ise gayet geniş ve iyi kadrosu ile, aldığı her topu beşiktaş yarısahasına yardırdı.

    iyi oynayan fenerbahçe idi, ama beşiktaş' dan kat kat iyi değillerdi.

    son dakika golü için bir şey diyemiorum. izledim, faul değildi kanımca. ancak bir beşiktaşlı olarak ne kadar objektif olabilirim bilemiyorum.

    beşiktaş' ın kadıköy serisi bir gün zaten bitecekti. bu bitiş en azından ezilerek, fark yiyerek olmadı.

    hemen hemen ortada bir maç oldu. pol pozisyon vardı, zevkliydi.

    seviyorum futbolu.
  • benim bu maçta en çok dikkatimi çeken kişi semih olmuştur. entrynin bundan sonrasında semih e sesleniyorum (bkz: burada şair bayrağa seslenmiş). canım kardeşim, golü attıktan sonra o heyecanla formanı çıkarsan bi nebze, ki o da salaklıktır sonra sorarsın niye bana genç semih diyorlar diye, sen maçtan önce hazırlığını yapmışsın gitmişsin kadıköye tshirte baskı yapan bir fotokopiciden nefis baskı yaptırmışsın kendini formayı çıkarmaya şartlamışsın. mazallah gol atamasan takıma kazandırdığın bir korner sonrası falan formanı çıkaracaktın. bununla maçın ilk dakikası hakemin yanına gidip "hocam bana bir sarı kart gösterir misin? riske girmeden rahat edemiyorum" demenin ne farkı var? (bkz: risk budur)
hesabın var mı? giriş yap