• kaçak elektrik kullanmak.
  • alışveriş sonrası market arabasını çaktırmadan* eve kadar getirmek, evin önüne park edip geri götürmemek.
  • bütün master öğrencilerinin ortak kullanım alanı olan common room'daki kurabiye, şeker ve çay kutularını yarıya indirmek suretiyle, aylık çay ve kurabiye (ki bilen bilir uykusuz final gecelerinin en iyi dostudur bu ikili) ihtiyacını karşılamanın da içine girebileceği eylemler grubu.
  • fikir hırsızlığı...
  • bilgi hırsızlığı bunların başında gelir.
    (bkz: kopya)
  • staj hükmündedir. okumak her şey değil zira. büyük yerlere gelmek için en önemli şeyin bilincindedir bu stajı yapanlar.

    orospuluk bi yerde.
  • bunu hayat amacı haline getiren insanlar da vardır.
    bir arkadaşım var evde 3 kişi kalıyorlardı. evlerine ilk girdiğimde resmen şok olmuştum. adamların hayattan tek beklentileri yeni bir yer açılsa da oradan bir şeyler yürütsek idi.
    adamların evinde abartmıyorum 100lerce çalıntı mal vardı. aklınıza ne gelirse ya da gelmezse*
    seçiciydiler bir de. sanki anı toplarmış ya da koleksiyon yaparmış gibi çalışırlardı. aynı şeyi 2 defa çalmazlardı ve eğer daha önce bir şey çaldıkları yer varsa bir daha oraya gitmezlerdi. sebebi de utanma ya da yakalanma korkusu değil oradan bir şey çalınmayacak olmasıydı.
    evde onlarca bardak, tabak, tuzluk, biberlik,peçetelik, polar vardı ki bunlar diğer şeylerin yanında çok masum kalıyordu.

    örneğin adamların salonunda bank vardı. üstelik belediye bunu çalarlar diye düşünmüş ayaklarına beton döküp sağlamlamış. ama bu hayvanlar nasıl becerdilerse onu yerinden sökmeyi başarmışlar. hatta bir ayağında hala bir beton parçası duruyordu. işin daha garibi bu adamlar asansörü olmayan bir binanın 5. katında oturuyordu. o demir bank ı nasıl üşenmeden 5 kat çıkardılar aklım almıyor.

    salondaki masa çok büyük bir yuvarlak trafik levhası idi. ayak uydurmuşlar 4 tane masa olarak onu kullanıyordu resmen adamlar. yuvarlak masa şövalyesi gibi takılıyordu fanteziciler. bunun yanında sepha olarak kullandıkları 3-4 tane daha ufak tabela vardı. evin duvarlarında ve kapılarda asılı 10 civarı daha tabela vardı. bunun yanında bir amaç uyduramadıkları bir kenarda duran sokak levhaları vardı bolca.

    bu hayvanlar ayrıca bir markette part time olarak çalışıyorlardı. buradan götürdükleri ile ise 2 aile doyardı.
    örneğin bir akşam yine bunlarda ders çalışıyoruz. arkadaşın birinin canı pastırmalı fasulye çekti. hemen işte olan adama mesaj attılar çıkarken pastırma al diye. adam bir geldi pastırmanın yarısını getirmiş, üzerindeki etiketi gösteriyor 60gr pastırma diye. 60gr pastırma etiketi yapıştırmış 3 kilo pastırmaya.

    ramazanda şirket insanlık yapmış bu hayvanlara erzak paketi vermişti, bunlar da erzak kutularını boşaltıp içine istediklerini doldurmuşlardı. erzak paketi içinden kutu kutu prezervatif, pilli diş fırçası, traş makinası gibi saçma sapan şey vardı
  • (bkz: bir gün yine çok asiyim)

    bazıları için "ahaha yiyen çok oluyor mu beyler" dediğim büyük soygunlar, böyle polis karakol soslu...

    edit: bir de bunların aslında hayat çaldığına inananları falan varmış. kendimi tutamıyorum demiyor da felsefe arıyor yürütmenin altında adam. bak rte de kendisine verilmeyen hayatı çalıyor gözümüzün içine baka baka. kasımpaşa'nın ayakkabısı delik çocuğu nerden nereye... öf, çok havalı.
  • marmara üniveristesi ziverbey kampüsünden kopup soluğu kadıköy akmar pasajındakı kitapçılarda alınca, cepte para olmadıgı durumlarda ( hep zavallıydık amk ) işlenen bilgi suçu. millet banka soyarken biz de kitap hacılardık, " neye açsan onu himayene alıyosun demek ki "what an irony!"
  • yurttan eve cikarken 4-5 nevresim, 1 carsaf, 1 yastik yuzu calmak.
    yurttayken tuzluk, kaaat bardak, plastik cay kasigi, soguk kis gunlerinde bol limon asirmak.

    hırsızlığı meşrulaştırmak değil adalet olmayan yerde herkes adalet sağlamaya kalkar. benimkisi de böyle bir şeydi. devlet yurdu değil özel yurt. yurda yazılırken kendilerini öve öve bitiremediler ama iş icraata gelince her şey sıfırdı.

    verdikleri yastık yerine taş verseler daha makbule geçerdi. açıp o yastığı dövdüm. öyle yattım. hobbit kadar boyum var verdikleri "yorgan" ayaklarımı örtmüyordu amk. 170-80 olsa ne bok yiyecektim bilmiyorum.* yatağın telleri batıyordu gece uykudan uyanıyordum. yatak istedik mi kalmadı diyorlardı. ikiye katlanıyordu lan yatak. nevresimlerin hep bi yerleri yırtık, kendim diktim. iyi olmuş çalmışım amk az bile böyle gavatlara.

    yemek yapmayı bilmem. şerefsizim bunların yemek diye çıkardıkları şeyi köpek yemez. makarnayı ben yemek yapmayı bilmeyen halimle daha güzel yaparım. makarna lan ne kadar kötü yapılabilir ki?

    depresyondayken balkondan kendini atmaya çalışan arkadaşıma tokat atıp, yat yatağa hastalık uydurma diyen de bunlar. hasta olsak kocaaaa yurtta bi limon, bi ıhlamur yok ağzına tüküreyim.

    özel yurt bu amına koyduklarım. aylık 600-700 lira isteyip, adım gibi eminim vergi de kaçırıyor bu pezevenkler, söyledikleri şeylerin arkasında durmayana az bile.
hesabın var mı? giriş yap