*

  • ebu bekr-i şiblî, bağdat âlimlerinden.

    şiblî'yle ilgili iki hikâye var işittiğim. ikisi de birbirinden hikmetli, manidar.
    ilki, ceviz hikâyesi. iki çocuk bir ceviz için kavga ediyorlarmış. oradan geçen şiblî, çocukları ayırmak ve cevizi aralarında paylaştırmak için cevizi alıp kırmış. cevizin içi boş çıkmış. bu hikâyede ceviz, dünya. uğruna kavga ettiğimiz, birbirimizi öldürdüğümüz, bir türlü paylaşamadığımız dünya. neymiş? içi boş...

    ikinci hikâye: şiblî, bir ara halktan uzaklaşmış. öğrencileri, dostları, bağdat halkı onu ziyaret için sıraya girmişler. fakat şiblî, taş atıp her geleni kovalamış. kimi ilk taştan sonra, kimi iki, kimi otuz taştan sonra gücenip ayağını kesmiş. sadece iki kişi, taşlara aldırmayıp şiblî'nin kapısından ayrılmamış*. şiblî, sonunda dersin hikmetini açıklamış: "hiç dostun taşından kaçılır mı?" bu hikâye de, kahrın da hoş lütfun da hoş'un hoşbehoş bir anlatımı...

    "sevgi, zevkte şaşkınlık; saygıda ise hayranlıktır." şiblî
  • şiblî'yi gören bir kimse, "üstadım üzerinizdeki hırkayı ters giymişsiniz" diye uyarmış. şiblî de, "ben onu allah için giydim. şimdi senin sözünle değiştiremem." diye cevap vermiş.

    tema: eylemler, düşüncelere göredir. düşünce temizse, hareketin tersi düzü fark etmez.
  • abdülbaki gölpınarlı'nın yazım yeğlemesine göre ebubekr-i şibli. çevirisini yaptığı mantık al-tayr kitabının dipnotlarına göre (açılama) adı cafer bin yunus'tur. mısırlıdır, bağdat'ta yerleşmiştir. cüneyd-i bağdadi'nin şakirdidir. bazıları onu horasanlı sayarmış. hicri 334 zilhicce'sinde (945) ölmüş. mantıku't-tayr'da kısaca şibli diye anılıyor.

    [şibli, bağdat'tan bir müddet kayboldu. kimse nereye gittiğini anlayamadı.

    onu her tarafta bir hayli aradılar, nihayet birisi, ona puştların kerhanesinde rastladı.

    o edepsizler arasında gözü yaşlı, dudağı kuru... perişan bir halde oturuyordu.

    adamın biri, "ey sırlara eren ulu zat, burası senin yerin değil... bu sırrı aç bize." dedi.

    şibli dedi ki: "bunlar eteği bulaşık kişiler... erlerin yolunda bunlar, ne erkek, ne karı!

    ben de tıpkı onlar gibiyim, ama din yolunda. dinde ne karıyım, ne erkekliğim var!"] feridüddin attar - mantıku't-tayr
  • ebu bekir eş şibli hazretleri seyahatte iken cuma namazı kılmak üzere bir mescide girer. cami hocası hutbeye çıkar ve hutbesinde ahiret gününden bahseder,
    - ey cemaat yarın mahşer gününde cenab-ı hak soracak, namazınızı kıldınız mı, orucunuzu tuttunuz mu, zekatınızı verdiniz mi, anne babanıza saygı sevgi gösterip hizmet ettiniz mi, komşu hakkı gözettiniz mi vs konuları arka arkaya sıralayarak, allahın bunları soracağını vaaz etmekte iken, şibli dayanamaz ve ayağa kalkar. dur hoca der.
    -allah o kadar çok soru sormaz. bir tane soru soracak. o da"ben seninle idim, sen kiminleydin? sorusu olacak der.
  • << şiblî, dört yüz (400) âlime hizmet edip onlardan ilim öğrendikten sonra şöyle dedi: dört bin (4000) hadis-i şerif okudum, öğrendim. sonra bunların arasından birini seçtim ve onunla amel ettim. düşündüm de kurtuluşumun bu hadiste olduğunu anladım. eski ve yeni; geçmiş ve gelecek bütün ilimler bu hadis-i şerifte toplanmıştır. şöyledir:

    resulullah efendimiz (sav), ashabına şöyle buyurdu:
    "dünyan için orada kalacağın kadar çalış.
    ahiretin için de orada kalacağın kadar çalış.
    allah için, ona ihtiyacın kadar amel et.
    cehennem ateşi için de ona dayanabileceğin kadar günah işle." >> (hâdimî, el-berîka)

    4 düsturun hepsi sarsıcı da, üçüncüsü hepsinden sarsıcı.
  • ünsiyetle ilgili, “uzun bir süre tanrı aşkıyla mest olduğumu ve [o’nun güzelliğine] şahitlik ederek o’nunla ünsiyet kurduğumu hayal ettim. şimdi anlamış bulunuyorum ki insanlar ancak kendi cinsleriyle ünsiyet kurabilirler." demiştir.
  • ebu bekri şiblî vali iken bu makamı terk ederek, cüneyd-i bağdadi hz.lerine gelir ve müridi olmak istediğini söyler: “sizi hikmet incilerinin mürşidi olarak tavsiye ettiler. lütfen bana da bir tane verin ya da satın.” bağdadi hz.leri, “satmak istesem bedelini ödeyemezsin. ücretsiz versem değerini anlayamazsın. benim yaptığımı yap. denize dal ve bir inci bulana kadar sabırla bekle” der. şibli, müridi olmak için ne yapması gerektiğini sorar. o da, “gidip bir yıl boyunca sülfür satmasını” tavsiye eder.

    döndüğünde, bağdadi hz.leri bu gayretinin ona yalnızca kötü şöhret kazandırdığını ve ticareti öğrettiğini söyler. “gitmesini ve bir yıl boyunca dilenmesini” ister. bir yıl sonra, “şimdi kendi değerini anlıyorsun. başkalarının gözünde hiçbir değerin olmadığını gördün. şimdi eski vilayetine dön ve vali olarak yönettiğin insanlardan af dile” der.

    bunun üzerine yanlış davrandığı bir adamın evi kalana kadar bütün evleri dolaşarak af diler. ancak o bir adamın izini bulamaz. sonunda yüz bin dirhem sadaka dağıtır. ancak kalbi huzur bulmaz.

    dört yıl sonra şeyhini tekrar ziyaret eder. bağdadî hz.leri, onun içinde hâlâ bir ihtişam ve gurur izinin durduğuna işaret eder ve bir yıl daha dilenmesini söyler. her gün dilenerek kazandığını şeyhine getirir ve o da yoksullara dağıtır. şeyhi, sonunda şibli’yi derviş olarak kabul eder ve bütün dervişlerin ona hizmet etmesini emreder. ona “kendi hakkında ne düşündüğünü” sorar. o da, “kendimi allah’ın yarattıklarının en aşağısı olarak görüyorum” der. şeyhi, “şimdi imanın tamamlandı” diyerek, onun kemalâtını tasdik eder.
  • hallaç "enel hak" dediği için şeriat recm olunmasına karar verir. hallaç ne diyorsa şibli de onu diyor ama fukaha şibli'nin deli olduğuna, akıldan yoksun olduğuna kanaat getirip onu sözlerinden mesul tutmazlar. hallaç'ı meydanda bir direğe bağlarlar. atılan taşlardan her bir yanı lime lime kan revan hale gelen hallaç sadece gülümser, çünkü fenafillah halindedir. bu sırada gözler şibli'de, acaba o ne yapacak, taş atacak mı diye merak ederler. taşı atmasa deli olmadığı, fikrinde sebat gösterdiği anlaşılacak; atsa inandığı değerleri, dostunu taşlamış olacak. çıkarıp cebinden bir gül yaprağı atar hallaç'a. hallaç göğsüne değen gülden sonra feryat eder. görenler şaşırır, "onca taşa tutuldun bir şey olmadı da bir gül değdi diye ne böyle inlersin" derler. hallaç'ın buna cevabı şöyle olur:

    "şu ellerin taşı bana değmez bile
    ille dostun gülü yareler beni"
  • şeyh şibli'ye, "sana hakikat yolunu gösteren kim oldu?" diye sormuşlar, "bir köpek", demiş şeyh ve anlatmış: "bir gün, bir su kıyısında, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek gördüm. köpek, içmek için suya her hamle edişinde suda kendi suretini görüyor ve bunu başka bir köpek sanıp korkuyla geri kaçıyordu. sonunda susuzluğu içindeki korkuya üstün geldi ve köpek suya atladı. atlamasıyla da sudaki suret kayboldu. gereksindiği şeyle kendisi arasındaki engel, kendisiydi. ben de, kendim sandığım şeyin aslında içimdeki engel olduğunu anladığımda engel ortadan kalktı. ama bana yolumu ilk gösteren bu sokak köpeği oldu. "

    (bkz: radi fiş)
    (bkz: ben de halimce bedreddinem)
hesabın var mı? giriş yap