• dünyaya gelecek çocuğunun down sendromlu olduğunu öğrenen ünlü bir komedyenin, bebeğini dünyaya getirip getirmemekle ilgili ikilemini konu alan 2016 filmi. ımdb puanı 7.5
  • yaklaşık bir buçuk saatlik, içinde bir adet ünlü komedyen barındıran ve ikinci çocuğuna hamilelik dönemini anlatan alman yapımı dram filmi. türünü belirleyen şey de doğacak çocuğun down sendromlu ve kalp rahatsızlığı olması.

    --- spoiler içerir ---

    filmin kısacık özetini yapacak olursak, başroldeki ünlü bir komedyen olan astrid'in bir çocuğu ve sevgilisi ile düzenli ama yoğun bir hayatı vardır. ikinci çocuğuna hamileliği sürecinde bebeğinin down sendromlu olduğunu öğrenir ve bazı kararlar alması gerekir.

    öncelikle konusu geçen down sendromu veya benzeri hastalıklarla ilgili bilgisi olmayanlar filmi izlediklerinde anneyi sert bir şekilde eleştirebilirler ya da yaşadığı ikilemi ve duygusal çöküntüyü anlayamayabilirler. bu öyle bir süreç ki; başlarda inkar etme, kendini suçlama daha sonra isyan, en son kabullenme şeklinde uzar gider. hiç bitmeyen bir süreç, hayat boyu mücadele.

    astrid için de bu süreç, hamileliği esnasında içtiği sigaranın bebeğine zarar verme ihtimalini düşünerek kendini suçlaması ile başlıyor. daha sonra annenin bebeğinin hayatı ile ilgili endişeleriyle devam ediyor.

    `kendi odasını toplayabilecek mi?
    ellerini kendisi yıkayabilecek mi?`

    arabada sevgilisine bu soruları sorduğu sahne çok etkileyiciydi. bazı anneler için bu endişeler çocuk daha doğmadan şu okula gitsin, bu kolej daha iyi, üniversiteyi özel okusun, bale kursuna kesin gitmeli, piyano mu keman mı, iki dil kesin öğrensin şeklinde iken, bazı anneler için öz bakım becerilerini kaç yılda öğrenir, kaç yıl yaşar, adını söyleyebilir mi şeklinde oluyor.

    kabullenme aşamasında down sendromlu öğrencilerin olduğu bir eğitim merkezine gitmeleri çok güzel bir fikirdi. aslında bir yandan bizlerden daha hassas, düşünceli ve çok daha dürüst olduklarını görmüş oldular fakat bir yandan da toplum içinde ötekileştirilmiş olmalarını ve bunun kendilerinin de farkında olduklarını gördüler. ne acı değil mi down sendromlu bir bireyin neden öyle olduğunu açıklama çabası.

    kendileri yeni yeni kabullenmeye başlamışken, astrid'in yemek esnasında ailelerine ve dostlarına hamile olduğunu, bebeğin erkek ve down sendromlu olduğunu söylediği bölüm ve sonrasında gelen yorumlar çok bencilceydi. evet endişelenmeleri çok normal ama ailenin kararı ne olursa olsun beklediği tek şey destek. ama bu öyle bir şey ki bir yandan bebeği aldırması gerektiğini düşünenler, bir yandan dini düşünen veya tamamen yaşama hakkını savunanların eleştirileri.. bu yüzden tamamen yalnız olduğunuz bir süreç. o açıklamadan sonra gelen destek çok zayıf ve zoraki idi. aynı zamanda nele'nin bakıcısının ne olursa olsun minicik bir bebeğe iğrenç diyebilmesini kendisinin bir kalbi olmadığına bağladım. bu yemekteki tepkiler aile için o kadar önemli ki, daha şimdiden karşılaşacağı zorlukları gördüler. kendi yakınları böyle tepki veriyorsa, filmde yansıtılmadı ama o ara anne bakıcısından tutun da çocuğun sınıf arkadaşlarına varana kadar hatta daha da ilerisini düşündü muhtemelen. çünkü anne olmak bunu gerektiriyor sanırım, her şeyi etraflıca düşünmek.

    ilerleyen haftalarda bebeğin kalbindeki sorun ve doktorların bam bam bam her şeyi anlattığı kısımlar oldukça can sıkıcıydı. normalde bunu isteriz ne yapılacaksa anlatılsın tüm detayları ile hatta doktorlara kızarız bilgi vermiyorlar diye ama sanırım fazla detay pek iyi değil. bir haftalık minicik bir bebeğin kalbini durdurmaları, kalbe ulaşmak için kemiği aşmaları gerektiği vs. anne için korkutucu detaylardı. burada doktorun bebekle ilgili net ve güzel bir yorumu vardı. bazen ağır bir yük, bazen eğlence kaynağı olacak.

    markus bebeği çok kısa sürede kabullenip, bir insanın yaşama ya da ölme kararını vermenin haksızlık olduğunu, nasıl olursa olsun yaşamaya hakkı olduğunu ve mücadele etmeleri gerektiği düşüncesindeydi. aslında astrid de aynı düşünüyordu ama çok cılız da olsa aldırma fikri vardı ve o fikir bebekle birlikte giderek büyüdü.

    hamileliği boyunca sigarayı yakmadan ağzında tutan annenin bebeğinden vazgeçtiği filmin sonlarına doğru yaktığı sigaradan anlaşılmış oldu.

    genelde doktorundan tutun hemşiresine kadar, sağlık çalışanlarının mekanik olduklarına ya da öyle gösterildiklerine şahidiz. ama öyle bir sahne vardı ki, hastanedeki ebenin diğer doktorlar gibi aldırma süreciyle ilgili detaylı bilgi vermesi, bunu yaparken anneyle birlikte duygulanması, destek olmaya çalışması çok güzeldi.

    film insana acaba ben olsam ne yapardım sorusunu sordurtuyor. soru kısa ve net ama cevabı çok zor belki saatler, günler alıyor düşünmesi. nerede okuduğumu hatırlamıyorum "annelerin en çok korktuğu şey çocuklarının ölmesiymiş. engelli annelerinin ise çocuklarından önce ölmek." çok ağır bir düşünce bir anne için ama malesef çok haklı bir endişe.

    "isterseniz düşük diyebilirsiniz çoğu öyle yapıyor." tavsiyesine rağmen astrid aldığı kararı herkesle paylaştı. yargılanacağını, eleştirileceğini bile bile. ona göre aldığı karar muhtemelen hem doğru hem yanlış.

    filmle ilgili daha yazılabilecek birçok minik detay var, biraz dağınık da olsa benim hatırladıklarım bu şekilde. ha bir de hamilelerin izlememesi tavsiye edilir.

    --- spoiler içerir ---
hesabın var mı? giriş yap