• edip cansever şiiri...

    "...
    söyle en son nerede görmüştüm seni
    böyle dumanlar vardı gözlerinde, boynunda bir de
    şimdi gene var
    bileklerinde, bileklerinin renginde
    dudaklarında, dudaklarının
    gözlerinin dolar gibi olması renginde ve
    yorgunsan bir kıyı kahvesinde dinlenirkenki
    üşüdüğün, başını omuzuma koyduğun, sonra elele
    bir aşkı yaşamak, bir aşkın bilinmesinden bambaşka değil miydi
    ve bu ikisini ayıran duman, yani bir aşkı bizim yapan
    bu dumanların hepsi gibi varsın şimdi de
    acele etme yoksun belki
    ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
    ve her şeyin bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki
    bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek
    ..."
  • denizin en az yeri bir köpüğü başlatıyor
    yürüyorum kumların çakıllarin yanı sıra
    yüreğimde bir sancı keskin bir akasya kokusundan avuçlarımda bir yanma
    büyüyen bir ürpertiyim sanki, kayıp gidiyorum üstünde sabahın
    oldu olacak
    eğilip bir taş alıyorum yerden, fırlatıyorum denize
    ufacık bir gülüş geçiyor suyun üzerinden
    bir çocuğun gülüşü gibi
    aşkların, nice aşklarin ayrılık günü gibi
    bir sokağın ucunda kaybolup solan
    daha çok solan, aşkların solgunluğu suyun üzerinde
    korularda yoğun bir erguvan sisi.

    hisarlı balıkçı ağlarını ayıklıyor
    ağları pembeden hüzne giden
    dip sularında mercanlar gibi koyulaşan
    kirpiksiz gözleri böyle daha güzel
    çil basmış yüzünü bütün
    parmakları capcanlı, pavuryalar gibi
    merhaba, desem bir kucak balık atacak önüme
    biliyorum atacak
    böyledir memleketimin yoksul halkı
    bir onlarda rastladım bu cömertliğe
    istavritler kıpır kıpır dibinde sandalının
    balık dedin mi, oynamaz gözleri hiçbirinin, tertemiz bir resim gibi
    bakarlar insana
    günlerce bakarlar, bıraksan yıllarca bakarlar belki
    gözlerin gibi senin, yıllardır unutamadığım
    ve bu yüzden olacak düşünmedim şimdiye kadar bir balığın ölebileceğini.

    hızar sesleri geliyor yakından, güneşin döndüğünü görüyorum
    çınar yapraklarının arasında yeşil yeşil
    yeşille sarı birlikte dönüyor
    denize düşüyorlar kırıla kırıla
    bir örtü oluyor düşündügüm her şey denizin ve asfalt yolun üstünde
    gözyaşları bir örtü, onurla cesaret bir örtü
    senin upuzun gövden -kapkara saçlarınla-
    daha da uzun şimdi bir örtü olarak
    denizin kıvrımlarında aşka hazırlanıyor
    göğe düğmeler gibi yapışmış kirazların altında
    yıllar var ki unuttuğumu sanırdım bu örtüyü ben
    sevgiyi bilmezdin de ondan, sevişmeyi bilirdin yalnızca
    birtakım sözler de bilirdin, niye saklamalı, en ustalıklı sözlerdi onlar

    ama bak
    kaybolup giderdi her biri, karşılaştılar mı bir yerde şiirle
    aslına bakarsan en güzel aldanmaları yaşadık seninle biz
    hatırlıyorum da öyle.

    tepelerde otlar yakmışlar, kuzular dolaşıyor dumanların arasında
    bir kızla oğlan geçiyor, birbirilerine iyice sarılmışlar
    kızın ağzında ince bir dal parçası
    dalın ucunda bir tomurcuk, ağzıyla dudaklarıyla beslemiş sanki onu
    öylesine bilmek istiyorum ki ne konuştuklarını, ama duymaktan
    korkuyorum gene de
    söyle, en son nerde görmüştüm seni
    böyle dumanlar vardı gözlerinde, boynunda bir de
    şimdi gene var
    bileklerinde, bileklerinin renginde
    dudaklarında, dudaklarının
    gözlerinin dolar gibi olması renginde ve
    yorgunsan bir kıyı kahvesinde dinlenirkenki
    üşüdüğün, başını omzuma koyduğun, sonra elele
    bir aşkı yaşamak, bir aşkınn bilinmesinden bambaşka değil miydi
    ve bu ikisini ayıran duman, yani bir aşkı bizim yapan
    bu dumanların hepsi gibi varsın şimdi de
    acele etme yoksun belki
    ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
    ve her şeyin bir bir varolmasına o kadar alışacağım ki
    bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek.

    küçüksu çayırını şantiye yapmışlar
    işçiler beton döküyor, demir eğiyor, zift kaynatıyor
    vakit öğleyi geçti çoktan, yemeklerini yemiş olmalılar
    coca-cola’ya doğrayıp ekmeklerini
    işçilerimiz, yarını kuracak olan işçilerimiz
    ben görür müyüm bilmem, ama kuracaklar mutlaka
    coskuyla çakacaklar her çiviyi, türkülerle dökecekler betonu
    ve onlar
    onlar, diyorum sadece
    bir yolculukta karşılıklı konuşan adamların
    parmak uçlarındaki sigaralar gibi şaşkın
    bilmeden ne yapacaklarını
    anlayacaklar ne kadar güçsüz
    ne kadar zavallı olduklarını
    vakit öğleyi geçti çoktan.

    bir tanker geçiyor şimdi de tam akıntının ortasından
    baştanbaşa gül rengi
    kimseler görünmüyor içinde
    neden görünmüyor, bilmiyorum
    yolcu uçaklarına, yük kamyonlarına, fabrikalara petrol taşıyor
    tanklara, savaş gemilerine, roketlere de
    yılların, yüzyılların
    bitmeyen vahşetini ateşlemek için
    sanki bu yüzden kimseler görünmüyor ortalıkta, utançlarından
    utancı bilerek yaşamak korkunç
    daha korkuncu da var:utancı bilerekten yaşatmak
    gördük hepsini işte, daha da görüyoruz.

    pembeye dönük bir aydınlık, yağıyor usul usul
    bir poyraz çıktı hafiften, kuzeye çevrildi teknelerin burnu
    ve güneş kaydıkça kayıyor batıya doğru, birazdan kan kırmızı bir gök
    buğulanacak
    birazdan kan kırmızı bir akşam yağmuru da dökülebilir
    neler olabilir birazdan
    bir uçak geçiyor yaldızdan bir iz birakarak
    içindeki mutlu yüzleri düşünüyorum
    bir hüzün basıyor gene, ne kadar istemesem de
    çabuk geçiyor
    nerede okumustum, hatırlamıyorum şimdi, biri mi anlatmıştı yoksa
    mahpusunu kıskanan bir gardiyani
    ve düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün
    ne kadar acı bunlar
    kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
    güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
    bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir
    birazdan akşam olacak sevgilim
    bütün heybetiyle akşam olacak
    sevgilim, diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda
    bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
    bildiğim bir şey varsa
    o kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi
    unutup birden zamanı ve yeri
    onunla bir günü kutluyorum coşarak
    onunla bir günü kutluyoruz sanki.*
  • 'kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
    güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
    bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir'

    gibi vurucu dizeleri olan edip cansever şahaseri.
  • sevgi soysal'ın çok etkilendiği bir edip cansever şiiri..
    sevgi soysal bu şiirin son bölümüne erimiş bitmiş. yıldırım bölge kadınlar koğuşu'nda geniş şekilde alıntılamış. boşuna değil, şiirin içinde "mahpusunu kıskanan gardiyan" diye bir imgesi var. ölümsüz, bitimsiz anları var şiirin. çok derin bir edip cansever şiiri. soysal'ın (değiştirip) alıntıladığı haliyle son bölümü:

    "kıskanıyorlar hepimizi kıskanacaklar.
    güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak,
    bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir.
    birazdan akşam olacak sevgilim.
    bütün heybetiyle akşam olacak.
    sevgilim diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda.
    bilmiyorum kime sevgilim dediğimi.
    bildiğim bir şey varsa.
    o kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi.
    unutup birden zamanı ve yeri.
    onunla bir günü kutluyorum coşarak.
    onunla bir günü kutluyorum sanki."

    [günlerdir bu dizelerini yineliyorum edip cansever'in. sessizlik saatlerinden birinde, ranzamda yeni dergi okurken yakaladım bu dizeleri. yakaladım diyorum, çünkü uzun bir süredir içimde artakalmış güzelliği korumak için gösterdiğim çabadan öylesine yoruldum ki, dışardaki güzelliklere eski açıklığımı yitirmiş olabilirim." sevgi soysal - yıldırım bölge kadınlar koğuşu

    [böyle bitiyor yıldırım bölge'den sivile gönderilişimin hemen ardından yazdığım mektup. mektubun sonunda, yine edip'ten bir dize.

    "ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki.
    ve her şeyin yeniden bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki."] sevgi soysal - yıldırım bölge kadınlar koğuşu
  • "...
    pembeye dönük bir aydınlık, yağıyor usul usul
    bir poyraz çıktı hafiften, kuzeye çevrildi teknelerin burnu
    ve güneş kaydıkça kayıyor batıya doğru,
    birazdan kan kırmızı bir gök buğulanacak
    birazdan kan kırmızı bir akşam yağmuru da dökülebilir neler neler olabilir birazdan
    bir uçak geçiyor yaldızdan bir iz bırakarak içindeki mutlu yüzleri düşünüyorum
    bir hüzün basıyor gene, ne kadar istemesem de çabuk geçiyor
    nerede okumuştum, hatırlamıyorum şimdi, biri mi anlatmıştı yoksa
    mahpusunu kıskanan bir gardiyanı
    ve düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün
    ne kadar acı bunlar
    kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
    güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak
    bir hayatı insan gibi tamamlamak güç iştir birazdan akşam olacak sevgilim
    bütün heybetiyle akşam olacak
    sevgilim, diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
    bildiğim bir şey varsa
    o kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi
    unutup birden zamanı ve yeri
    onunla bir günü kutluyorum coşarak
    onunla bir günü kutluyoruz sanki..."
hesabın var mı? giriş yap